Hace Yusuf Hemedani: İki Büyük Sufi Tarikatının İlham Kaynağı
Orta Asya ve Horosandaki sufi tarikatlarının gelişmesinde önemli rol oynayan büyük mutasavvıf âlim
Hace Yusuf Hemedani: İki Büyük Sufi Tarikatının İlham Kaynağı
Fatkhiddin Mansurov*
Faudzinaim Hj. Badaruddin**
Özet: Orta Asya ve Horosandaki sufi tarikatlarının gelişmesinde
önemli rol oynayan büyük mutasavvıf âlim Hace Yusuf
Hemedani’nin hayatı, faaliyeti ve eserleri, bu güne kadar ayrıntılı ve
kapsamlı bir şekilde araştırılmamıştır. Yapılmış olan sınırlı sayıdaki
araştırmalar da, sadece onun belli yönlerini açıklamaya yönelik
olmuştur. Onun tasavvuf tarihindeki en önemli hizmetlerinden biri,
temelleri Orta Asyada atılmış ve daha sonra dünyanın tüm kıtalarına
yayılmış olan iki büyük tarikat Hacegan-nakşibendilik ve Yesevilik
önderlerini yetiştirmiş olmasıdır. Bu makalede büyük mutasavvıf
alimin hayatı, eserleri ve tasavvuftaki yeri üzerinde durulacaktır.
Anahtar Kelimeler: Hacegan, Hemedan, Horasan, Hace, Sufi.
Khawaja Yusuf Hemedani: The Inspirer of Two Major Sufi Tariqas
Abstract: The great Sufi scholar Khwaja Yusuf Hemedani who has
played a major role in the formation of Sufi tariqas in Central Asia
and Khorasan has not been comprehensively studied so far in terms
of his life, activities and works. And the limited numbers of studies
that have been undertaken so far were aimed towards elaborating his
certain aspects. One of most significant contributions of Hemedani in
the history of Sufism was that he had guided the founders of the
Khwajagan-Naqshbandiyya and Yasawiyya tariqas that had been
founded in Central Asia and have spread all around the world.
Giriş
Hace Yusuf Hemedani, Orta Asya ve Anadoludaki tasavvuf
tarikatlarının oluşması ve gelişmesinde çok önemli rol oynamıştır.
Fakat gerek günümüz Türkiyesinde, gerek Orta Asya ülkelerinde,
daha çok ondan sonraki mutasavvıflar tanınmış olmasına karşın,
buralardaki tasavvufi düşüncenin temelini atan, Hace Ahmet Yesevi
ve Hace Abdülhalık Ğijdüvani gibi yesevilik ve hacegan-nakşibendiliğin
öncüleri olan zatları yetiştiren Hace Yusuf Hemedani, biraz geri
planda kalmıştır. Gördüğümüz böyle bir eksikliği az da olsa giderme
adına bu önemli şahsiyetin hayatını, tasavvuf camiasındaki etkisini
ve eserlerini yakından görmeye çalışacağız.
Hayatı
Yusuf Hemedaninin hayatı hakkında genelde klasik tasavvufi
kaynaklarda ve biyografi eserlerinde birbirine yakın bilgileri
görmekteyiz1. Bununla birlikte özellikle onun doğum yeri ve tarihi,
vefatı, türbesi ve bazı önemli tarihlerde ise ciddi farklılıklar
görülmektedir. Kanaatimizce bu farklılıklarda müstensihlerin hataları
ve ravilerin kulaktan duyma bilgileri zikretmiş olmaları önemli etken
teşkil etmektedir. Bununla birlikte Hemedani hakkındaki en sağlam
bilgileri, Sem’aninin “Kitab al-Ensab” adlı eserinde görmekteyiz2. Zira
Sem’ani, Mervde Hemedani ile bizzat görüşmüş, ondan hadis almış
ve yirmiden fazla hadis kaydetmiştır. Benzer bilgiler, bazı ilavelerle
birlikte İbn Hallıkan’ın “Vefayat al-a'yan” eserinde de verilmiştir3.
Kaynaklarda onun tam ismi: İmam Ebu Ya’kub Yusuf ibn Eyyub ibn
Hüseyin ibn Vehre Büzenecirdi Hemedani olarak geçmektedir. Künyesini
Ebu Yusuf şeklinde kaydedenlere de rastlanmaktadır. Batıdaki
önemli araştırmacılardan olan Kniş de aynı görüşü paylaşmaktadır4.
Ancak tarih ve biyografi müellifleriyle araştırmacıların büyük bir
ekseriyeti, Ebu Ya’kub künyesini tercih etmişlerdir. Yine bazı
kaynakda onun isim ve künyesi farklı şekillerde verildiği gibi bazı
kaynaklar da onun soyunu Hanefi Mezhebi’nin kurucusu Ebu
Hanifeye kadar ulaştırmaktadırlar5.
