Havada her gün biraz daha koyulaşan ağır bir koku var: Erken seçim kokusu…

Bizlere haber vermeden gizlice seçim tarihi erkene mi alındı?

Havada her gün biraz daha koyulaşan ağır bir koku var: Erken seçim kokusu…




Havada her gün biraz daha koyulaşan ağır bir koku var: Erken seçim kokusu…

FEHMİ KORU YAZDI...

Bizlere haber vermeden gizlice seçim tarihi erkene mi alındı?

Garip geleceğini bilsem de bu soruyu birkaç zamandır kendime ve etrafıma sorup duruyorum.

Sorunun garip oluşu şuradan: Seçimin ne zaman yapılacağı yasada yer alıyor; gelecek yıl haziran ayında sandık başına gideceğiz. Yani nereden bakarsanız bakın, seçime önümüzde bir yıldan fazla bir süre bulunuyor. Seçim tarihi erkene alınabilir ama bunun iki yolu var: Ya Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan durum değerlendirmesi yapıp tarihi erkene alacak ya da TBMM’de temsil edilen siyasi partiler birleşip erken seçimin tarihini belirleyecekler…

En doğru formül TBMM’nin bu konuda karar alması…

TBMM’nin karar almasıyla seçime gidildiğinde ‘Cumhur İttifakı’nın Tayyip Erdoğan’ı yeniden aday gösterme niyetinin önündeki anayasal engel ortadan kalkıyor da ondan. 

Anayasaya göre, aynı kişi üçüncü kez aday olamıyor (m. 90), ancak yine anayasa (m. 101) TBMM’nin seçim tarihini erkene alması durumunda, iki kez seçilmiş cumhurbaşkanına, yeniden aday olmanın önünü açıyor.

Bilindiği üzere, Tayyip Erdoğan iki kez (2014 ve 2018’de) cumhurbaşkanı seçildi, zamanında gidilecek seçimde yeniden aday olması imkansız.

“Hangi partilerin genel seçime katılacağına Yüksek Seçim Kurulu (YSK) karar verdiği gibi, cumhurbaşkanı adaylarından kimlerin seçime katılabileceği konusunda da son sözün sahibi yine YSK; konu önlerine geldiğinde YSK üyeleri ‘aday olabilir’ derler ve sorun çözülür” diyenler olsa da ben öyle düşünenlerden değilim.

Mesleklerinin zirvesinde yargı mensuplarından oluşan YSK anayasadaki açık hükme ters düşecek bir karar vermez, veremez.

İstanbul’daki büyükşehir belediye başkanlığı seçiminini tekrarlatma ile cumhurbaşkanı adaylığını belirleme, doğuracağı sorunlar açısından, iki farklı konu. 

Neyse.

Seçim tarihinin erkene alınmasının formüllerinden birine henüz başvurulmadığı halde, erken seçim konusu hiç gündemden düşmüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan o yolda bir karar vermediği gibi, konu TBMM’nin gündemine de gelmedi.

Ortada seçimin erkene alındığını düşündürecek herhangi bir gelişme yok.

Peki de, neden sanki çok yakında sandık başına gidecekmişiz gibi bir hava var?

Geçen hafta sonu CHP İstanbul’da, DEVA Partisi de Gaziantep’te mitingler düzenledi. AK Parti de aynı günlerde iki ayrı yerde taraftarlarını meydanlara topladı.

Özellikle muhalefetin mitinglerine ilgi büyüktü.

Kalabalıklar toplayabildi partiler…

Sanki yarın seçim yapılacakmış gibi bir heyecan sokaklara yansımış oldu.

“Havada erken seçim kokusu var” dememin en önemli sebebi bu.

Bu konu ne zaman açılsa siyaseti yakından izleyen gözlemcilerden hep aynı itiraz yükseliyor.

