Gazete Duvar yazarları Altılı Masa'nın yeni anayasa önerisini değerlendirdi
'İNŞA ANAYASASI DEĞİL TADİLAT TAMİRAT ANAYASASI'
Gazete Duvar yazarları Altılı Masa'nın yeni anayasa önerisini değerlendirdi
Gazete Duvar yazarları Hamza Aktan, Berrin Sönmez ve Mete Kaan Kaynar Altılı Masa'nın bugün açıklanan yeni anayasa önerisini değerlendirdi.
DUVAR- Altılı Masa'nın yeni Anayasa önerisi açıklandı. Gazete Duvar yazarları, Hamza Aktan, Berrin Sönmez ve Mete Kaan Kaynar önerinin daha çok bir ilkeler metni olduğunu, Türkiye'nin yeni Anasaya tartışması için olumlu bir zemin oluşturduğunu, uzlaşılarak hazırlanmış olmasının ise siyasete örnek olacak bir tutum olduğunu belirttiler. Mete Kaan Kaynar önerinin Cumhur İttifakı seçmenleri için de etkileyici olduğunu ifade ederken, Hamza Aktan Kürt meselesindeki, Berrin Sönmez ise kadın hakları konusundaki eksikliklere dikkat çekti.
Gazete Duvar yazarlarının Altılı Masa'nın anayasa önerisine ilişkin değerlendirmeleri şöyle:
'İNŞA ANAYASASI DEĞİL TADİLAT TAMİRAT ANAYASASI'
Hamza Aktan: Kamuoyuna açıklanan anayasa değişiklik önerisine dair sağlıklı bir yorum yapabilmek için üzerinde oturup uzun uzun incelemek gerekecektir. Bu imkânı henüz bulamamışsam da benim edindiğim ilk izlenim bu anayasanın bir tür tadilat/tamirat anayasası olarak düzenlendiği yönünde. Ancak Türkiye’de hakkaniyetli bir toplum sözleşmesinin kurulabilmesi için bizim ihtiyacımız olan şey bir inşa anayasasıdır. Bu inşa anayasası da bu ülkenin en temel, en köklü ve en hayati sorunu olan Kürt sorununu çözmeden, bu sorunun çözümünü kolaylaştıracak vurgu ve ilkeler barındırmadan hazırlanamaz. Bu yönüyle bakıldığında da Altılı Masa'nın önerisinin bu yapısal meseleden çok mevcut cumhurbaşkanlığı sisteminin yarattığı tahribatları onarıcı bir motivasyonun ürünü olduğu söylenebilir. Elbette bu haliyle de kıymetli öneri ve değişiklikler içeriyor ancak anayasalar “eksik” hazırlanamaz. O eksikler var olduğu sürece de toplumsal sözleşmeyi kurma gücüne erişemezler.
'ALTILI MASANIN YOL HARİTASI İÇİN ANAYASAL ZEMİN'
Berrin Sönmez: Karşımda iki tablo görüyorum. Birincisi dünkü yazımın başlığında belirttiğim üzere insan haklarını ve onurunu yok sayan, yok edeceğini pervasızca ortaya koyan bir yönetim anlayışı. Bugünün gerçekliğinin geleceğe çok daha sertleşerek yansıyacağının ilanıydı bence 25 Kasım eylemlerine yasak getirilmesi. Polisin aşırı orantısız güç sergileyerek neredeyse 500 kadını darp ve kötü muameleyle gözaltına alışı, seçim sonrası yaşayacağımız toplumsal düzenin bize bugünden izletilmesiydi. Erkek ve devlet şiddetine karşı gösteri ve protesto eylemlerine katılmayı suç sayan bir yönetim anlayışı oluştu. Seçime doğru ilerleyen bir ülkede yönetimin bunca pervasız, ölçüsüz şiddet uygulaması, bu iktidarın devamı halinde geleceğimize ayna tuttu. Ve bu tablo bir ihtimal değil. Yaşanan gerçek. Şiddet dozu arttırılarak yaşatılmaya devam edeceği de apaçık bir gerçek. Aması, fakatı, lâkini yok. 2023 seçimlerini Erdoğan ve Cumhur İttifakı kazandığı takdirde bu ülkeyi yönetenlerin erkek şiddetine yol vereceği kesin. Erkek şiddetiyle mücadele etmeyi, şiddeti önlemeyi bırakalım bir yana erkek şiddetine dikkat çekmeyi, itiraz etmeyi ve devlete şiddeti önleme görevini hatırlatmayı bile engelleyecek olan, kadın onurunu insan onuru olarak görmeyen bir yönetime merhaba demiş olacağız.
