Hayal Kurabilen Son Türk: Enver Paşa’nın Türkistan Mücadelesi Ve Şehadeti
Ben İngiliz’i İstanbul’da görmektense Kafkaslarda İslam için savaşmayı ve ölmeyi yeğlerim.”
Kafkasya’ya Hareket
Paşa hakkındaki çalışmalarıyla öne çıkan Masayuki Yamauchi, Enver Paşa’nın Türkistan macerasını beş bölüme ayırır:
1- (Kasım 1918- Ağustos 1920) İstanbul- Berlin- Moskova.
2- ( Ağustos 1920- Eylül 1920) Moskova- Bakü- Moskova.,
3- ( Ekim 1920- Şubat 1921) Moskova- Berlin- Roma- Berlin- Moskova.
4- ( Mart 1921- Eylül 1921) Moskova- Batum
5- ( Ekim 1921- Ağustos 1922) Batum- Bakü- Buhara.
Paşa’nın Türkistan safhası daha önce de belirttiğimiz gibi onun Arnavutköy’den hareketi ile başlamıştı. İstanbul’dan ayrılırken Sadrazam Ahmet İzzet Paşa’ya, “Mütareke-i münferide dolayısıyle, vatanımın şimdilik alacağı şekil yakın zamanlarda bu topraklarda nafi(faydalı) bir iş göremeyeceğime ayan bir alamettir” 317diye başlayan uzunca yollu bir mektup bırakan Enver Paşa Sivastopol’a ulaştıktan sonra arkadaşlarından ayrılmıştı. Enver Paşa’nın aklında tek bir şey vardı: Kafkasya’ya varmak, orada kuracağı bir ordu ile Anadolu’ya yürümek ve ülkeyi kurtarmak318. Enver Paşa’nın bu düşüncesi birden ortaya çıkmamıştı, Paşa bunu yıllar önce tasarlamıştı. Bunu Yamauchi’de açıkça görmekteyiz zaten. Enver Paşa yolculuk sırasında İngilizlerin Türkiye’yi işgal edeceğini tahmin etmiş, şöyle demişti:
“Son gelişmeler gösteriyor ki savaşın birinci bölümünü kaybettik. Bu imzalanan mütarekeye göre de İngiliz İstanbul’a girecektir. Ben İngiliz’i İstanbul’da görmektense Kafkaslarda İslam için savaşmayı ve ölmeyi yeğlerim.”
Daha sonra da görüleceği gibi Enver Paşa bu söylediklerini daha önceden planlamış, Osmanlı savaştan çekilmeden az bir süre önce Azerbaycan civarlarına sağlam bir ordu göndermiş ve bu ordunun kumandasını da amcası Halil Paşa ile kardeşi Nuri Paşa’ya vermişti. Yani Kafkas direnişinin hazırlıkları çok eskiden yapılmıştı. Hatta Almanya’ya gitmeden evvel Kafkas ordularının başına geçmek için deniz yolu ile bu bölgeye geçmek istemiş, ancak bindiği taka batarak canını zor kurtarmış ve geri dönerek bu işe Avrupa’dan devam etmeye karar vermiştir. Halil Paşa da hatıratında bunu dile getirdikten sonra Enver Paşa’nın İslam Orduları Grup Kumandanı Nuri Paşa’ya gönderdiği bir telgrafa değinir:
“İslam Orduları Kumandanlığı’na,
Vaziyet-i siyasiye bizim için gayri müsait bir şekil aldığından Kafkasya devletlerinin istiklallerine İtilaf hükümetlerinin pek ziyade müşkülat gösterecekleri malumdur. Binaen aleyh Kafkas Müslümanlarının müttehiden çalışmalarını ve bu sebeple Azerbaycan Hükümeti ile Şimali Kafkas Hükümeti’nin ayrı ayrı zayıf kalmamaları için ya birleşerek Şarki Kafkasya Hükümeti namı ile bir İslam hükümeti vücuda getirmeleri veyahut konfederasyon şeklinde yekdiğeri ile derhal anlaşma yapmaları pek elzem görüyorum. Telgraf sureti Çerkez Yusuf Paşa’ya da yazılmıştır.”
Bu emri alan Nuri Paşa hemen çalışmalara başladıysa da ne yazık ki Şii- Sünni ayrılığı Azerbaycan- Kafkasya ittifakını hayata geçiremeyecektir. Enver Paşa arkadaşlarıyla birlikte Evpatorya’ya inmiş, İttihatçı şefler burada Dilber Otel’de biraz dinlendikten sonra tren ile Berlin’e hareket etmişlerdi. Fakat nedendir bilinmez Enver Paşa yolda gizlice arkadaşlarından ayrılmış, kayıplara karışmıştı. Şevket Süreyya Aydemir’in deyimiyle o artık “ yalnız bir adamdı”.
