Hakikati Göbeklitepe’de bulan bir avcı hikayesi

Göbeklitepe’ye dair yeni bir bakış açısı sunuyor.

Hakikati Göbeklitepe’de bulan bir avcı hikayesi


Yazar İskender Pala, son romanı ‘Akşam Yıldızı’nda ‘tarihteki ilk tapınak’ olarak nitelenen Göbeklitepe’yi hikayesinin merkezine alıyor. Göbeklitepe’nin natüralist bakış açısına hapsedilme tehlikesinden rahatsız olan yazar romanında, klasik bir av ve avcı hikayesi üzerinden okuyucusuna Göbeklitepe’ye dair yeni bir bakış açısı sunuyor.

SEDAT PALUT / KARAR

1995’te Alman arkeolog Prof. Dr. Klaus Schmidt’in öncülüğünde Göbeklitepe’de başlayan kazı çalışmaları zamanla dünya kültür gündemini etkileyecek sonuçlar çıkardı. Bu heyecanlı sonuçların etkisi günümüze kadar geldi. UNESCO 2019 yılını ‘Göbeklitepe Yılı’ ilan etti. Bu süre içinde bölgeye çok sayıda gazeteci gitti, bölgeyle ilgili çok sayıda belgesel çekildi. Uluslararası platformda Türkiye’nin tanıtımı açısından olumlu gelişmeler olduğunu görüyoruz. Ülkemizde de yakın zamanda Göbeklitepe’yi merkeze alan bir dizi yayımlandı. Animasyonlar çekildi. Artık bölge ile ilgili çok sayıda roman ve akademik kitaplar da basılmaya başlandı.

Bu kitaplardan birisi de yakın zamanda okurla buluşan ve romanları geniş kitlelerce okunan İskender Pala’nın yazmış olduğu ‘Akşam Yıldızı’ adlı roman. Roman, Kapı Yayınları arasından çıktı. Yazar, roman için bir sunuş metni kaleme almış. Metinde neden böyle bir roman yazma ihtiyacı hissetiğini, bölge ile ilgili dikkatini çeken unsurları belirtmiş. Pala, öne çıkan başlıkları şöyle sıralamış: “Tarihteki ilk tapınak, ilk hac merkezi, yerleşik hayatın başlangıcı, buzul çağın sonu, insanın bitki toplayıp hayvan avlayarak yaşadığı döneme ait yapı”. Bu ilkler Pala’yı roman yazmak için heyecanlandırmış. Fakat bu belirtilerin Batı algısı içinde şekillenmesinin yazarı oldukça rahatsız ettiğini belirtmekte fayda var. Yazar, Göbeklitepe ile ilgili açıklamaların seküler boyutta olduğunu, algının sadece tarihsel hiyerarşi ile açıklandığını ve bunun tehlikeli olduğunu düşündüğünü paylaştığı bir röportajında şu cümleleri kullanmış: “Eğer Göbeklitepe kitapları bu anlayış üzerinden yazılmaya devam ederse, insanoğlunun düşünce yapısında her şeyin tabiattan, Yer Ana’dan geldiğine yönelik bir algı yerleşecektir. Oysa şöyle düşünebiliriz; insan aklıyla gidebileceği en ileri nokta hayatta kalma becerisini aklıyla gerçekleştirmesidir ki bu da onu seri katil olmaktan öteye geçiremez. Yani insanı yalnızca akılla izah etmeye kalktığınızda ortaya zalim bir avcı çıkar. Ama aklın yanına bir gönül, kalp ve ruh koymadığınızda o zaman insanın aklıyla gelebileceği ilerleme natüralist izahın çerçevesini aşamaz.” Göbeklitepe’yi dinin başlangıcı olarak göre teori, yazara göre daha önce dinin olmadığı yönünde bir düşüncenin teorisine hizmet ediyor. Yazarın itiraz ettiği en temel nokta bu. Oysa kadim insan, yazara göre tarihin en başından itibaren vardı. Romanda bu kadim insanın izdüşümlerini vermeye çalışmış İskender Pala.

Akşam Yıldızı romanı bizi 12 bin yıl öncesine götürüyor. Roman kel bir bebeğin lanetli olduğu ve topluma uğursuzluk getireceği için Ulu Ruh’a, Tanrı’ya kurban edilmesi ile başlıyor. Konuşkan, Kuzgun Obası’nın kamu toplumuna bunu izah etmeye çalışıyor. Bu ayin sırasında ateşin sönmesi, ardından kasırganın çıkması ile tören gerçekleşemiyor. Kasırgadan romanın kahramanı Sarıca ve bebek sağ kurtuluyor. Sarıca önce bebeği öldürmek istiyor fakat onun kasırgada ölmemesini Ulu Ruh’un bir işareti olarak yorumluyor. Ardından bebek ile birlikte yiyecek aramaya başlayan Sarıca,  bu arayış sürecinde Çira ile, yani bebeğin annesi ile karşılaşıyor. O da ölmemiştir. Bu üç kahramanımız hayatta kalmak için mücadele içine giriyor ve bir süre sonra Çira ve bebek karşılaştıkları avcılar tarafından kaçırılıyor. Yalnız kalan Sarıca, kaybettiklerini ararken inşa edilen mabetle ve oradakilerle karşılaşınca ve metin dipnotlu, İdris peygambere, Tevrat’ a gönderme yapılan öğretilerle ilerlemeye başlıyor. Romandaki bu kısımların okurla roman arasına mesafe koyduğunu ve diyalogların didaktik kaldığını belirtmekle beraber roman macerasını bozmadığını ifade edebilirim.

Yazar romana klasik av ve avcı durumunu başarılı bir şekilde yerleştirmiş. Bu okurun merakını zinde tutuyor. “Yer anadaki bütün avcılar sonunda av oluyorlar.” (S.79) İskender Pala atmosfer yaratmada başarılı bir yazar. Bunu diğer romanlarında da görmüştük. Yazının olmaması nedeniyle bilinmezliği belirgin olan 12 bin yıl öncesine dair bir romanı kaleme almak, bu nedenle oldukça zor. Yazarın bu zorluğun altından kalktığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Kitabın sonunda yazarın, romanı için beslendiği kitapları okurla paylaşması, Göbeklitepe meraklıları için oldukça yol gösterici.

KARAR