Göçmen çocukların gözyaşı dolu yolculukları psikolojilerini nasıl etkiliyor?
Bir göçmen çocuk vurularak can verdi
Avrupa hayaliyle yollara düşen göçmenlerin Yunanistan sınırında karşılaştığı zulüm yürekleri parçalarken, en büyük tramvayı çocuklar yaşıyor. Uzmanlar, bu kişilerin ömür boyu psikolojik sıkıntı yaşama ve aidiyet hissi taşımama riskine dikkati çekiyor
Lale Elmacıoğlu Muhabir @laleelmacioglu E-Mail
Yerini, yurdunu bırakıp bambaşka bir ülkede insani şartlarda yaşama hayali kuran göçmenler sınırdan sınıra savrulurken, çocukların çığlıkları gözyaşlarına karışıyor / Fotoğraf: AFP
Göçmenlerin, başlarına bombaların yağmadığı güvenli bir yaşama kavuşup, iyi bir gelecek, mutlu bir yuva ve hatta yüksek gelir hayaliyle çıktıkları yolculuklar, çoğu zaman Avrupa kapılarında polis şiddetiyle son buluyor.
Türkiye’nin sınırları açtığını açıklamasının ardından Edirne’den geçerek Yunanistan’a ulaşan göçmen sayısı 130 bini aşarken, bir o kadarı da sınırda Yunan polisinin orantısız gücüne maruz kaldı.
Gaz ve ses bombalarıyla karşılanan göçmenlerin bazılarına ateş açıldı.
Bir göçmen çocuk vurularak can verdi
Çıplak ayakları ve tedirgin bakışlarıyla sınırdan sınıra sürüklenen çocukların çığlıkları ve gözyaşları eksik olmazken, içlerinden biri polis kurşununda can verdi.
Göçmen çocukların yaşadığı zorlukları, psikolojilerinin bu durumdan nasıl etkilendiğini ve süreci en az zararla atlatıp geleceğe güvenle bakabilmeleri adına neler yapılabileceğini Çocuk ve Genç Psikiyatristi / Psikoterapist Doç. Dr. Sevcan Karakoç Demirkaya ile Uzman Psikolog Zeynep Sancak'la konuştuk.
Uzmanlar, insanlık dışı tutuma maruz kalan, üzerlerine ateş dahi açılan miniklerin psikolojilerini düzeltmenin hiç de kolay olmadığı görüşünde.
Ancak bu noktada ülkelere kritik görevler düştüğünü belirtiyorlar.
Günümüzdeki 'üzgün' göçmen çocuklarının gelecekte 'öfkeli' bireylere dönüşmemesi için yapılması gereken çalışmalara dikkat çeken uzmanlar, nesilden nesile nefret aktarımının yalnızca bireyleri değil, kamu güvenliğini tehdit ettiği uyarısında da bulunuyor.
Mültecilerin bindiği botlar kimi zaman onlara tabut oluyor / Fotoğraf: Reuters
Doç. Dr. Demirkaya: Etkisi ömür boyu sürecek
Çocuk ve Genç Psikiyatristi / Psikoterapist Doç. Dr. Sevcan Karakoç Demirkaya, göçün tek başına ele alındığında yetişkinler için bile çok zor bir süreç olduğunu vurgularken, en büyük zorluğu çocukların yaşadığını söylüyor.
Sınırdaki görüntülerin çok üzücü olduğunu belirten Demirkaya, yaşananların psikolojik etkilerinin bir ömür boyu süreceği görüşünde:
Çocuklardaki temel güven duygusu, bağlanma duygusu ve beyin gelişimi hali hazırda devam ediyor. Kimlik yapısının oluşturulması, kişilik özelliklerinin belirlenmesi açısından bu dönem kritik önemli. Etkisi ömür boyu sürecek. Kalıcı etkiler de olumluluktan ziyade olumsuz olarak daha fazla hissedilecek.
Doç. Dr. Sevcan Karakoç Demirkaya / Fotoğraf: Independent Türkçe
İstinye Üniversitesi Hastanesi Liv Hospital Bahçeşehir'den Uzman Psikolog Zeynep Sancak da göçmen çocukların psikolojilerine ilişkin Doç. Dr. Demirkaya'yla benzer görüşte.
En büyük mağduriyeti çocukların yaşadığını söyleyen Sancak, şu ifadeleri kullanıyor:
Göç çeşitli nedenlerle ve farklı yollarla gerçekleşse de bu süreçten ve toplumsal sonuçlarından en çok etkilenen çocuklardır. Çocuklar göç sırasında ve sonrasında yaşadıkları zorlukları anlamlandırabilecek ve baş edebilicek yeterlilikte değillerdir. Çocukların büyüme ve gelişme süreçlerinin devam etmesi, ebeveynlerine bağımlı olmaları, kendilerini korumadaki yetersizlikleri gibi nedenlerden dolayı bu süreçten etkilenirler.
Uzm. Psikolog Zeynep Sancak Liv Hospital / Fotoğraf:Liv Hospital Basın Birimi
Göç sonucu çocukların çevre değişikliğinden dolayı uyum problemleri, yakınını kaybetme, erken dönem travma, gelişimsel problemler, dil sorunları, ayrımcılık ve öğrenme güçlükleri gibi sorunlarla karşılaştığını belirten Sancak, "2-5 yaş arası çocuklarda ebevynlerinden ayrılmak zorunda kalan çocuklar ayrılık kaygısı yasayabilirler, uyku bozuklukları, regresif davranışlar sergileyebilirler. 6-12 yaş arası cocuklar göç süreci içinde bulundukları durumdan dolayı cezalandırılma korkusu, utanç, suçluluk hissedebilirler. İçe kapanma, depresyon, dikkati toplamada güçlük, saldırganlık,öfke patlamaları gibi davranışsal sorunlar yaşayabilirler" diyor.