Hemedani, hicri 440 ya da 441 yılı Sefer ayının ikinci pazartesi
günü (miladi 1048 Ağustos) Hemedan’ın Büzenecird köyünde
dünyaya gelmiştir. Büzenecird, Hemedan’dan yaklaşık 60 km
uzaklıkta bir köydür. Temel bilgileri Hemedan’da alan genç Yusuf,
19-20 yaşlarında (460/1068) dönemin önemli ilim merkezlerinden
olan Bağdat’a gelir6 ve orada Hatib el-Bağdadi (vefatı 463/1071) ve
Ebu Tahir Abdülkerim ibn Hasan el-Habbaz (vefatı 469/1076) gibi
muhaddislerden hadis dersleri alır. Ancak onun Bağdat’a gelmekteki
esas maksadı, meşhur Şafii fakihi ve Bağdat Nizamiye medresesi baş
müderrisi Ebu İshak Şirazi’den (vefatı 476/1083) fıkıh öğrenmektir.
Zira Hemedani, çocukluktan itibaren fıkıh ve cedel ilmine ayrıca önem
verirdi7.
O dönem, Bağdat’ta mezhepler arası fitnenin çoğaldığı, hanbeliler
ve şafiiler arasındaki anlaşmazlıkların revaçte olduğu bir devirdir. Bu
ise, ilmi tartışmalara meyilli olan ve ‘ilmu-l hilaf (fıkhi meselelerdeki
tartışmalar) da mahir olan8 Yusuf Hemedani’yi de içine çekmiş ve
zamanla bundan ciddi rahatsız olmaya başlamıştı. Bu durum onun,
her şeyi bırakarak tasavvuf ilmine yönelmesinde önemli bir etken
olduğu belirtilmektedir.
Hemedani, Bağdat’ta fıkıh ve hadis ilminin yanında tasavvuf
dersleri de almıştır. Özellikle meşhur fıkıh alimi ve ‘El-Mühezzeb filmüzehheb’ ‘Et-Tenbîh fi’l-fıkh’ ve ‘Tabakâtü’l-fukahâ’ gibi bir çok önemli
eserin müellifi olan Ebu İshak Şirazi’den9 fıkıh, Hatib-i Bağdadi’den10
9 Şafiî mezhebi fıkıh âlimlerinden, ismi, İbrahim bin Ali bin Yûsuf’dur. Künyesi Ebû
İshak olup, Şîrâzî nisbesiyle bilinir. Cemâlüddîn, Şeyhülislâm ve Şeyh-ül-imâm
lakabları ile tanınır. 1003 (H. 393)’de İran’daki Firûzâbâd’da doğdu. Zamanın
162 Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı 26, Temmuz–Aralık 2011
de hadis dersleri almıştır.
Hocaları
Tasavvufta esas mürşidi, Ebû Ali Fârmedî’dir ki,11 bu hususta
alimler arasında ittifak vardır. Ebû Ali Fârmedî, ilim ve fazîlette
yüksek derecelere ulaşmış, pek çok talebe yetiştirmiş bir zattı. Aynı
zamanda Yûsuf Hemedani ile birlikte İmâm-ı Gazâli gibi büyük
alimler de onun ilim meclisinde ve sohbetinde yetişmiştirler12. Her
ikisi de Ebû Ali Fârmedî hazretlerinden istifâde ederek yetişmiş ve
yüksek derecelere ulaşmışlardır. Mevlana Abdurahman Cami (vefatı:
1492)13, Ali Şir Nevai (vefatı: 1501)14 ve Hüseyin Ali es-Safi15 de
Hemedani’nin Ebû Ali Fârmedî’ye intisap ettiğini, bununla birlikte,
Şeyh Abdullah Cüveyni ve Şeyh Hasan Simnani’nin sohbet
halkalarına katıldığını yazıyor.
Hace Yusuf Hemedani’nin kendilerinden ilim aldığı şeyhleri
konusunda, Sümeyremi’nin ‘Mizanu ehli-t tarika’ eserinde farklı bir
rivayet zikredilmektedir. Bu eserde onun şeyhleri sırasıyla şu şekilde
kaydedilmektedir: Hace Yusuf Hemedani > Ebu Abdullah Cüveyni >
Ahmet ibn Fuzale Enmani > Ebu-l Hasan Ali es-Serahsi > Ebu
Muhammed Ca’fer el-Huldi > Cüneydî Bağdadi (kaddesallahu
sirrehum)16.
Tasavvuf ilminde bir muridin aynı anda ya da belli zaman
âlimlerinden aklî ve naklî ilimleri tahsîl edip, yüksek derecelere kavuştu. Nizamiye
Medresesi’nde müderrislik yaptı. Bir çok talebe yetiştiren ve önemli eserler
müellifi olan Şirazi 1083 (H. 476)’da Bağdât’ta vefat etti.
10 Hatib-i Bağdadi on birinci yüzyılda yetişen hadis alimlerinin büyüklerinden. İsmi,
Ahmed bin Ali bin Sabit bin Ahmed bin Mehdi el-Bağdadi’dir. Künyesi Ebu Bekir
olup, Hatib-i Bağdadi diye ünlü olmuştur. Babası Ebu’l-Hasan Ali, ilim sahibi bir
zat olup, Bağdat’ın Derzincan köyünün hatibi idi. 1002 (H. 392) senesinde
Bağdat’ta doğdu. 1071 (H. 463) senesinde Bağdat’ta vefat etti.
