Haftalık Gazete yayın hayatına başlıyor

"Ya bir yol bulacağız ya da bir yol yapacağız"

Haftalık Gazete yayın hayatına başlıyor


Basın hayatına yeni bir gazete giriyor.

Haftalık Gazetesi'nin sahibi gazeteci İsmet Berkan. Yazı işleri müdürlüğünü Hakan Çelenk’in yapacağı gazetenin kadrosunda İsmail Yuvacan da yer alıyor.

Gazete, çıkışını internet sitesinde yayınladığı ‘manifesto’ olarak nitelenebilecek bir metin ile duyurdu. 'Neden Haftalık Gazete?' başlığıyla yayınlanan metinde   "Türkiye’nin siyasi kutuplaşma ortamının medya üzerinde kalıcı hasar bıraktığına, medyanın 'yandaş' ve 'muhalif' olarak bölündüğüne" vurgu yapılıyor.

İlk sayısı yarın (Cuma) günü çıkacak gazetenin yayın politikasını ve çizgisini Hakan Çelenk, T24’e anlattı.

Bir tespitler bütünüyle yayın hayatınıza başlıyorsunuz. ‘Yandaş’ ve ‘Muhalifliği’ nasıl aşacaksınız? Zira siyasi iklim sizi bir yerlerde konumlandırmaya çok müsait. 

‘'Muhalif'  ya da ‘yandaş’ meselesi elbette asıl meydan okuma konusu olmakla birlikte artık bu zemin de var. Sıkıntı aslında küresel. Digital News Report’un yaptığı anket çalışması dünya çapında okurların yüzde 29’unun artık haber okumaktan kaçındığı sonucuna ulaştı. Amerika’da rakam yüzde 38, İngiltere’de yüzde 25. Temel sorun teyit edilmemiş eksik, ‘son dakika’ haberlerin negatif bakışla ortaya saçılması. Görüşleri muhalif ya da iktidar yanlısı olsa bile Türkiye’de haberlerle ilgili benzer yönde düşünen insan sayısı çok.

‘Son dakika kaçınılacak negatif haber’ iklimini muhalif-yandaş kutuplaşması besliyor. Karşı tarafın aleyhine olabilecek bilgi kırıntısını hızla negatif sunumla basmak en kolayı ve aslında bir konfor alanı. Herkese hitap edemeseniz bile hazır alıcısı var. Haberleri kitleniz içinde tutmuş kalıp başlıklarla sunarsanız, meslekten gazeteci olmanıza bile gerek yok, muhaliflik yetebilir. Oysa haber ve analizleri içi dolu sunmak teknik bir mesleki beceri ve deneyim işi.

Bir takım tutan milyonlarca koyu futbol taraftarını düşünün. Eğer taraftarlık bu kadar yaygınsa herkesin tuttuğu takımın televizyon ve internet sitelerinden haber izlemesi ve diğer 'tarafsız' yayınların sinek avlaması gerekirdi. Oysa tam tersi, spor haberciliğinde kulüp yayınları izleyici sıkıntısı çekiyor. Demem o ki insanlar sıkı taraf bile olsa haberleri sadece aidiyet duygusuyla takip etmek istemiyor.

Biz ise siyaset ve sosyal yayınlarda ipin ucunu kaçırdık. Basın olarak kendimizi baştan taraf olarak etiketliyoruz. Türkiye için rakamlar net değil ama sokakta karşılaştığımız insanlardan haber bombardımanından kaçmak istediklerini sık sık duyuyoruz. Haftalık Gazete gibi bir yayının üzerine oturabileceği zemin oluşmuş durumda. İhtiyacı karşılayabildiğimiz anda yandaş-muhalif ayrışmasını halihazırda dünyada ve Türkiye’de oluşmuş talep üzerinden doğal olarak aşarız.
‘Son dakika’ yayınlarını da kökten reddettiğimi düşünmeyin. İyi yapıldığında son dakikalar ciddi ihtiyaç. Ama o alanda boşluk yok, fazlası var.

Haftalık Gazete basının içinde bulunduğu durumun bir eleştirisi mi özeleştirisi mi?

