Hakan Fidan’ın bakanlığı köklü değişim yaratır mı?
KARAR VERME SÜREÇLERİNDE İSTİHBARATIN İŞLEVİ
Hakan Fidan’ın bakanlığı köklü değişim yaratır mı?
Uluslararası İlişkiler Uzmanı Dr. Hasan Mesut Önder "Fidan, politika seçenekleri hazırlayan bir bakan olarak, istihbarat başkanı olarak yaptığı hizmetlerden daha yararlı işler yapacaktır" değerlendirmesinde bulunuyor.
Analizler, inanç değil bilgi ile desteklenmiş ve yeni bilgi ortaya çıktığında revize edilen geçici yargılardır.
Hakan Fidan, Dışişleri bakanı olarak atandıktan sonra bütün televizyon kanallarında yankı odasını andıracak tarzda efsaneleştirilerek, ondan mucizevi işler yapacağı beklentisi oluşturuldu. Yankı odası kavramını kullanmamın nedeni, karşıt görüşlerin görmezden gelindiği ve sürekli olarak aynı temaların işlenmesi sonucunda gerçeklikten kopmayı ifade etmesidir. Bu bağlamda, bu atamanın olası etkilerini yankı odasının dışından analiz etmeye çalışacağım. İlk olarak, istihbarat – karar verme ilişkisinin nasıl işlediği üzerinde durmak gerekiyor. İstihbaratın aktif ve pasif olmak üzere iki yönü bulunuyor. Pasif yönü, politik karar alma süreçlerinde bilgi desteği sağlamak iken aktif yönünde ise istihbarat örgütleri, örtülü ve gizli operasyonlarla politika uygulama aşamasında yer almaktadır. Servisler, pasif boyutta istihbarat üretirken mümkün olduğu kadar kesinlik, objektiflik, zamanındalık kuralına riayet ederek, ürünü siyasallaştırmadan gördüğü gerçekleri karar vericiye iletmek zorundadır. Yani, İstihbarat, karar vericinin karşı karşıya kaldığı sorunlarla ilgili ne olmuş, ne oluyor ve ne olacak sorularına cevap arar. İstihbarat örgütü bu soruların cevabını verdikten sonra, mevcut sorunun nasıl çözüleceği ve buna karşı neyin yapılacağı kararı, politikacıya aittir. İstihbarat örgütünü ne yapılmalı alanında çalıştırılmaya başlandığında, politikaları istihbarat örgütünün belirlediği muhaberat devletleri ortaya çıkmakta ve bu tür devlet yapılarında, servisler, politikanın belirlenmesinde başat rol oynamaktadır. Bu bakımdan istihbarat ve politika yapım süreçlerinin iç içe geçmemesi gerekir. İstihbarat örgütleri, politika yapım süreçlerine dâhil olduğunda, yine yankı odası durumu oluşur ve grup düşüncesi hem istihbarat hem de politika yapım süreçlerine zarar verir.