11 On birinci yüzyılda Horasan’da yetişen İslâm âlimlerinin ve evliyânın
büyüklerinden. Kendilerine Silsile-i Aliyye adı verilen büyük âlimlerden
yedincisidir. İsmi, Fadl bin Muhammed’dir. Künyesi, Ebû Ali’dir. Ebû Ali Fârmedî
diye meşhur olmuştur. 1042 (H. 434) senesinde doğdu. 1085 (H. 477) senesinde
vefât etti. Aynı zamanda yüz yıllardır tasavvuf ilminde en önemli kaynak eser
sayılan ‘Risale’ sahibi Kuşeyri’nin damadıdır.
Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı 26, Temmuz–Aralık 2011 163
aralıklarında farklı mürşidlerden ders alması ya da sohbetlerinden
istifade etmiş olması doğaldır. Dolayısıyla Hemedani’nin de zamanın
bir çok alim ve mürşidinin ders ve sohbet halkasına katılmış olması
gayet normaldir. Fakat onun esas tasavvufta mürşidi ve ilimde
üstadı, Ebû Ali Fârmedî’dir. Nitekim nakşi ve yesevi silsilelerinde de
Fârmedî’den sonra Yusuf Hemedani ismi zikredilir. Aynı zamanda
onun eserlerinde özellikle ‘Rütbetü’l Hayat’ eserinde meseleleri Kur’an
ve Sünnet ışığında yorumlamasında ve ilmi delillerle isbat etmiş
olmasında, Ebû Ali Fârmedî’nin etkisi rahatlıkla görülür. Zira
Fârmedî, tarikata şariat ilimlerini köprü yapan ve şariatsız tarikatın
olamayacağını isbat eden Kuşeyri’nin talebesi ve damadıdır. Aynı
üslubu, Ebû Ali Fârmedî’nin diğer meşhur talebesi İmam Gazali’de
de görürüz.
‘Makamat-ı Yusuf Hemedani’de17 zikredildiğine göre Hemedani,
Bağdat’tan sonra on bir talebesi ile dönemin ilim ve irfan merkezi
olan Semerkand’a gelir. Kaynaklarda onun neden Maveraünnehir’e
geldiği hakkında bilgi verilmez. Ancak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz
ki Maveraünnehir halkının, tasavvufa daha yatkın ve çeşitli mezhep
tartışmalarından uzak olması, onun buralara hicret etmesinde önemli
etken olmuş olabilir.
Bunun dışında o dönemde Hanbelilerin tasavvufa olan olumsuz
bakışları da Hemedani’yi Maveraünnehir’e itmiş olabilir. Fakat bize
göre, mana aleminde Hemedani’ye yapılan hicret işareti, onun
buralara gelmesindeki en önemli sebeptir. Çünkü Abdülhalik
Ğijdüvani18 ve Ahmet Yesevi gibi nice önemli mutasavvıfların,
Hemedani’nin ders halkasında yetişecek olmasını çeşitli tesadüflere
bağlamamız imkansızdır. Çünkü Mevlana Celaleddin Rumi’yi
yetiştirmek için Şems Tebrizi, nasıl Konyaya kadar gelmişse,
Hemedani’nin de böyle bir sebeple Buhara’ya gelmiş olması gayet
doğaldır.
Talebeleri:
Hace Yusuf Hemedani, altmış yılı aşkın ömründe, irşad faaliyetleri
sürdürmüş ve yüzlerce talebe yetiştirmiştir. Hatta bazı kaynaklarda
213 muridine irşad izni verdiği rivayet edilmektedir. Pekçok
17 Abdulhalık Gijdüvani. Makamat-ı Yusuf Hemedani. Özbekistan Fenler Akademisi
yazma eserler kütüphanesi. Taşkent. Numara 3001, varak 14b-25b.
18 Bazı yerlerde onun soyadı Goncdüvani yada Gücdüvani şeklinde yazılıyor. Halen
Özbekistan’ın Buhara vilayetine bağlı ilçenin doğru ismi Ğijdüvan şeklindedir.
164 Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı 26, Temmuz–Aralık 2011
kimsenin onun irşadları vesilesiyle hidayeti bulduğu
zikredilmektedir19. Bununla birlikte Evhadüddin Kirmani’den rivayet
edildiğine göre talebeleri arasında, aşağıdaki adları belirtilen dördü
meşhur olmuş ve sırasıyla bu çığırı yıllar boyu sürdürerek günümüze
taşımışlardır.
Onlardan ilki Hace Abdullah Barki ya da Barraki’dir. Aslen
Harezmli olan bu zatla ilgili çok fazla bilgi bulunmamakla birlikte,
Gulam Server Lahuri, onun hicri 555 (1160) yılında vefat ettiğini
belirterek, Hemedani’nin ikinci halifesi olduğunu zikreder20. Kabri
Buhara’dadır. Genellikle kaynaklarda onun Hemedani’nin ilk halifesi
olduğundan bahsedilir21.
