Hanefi Avcı Eymür'ün iddialarına yanıt verdi
'O GÜNDEN BERİ EYMÜR'LE ARAMIZDA SORUN VAR'
Hanefi Avcı Eymür'ün iddialarına yanıt verdi
Hanefi Avcı, ASALA'yla mücadeleden Suriye'deki gizli görev itirafına, Mehmet Eymür'ün siyasi bağlantılarından görevde oldukları dönemdeki kötü muamelelere kadar birçok konuda konuştu
Halk TV'den Hazar Dost'a konuşan Avcı, Eymür'ün kendisi için ileri sürdüğü "Kürtleri kullanıyordu, örgütlenmeler kuruyordu" iddiası üzerine hakkında açılan davayı anlattı.
Avcı şunları söyledi:
"Mehmet Eymür’ün iddialarını değerlendirmek için geçmişi bilmek lazım. Ben Susurluk Komisyonu’na verdiğim ifadede nasıl Emniyet’ten Mehmet Ağar ve ona bağlı polis-sivil ekiplerinden oluşan bir çete grubu var, ‘terörle mücadele’ diyerek hukuk dışı işler yaptığını söylediysem aynı yapının MİT’te olduğunu söyledim. MİT’teki yapının başında da Eymür var dedim.
Eymür bana dava açtı, bu davada ben iddialarımı ispat etmek için, yapılan operasyonlarda yakalanan mafya üyelerinin üzerinden MİT’teki bazı insanlara dair notların, telefon numaralarının çıktığını mahkemeye anlattım. Mafya mensupları üzerinden çıkan telefonlar ekseriyetle teşkilat üzerine değil, kişi üzerine kayıtlı idi. Eymür beni kendi teşkilatı üzerinden şikayet etti, 'Telefon numaralarımız devlet sırrıdır' dedi."
'O GÜNDEN BERİ EYMÜR'LE ARAMIZDA SORUN VAR'
O dönem kendisinin 28 Şubat karşıtı çıkışları olduğunu dile getiren Avcı, DGM'deki askeri savcının soruşturma başlattığını, ardından askeri bir bilirkişi atandığını kaydetti. Sonrasında askeri hakim tarafından "devlet sırlarını ortaya çıkardığı" gerekçesiyle tutuklandığını hatırlatan Avcı, "Yargılamanın ardından beraat ettim. O günden bu yana Eymür’le bizim aramızda bir sorun var, ara ara çıkar benim hakkımda bir şeyler söyler" diye konuştu.
Eymür'ün "Pişmanlıktan yararlanan bir sürü Kürdü çok kullandı. Onların kirli işleri vardı. Elinde bir sürü polis memuru varken başka adamları kullanması, boyundan büyük işler. Yurtdışında polisin öyle bir görevi yok. Örgütlenmeler kurmaya kalktı. PKK'ya karşı. Örgütleri kuranları falan öldürmek amaçlı. Ekip yolladı Öcalan için. Bir şey yapamadan döndüler" şeklindeki ifadesine de yanıt veren Avcı, "O tarihlerde Suriye’de PKK karşıtı kimse yoktu. Böyle bir amaçla da kimsenin gittiğini duymadım" dedi.
'YETKİLİLERİN BİLGİSİ DAHİLİNDE GİTTİM'
Avcı, o tarihlerde yurt dışında hangi ekibin ne için gittiğinin kayıtlarda olduğunu ve devletin bunları bildiğini söyledi: "Hatta Eymür eksik biliyor. Ben kendim gittim. Görev için gittiğimi zamanın Emniyet Müdürü, İstihbarat Daire Başkanı, valisi, Olağan Üstü Hal Valisi, İçişleri bakanı olmak üzere yetkililerin bilgisi dahilinde gittim.
Yargılandığım davada bu konuyla ilgili belgeler evimde bulundu, sonra devletin kasasında bu belgelerin görevle ilgili verilip, kullanıldığına dair tutanaklar bulunup dava dosyasına kondu. Sonra bütün bunlardan berat ettim. Gönderdiğimiz insanlar, bilgi toplamak için gönderdik."
Dost'un yönelttiği sorular ve Avcı'nın verdiği yanıtlar şöyle:
- Hangi kimlikle gittiniz?
Sivil kimlikle gittik. Oradaki görevimiz hakkında bilgi vermek çok doğru değil ama herkes kendine göre yorum yapabilir tabii.
Yeşil hakkındaki 'Başbakanlık kartı ve kolordu toplantılarına katılıyor' iddiaları hakkında ne diyeceksiniz? Güneydoğu'da görev yaptığınız sırada Yeşil de bölgede etkindi.
Tek tek kişiler üzerinden konuyu irdelemek doğru değil, devletin sivil kişileri kullanımı, bu konuda yapılan hatalar ve buna sebebiyet veren sistemi konuşmak onu değerlendirmek gerekir. Yoksa sadece bugün adı geçen Mehmet Ağar, Korkut Eken, Yeşil gibi kişileri konuşursak eksik kalır. Aynı yanlış çalışan sistemin yalnız bu safhası görülür, ‘bu kişiler gitti iş bitti’ gibi anlaşılır. Sorun sadece bu kişiler değil, elbette bu kişilerde araştırılmalı ama olay sadece bu insanlarla sınırlı kalmamalı.