KARAR VERME SÜREÇLERİNDE İSTİHBARATIN İŞLEVİ
İstihbaratın karar verme süreçlerindeki rolüne dair literatürde iki temel yaklaşım bulunuyor. Profesyonel doğruluk yaklaşımında, istihbarat örgütlerinin bir sorunla ilgili gördüğü gerçekleri karar vericilere anlatmakla yükümlü olduğu, soruna karşı neyin yapılacağı kararının verilmesi sürecine dâhil olmaması gerektiği belirtilmektedir. Hizmet yaklaşımı adı verilen ikinci modelde ise istihbarat örgütlerinin politika yapıcıların ihtiyaçlarını anlayarak müşterinin memnun edilmesi gerektiği, aksi takdirde istihbaratın politika yapım süreçlerine katkısının olamayacağı belirtiliyor. Profesyonel doğruluk yaklaşımına yönelik eleştiriler genellikle üretilen istihbaratın karar vericinin ihtiyacını karşılamaktan uzak olduğu, politik ihtiyaçlarla ilgisi olmayan istihbaratın müşterisi tarafından kullanılmama olasılığının yüksek olduğu şeklindedir. Hizmet yaklaşımında ise istihbarat örgütlerinin müşterisini memnun etmeye aşırı odaklanıldığı ve sürecin gerçeği sunmaktan çıkıp, politikayı desteklemek ve hatta meşruiyet kazandırmaya dönüştüğü için eleştirilmektedir. Bu iki yaklaşımda bazı eksiklikler olsa da ülkenin ulusal güç kapasitesine göre hangi modelin kullanılacağı belirlenebilir. Küresel ölçekteki bir ülkenin istihbarat örgütünün, hizmet yaklaşımı çerçevesi hareket etmesinin yaratacağı risk ve tehditler ile orta büyüklükteki bir devlete yaratacağı risk ve tehditler arasında ciddi farklar vardır. Örneğin, CIA, Irak işgali sürecinde hizmet yaklaşımı çerçevesinde Bush yönetiminin kararını destekledi ve Irak işgal edildi. ABD’nin Irak’ı işgal etmenin maliyeti, ekonomik ve askeri kayıplar şeklinde oldu. Orta büyüklükteki bir devlet için ise ulusal kapasiteyi aşan kararlar alındığında, ülke bekasını tehlikeye atabilmektedir. Bu bakımdan, orta büyüklükteki bir ülkenin istihbarat örgütleri, ulusal gücünü göz önünde bulundurarak profesyonel doğruluk yaklaşımı ile karar vericilere gördüğü gerçekleri anlatmak zorundadır. İdeal ortamda orta büyüklükteki bir devletin istihbarat servisi ile karar vericileri arasındaki ilişki, karar vericilerin politik ihtiyaçlarını anlayacak kadar yakın, gördüğü gerçekleri anlatma cesareti gösterebilecek kadar uzak olmalıdır. Karar vericiler ve istihbarat örgütleri arasındaki ilişki mesafesinin dengede tutulması, istihbarat ve politika yapım süreçlerinin sağlıklı bir zeminde işlemesi için önemlidir. İlişki mesafesi arttığında tersine politikleşme, ilişki mesafesi azaldığında politikleşme ortaya çıkmaktadır. Türkiye’de tersine politikleşme vakasının açıklayan birçok örnek var. Örneğin, Başbakanlarla bilgilerin paylaşılmaması ve alınan politik kararların meşruiyetini sarsmak için bilgilerin sızdırılması tersine politikleşme vakasına örnek olarak verilebilir. İlişki mesafesinin daralmasından kaynaklı politikleşmede ise istihbarat örgütleri, karar vericilerin duymak istediği şeyleri söyler hale gelmektedir. Bu teknik arka plan ışığında Hakan Fidan’ın performansını değerlendirelim.
İSTİHBARAT VE POLİTİKA PERSPEKTİFİNDEN FİDAN’IN 13 YILI
İstihbarat başarısızlığı, kısaca karar vericinin karşılaştığı sorunu anlamasını sağlayacak istihbaratın üretilememesi şeklinde tanımlanabilir. Politika başarısızlığı ise doğru istihbarat sunulsa bile karar vericinin ideolojik ve siyasi gerekçelerle gerçekleri görmezden gelerek politika oluşturması ve bu politikanın sonuç vermemesi şeklinde değerlendirilebilir. Hakan Fidan’ın, MİT Başkanı olduğu süreçte, Hendek olayları, 15 Temmuz darbe girişimi, FETÖ’nün yolsuzluk örtüsü altında hükümete darbeye kalkışması gibi ülkemizi derinden etkileyen birçok olay yaşandı ancak bu makalede sadece Suriye meselesi üzerinde duracağım.
Arap Baharı, Suriye’de başladığında Fidan, Türk hükümet yetkililerine bu olayın neden çıktığına,
Bu olayların nasıl bir seyir izleyeceğine,
Esad yönetiminin iktidarda kalıp kalamayacağına,
Batı’nın Suriye meselesine bakışının ne olduğuna,
Suriye rejiminin müttefiklerinin Esad’ı iktidarda tutabilip tutamayacağına,
Esad’ın hâkimiyetini kaybettiği bölgelerde oluşan güç boşluğunun PKK/YPG ve IŞİD gibi terör örgütlerinin mevcut durumunu nasıl etkileyeceğine,
Suriye’deki iç savaşın, yaratacağı olası sığınmacı akınının Türkiye’nin ulusal güvenliğini ve ekonomisini nasıl etkileyeceğine dair bir istihbarat üretmiş mi, bilmiyoruz ve bununla ilgili elimizde bir bilgi bulunmuyor.