Hace Hasan Endaki. Hemedani ile değişik seferlerde beraber
bulunan onun yakın talebelerinden ve ikinci halifesi olan Hace Hasan
Hemedani’den sonra irşad faaliyetlerini memleketi Buhara’da devam
ettirir. Hicri 552 (1157) senesinde aynı yerde vefat eder22.
Hemedani’nin üçüncü halifesi, Türkistan Piri olarak meşhur olan
Yeseviliğin Pişvası Hace Ahmed Yesevidir. Ahmed Yesevi’nin halifeleri
‘Hace’ yerine ‘Ata’ lakabını kullanmışlardır. Bu yönüyle Hacegan ve
nakşibendilerden ayrılırlar. Yesevi, bir süre faaliyetlerini Buhara’da
sürdürür ve daha önce şeyhinin de işaret ettiği gibi vazifesini Hace
Abdülhalik Ğijdüvani’ye devrederek Yesi’ye döner ve vefatına kadar
orada irşada devam eder23. Ahmed Yesevi, hicri 562 (1166) yılında
bugünkü Kazakistan’ın Seyrem kasabasında vefat eder. Kabri
oradadır.
Hace Abdülhalik Ğijdüvani. Hace Abdülhalik Ğijdüvani, Yusuf
Hemedani’nin en önemli talebelerinden biridir. Zira o, Hemedani
tarafından temelleri atılan Hacegan düşüncesini, uygulamaya
koymuş ve daha sonra dünyanın çeşitli mıntıkalarında farklı
şekillerde günümüze kadar devam eden bu büyük tarikat geleneği
Bahaüddin Nakşibend tarafından sürdürülmüştür.
Miladi 1103 yılında Buhara’nın Ğijdüvan kasabasında dünyaya
gelen Hace Abdülhalik Ğijdüvani’nin, aynı zamanda Hızırla (a.s)
görüştüğü ve ondan dersler aldığı kabul edilmektedir. Ğijdüvani’nin
babası, aslen Malatyalı olan Abdülcemil Efendi Hızır’ın (a.s) işaretiyle
ona Abdülhalik ismini vermiştir. Ğijdüvani’nin bizzat kendi
ifadelerine göre henüz yirmi yaşlarında iken Hızır (a.s) onu, Yusuf
Hemedani’nin yanına gönderir. Nakşibendilik’te çok önemli yere
sahip olan Hace Abdulhalik Ğijdüvani, Hace Ahmed Sıddık, Hace
Evliya-i Kebir ve Hace Arif Rivgeri gibi tasavvuf büyüklerini
yetiştirmiştir. Aynı zamanda, kendisinden yaklaşık iki asır sonra
gelen Bahaüddin Nakşibend’i de üveysilik24 yolu ile terbiye ettiğine
inanılmaktadır25.
Hace Abdülhalik Ğijdüvani, Yusuf Hemedani’nin hayatı ile ilgili
en önemli kaynaklardan biri olan Makamat-ı Yusuf Hemedani26 eserini
telif eder. Ğijdüvani’nin, hocası hakkındaki başka bir eseri de Risale-i
Şeyh eş-Şuyuh Hace Yusuf Hemedanidir27. İçerik olarak Makamat-ı Yusuf
Hemedani’ye benzese de bu eserde daha farklı ve kapsamlı bilgiler
verilmiştir. Hace Abdülhalik Ğijdüvani 1179 yılında, doğup
büyüdüğü Ğijdüvan’da vefat etmiştir. Özbekistan’ın
bağımsızlığından sonra tamirattan geçirilen türbe, günümüzde
önemli ziyaret merkezlerindendir.
Hace Abdülhalik Ğijdüvani, bir defasında hocasının huzuruna
gelir, sohbet esnasında talebelerinin gelecekleri ile ilgili bahisler açılır.
Hemedani: “Bu dava’yı öncelikle bizden Hace Abdullah Barki devralacak,
sonra Hasan, ondan sonra da Hace Ahmed Yesevi devam ettirecektir. Gün
gelir Hace Ahmed ana vatanı Türkistan’a döner. Orada hizmetlerine devam
eder. Buradaki işleri sana emanet edecektir”, der. Gerçekten de zamanı
gelince Ahmed Yesevi Buharadaki dergah’ı ve tüm talebeleri
Ğijdüvani’ye devrederek, kendisi irşad faaliyetini Yesi’de yaptırdığı
zaviye ve medresede devam ettirir28.
Abdülkerim es-Sem’ani. Tabakat alanında yazılmış en önemli
eserlerden olan el-Ensab müellifidir. Hicri 506 (1113) da Merv’te
doğmuş, hadis ravileri ile ilgili bilgi toplamak için bir çok sefer
yapmış ve onlarla ilgili önemli bilgiler bırakmıştır. Sem’ani el-Ensab
eserinde Merv’de iken Hace Yusuf Hemedani’den hadis dersleri
aldığını haber vermektedir. 1167 yılında Merv’de vefat etmiştir.
