Hamza Dağ’ın Projeleri... Başkanların Kültür Politikaları...

YENİ BAŞKANLAR VE KÜLTÜR POLİTİKALARI...

Hamza Dağ’ın Projeleri... Başkanların Kültür Politikaları...




 Salim Çetin

SALİM ÇETİN YAZDI

Hamza Dağ’ın Projeleri... Başkanların Kültür Politikaları...

Politik konulara çok da girmediğimi bu köşeyi okuyanlar bilir.

Ne ki bazen kaçamıyorsunuz, laf gelip boğazınıza düğümleniyor.

Çünkü o kadar absürt, alışılmışın dışında bir gidiş var ki...

Üstelik bu, gündelik hayatımızı da etkiliyor.

Sanki bildiğimiz şeyler değişti;yalan, gerçeği eğip bükmek ayıp sayılmaktan çıktı.

Özellikle de politik hayatın içinde bu dediklerimize örnekler çoğaldı.

En çok da “anlı şanlı”,muhafazakâr dediğimiz politikacılarımız bize yaşatıyor bu durumu.

***

Esasında ülkelerin daha iyi yönetilmesiyle ilgili bir kavram politika.

Şimdi geldiği yere bakar mısınız?!

Her türlü hokkabazlık bu kavramının içine yediriliyor ve bunun adı politika oluyor. Bunu ilk kullanan Antik dönem filozoflarından Aristoteles, bu kavramın başına gelenleri duymuş olsa, herhalde mezarından çıkar gelirdi.

Yazık bu kavram böyle bir şey değil oysa.

Şimdi politikacılar, gerçek olmayan bir şeyi, politikanın rüzgârına sığınarak söylüyor.

Ertesi gün hatırlatıldığında da ‘politika gereği’ deyip işinden çıkılıyor.

Sanki ‘yalan’ politikayla ilgili söylenirse tolerans mesafesi genişliyor!

“Ahlak” kavramının da içeriği yakında değişirse şaşmayın!

Öyle ya her şey o andaki duruma göre ayarlanıyorsadeğişmez diye baktığımız; doğruluk, ilkeli olmak nasıl yerliyerinde kalacak ki?

Yani erozyonda sınır yok vesselam!

***

Gelelim konumuza, Hamza Dağ’ın projelerine.

Elbette politikacı projelerini halka sunacaktır.

Fakat sunulan şeyle gerçekleşmesi gereken arasındaki mesafe makul olmalıdır.

Şimdi olanlara bakınca mesafe o kadar açık ki...

O zaman burada olanlara, ‘politika gereği’ demek zorunda kalıyorsunuz.

Örneğin Sn. Dağ’ın “Körfez Geçişi Projesi”, benim bildiğim 2019’da Binali Yıldırım’ın “Yüzyılın Şehircilik Hareketi” paketi içindeki çalışmalardan biriydi.

Körfez’in altından 12,6 km tünel geçirilmek isteniyordu. Sivil toplumun çabasıyla o dönemde bu yanlışın önüne geçilmişti.

Sonra aradan yıllar geçti. Şimdi benzer proje Hamza Dağ’ın çalışmaları arasına girmiş. “ Çevre Yolu”, “Otogar’a Metro”yu da buna ekleyelim...

***

Örneğin Sn. Dağ’ın “Körfez Geçişi Projesi”, benim bildiğim 2019’da Binali Yıldırım’ın “Yüzyılın Şehircilik Hareketi” paketi içindeydi.

Körfez’in altından 12,6 km tünel geçirilmek isteniyordu.

***

Peki, sormak lazım; bu büyük projeler hükümetlerin işi değil midir?

Çünkü İzmir Büyükşehir Belediyesi bu projeleri kendi bütçesiyle yapamaz.

Büyükşehir’in 2023’teki bütçesi 25 milyar liraydı, bunun da yüze 41’nin yani 18 milyarının yatırıma ayrıldığını belirtelim.

Bu bütçeyle bu işlerin yapılmayacağını Sn. Dağ bilmez mi?Bilir!

Denilebilir ki borçla yapılsın. Ona da mevcut hükümet engel koyuyor.

Başta söyledik; bu projeler,hükümetin yapacağı işler.

Ve fakat burada yerel yönetimlerin projesi arasına girmiş.

***

Sözgelimi bunlardan, otogardan başlayacak metrodan söz edelim.