Eğer bu başlıklarla ilgili istihbarat, karar vericilere sunulmuşsa ve buna karşı uygun politika oluşturulmamışsa, politika başarısızlığı var demektir. Ancak bu konulara dair bir istihbarat yoksa istihbarat başarısızlığı söz konusudur. Bir üçüncü olasılık ise hükümeti memnun etmek için sadece ihtiyaçlarına odaklanıp, o dönemde hâkim olan Esad’ı devirmeye odaklanılmışsa istihbarat başarısızlığı, istihbaratın politikleşmesi ve politika başarısızlığı var demektir. Bu örnekte de görüleceği üzere total başarısızlığın temel nedeni veya nedenlerinin neler olduğu ile ilgili tahmin yürütebiliyoruz. Ancak Hakan Fidan yönetimindeki MİT’in hükümetin politikalarına fazla angaje olup, istihbaratın uyarıcı fonksiyonunun sağlıklı işlemediği de belirtilebilir. Hakan Fidan’ın, MİT başkanlığı sürecini bu minvalde okuyabiliriz.
Dışişleri Bakanı olarak ise şimdi Milli istihbarat teşkilatından gelecek bilgiler ışığında politik seçenekler hazırlayarak Cumhurbaşkanına sunacak. Fidan, Dışişleri bakanı olarak istihbarat başkanı olduğu dönemden daha rahat çalışacağı ve istihbarat örgütünden ne olmuş, ne oluyor ve ne olacak sorularının dışına çıkmayan doğru ve uygun taleplerde bulunacağı söylenebilir. Çünkü Hakan Fidan istihbarat üretim sürecinin nasıl işlediği, istihbaratın nelere, nasıl cevap verdiği, elde edilen istihbaratın politik seçeneklere nasıl dönüştürülebileceğini, mutfaktan gelen bir isim olmasından dolayı iyi biliyor. Bu konuyu bir örnekle açayım. Örneğin Mısır’da Mursi’nin birkaç ay içerisinde askeri darbe ile devrilebileceği, yeni gelen yönetimin Müslüman Kardeşler örgütüne karşı sert tutum takınacağı, Mursi’nin sadece Türkiye’nin desteği ile iktidarda kalamayacağı ile ilgili istihbarat gelmiş olsun. İstihbarat örgütü, burada ne olacak sorusuna cevap bulmaya çalışarak karar vericiye iletmiştir. Politika yapıcı ise bu durum karşısında, Müslüman kardeşleri desteklemeye devam eder, yeni yönetimi tanımaz, ilişkileri dondurur veya yeni yönetime karşı eleştirilerini yaparak, oluşan duruma intibak eder.
Görüldüğü üzere politika, ideolojik ve siyasi öncelikler göz önünde bulundurularak yapılan bir tercihtir. İstihbarat ise görünen gerçekleri karar vericiye anlatmaktır. Ancak istihbarat örgütleri, gerçekleri algılayabilecek kadar etkili olamayıp, bu uyarıyı yapamıyorsa veya politik tercihler, Mursi’nin iktidarda kalmasından yana, patrona duymak istemeyeceği kötü haberi vermeyelim, kanıtlar farklı şekilde de yorumlanabilir, kötümser bakmayalım düşüncesi olursa, yankı odasından kurtulamayız. Fidan, politika seçenekleri hazırlayan bir bakan olarak, istihbarat başkanı olarak yaptığı hizmetlerden daha yararlı işler yapacaktır. Çünkü nihai karar vericinin politik ihtiyaçlarını yakından biliyor ve bu ihtiyaçlar bağlamında seçenekler oluşturmakta zorlanmayacaktır. Ancak son karar Cumhurbaşkanın olduğu için Türkiye’nin ulusal güvenliğinde ve dış politikasında keskin rota değişikliklerinin olmasının çok mümkün olmadığı söylenebilir.
KARAR