Bunun dışında meşhur tarihçi İbn Asakirin de Merv’de iken
Hemedani’den ders aldığı da kaynaklar da belirtilmektedir29. Fakat
her iki müellif de eserlerinde, Yusuf Hemedani’nin
Maveraünnehir’deki hayatı hakkında çok fazla bilgi vermemişlerdir.
Şemaili:
Yusuf Hemedani orta boylu, zayıf, saç ve sakalları kumral ve
buğday tenlidir. Sakalına pek az ak düşmüş olup, her zaman için
güler yüzlüydü30.
Hakkında söylenenler:
Kur'an okumaya çok düşkün olan Hemedani, daima yamalı yün
elbise giyerdi. Hilim ve merhamet âbidesiydi ve cömertti. Eline ne
geçerse muhtaçlara dağıtır, kimseden bir sey beklemezdi. Arada bir
yüzünü Hemedân’a çevirir ve çok ağlardı. Selmân-ı Fârisî’nin âsâsı
ile sarığı kendisindeydi. Her ayın başında, Semerkand ulemasını
davet eder, onlarla sohbet ederdi. İnsanların dertleriyle ilgilenmekten
hiç sıkılmaz, kimseyi ayırd etmeden yardımcı olmaya çalışırdı31.
Kendisini sevenlere dâimâ Peygamber (s.a.s) Efendimizin ve
Ashâb-ı Kirâm’ın yolunda gitmelerini tavsiye ederdi. Kalbi, bütün
mahlûkât için derin bir sevgi ile doluydu. Gayr-i müslimlerin
evlerine kadar gider, onlara İslâmiyeti anlatırdı. Fakirlere
zenginlerden daha fazla önem verirdi. Her şeye sabır ve tahammül
eder, herkese muhabbet gösterirdi. Sevenlerine daima dört büyük
halîfenin fazîlet ve fedakarlıklarından bahsederdi32.
Abdülhalik Ğijdüvani hocasının faziletlerinden bahsederken şöyle
der:
“Bir kişiden az bir iyilik görse, karşılığını iki kat verirdi. Yanında daima
ikram adına bir şeyler bulundurur,onlardan her gelene verirdi. Büyüklerinin
yanında konuşmazdı. Başkasının tarlasından yürümezdi. Namazı
uzatmazdı. Kendi işlerini kendisi yapar, değirmene kendisi gider ve. Çok
seyahat ederdi. İşrak, Duha, Evvabîn ve Teheccüd gibi nafile namazları asla
aksatmazdı. Hep şehit olmak isterdi. Sadaka ve zekâta çok önem verir, itikâfa
girer, kurban üzerinde önemle durur, köle azat ederdi. Allah’tan çok korkar
ve tir tir titrer, ancak Allah’ın rahmetinden de hiç ümidini kesmezdi.
Gönülden seven ve sevilen bir insandı...33”
İhtiyaçlarını çizme imalatı ve çiftçilik yaparak temin etti. Kimseye
yük olmadı. Kimseden dilenmedi. Çok mütevazi bir hayat yaşadı.
Hayatını irşada adadığından dolayı sık-sık seyahat etmiştir. Her
zaman insanların içinde bulunmuştur. Bu anlayışıyla daha sonraki
dönemlerde nakşibendiliğin ana düsturlarından olan ‘Dil be Yar dest
be kar34’ düşüncesinin temellerini atmıştır.
Nakledilen kerametleri:
Bir gün Hemedani’nin huzuruna, ağlayarak bir kadın gelir ve
oğlunun Bizanslılar tarafından esir alındığını söyler. Hemedani
kadına sabrı tavsiye edince, o, hiç sabrım kalmadı, ne olur bana
yardım edin, der. Bunun üzerine Hemedani: Ey Yüce Rabbim, bu
kadının oğlunu esirlikten kurtar! Üzüntüsünü neşeye çevir! diye dua
eder. Büyük bir ümitle evine dönen kadın oğlunu evde bulur.
Hayretler içinde: Canım evladım! Buraya nasıl geldin? diye sorar.
Oğlu: Az önce İstanbul’da idim. Ayaklarım bağlı ve başımda muhafız
vardı. Birden bire bir zat geldi ve beni kaptığı gibi buraya getirdi,
dedi. Kadın sevinçler içinde Rabbi’ne şükreder35.