Yaşananların yalnızca göçmen çocukları değil, onların yaşadıkları toplumu da etkilediğini belirten Doç. Dr. Sevcan Karakoç Demirkaya ise "Gittikleri ülkede ya da bir yere gitmeseler dahi kaldıkları yerde suça karışma, alkol, madde bağımlılığı, uygunsuz cinsel davranışlar, travma sonrası stres bozukluğu ve depresyon sıkça görülmekte. Sadece bu kişileri değil, toplumu etkiliyor" ifadeleriyle, psikolojileri ileri düzeyde etkilenen göçmenlerin kamu güvenliği tehdidi haline gelme ihtimaline değiniyor.
“Temel güven zedeleniyor, vatan sevgisi olmuyor”
Göçmen çocukların yaşadığı travma nedeniyle temel güven duygularının zedelendiğini belirten Demirkaya bu bireylerin hiçbir yere bağlanamaz hale geldiklerini, dolayısıyla taşındıkları ülkeye de güvenemediklerini söylüyor.
Demirkaya, "Bu nedenle içlerinde vatan sevgisi olmuyor" diyor.
“Ne öbür vatana ne de geldikleri yere aitler”
Psikiyatrist Demirkaya, ebeveynlerini, aile üyelerini, arkadaşlarını ve hatta vatanlarını kaybeden çocukların, taşındıkları ülkeye de güvenemez hale geldiğinde, tüm dünyayı kendileri için bir tehdit gibi görebildiklerini kaydediyor.
Demirkaya, “‘Doğduğun yer değil, doyduğun yer’ ifadesi onlar için geçerli olmuyor. Arada kalıyor, askıda kalıyor, arafta kalıyorlar. Ne öbür vatana ne de geldikleri vatana aitler. Ötekileştiriliyorlar. Sürekli yasa bağlı öfke oluşuyor. Bunun acısını da ya kendilerinden ya da gittikleri yerden çıkarıyolarlar. Yaş küçükse asimile olmaları daha kolay ancak büyük yaştakiler adapte olamıyor. Dil de onlar için problem” ifadelerini kullanıyor.
Göçmen çocukların sınırdaki yorgun bekleyişi / Fotoğraf: Reuters
Ülkelere düşen görevler
Doç. Dr Demirkaya ve Uzman Psikolog Sancak, göçün gerçekleştiği ülkelere kritik görevler düştüğünü belirtiyor.
Sancak, eğitim, (göç edilen toplumun) ana dil öğretimi ve bir arada yaşama kültürü oluşturulmasının önemine değinirken, Demirkaya, şu ifadeleri kullanıyor:
Dil öğretmek, eğitim vermek ve çocukları topluma adapte etmeye çalışmak gibi sorumluluklar var. Göç öncesi süreç de yoksulluk, şiddet gibi durumlar yüzünden sıkıntılı geçiyor. Göç sonrası adaptasyonu bozan şeyler bunlar. Her seferinde darbe aldıkları için onarılmaları zor, göçemeyip kaldıkları ülke ve göç edip yerleştikleri ülkelerde sorun yaşanıyor. Tüm dünyanın sorunu bu.
Sevcan Karakoç Demirkaya, önlem alınmazsa gelecekte yaşanabilecek tehlikelere de dikkat çekiyor:
Kuşaklar arası nefret aktarımı, nesilden nesle aktarım, sorunlu kişilik özellikleri geliştirme söz konusu olabilir. Unutmayalım ki öfkeli, ötekileştirilmiş çocukların çocukları ve torunları ile bizim çocuklarımız ve torunlarımız yaşayacak.
Çocuklar arasında karşılıklı akran zorbalığı, hem şiddete maruz kalma hem de şiddet içeren eylemlerde bulunma gibi sorunlara dikkat çeken Doç. Dr. Sevcan Demirkaya, göçmen çocukların, yaşadıkları toplumdaki akranlarıyla birlikte eğitim almalarının şart olduğunu vurguluyor.
Doç. Dr. Demirkaya, anne-babanın sağ olması ya da eski sosyal çevreye benzer çevrede gettolaştırılarak değil de toplumla bütünleştirilerek yaşamanın, koruyucu faktörler arasında yer aldığını anlatıyor.
Kayıp kuşaklar...
60 sene önce Almanya’ya giden Türklerin durumunu da hatırlatan Çocuk ve Genç Psikiyatristi Demirkaya, aradaki farka dikkat çekiyor:
Türkler, savaş nedeniyle değil, ekonomik gerekçelerle gitmişti. Dolayısıyla göç öncesi süreç, kötü değildi. Buna rağmen zorluk çektiler. Hep bir kuşak kayıp oluyor.
Doç. Dr. Demirkaya son olarak, "Biz o kadar da sosyal bir devlet değiliz, kaynaklarımız kısıtlı. Biz bu kaynakları hem kendi vatandaşlarımız hem de göçmenler için kullanmak zorundayız" ifadelerini kullanıyor.
The Independentturkish