Asıl olan bu konudaki yanlış sistemi görmek irdelemek, hataları bir daha olmasın diye sistemi sorgulamak, konuşmak gerekir. Bu açıdan olaya baktığımızda ilk uygulamalar Ermenilerin, diplomatlarımıza saldırıları üzerine cevap vermek adına yurt dışında bulunan aranan milliyetçi- vatansever kişilerin (Abdullah Çatlı vb.) ASALA’ya karşı kullanılması, sonrasında PKK’yla mücadele için benzeri milliyetçi bilinen insanların kullanılması, son dönemde ise benzeri şekilde Cemaatlerin bu şekilde kullanılması var.
Ciddi bir güvenlik sorunu ile karşılaştığınızda devlet olarak organize olamamışsınız, altyapınızı yapmamışsınız, mücadele edecek yapıları oluşturmamışsınız bu yüzden ilk bulduğunuz yönteme sarılıyorsunuz.
'GEÇMİŞE BAKTIĞIMIZ ZAMAN KİMİN KİMİ KULLANDIĞI AÇIK DEĞİL'
İlk bulduğunuz yöntem hukuk dışı. Sen devletsin, gücün, imkânın var. Ama sen yurt dışında ‘aranan’ ülkücü insanlara git bu işi yap diyorsun. Bu işi yapanlar, bir müddet sonra senden başka bir şey talep edecek, devleti kullanmaya kalkacak. Geçmişe baktığımız zaman kimin kimi kullandığı açık değil.
Kolaya kaçıldı, 'Gidin bu olayları yapın, biz gereken tavizleri size veririz' denildi.
PKK’yla ilk mücadelede zorda kalınınca ‘Yeşil’ gibi insanlara da benzeri görevler verildi, olayın içine alındı, bu yanlıştı doğrusu. İstihbarat birimlerinin örgüte yakın olan kişileri, örgüt hakkında bilgi almak için kullanması doğru bir şey.
Sol örgüte karşı aynı ideolojide birini, sağ örgüte karşı sağcı birini, dini gruplara karşı aynı cemaat-tarikatta birini bilgi almak için kullanabilirsiniz. Ama siz bilgi temelini aşıp, sağcı birini sola, solcu birini sağa karşı eylemde kullanıyorsanız, burada bir anormallik var.
Bu suçtur. Çok tehlikeli gelişmelere sebep olacak bir davranıştır. Devletin, özel timinden daha güçlü kimse var mı ki siz bir insanı kullanıyorsunuz?
Yeşil ve benzeri insanlar, Güneydoğu’da tek başına 50 kilometre gidemezler. İlk kontrol noktasında yakalanır. Her yere gidiyorsa, hareket ediyorsa, yanında ya polis, ya jandarma ya da MİT’ten biri vardır veya onlara dayanarak, güvenerek yapıyordur.
İlk bulduğunuz yönteme sarılırsanız, kişileri eylemlere sokarsanız, kullanırsanız sonra bu kişiler bir olaya karışırsa işlem yapabilir misiniz? Kendi suçunu yanında devlet için yaptım diyerek diğer şeyleri de anlatır, sorunlar büyür.
- Eleştirinizin temelinde kontrgerilla yöntemlerinin kullanımı var, doğru anlıyorum değil mi?
Türkiye’de kontrgerilla değil çeteleşme vardı. Türkiye’deki çeteleşme yanlış mantıkla kullanıldı. Devlet, terörle mücadelede sıkıştığında ortaya çıkan bir anlık yöntem. Kendi temel felsefesi ve yöntemi farklı. Başka sorunlara yol açacağı baştan belliydi.
'EYMÜR, SİYASİ BAĞLANTILARIYLA TEŞKİLATI DÜZENLEMEYE ÇALIŞTI'
Eymür, teşkilat dışı siyasi bağlantılarıyla teşkilatı düzenlemeye çalıştığı, bu dış bağlantılarında güç alarak teşkilat içinde güç devşirdiğini, kendisinin de söylediği gibi zamanın Başbakanın eşi (Özer Çiler) ile kurduğu bağlantıyı kullandığı gibi farklı zamanlarda da farklı siyasi ilişkileri kullandığı bilinir.
Güvenlik kuvvetlerinin kendi sistematiği olması, kendi yasası, iç disiplini, hiyerarşisine göre çalışması gerekiyor. Siyaset ile bağlantılı olan insanları üst rütbelere taşırsanız sorun yaşarsınız.
Tartışma yaratmak için söylemiyorum. Eymür mesela. Kendisi de söylüyor, Başbakan’ın eşiyle görüşüyor. Eymür’ün marifeti, siyasi bağlantıları aracılığıyla teşkilatı düzenlemeye kalkıyor.
MİT’in işleri Başbakan’ın eşiyle konuşulabilir mi? O yüzden konuştuğu müddetçe, hak etmediği görevlere talip olur. Emniyet’te Mehmet Ağar, üst rütbeye siyasi bağlantılarıyla geldi.