Başka bir menkibe de Muhyiddin ibn Arabi hazretlerinden rivayet
edilmektedir. Yaşı ilerlediğinden dolayı Cuma namazı dışında pek
dışarı çıkmayan Hemedani hazretleri, bir gün aniden bineğine
binerek yola koyulur. Bineğin yularını da salıverir ve o nereye
götürürse gitmeye karar verir. Uzun bir yolculuk sonunda binek,
şehir dışındaki bir mescidin önünde durur. Mescide giren Hemedani
içeride başını önüne eğmiş mahzun halde oturan bir delikanlıyı
görür. Neden sonra Üstadın geldiğini fark eden genç, başını kaldırır
ve şöyle der: “Efendim! Bir müşkil meseleyle karşı karşıyayım. Bana
himmet buyurun”. Yusuf Hemedani delikanlının müşkilini halleder
ve: “Oğlum! Bir daha böyle bir müşkille karşılaştığın zaman yanımıza
gel, tekkemize buyur, bizim gibi pir-i fâniyi buralara kadar yorma!”
der.
İbn Arabi hazretleri bu olayı naklettikten sonra şöyle hülasa eder:
“Bu olaydan anladım ki, eğer bir mürid, gerçek anlamda zahir ve
batında sadık olursa, bu sadakat ve teslimiyeti sebebiyle şeyhini
kendine celbedebilir”36.
Yine bir rivayete göre Hemedani’nin Bağdat’taki sohbetlerinden
birinde İbn-i Sekka isminde biri onu incitecek tarzda bir soru soruyor.
Hemedani buna çok üzülüyor ve ‘Senin sözlerinden küfr kokusu
alıyorum’, der. Bir müddet sonra Rum diyarından gelen bir elçi ile
Kostantıniyye’ye giden İbn-i Sekka orada hiristiyan olarak ölür37.
Aynı hadise Nefehat’ta farklı tarzda rivayet edilir ve İbn-i Sekka ile
birlikte Şamlı Abdullah ve Abdülkadir Geylani’nin o sohbete beraber
geldikleri ve herbiri niyetine göre cevap aldıkları bahsedilir38.
Bununla birlikte bir ara sohbetleri bırakıp inzivaya çekilmeyi
düşünen Abdülkadir Geylani’yi tekrar vaaz etmeye teşvik eden
kişinin de Hemedani olduğu zikredilmektedir39.
Eserleri:
Yusuf Hemedani daha çok irşad ve talebe yetiştirmekle meşgul
olduğundan, fazla eser bırakmamıştır. Mevcut eserleri de küçük
risaleler şeklindedir. Risalelerde esasen tevhid, akide, tasavvuf ve
adapla ilgili konular dile getirilmiştir. Bugüne kadar elimize ulaşan
en önemli risalesi Rütbetü’l Hayattır40. Soru cevap şeklinde farsça
yazılan bu eserde Hemedani, İslam akaidine ait sekiz soruya cevap
verir. Onda: Hayat nedir? İman ve İslam arasında fark varmıdır? Kader,
zikir ve fikirle ilgili verdiği cevaplar yer alır. İtikatta Matüridi ve
fıkıhta Hanefi41 olan Hemedani, sorulara Kur’an ve Sünnet ışığında
cevap verir. Eserin tek nüshası, İstanbul Süleymaniye
kütüphanesinde bulunmaktadır.
Bunun dışında kainatın insanın emrinde ve hizmetinde olduğunu
anlatan Risale fi enne’l Kevne Musahharun li’l İnsan isimli küçük bir
Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı 26, Temmuz–Aralık 2011 169
Sünnet’in ve Zühdün önemi anlatılan Risale der Ahlak ve Münacat44
isimli farsça risaleleri mevcuttur. Bunun dışında Menazilü’s Sairin,
Menazilü’s Salikin, Safvetü-t Tevhid li Tasfiyeti-l Murid ve Varidat gibi
küçük risaleleri olduğundan bahsedilmektedir45.
Öğretisi:
Ehl-i Sünnet anlayışının takipçısı, Kur’an ve Sünnet’e sıkı-sıkıya
bağlı olan Hemedani, hayatını ilim ve irşada vakfetmişti. Her
seviyeden insana ilim ve irfan sırlarını öğretir, talebelerine daima
ilmin yanında zühd ve takva’yı da tavsiye ederdi. Bununla birlikte
şariat çizgisinden de asla taviz vermemiş sahv46 ve temkin’
47i esas
almış, çeşitli sufilerde şahit olunan, şatahat ve harikulade kerametlere
önem vermeyen tasavvufi anlayışa sahip olmuştur.
Birgün müridi Abdülhalık Ğijdüvani’ye nasihatta bulunarak:
‘Oğlum, İki kapıyı kapat, iki kapıyı aç! Şeyhlik kapısını kapat, hizmet
kapısını aç, halvet kapısını kapat, sohbet kapısını aç!’ diyerek belki de
günümüzde normal karşılanan ama o dönem çerçevesinden
baktığımızda tasavvuf aleminde yeni bir dönemi başlatmıştır.