İkinci tablo ise bunun böyle olmak zorunda olmadığını düşündüren bir ihtimal. Altılı Masa'nın anayasa önerisi, topluma sunulan aydınlık bir ihtimalden bahsediyor. 25 Kasım'da uygulanan devlet ve polis şiddetinden sonra, kadınların yarım insan sayıldığı günlerde evet öyle pek serinkanlı bir siyasi değerlendirme yapma ihtimalim yok. Yapanlara şaşırıyorum o da ayrı. Altılı Masa'nın sunduğu ihtimal kötünün iyisi değil, iyi, gerçekten iyi bir ihtimal bana göre. Eksiği, kusuru, yanlışı çok evet fakat yine de iyi bir ihtimale ulaşmak imkânı bırakıldı toplumun huzuruna. Mükemmele ulaşmak için iyiden vazgeçen tarzdaki eleştirilere cevaben ilk tabloya tekrar bakmayı öneriyorum. Kadın hareketinden başka gören pek az oldu bu tabloyu ama yaşanan ve yaşanacak gerçek bu tabloda görünüyor. Altılı masanın varlığı, uzlaşmaları ve uzlaşıyı bir anayasa önerisiyle karşımıza çıkarmış olmaları bile bu tablodan çıkış ihtimalini düşündürdüğü için başlı başına kıymetli. Eleştirileri bu pencereden bakarak yapmak gerektiğini düşünüyorum. Toplumu paralize etme riski taşıyan afaki mükemmeliyetçilik yerine.
Sunulan metin bir anayasa değil. Hatta anayasa taslak metni bile değil. Sadece bir değişiklik önerisi sunuldu. Üstelik bugün değil seçim sonrası meclise sunulmak üzere ve müzakereye açık olduğu belirtilen bir öneri. Kendi aralarındaki uzlaşmayı kamuoyuna duyurdukları bu metin Altılı Masanın iç anayasası olarak değerlendirilmeli. Seçim sırasında ve seçim sonrasında altı partinin birlikte çalışmasını, ortak yönetim sergilemesini mümkün kılacak bir anayasal zemin oluşturmuşlar kendilerine. Seçim sonrası altı partinin ortak yönetim ilkelerinin duyulduğu metin, bir bakıma koalisyon deklarasyonu sayılabilir. Bir yandan da koalisyonun ortaya koyacağı hükümet programının anayasal çerçevesi çizilmiş gibi görünüyor. Seçim sonrası rejimi değiştirmek için gerekli olan geçiş sürecinde hangi esaslara bağlı kalarak yönetim sergileyeceklerine ve dönüşümü hangi ilkeler çerçevesinde gerçekleştireceklerine dair seçmene verilen söz niteliğinde. Hatırlatacağımız, iyi uygulanması için peşini hiç bırakmayacağımız ilk adım hamlelerinin yol haritasını üzerinde çizebilecekleri bir zemin oluştu şimdi. Seçim sonrası sürekli olarak gözleyip eleştirileri bu zeminden kayma ihtimaline göre yapabileceğimiz bir çerçevemiz var artık.