- Eymür'ün gözaltında kötü muamele ve işkence hakkında anlattıkları var. Sizce kamuoyu Türkiye'de yaşanan kötü muameleye dair her şeyi biliyor mu?
Önce Türkiye de işkence, kötü muamele konusunda bunca yıldır polisin, MİT’in işkence yaptığı konusu kamuoyunda tartışılır, konuşulur. Kamuoyundan gelen tepkiler sonrası hükümetin işkenceyi-kötü muameleyi araştırması lazım. Türkiye’de bu konuya dair ciddi bir inceleme yok. 'Neden yapıyor bunu güvenlik kuvvetlerimiz? Nasıl önleyebiliriz?' diye araştırma yapılması gerekiyordu. Teşkilat içerisindeki azınlık bir kısım, yanlış yöntemler kullanıyor.
Bu yanlış yöntemleri kullananlar tabii yargılanacak ama önce nedenini incelemek lazım. “Batı’da da yapılıyor” deniliyor. Batı’da bu yöntemler istisna, Türkiye’de normal yöntem haline dönüşmüştü. Avrupa Birliği uyum süreci dolayısı ile yapılan çalışmalar, yasal düzenlemeler, eğitimler ve AB sürecinde kötü muamele azaldı ama devletin sivil kişilerle çalışma, devletin kurumlarında sivil kişilerin güç kullanması gibi durumlar var.
'HERKES BUNU BİLİYORDU'
İşkence, 70’li yıllardan önce kötü muamele- işkence sadece ‘adi’ suçlulara uygulanıyordu. Türkiye’de herkes bunu biliyordu. Ama kimse bunu engellemek için bir şey yapmıyordu. Kanıksanmış bir şeydi. Jandarma, zabıta, polis suçluyu yakalayınca suçluyu dayak atabilir mantığı vardı.
70’lerden sonra siyasi örgütler ortaya çıkınca, bu yöntemlerin kullanılması kamuoyuna yansıdı, rahatsız edecek boyutlara geldi. Daha sonra karşıt kimlikli kişilerin karşı gruplara karşı kullanılması gündeme geldi.
'MEHMET EYMÜR MİT MENSUBU, KOLAY KOLAY SORGUYA GİRMEZ'
- Mehmet Eymür, soğukkanlı bir şekilde işkence yöntemlerini anlattı. Siz de işkence olduğunu kabul ediyorsunuz ve yargılansınlar diyorsunuz, kimler yargılanacak?
Mehmet Eymür, MİT mensubu. Kolay kolay sorguya girmez. İstisna olarak girmiştir. Ben 1984’e kadar 4 yıl sorguya girdim, ondan sonra meslek hayatım sorgu, soruşturmadan uzaktı. Şimdi siz Eymür ve benim konuştuklarım üzerinden bu olayı irdeler seniz çok şey eksik kalır. Ben bu yöntemlerin yanlış yapıldığını söyledim. Kamuoyu iki ismi tartışıyor, iki isim de bu sorgulamalarda en az görev almış kişi.
'SORGULADIĞIM İNSANLARLA HALA GÖRÜŞÜYORUM'
Yıllardan beri işkence iddiası olan diğer iller var. Bu olaylar olurken bu ülkenin yetkilileri neredeydi? Valiler, müdürler, genel müdürler, bakanlar, hükümetler nerde? Bunları es geçip, ucundan kenarından görev almış insanları dile dolarsanız, büyük resmi göremezsiniz.
Mersin’de görev yaptığım dönem, sorguladığım insanlarla hala görüşüyorum. Yüzlerce kişi çıktı “Bana kötü muamele uygulandı”, kitaplar yazıldı. Valiler, bakanlar harekete geçmedi.
- Eymür’ün Ergenekon Davası’na etkisi neydi?
Açıkçası rolünü bilmiyorum. Ama beraber yargılandığımız bazı arkadaşlar onun (Mehmet Eymür) gizli tanık olduğunu söylüyordu. Kendi sözüne göre resmi ifade verdiğini söylüyor. Ama ben bir kaydını görmedim, yargılanan arkadaşların bahsettiğim gibi bir kaygısı vardı.
- Doğu Perinçek hakkındaki ‘ajan’ iddialarına ne diyorsunuz?
Eymür ve Perinçek arasında yıllardır devam eden suçlamalar, davalar var. Söylediklerinin özünde bu yatıyor. Doğu Perinçek ile bende geçmişte mahkemelik oldum. Büyük kısmını kazandım. Ama söylenenlerin çoğunun yanlış olduğunu düşünüyorum. Doğu Perinçek, bir siyasi parti temsilcisidir. Geçmişte diğer sol örgütleri deşifre eden yayınlar yaptı. Kalkıp tüm olayların sorumlusu gibi onu göstermek bana çok mantıklı gelmiyor. Yaptığı siyaseti beğenmiyorum, ideolojik görüşüdür. Fakat ben bir ülkenin ajanı olduğunu düşünmüyorum.
CUMHURİYET