Daha sonraki dönemlerde talebesi Ğijdüvani tarafından ortaya
konulan ve Hacegan-nakşibendiyye’nin temel dustürlerinden olan
Halvet der Encümen48, yani halk içinde Hakk ile olma düşüncesinin
temellerini atmıştır. Yani Hemedani, insanları dünyaya ait gündelik
işlerine devam ederken, Allah ile olan irtibatlarını bir an olsun
sekteye uğratmamaları gerektiğini vurgulamaktadır. Aynı zamanda,
Allah’ın en değerli varlığı olan insanlığa hizmet etmeyi,
toplumundaki içtimai faaliyetlere meşru dairede katkı sağlamayı ve
bunu yaparken de halvet şuurunu muhafaza etmeyi tavsiye
etmektedir. Bu düşünce daha sonraki dönemlerde yesevilik ve
nakşibendilik’te zaman ve mekan bakımından geliştirilerek devam
ettirilmiştir.
Vefatı:
Merv halkı, Hace Yusuf Hemedani’yi çok sevmişlerdi. Zira
Hemedani de ‘Horasan Ka’besi’ diye halk arasında meşhur olmuş
tekke ve medresesini de Merv’e yaptırmıştı. Belki de o yüzden
hayatının son dönemlerini orada geçirmek için Herat’tan Merv’e
doğru yola çıkmıştı. Sene hicri 535, miladi 1140. Takvimler Muharrem
ayının 28. günü Perşembe’yi gösteriyordu. Herat ile Horasan arasında
bulunan Bâmiyân kasabasına gelince rahatsızlanan Mürşid-i Ekber,
yanındakilere orada durulmasını buyurdu. Artık Yüce Sevgiliye
kavuşma zamanı gelmiş ve buradaki ömür bitmişti.
Vefatından sonra oraya defnedildi. Ancak daha sonra mübarek
naâşı, talebelerinden olan İbnü-n Neccar tarafından Merv’e nakledilip
adına bir türbe yaptırıldı49. Bugünkü Türkmenistan sınırları içinde
kalan Merv şehrindeki bu türbe, Orta Asya ve İslam alemindeki
önemli ziyaretgahlardan sayılır.
Özbekistanlı tanınmış alimlerden Mahmud Hasani, Hemedani’nin
vefatı ile ilgili biraz daha detaylı bilgi veririr. Hicri 535. yıl Muharrem
ayının son perşembe günü. Doksan küsür yıllık hayatını ilme ve
irşada adayan büyük zat, talebeleri ile birlikte öğle namazını kılar.
Namazdan sonra sırtını mihrâba dayayarak, talebelerine: “Su
ısıtınız!” der. Ayrılık zamanını geldiğini anlayan mesciddekilerden
bir feryad yükselir. Bir taraftan sevdiklerinden ayrılmanın hüznü, bir
taraftan da Mevla’ya kavuşma sevinci içinde olan Hace Hemedani,
hazirun’u bir-bir süzer ve mübarek yüzünü talebelerine çevirerek
şöyle buyurur:
-“Biz, yerimize vekil olarak Hace Abdullah Barkî’yi seçtik. Ona
muhâlefet etmeyiniz. İrşad postunda hilâfet sırası size gelince güzel ve
mutlu yaşayın, talebelere yüksek sesle zikretmemelerini söyleyiniz.
Sonra Hace Ahmed Yesevi’ye dönerek:
Fâtır, Yâsin ve Nâziât sûrelerini okuyun, dediler.
Tilavet bitince: “Hak Teâlânın öyle kulları vardır ki, onların can
verişini Allah’tan başka kimse bilemez”, deyip şu beyti okudular:
“Senin diyarında aşıklar öyle can verirler ki,
Oraya ölüm meleği aslâ sığmaz...50”
Hikmetli sözleri:
Talebeleri, Yusuf Hemedâni’ye sordular: “Bugünler geçer ve Ehl-i
Hak yüzlerine perde çekip göçerlerse, selamette kalabilmemiz için ne
tavsiye edersiniz”? Hemedani hazretleri der ki: “Onların sözlerinden
her gün sekiz varak (16 sayfa) okuyunuz!51” Bu söz üzerine Feridüddin
Attar Tezkiretü-l Evliya eserini kaleme almıştır52.
“Haram lokma ve şüpheli şeylerle gönül nuru hasıl olmaz, haram giysi ile
ibadetin safası ve zevki gerçekleşmez.”
“Salikin, zikirde son noktaya ulaşması, diliyle birlikte yedi uzvunun
hatta tüyleri ve tırnaklarının da zikre iştirak etmesidir. Kalp, uzuvların
zikrini duyar ve görür. Bu duyuş sebebiyle ısınır, kuvvetlenir, zikre
muvafakat ve iştirak eder.”
“Öfke ve gazap ateşi, gafil ve aklı karışık insanlara şeytanın attığı bir
şeydir.”
“Zahirinizi dağınıklıktan kurtarın. Zira, zahiri dağınık olanın batını ve
gönlü daha da dağınık olur53.”
Sonuç
Büyük bir alim ve mutasavvıf olan Yusuf Hemedani, günümüze
kadar uzanan ehli sünnet tasavvufunun şekillenmesinde ve zamanın
önemli mürşidlerinin yetişmesinde önemli rol oynamıştır. Özellikle
daha önceki asrlarda yaygın olan zahidane tasavvuf yerine
insanlardan ayrılmadan, insanlar arasında da hiçbir ayırım
yapmadan dini öğretmesi, güzellikle nasihatta bulunması ile pekçok
gayr-ı müslimin ve putperestin İslam’la şereflenmesine sebep
olmuştur.