Öncelikle az önceki sorunuzda sözünü ettiğiniz zor iklimi tarif edeyim. Gazeteciliği en saf haliyle yapmaya çalışan meslektaşlarımızın başına gelen tutuklanma ya da işten çıkarılma gibi baskıların yaşanması bizi dediğiniz iklime çekti. Kaldı ki kendisini muhalif olarak konumlandıranların da faaliyetini sürdürmesi basın özgürlüğünün bir parçasıydı. Baskıya karşılık olarak biz gazeteciler doğal mesleki savunma refleksi verdik. Doğal refleks dememin sebebi şu: Üretiminizi basmanızın zora düştüğü ortamda sizin temel habercilik reflekslerinizi vermeniz güçtü. Öncelik sıralamasında basının kendi durumuyla ilgili haberler birçok zaman diğer kitlesel konuların önüne geçti. Reflekslerimiz köreldi.

Sıkıntı da burada başlıyor. Kabul, bu iklimin oluşmasında öncelikli kabahatli basın değil. Ama öyle ya da böyle sonuç olarak azgın akan nehrin içine düştük. Bir şekilde çıkmanın yolunu bulmak zorundayız. Bunu cumhurbaşkanının uçağında muhalif medyanın cezalandırılmasını salık verircesine soru soran tırnak içinde gazetecilerin bulunduğunu bilerek söylüyorum. Hannibal'ın deyişiyle "ya bir yol bulacağız ya da bir yol yapacağız." Aksi durumun bedeli koca bir hayatı ıskalamak.

Gazeteciliğin toplumda bir muhalif mücadele alanı olarak algılanmasının önüne geçmediğimiz sürece halkın tamamına ulaşamayacağız. Çünkü insanlar artık habere girmeden sizi etiketlemeye başladı. Haberiniz sapasağlam olsa bile baştan sizi reddediyor, ürününüz heder olup gidiyor. Söylediklerimi eleştiri ya da özeleştiri değil de durum tespiti olarak nitelemeyi tercih edelim.

İddiası ‘Sakin’ habercilik mi olacak Haftalık’ın?

Aynen öyle. İçeriği bağırmadan sunmak diye bir düsturumuz var. Olayları ve olguları somut verilerle derli toplu anlatma hedefimiz var. ‘Anlatmak’, yazı işlerinde konu tartışırken en fazla başvurduğumuz sözcük. Klasik gazetelerdeki gibi bir manşetimiz bile çoğunlukla olmayacak. Birinci sayfadan spot değil yazı giriyor. İç sayfalarda da spot yerine uzun başlıkları tercih ediyoruz. En baştan okurun uzun yazı okuma kapasitesi olmadığını varsayarak icat edilmiş sayfa yapım tarzlarının hiçbirini bizde göremeyeceksiniz. Tüm gazetenin harfleri tek bir fonttan ibaret. Mizanpaj haber içeriğiyle uyumlu şekilde sakinlik üzerine kurulu. Çizgilerle ayrılmış haber kümeleri yerine bol boşluklu. Cici bici renkli sayfalar göremeyeceksiniz. Okumayı sevenlere hitap edeceğiz. Sade bir dille yazacağız. Ne düşünmesi gerektiğini okura sunumda dikte etmeyeceğiz. Ama “Yok sakin olacağız” derken iktidar ya da şu bu kesimin canını sıkmayalım bağırtı çıkmasın diye bir derdimiz olmayacak. Haber değeri olan doğru veriler nereye gidecekse gider. Aslında dümdüz gazetecilik bu.

Haber ağırlıklı mı analiz ağırlıklı mı olacak?

Eksik olduğunu düşündüğümüz analiz ve derli toplu dosyalar üretme işine yoğunlaşacağız. Türkiye’de gergin siyasi atmosferde rutine yoğunlaşmış basının ıskaladıklarını yakalamak gibi bir misyonumuz olacak. Sıradan insanı düşünün, o sıradan insan dünyanın her yerinde ciddi bir enformasyon bombardımanı altında yaşıyor; belki bir sürüsü yalan veya manipülasyon ama bir diğer sürüsü de 'doğru' haberler yağıyor üzerimize.

Peki bütün bu haberler içinde hangisi önemli hangisi değil? Hangisi hangi bağlam içinde hayatımızı etkileyecek? Hangi haber hayatımızın neresini nasıl etkileyecek?

