Hapiste bayram ve avukatlar…

Hapiste bayramların en güzel günü son günüdür.  Çünkü bitecektir!

Hapiste bayram ve avukatlar…


Mustafa Balbay

Hapiste bayram ve avukatlar…

Hapiste, “güzel günler hüznü” diye tarif edebileceğimiz zamanlar vardır. Dini ve milli bayramlar, yılbaşı gecesi, Anneler Günü, okulların başladığı - bittiği günler, sevdiklerinizin doğum günü, evlenme yıldönümünüz... Sizi hem hayata bağlar hem gönül telinizi titretir. 

Bayramın son gününde ise bütün duygular iç içe girerken, bitiyor olmasının getirdiği bir rahatlama hissedersiniz. Tek “ziyaretçiniz” sayım için gelen gardiyanlardır. Bir de avukatlar…

Kantinden aldırdığınız bayram şekerinden kendinize de ikram edersiniz. Zira insan hücrede sık sık kendisini ziyarete gelir! 

***  

Koronavirüs salgını yaşamın tüm alanlarını etkiledi. Özgürlükler kısıtlandı. Hapiste zaten özgürlükleri elinden alınmış kişiler için böylesi zamanlar “hapis içinde hapis” olur. 

Üç aydır ziyaretlerde açık görüş yok. Avukatlar da kapalı görüş usulü, yani cam bölmenin ardından ahizeyle görüşme yapabiliyor. Avukatlar, bir anlamda hem hak, hukuk, adalet aramanın ana unsuru hem toplumu bilgilendirme, kamuoyunun gerçekleri öğrenmesini sağlama gücü. 

Hukukun olmadığı ortamlarda avukatların işi daha zordur. Özellikle iktidarın taraf olduğu davalarda avukatlar, sanıklarla eşdeğer görülecek kadar hedef olurlar. Ergenekon, Balyoz davalarının ilk dönemlerinde bu gerçeği biz de yaşamıştık. Bu anlamda Aydın Metin, Mehmet İpek başta olmak üzere dava avukatlarımızın hakkını teslim etmek gerek. Bunun yanında davaların bütününe hâkim olduğu için tüm sanıkların fiili avukatlığını üstlenecek kadar sorumlu davrananlar da vardı. Bu listenin başına Celal Ülgen’i yazmak gerek. Dün Celal Ağabey’i bayram için aradım. Hayli yoğun… Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Murat Ağırel ve Hülya Kılınç’ın savunmasını hazırlıyor. Onur Cingil de Ergenekon’un ardından son dönemde önce Eren Erdem’in, onun özgürlüğünden sonra da gazeteci arkadaşlarımızın hukuk ve kamuoyu sesi oldu.

Tek tek avukatların yanı sıra kurumsal olarak barolar, Türkiye’deki hukuk, insan hakları, demokrasi mücadelesinin bayrağı oldular. İşte bu yüzden iktidar, baroları hedef aldı. Avukatlığı örgütlü bir meslek grubu olmaktan çıkarmak istiyor. Nasıl ki gazeteciler için, “halkın haber alma hakkını kullanmasını sağlarlar, gazetecileri susturmaya yönelik her girişim halkı susturmaya girişmektir” diyorsak avukatlar da hukukun oksijenidir. Onları susturduğunuz, etkisizleştirdiğiniz an hukuk nefes alamaz.

***

Avukatların, görev ve sorumlulukları gereği hapishanede mahpuslarla her an görüşme hakkının içerideki insan için tarifsiz değeri vardır. Avukat, mahpusun hapishane penceresidir. 

Mahpusu sadece mahkeme önünde savunmak değildir avukatlık. Özellikle tutuklular için yaşam zincirinin çok önemli halkasıdır. Bu anlamda bizim için de dava avukatlarımızın yanında, deyiş yerindeyse gönüllü hapishane avukatlarımız oldu. Naci Bilan, Doğan Subaşı, Ahmet Şenpolat, Ayhan Ögen… Onlar, kar kış, bayram, tatil demezler, bizi yalnız bırakmamak için Silivri’ye gelirlerdi. Bizi güldürmek için her hafta yeni fıkralar bulmayı iş edinen Naci Ağabey’i 22 Ekim 2015’te kaybettik. 

Doğan ve Ahmet, onca işlerinin arasında en az yarım günlerini, bazen bir tam günlerini Silivri’ye ayırırdı.

Ayhan Ögen’e ayrı bir pencere açmalıyım… Perşembe günleri iki eli kanda olsa gelirdi. Ben de tüm iletişim konularını o güne göre planlıyordum. Ayhan dışarıyı bize, bizi dışarıya taşıyordu. Duruşma zamanlarındaki gelişleri ayrı…

Bir perşembe o kadar kar yağdı ki, Silivri dışında oturan gardiyanlar bile gelemedi. Görevdekiler gidemedi. Nöbetçi gardiyan, “Bugün avukatı unut, mümkün değil” dedi.

Öğleden sonra demir kapı şangırdadı. Gardiyan, “Avukat görüşü, nasıl gelmiş anlamadım” dedi.

Ayhan, görüş odasında her zamanki gülümsemesiyle “Balbayım” deyip kollarını yana açtı.

Ayhan, Silivri’ye kar kürüme aracıyla gelmişti!

Araç şoförü “olmaz” demiş. Ayhan “şart” demiş, “bekler” demiş…

MUSTAFA BALBAY / CUMHURİYET