Bilindiği gibi bu çalışma yıllardır bekletilir. Bu yılkı Cumhurbaşkanlığı yatırım bütçesine burası için birkaç bin liralık para konulduğu basına yansımıştı.

Bu da buranın yapılmayacağı anlamına geliyor.

Acaba Sn. Dağ, iktidar erki içinden biri olarak, bu metroyumevcut hükümetin yatırım programına önerdi de biz mi duymadık?

Önerdi de engel olan mı çıktı?

Demek ki burada bir de samimiyet testi çıkıyor ortaya...

***

Kısaca nerden bakarsanız bakın yerli yerine oturmayan durumları görüyorsunuz.

Erzurum’daki Ayşe teyzenin pahalılığı İmamoğlu’nun getirdiği söylemi gibi, burda da halk deyimiyle; “it izi at izine karışmış” bir durum var gibi.

Diğer sorular sizde!

***

YENİ BAŞKANLAR VE KÜLTÜR POLİTİKALARI...

Birkaç haftadır yazar dostlarla sohbetimiz, İzmir’de yeni seçilecek başkanların kültür sanat konularındaki politikaları üzerine yoğunlaşıyor.

Başkanların; şehrin altyapısına, imarına, çevre değerleri ve sosyal politikalarına kadar bir dizi hizmeti ayrıntılı olarak biçimlendirdiği, en azından bir program olarak kamuya açıkladıklarına tanık oluyoruz.

Kültür sanat konularında bu ayrıntılar nedense ‘şehrimiz; kültürün, sanatın başkenti olacak!’ klişesinden öteye geçmiyor.

Ne yapılacak yeni kültür merkezlerine de bu alana ilişkin onlarca ayrıntı programa yansıyor.

Oysa biliyoruz ki bir kentin kimliğinin oluşmasındaki paylardan en büyüğü kültür ve sanat alanına düşüyor.

İzmir, Saat Kulesi’yle tanınır ama bir Attilâ İlhansız İzmir yavan kalmaz mı?

***

Peki, bu aksaklıklar nasıl giderilecek?

Öncelikle yeni dönemde belediye başkanları,kültür sanatla kent arasındaki bağı iyi okuyacak.

Yetmez, şimdiden kültür sanatetkinliklerini hayata geçirecek ehil kadroların seçimini yapacak.

Yıllardır yaşananlar bu konudaki hem olumlu hem de olumsuz yönleri bize gösterdi.

Tekil iyi örnekler yok değilama sistemli; hem ulusal ölçeği hem de yerel dinamikleri gözeten çalışmalar giderek azalma eğiliminde.

Kentin kimliğine katkı olacak örnek girişimleri ne zamandır özlüyoruz.

***

Geçen dönemi hatırlayın, nelerin yapıldığı/ yapılması gerektiği bir yana; Büyükşehir’in kültür sanat etkinliklerindeki İstanbul etkisi hep tartışıldı öncelikli olarak.

Haklı haksız pek çok eleştiri; İzmirlilerin dışlandığı, İstanbul’dan gelenlerin kültürel organizasyonları gerçekleştirmede ön aldıklarına dairdi.

Ha, İzmirlilerin bunda hiç mi kabahati yok derseniz, o da başka bir tartışma!

Tabii kurumları tartışırken sivil oluşumları ve biz yurttaşların tutumlarını da unutmayalım.

Etkin bir dayanışma ve çalışma göstermeden, tek taraflı her şeyi kurumlardan beklemenin yanlışlığını da görelim.

***

Geçen hafta, 14 Şubat Dünya Öykü Günü’nü kapsamlı bir etkinlikle Kanguru Kültür Merkezi’nde kutladığımızda da söyledim bunları.

18.si yapılmış, üstelik Konak Belediyesi’yle adı bu kadar özdeşleşmiş bu etkinliğin neden Konak Belediyesi bünyesinde yapılmadığını orada olan bütün izleyiciler kadar ben de sordum.

Bu bile bir kurumun kültür sanatı çok da ciddiye almadığına kanıt değil miydi?

Elbette bunda başkanın, kültür müdürünün payı vardı.

Ama bir pay da edebiyatın paydaşı olanlar, Edebiyatçılar Derneği, TYS ya da Uluslararası PEN Yazarlar Deneğinin güçsüzlüğünde değil miydi?

Bu kuruluşlar etkili olabilselerdi belki de iş başka türlü seyrederdi.

SALİM ÇETİN / YENİGÜN