Bu enformasyon bombardımanı altında yol bulmak kolay değil. Haftalık Gazete’de biz karınca kararınca bu ehem ile mühimi ayırt etme, geçmişe değil geleceğe odaklanarak okuyucuyu o konudaki olası bakış açılarından haberdar etme işlevini yerine getirmek istiyoruz. Baktığınızda dünyanın gelişmiş ülkelerinde de yazılı basının kendisine böyle yeni bir yol çizerek hayatta kaldığını görüyorsunuz. Amerika’da internetin rekabeti, sosyal medyanın varlığı vs. nedenlerle evet yerel gazeteler büyük ölçüde ortadan kalktı ama The New York Times, The Wall Street Journal, The Washington Post, Boston Globe, LA Times, Miami Herald, USA Today gibi gazeteler altın çağlarını yaşıyorlar. Meşhur Nieman Gazetecilik Vakfı’nın son raporunda medya yöneticileri bir ankete cevap verirken karşı karşıya oldukları en büyük sorun için ne Twitter’dan ne Facebook’tan ne de YouTube’dan söz etmişler, onun yerine “En büyük sorun yeterince çok sayıda yetenekli eleman bulamamak” demişler. Bu gazeteler hala gelirlerinin yüzde 70’ini kağıttan elde ediyor. Sattıkları gazeteden para kazanıyorlar. The Wall Street Journal 4 dolara satılıyor. Düşünebiliyor musunuz, 24 lira günlük gazete. Evet reklam alma konusunda sosyal medyayla yarışmak imkansız, o yüzden gazete ve TV’ler ciddi gelir kaybına uğradı. Antenden yayın yapan ve “lineer” diye adlandırılan TV’ler bu kaybı telafi edemiyor belki ama kağıda basılı gazete fiyatını arttırarak hayatta kaldı. Biz de satış gelirimizle ayakta kalacak bir modelle kurulduk; reklam gelirse hayır diyecek halimiz yok ama Türkiye’de reklam yatırımlarının ne kadar gerilediğini hepimiz görüyoruz. Bu dediğim her medya için geçerli: Bağımsızlığın garantisi mali bağımsızlıktır. Biz kaliteli içeriğe para verileceğini düşünüyoruz; o yüzden web sitemiz de ücretli olacak.

Ayrıca bakın, Türkiye’de bir dolu iyi şey oluyor. Kitap satışları artıyor. Tiyatrolar kapalı gişe oynuyor. Ama biz Haftalık Gazete için tiyatro yorumcusu ararken ülkede tanınmış eleştirmen sayısının bir elin parmaklarını geçmediğini algılayınca şaşkınlığa düştük. Kapalı gişe oynayan tiyatroları bize anlatan insan sayısı çok azdı. Yeni sosyal trendler gelişiyor. Tamam bir Norveç olduğumuzu iddia etmiyorum ama siyasi atmosferden şikayetçi olsalar bile insanlar sanat üretmeye başladı. Hayatı siyasete feda edip diğer üretim alanlarından mahrum kalarak verimsizleşmek gibi bir bedel ödemememiz lazım. Siyaset de kararınca, o hafta ihtiyaç duyulduğunu düşündüğümüz oranda yer alacak. Kendimizi illa siyaset olsun, illa şu kadar spor olsun diye kalıba sokmayacağız.

Günlük/sıcak haberden uzak olmanın hem avantajları hem dezavantajları var?

Sıcak haber büyük bir ihtiyaç alanı. Bizim gibi günlük hızlı harekete alışmışlar için uzak durmak hayatımızdan bir parça eksilmiş gibi hissettiriyor. Ancak hız için yarım yamalak iş yapmak zorunda kalmamak rahatlatıcı. Hız ihtiyacı olmadığı için içeriği daha dolu olabilecek.

Haftalık’ı neden tercih etsinler?

Bir çalışan düşünün. Akşama kadar 10 saat ameliyat yapmış. Memleket meselelerini de merak ediyor. Ama akşam kendini, önü başka sonu başka yazılar ve videolar arasında kaybolmuş buluyor. Gündemi yakalamak için profesyonel okur olmak gerekiyor. O sert gündeme kaybolmak istemeyenler bilgilenmek istiyorsa bize ulaşacak.

Haftalık Gazete, ülkeyi, dünyayı, sosyal hayatı, siyaseti, sanatı kararında ama doyurucu şekilde izlemek isteyenleri yakalamayı hedefliyor.

T24