Yusuf Hemedani o zamanın en güzide ilim merkezlerinden olan
Bağdat Nizamiye Medresesi’nde eğitim almış, Orta Asya ve
Anadolu’da İslam’ın yayılmasında önemli rol oynayan iki büyük sufi
tarikatının Pişva54’larını yetiştirmiş ve her iki tarikat silsilesinde yer
almıştır. Daha çok talebe yetiştirmek ve insanları irşad etmekle
meşgul olan Hemedani birkaç küçük risale dışında fazla eser
bırakmamıştır.
Yusuf Hemedani irşad faaliyeti boyunca hep halkın içine
karışmayı ve insanlara hizmet etmeyi tavsiye eden bir anlayışa sahip
olmuştur. Bu anlayış, Ğijdüvani tarafından daha da geliştirilmiş ve
Hacegan’ın temel düsturu olmuş, Bahaüddin Nakşibend döneminde
zirveye ulaştırılmıştır.
Bibliyografya
Algar, Hamid. “Abu Ya’kub Hemedani”. Elr, I, 395.
Ali bin Yusuf Shattanufi. Bahjatu-l Asrar fi ba'd manaqib Abd alQadir. Egypt, 1304.
Cami, Abdurahman. Nafahat el-Üns min Hadaraat al-Kuds. Tehran,
1996.
Safi, Mevlana Hüseyn Ali, Reşahat Ayn el-Hayat. Tehran, 1977.
Ez-Zehebi, S. Siyer-u a’lam en-Nubela. Dimeşk, 1987.
Ğijdüvani, Abdülhalık. Menakıb-ı Hace Yusuf Hemedani. Özbekistan
Fenler Akademisi Şarkiyat Enstitüsü Kütüphanesi. Yazma eser, nr.
3001, vr. 14b-25b.
Gijdüvani, Abdülhalık. Risale Şeyh eş-Şuyuh Hace Yusuf Hemedani.
Özbekistan Fenler Akademisi Şarkiyat Enstitüsü Kütüphanesi.
Yazma eser, nr. 2323/1.
Ğijdüvani, Abdülhalık. Risale Şeyh eş-Şuyuh Hace Yusuf Hemedani.
Özbekistan Fenler Akademisi Şarkiyat Enstitüsü Kütüphanesi.
Yazma eser, nr. 2323/1.
Hace Muhammed Parsa. Faslu’l Hitab. Özbekistan Fenler
Akademisi Biruni Şarkiyat Enstitüsü Kütüphanesi. Yazma eser, nr.
1449.
Hace Yusuf Hemadani. Risale der Adab’ı Tarikat. Yazma eser. Millet
kütüphanesi, Ali Emiri Farsi, nr. 1028. İstanbul.
Hace Yusuf Hemadani. Risale der Ahlak ve Münacat. Yazma eser.
Sipahsalar kütüphanesi, nr. 1797, vr. 42a-45b. İran.
Hace Yusuf Hemadani. Risale fi enne’l Kevne Musahharun li’l İnsan.
Yazma eser. Köprülü kütüphanesi, F. A. Paşa, nr. 853. İstanbul.
Hace Yusuf Hemedani. Rütbetü’l Hayat. Yazma eser, İstanbul
Süleymaniye kütüphanesi, Ayasofya, nr. 2910, varak 257a-289b.
Haririzade Kemaleddin. Tibyanu vesaili’l hakaik fi beyani selasili’t
taraik. Yazma eser. İstanbul Süleymaniye kütüphanesi, Ibrahim
Efendi, nr. 432. İstanbul.
Hasani, Mahmud. Hace-i Cihan Hace Abdülhalık Ğijdüvani. Taşkent
Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı 26, Temmuz–Aralık 2011 173
1994.
Hayati Bice. Pir-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevi. İnsan yayınları.
İstanbul 2011.
Hirevi, A. Tabakat es-sufiyye. Tehran 1341.
Hismatulin A. Sufizm v Sentral'noy Azii. (Orta Asyada Tasavvuf),
St. Petersburg 2001.
İbn Hallikan. Vefayat el-a'yan. Beyrut 1977.
Kniş, Aleksandr. Musulmanski mistisizm. Moskova-St. Petersburg
2004.
Lahuri. Hazinetü-l Asfiya. Tarihsiz.
Lamii. Terceme-i Nafahat el-Üns. İstanbul, tarihsiz.
Necdet Tosun. Bahaeddin Nakşbend. İnsan yayınları. İstanbul 2002.
Nevai, Ali Şir. Nesayim’ül - Mahabbe min Şemayimi’l - Fütüvve.
Ankara 1996.
Sem’ani, Abdülkerim, Kitab el-Ensab. Beyrut 1988.
Web siteleri: www.altinoluk.com / www.gonullersultanı.net