Dedikleri şu: “Ülke pek çok alanda zor günlerden geçiyor. Ekonomide bütün göstergeler olumsuz. Dış politikada nereye el atılsa yeni bir sorunla karşılaşılıyor. İçeride ve dışarıda sıkışmış hiçbir iktidar ömrünü kısaltacak bir karara imza atmaz; AK Parti de vaktinden önce seçime bu yüzden gitmeyecektir.”

İlk bakışta mantıklı gelen bir itiraz bu.

Ancak aynı mantık tersi için de geçerli.

Erken seçime gitmemenin sebebi aynı zamanda erken seçimin zorunlu olmasının da gerekçesi…

Ülkenin karşı karşıya kaldığı sorunlar yüzünden bir an önce seçime gidilmesi gerekiyor. Seçimin zamanında -yani bir yıl sonra yapılması- ülke için iyi değil ama iktidarın lehine de değil; bu günlerde yaşanan sorunlar bir yıl sonra daha da derinleşme istidadı taşıyor. Şimdi gidilecek seçimde ortaya çıkacak tablo ile zamanında gidilecek seçimin tablosu arasındaki muhtemel fark iktidarın çok daha aleyhine olabilir.

AK Parti’nin tek başına iktidara geldiği 2002 seçimi, ülkeyi yöneten üç partinin -DSP, MHP ve ANAP’ın- baraja takılmaları ve TBMM’de temsil edilememeleri ile sonuçlanmıştı.

Seçmenlerin iktidarları ağır cezalandırabildiği bir ülke Türkiye.

Zamanında yapılacak seçimde yine öyle bir sonuçla pekala karşılaşılabilir.

Önceki gün MetroPoll araştırma firmasının yönelttiği “Sizce mevcut ekonomik sorunlardan en çok kim sorumlu” sorusuna AK Parti’ye oy vermeyi düşünen insanlardan ihmal edilmeyecek bir bölümünün ‘dış güçler’ (%49.3) ve ‘muhalefet’ (%16.5) cevabını verdiklerini yazmıştım. AK Parti seçmeni büyük çapta (%65.8) sorunlardan hala başkalarını suçluyor.

Bu durum bir yıl sonra farklılaşabilir, ‘iktidarı’ sorumlu bulan AK Partili kitlenin şimdiki oranı (%25) o tarihte çok daha fazlalaşabilir.

Emareleri meydanlara yansıyor.

Gaziantep’te milletin ayağının alıştığı miting meydanları yetkililerce kendilerine kapatılan DEVA Partisi, izin verilen uzak bir alana, reklam yapma fırsatı da ellerinden alındığı halde, büyük kalabalıkları toplayabildi.

CHP’nin İstanbul/Maltepe’de düzenlediği ‘Milletin Sesi’ mitingine katılan kalabalıklar, ancak seçimlere bir-iki gün kala görülebilen heyecanı dışa vurmaktaydı.

İktidarın mitingleri ise sönük geçiyor.

Zorluk AK Parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmalarına da hakim olmaya başladı.

Dün bakanlar kurulu toplantısı sonrasında yaptığı açıklamanın mesela şu bölümlerine:

“Bizim ülkemizde gerçekleştirdiğimiz büyük demokrasi ve kalkınmanın eksikliği, hatta hataları olabilir. (..) Hayat pahalılığı başta olmak üzere çeşitli sıkıntılarla karşı karşıya olduğumuz gerçektir.. (..) Ülkemizin bu güne kadar her meselesini nasıl biz çözdüysek, Allah’ın izniyle yine bu sıkıntıların üstesinden biz geleceğiz.”   

Giderek etkisi azalan bir söylem bu.

Sorunları çözebileceği izlenimi iktidardan alınamıyor. Sorun çözsün diye alınan her karar, atılan her adım sorunları daha da derinleştiriyor.

Çare?

Seçim tarihini erkene almaktan başka bir çare yok.

Havada ağır bir erken seçim kokusu olması bu yüzden.

FEHMİ KORU