Gerçek bir anayasa için demokratik anayasa yapım koşullarını oluşturmalarını isteyeceğiz elbette seçimleri kazandıkları takdirde, geçiş süreci tamamlanırken. Ve bütün mükemmel beklentilerimizi cebimizde taşıyarak demokratikleşme ihtimaline doğru yürümek gerektiğini düşünüyorum. Yoksa bizi bekleyen baştaki karanlık tablo, onda hiç şüphe yok. Yine de bu metnin içeriği hakkında söz söylemekten kaçınacak değilim elbette. Her şeyden önce ülkemizdeki anayasaların ve anayasa değişiklik önerilerinin hepsinde görülen ortak kusurdan arınmış değil bu metin de. Geçmişe ve bugüne odaklı olma hali. Geleceği öngörmeye çalışan bir metin yok karşımızda. Bugünün ve geçmişin hatalarının tamir edilmesine yoğunlaşmış. Bugünkü hataların tespit edilip geleceğe taşınmasını önlemek, tamir etmek elbette çok önemli ama gelecekte bizi nelerin beklediğine dair öngörüler de gerekir bir anayasal metinde. Bu eksik kalmış. Fakat bu eksiklik de bizim evvel eski hastalığımız. Geleceği, gelecek kuşakların yaşamını şekillendirirken gözümüzü geçmişten ayıramıyoruz. Neyse, seçim kazanılır ve sistem değiştirilebilirse o vakit bunu detaylıca tartışmak ve anayasa yapım sürecinde farklı görüşlerle desteklemek imkânı hâlâ önümüzde, bizi bekliyor.
Mevcut koşullarda baştaki karanlık tablonun hedefindeki kadınlara, kadın haklarına, insan haklarına ve özgürlüklere dair bir eksiklik olduğu görüşlerine yer vermek isterim. Kadınlar işin eşit yurttaşlık vurgusunun ne denli yaşamsal öneme sahip olduğu hakkıyla görülmemiş metinde. Eşit yurttaşlık hiç yok hızlıca baktığım kadarıyla. Eşitlik ilkesi 150 sayfada sadece birkaç kere geçmiş ama kadın hakları savunucularının istediği ton ve kavram olarak bile değil. Diğer yandan 10’uncu ve 24’üncü maddelere dokunulmayışı artı puan getiriyor kadın hareketi nezdinde.
'UZLAŞMA VE AÇIKLANAN İLKELER ANAYASA TARİHİ AÇISINDAN KAYDA DEĞER BİR SÜREÇ'
Mete Kaan Kaynar: Altılı Masa'nın bugünkü açıklamalarına bakıldığında ilk olarak altı çizilmesi gereken husus, bunun bir anayasa taslağı ya da önerisi olmayıp yeni anayasa ile ilgili temel ilkeler olduğudur. Uzlaşı ile bugünkü toplantıda aslında temel ilkeler konusunda Altılı Masa'da bir anlaşmanın sağlandığı şeklinde okunabilir
Her ne olursa olsun yeni anayasa ile ilgili olarak altı partinin üzerinde anlaştığı temel ilkeler ve bizzat birbirinden farklı partilerin bu tür ilkeler üzerinde anlaşmış olmaları dahi Türkiye siyaseti açısından önemli bir kazanç olarak nitelendirilebilir.
Anayasal ilkeler üzerinde sağlanan bu uzlaşmanın kendisi bile Türkiye anayasa tarihi açısından oldukça önemli bir süreç olarak kayda geçmelidir. Nitekim 1876'dan 1982 anayasasına kadar Osmanlı-Türkiye anayasal pratiklerine daha yakından bakıldığında Altılı Masa'nın üzerinde anlaştığı anayasal ilkelerin bile başlı başına siyasal hayatımız açısından manidar olduğunu görmemiz mümkün olacaktır
İkinci olarak eğer bu ilkelerden bir yeni anayasa metnine ulaşılabilir ve yaklaşan seçimlerin sonuçlarına göre oluşturulan bu anayasa taslağı toplumun huzuruna çıkartılabilirse bu da Türk anayasa tarihi açısından oldukça kayda değer bir süreç olarak hafızalarda kalacaktır. Bugün açıklanan ilkelerden hareketle elde edilecek nihai metin yeni bir anayasa olarak kabul edildiğinde bu yeni anayasanın bugüne kadar yürürlüğe konmuş en geniş konsensus dayanan anayasa olacağı da aşikârdır.
Bu çerçevede şu noktanın da altını çizmek gerekiyor ki 1982 Anayasası da yüzde 90’dan fazla evet oyu ile kabul edilmişti. Ancak bu onun dayandığı toplumsal kesimlerin genişliği ile ilgili değil, Anayasanın kabulü öncesinde yaratılan korku ikliminin neticesinde ortaya çıkan bir sonuçtu. Bir başka ifade ile 1982 Anayasası toplumsal bir barışın üzerinde oturduğundan değil, 12 Eylül cuntasının yaydığı korku ikliminden beslenmesi nedeniyle bu kadar fazla evet oyu almıştı.
