Gül ve Babacan’ın inandırıcılık sorunu
Yeni parti kurmak için kolları sıvayanların, inandırıcılığı, itibarı, söyleyecek sözü, halkta karşılığı var mı?
İktidar partisindeki yıpranmaya koşut olarak, parti içinde tartışma ve istifalar gündeme geliyor. Bir yandan Abdullah Gül ve Ali Babacan, diğer yandan Ahmet Davutoğlu parti kurmak için çalışıyorlar. AKP’nin birkaç eski bakanı partiden istifa ederken, Cumhurbaşkanı ve AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın da, yeni istifaların önüne geçmek için parti yönetiminde ve örgütünde kimi değişikliklere gideceği konuşuluyor.
Türk siyasal hayatında bir partiden kopup yeni bir parti kurmanın çok yaygın olduğunu dikkate alarak şu soruları soralım öncelikle.
Birincisi, yeni bir parti için siyasi boşluk var mı?
İkincisi, yeni bir parti için toplumsal talep var mı?
Üçüncüsü, yeni parti kurmak için kolları sıvayanların, inandırıcılığı, itibarı, söyleyecek sözü, halkta karşılığı var mı?
AKP’den kopup yeni parti kurmak için çalışmaya başlayanların, AKP’deki kariyerlerini (bakanlık, başbakanlık, genel başkanlık, cumhurbaşkanlığı) Erdoğan’a borçlu oldukları dikkate alındığında, bu sorulara olumlu yanıt vermek zor. Dahası var...
Güçlü bir siyasal çıkış yakalamak için, siyasette yeni bir hikâye yazmak, yeni bir heyecan yaratmak, toplumun önüne yeni hedefler koymak, geniş kitlelere güzel bir gelecek hayali kurdurabilmek önemlidir. Kuruluşundan beri AKP’de en üst düzeyde görev alan, yakın zamana dek AKP’nin tüm icraatlarında imzası olan isimlerin, şimdi kalkıp Erdoğan’ı ve AKP’yi eleştirmelerinin inandırıcı yönü bulunmuyor. O nedenle ciddi bir itibar sorunu yaşıyorlar.
Seçimi ne kazanır?
Seçimleri kazanmak için, topluma korku ve endişe değil, coşku ve umut vermek; geçmişteki başarıları değil, geleceğe ilişkin arzuları öne çıkarmak gerekir. Yeni parti kuracağı dillendirilen isimler için bu da söz konusu değil. Hepsinin siyasi bagajları, AKP’nin icraatlarıyla dolu. Hepsi, konuşmaları gerektiği yer ve zamanda susmuşlar. Hepsi, tavır almaları gerektiğinde geride durmuşlar. O nedenle şimdilerde konuşmaları, anlam ifade etmiyor.
Bu isimler için şu söylenebilir. Kuracakları partiler, yüzde 15-20 oy oranına ulaşamaz, yüzde 3-5 bandında kalırlar. Fakat bu oran bile, Cumhur İttifakı’nın yüzde 50’yi bulmasını daha da zorlaştırır. Muhalefetin elini güçlendirir. Yeni ittifaklara kapı aralar. İktidar partisini yeni arayışlara, söylemini ve icraatlarını gözden geçirmeye zorlar.
Türkiye açısından ise sorun şudur. Halkın ihtiyacı, AKP içinden çıkacak, AKP’den pek farkı olmayan partiler değildir. İdeolojik düzlemde Cumhuriyetçi, laik, aydınlanmacı; ekonomik bağlamda halkçı, kamucu, toplumcu; dış politikada emperyalizmle arasına mesafe koyan, bölge merkezli dış politikayı benimseyen, yurttaş kimliğini ve ulusal bütünlüğü pekiştiren çizgidir. Muhalefet, öncelikle buna odaklanmalıdır.
BARIŞ DOSTER / CUMHURİYET