Hamas ve İsrail Üzerinden Filistin’de Derinleşen Çatışma: Siyasi Nutuklar ve Gerçekler

Siyasi Nutuklar ve Gerçekler

Hamas ve İsrail Üzerinden Filistin’de Derinleşen Çatışma: Siyasi Nutuklar ve Gerçekler




Hamas ve İsrail Üzerinden Filistin’de Derinleşen Çatışma: Siyasi Nutuklar ve Gerçekler

YEREL GÜNDEM / ANKARA

Geçtiğimiz hafta Filistin lideri Mahmud Abbas’ın Türkiye’ye yaptığı ziyaret, TBMM’de önemli bir sembolizme sahne oldu. Türk hükümeti tarafından Abbas’a takdim edilen Filistin kefiyesi ile donatılmış bir ortam, hem Cumhurbaşkanı Erdoğan hem de AKP ve MHP milletvekilleri tarafından benimsendi. Bu sembolik jest, Türkiye’nin Filistin davasına verdiği desteğin bir ifadesi olarak görüldü. Ancak bu görüntü, sadece güncel bir diplomatik temasın ötesinde, geçmişteki Filistin trajedilerine dair hatıraları da tetikledi.

2000’li yılların başında Filistin davası, Türkiye’nin dış politikasında merkezi bir rol oynarken, 31 Mayıs 2010’da İsrailli komandoların Gazze’ye yardım götüren Mavi Marmara gemisine saldırarak 10 Türk vatandaşını öldürmesi, Türkiye-İsrail ilişkilerinde derin bir kırılma noktası oldu. O dönem, bu trajik olayla ilgili haber yapmak için İsrail’e giden gazeteci Cansu Çamlıbel ve foto muhabiri Sebati Karakurt, hem İsrail hükümetinin hem de Hamas’ın farklı yüzleriyle karşılaştılar. Bu karşılaşmalar, Filistin davasının ardındaki karmaşık politik manevraları ve Batı’nın bu süreçteki etkilerini gözler önüne serdi.

Çamlıbel ve Karakurt’un Gazze’de buluştukları Hamas lideri Ahmed Yousef, o dönemde İsmail Haniye’nin başdanışmanlarından biriydi. Yousef, seküler bir Türk gazeteciye, Hamas’ın Taliban benzeri radikal bir modelden uzak durmaya çalıştığını, aksine “Erdoğan modeli” olarak tanımladıkları, açık toplum ve insan hakları odaklı bir çizgide ilerlemek istediklerini anlatıyordu. Yousef, Erdoğan’ın laiklerle iyi ilişkiler kuran, demokrasiye ve insan haklarına önem veren yaklaşımını örnek almayı hedeflediklerini ifade ediyordu. Ancak, yıllar geçtikçe bu söylemlerin yerini daha karmaşık ve zorlu bir gerçeklik aldı.

Hamas’ın bu dönemde izlediği siyasi strateji, Batı’nın dikkatini çeken ve zaman zaman destek bulmaya çalışan bir çizgide ilerliyordu. Ancak, İsrail’in Gazze’ye yönelik politikaları ve Hamas’ın radikal gruplarla ilişkisi, bu stratejinin başarıya ulaşmasını engelledi. İsrail iç güvenlik teşkilatı Shin Bet’in eski direktörü Ami Ayalon’un itirafları da bu durumu doğruluyor. Ayalon, İsrail’in Filistin Yönetimi’ni zayıflatmak için Hamas’ı güçlendirdiğini ve bu politikanın bilinçli bir şekilde uygulandığını ifade etti. Bu strateji, iki devletli çözümün önündeki en büyük engellerden biri haline gelirken, Filistin halkının trajedisi derinleşti.

Bu süreçte Türkiye, Filistin davasına verdiği desteği sürdürüyor. Ancak AKP hükümetinin bu desteği, Hamas’a yönelik koşulsuz bir politikaya dönüştü. Bu politika, Türkiye’nin uluslararası arenada nasıl algılandığını da etkiledi. Hamas’a verilen destek, Türkiye’nin bölgedeki rolünü güçlendirmek yerine, zaman zaman Batı ile ilişkilerinde sorunlar yaratıyor.

Özellikle son yıllarda Filistin’de yaşanan olaylar, bu stratejilerin başarısızlığını ve Filistin halkının derinleşen trajedisini daha da görünür hale getirdi. Filistinliler, siyasi oyunların ve stratejik hesapların arasında sıkışmış durumda. Her ne kadar Türkiye, Filistin davasına destek vermeye devam etse de, bu desteğin pratikte Filistinlilere ne kadar fayda sağladığı tartışma konusu olmaya devam ediyor.

Bugün gelinen noktada, Filistin sorunu hala çözülmemiş bir kriz olarak uluslararası arenada yerini koruyor. Ne yazık ki Filistin halkı, bu siyasi hesapların ve uluslararası güç dengelerinin bedelini ödemeye devam ediyor. TBMM’deki kefiye sembolizmi, bu trajik gerçekliğin yalnızca küçük bir yansıması olarak kalıyor.

www.yerelgundem.com