Bugün açıklanan ilkelerden hazırlanacak bir anayasa taslağı halkoyuna sunulma imkanına kavuşursa hiç tartışmaya gerek yok ki 1982 Anayasası kadar evet oyu alamayacaktır. Ancak yine de bu onun 1982 anayasasından daha az değil çok daha geniş bir toplumsal mutabakata dayandığı anlamına gelecektir.
Bugün gerçekleştirilen toplantı ile ilgili olarak üçüncü bir hususun daha altını çizmek isterim. Bu toplantı ile Altılı Masa parlamenter sisteme dönüş düşüncesini daha somutlaştırmış oldu. Artık parlamenter sisteme dönüş, soyut ve genel toplum kesimleri için hiçbir şey ifade etmeyen içi boş bir rüya gibi görülmekten çıkma çıkabilme imkanına kavuşacaktır.
Bu da seçimler yaklaşırken Altılı Masa'nın elini daha da güçlendirecek bir husus olarak kaydedilmelidir
Dördüncü olarak, bugün açıklanan metin Altılı Masa'nın temel hak ve özgürlükler, yargı bağımsızlığı, siyasi partilerin kapatılması, İstanbul sözleşmesinden çıkılması, otoriter yönetim, kadına yönelik şiddet gibi birçok konuda da söz söylemesi ve inisiyatifi eline alması için uygun bir zemin hazırlayacaktır. Bu, cumhur ittifakını da bu başlıklar altında söz söylemeye mecbur bırakacak bu da özellikle MHP ve AKP arasındaki gerilimi tırmandıracaktır.
Açıklanan temel ilkelere biraz daha yakından bakıldığında Altılı Masa'nın TBMM’nin yetkilerinin artırılması, siyasi partilerin kapatılması ve milletvekilliğinin düşürülmesi gibi hususları öne çıkarttığı görülmektedir. Bu çerçevede kadına yönelik şiddetin milletvekilliği seçilmeye engel suçlar arasında zikredilmesi de önemli bir husus olarak not edilmelidir.
İstanbul sözleşmesine atıfla uluslararası anlaşmaları imzalama ve bu anlaşmalardan çekilme hakkının TBMM’ye ait olduğuna dair vurgu da oldukça önemlidir. Kanun hükmünde kararnameler de bu anayasa ilkeleri metninde önemli bir yer işgal ediyor. Cumhurbaşkanının KHK yetkilerinin daraltılması ve temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasının KHK dışında bırakılması da toplantıda açıklanan ilkeler içerisinde bilhassa dikkat edilmesi gereken noktalar içerisindeydi
Bunun yanında cumhurbaşkanının yasaları veto yetkisinin de TBMM'nin basit çoğunluk ile reddedebileceği ya da tekrar görüşebileceği bir "geri gönderme" yetkisine dönüştürülmesi de Altılı Masa'nın üzerinde uzlaştığı temel anayasal ilkeler arasında yer alıyor. Toparlamak gerekirse Millet İttifakı'nın bu hamlesinin liderlerin elini güçlendireceğini ve Cumhur İttifakını da harekete geçirebileceğini söyleyebiliriz.
İşin daha da ilginci Millet İttifakı'nın altına imza attığı bu ilkeler Cumhur İttifakına sempati ile bakan kesimlerin de ilgisini çekecektir. Bir başka ifade ile Cumhur İttifakı'nın bu ilkelerin tersini savunması da bu ilkeleri görmezden gelmesi de mümkün olmadığı gibi; yaratacağı bir kutuplaşma üzerinden bu ilkeleri ve bunları savunacak olanları ötekileştirmesi de zor görünmektedir.
Son olarak, bir çekincemi de belirtmek isterim ki, Cumhurbaşkanı'nın toplumu polarize etme, toplumun farklı kesimlerini ötekileştirme konusundaki engin birikim ve deneyimini de görmezden gelmemek, eğer isterse Erdoğan'ın bu -toplumun büyük çoğunluğunun özlemini dile getiren ilkeleri de- toplumu polarize etmek için kullanabileceğini akılda tutmak gerekiyor. (HABER MERKEZİ)