Aslında Enver Paşa’nın işi hiç de kolay değildi, çünkü bütün yollar Rus orduları tarafından tutulmuş, karayolundan yolculuk imkansız hale gelmiş, şartlar Enver Paşa’yı bir deniz yolculuğuna mecbur etmişti. Zor şartlarda tedarik ettiği yelkenlisi ne yazık ki Karadeniz’in şiddetli dalgalarına dayanamamış, üç gün fırtınalarla boğuşan Paşa, en sonunda Kırım sahillerine dönmüş, artık ne pahasına olursa olsun karayolunu kullanmaya karar vermişti. Enver Paşa’nın bundan sonraki en önemli hedefi Kuban veya Gürcistan üzerinden Azerbaycan’da bulunduğunu ümit ettiği Nuri ve Halil Paşalar ile görüşmektir. Ama bölgedeki sıkı denetimler Enver Paşa’yı Berlin’e gitmek zorunda bırakmış, yorucu bir tren yolculuğu sonrası Paşa Almanya’ya varabilmiştir. Zaten Naciye Sultan da bu durumdan hatıralarında bahseder ve eşinin çok zor günler geçirdiğinin altını çizer. Enver Paşa Berlin’de bir ziraatçı olarak tam bir yıl kalmış, hep kendisini gizleme gereği duymuştu. Öyle ki, en yakın arkadaşları Talat, Cemal, Azmi bile onun varlığından haberdar olamamışlardı. Öte yandan İngiliz basını sürekli ondan bahsediyor, onu bazen Kafkasya’da, bazen Türkistan’da gösteriyordu. İşin aslına gelirsek, bu sırada Enver Paşa Berlin’de Bolşevik liderlerden Radek ile tanışmış, İngiliz emperyalizmine karşı Bolşeviklerle işbirliği yapmaya karar vermişti. Enver Paşa Berlin’de geçirdiği zaman içerisinde (1918 sonu ve 1919 başları) aslında öncelikle İngilizlerle bağlantıya geçip Londra’ya yerleşmek istediğini belirtmiş ancak kendisine İngilizler tarafından bu izin verilmemiştir. Bunlardan sonuç alamayınca da bütün dikkatini tekrar doğuya yönelten Enver Paşa’nın, Berlin’de geçirdiği süre içerisinde hayatına yön verecek en önemli
olay Bolşevik komitacı Karl Radek’i hapishanede ziyaret etmesidir. Paşa Radek’e İngilizlere karşı bir Müslüman-Sovyet işbirliği önermiş, bu görüşme olumlu sonuçlanınca da hiç zaman geçirmeden Moskova’ya gitmek istemiş, fakat başarısız olmuştur. Enver Paşa daha sonra Atatürk’e yazdığı mektupta bunun nedenlerini şöyle açıklamıştır:
“Anadolu’daki direniş hareketimize sadece Rusların yardım edebileceğini gördüğümüz için buradaki arkadaşlar ile (İttihatçılar) beraber benim, yanımda Baha Bey olmak kaydı ile Moskova’ya gitmemi uygun gördük. Ancak şu geçen bir yıl zarfında Rusya yollarında iki kez hapse atılıp beş ay hücrede kaldım, ve altı kez de uçağım düştü.”
Enver Paşa 22 Eylül 1920 tarihinde Galip Kemal Söylemezoğlu’na yazdığı diğer bir mektupta ise bu planının yanında Rusya’nın milli mücadeleye yaptığı para ve silah yardımındaki rolünden bahseder:
“Kardeşim Efendim;
İki gün evvel birkaç gün için Roma’dan Berlin’e gittiğimde, size yazdığım şu mektubu hamil kurye ile bugün geldi. Mektubu burada tekrar açtım. Çünkü aynı iş için Ziya Bey’e, size yazmasını
Bakü’ye hareketim esnasında kendisine söylemiştim(….) Berlin’de gayet mütenekkir olarak bulunuyorum ve ihtimal bu kağıdı aldığınız zaman hareket etmişimdir. Şimdilik Moskova’da İslam alemini İngilizler aleyhine tahrike çalışan İslam Cemiyeti’nin başında çalışıyoruz. Merkezi umumisini Moskova’ya naklettim. Bu tarzda çalışmakta Bolşeviklerle mutabık kaldık. Ayrıca Türkiye için yardımlarını temin ettik. Kendileri ile muavenet olmak üzere bir milyon lira da kağıt veriyorlar ve imkan derecesinde de silah…Silahların ilk kafilesi on bin tüfek, ikişer bin cephane ile mahalline varmıştır. Buraya gelmezden evvel Baku’deki şark kongresinde bulundum ve kongre İslam harekatı nokta-i nazarından cidden mühimdir ve bence pek iyi neticeler verecektir. Şimdilik baki selam. Burada bulunduğumu kimseye söylememeni rica ederim.”
Paşa’nın hizmetleri bununla da bitmeyecektir: Ankara Hükümeti’nin, ekonomik ve askeri destek sağlayabilmek için Sovyetler ile yaptığı dostluk antlaşması Van ve Muş’un Ruslarca, Ermenilere verilmek üzere istenmesi bahsi geçen antlaşmayı geçersiz kılma noktasına getirmişti. Bu durumu iyi gören Enver Paşa hemen müdahalede bulunmuş ve görüşmelerde Türk delegasyonuna yardımcı olmuş nihayetinde gerekli yardımları almayı başarmıştır. Burada yaptıklarını Mustafa Kemal’e bildiren Enver Paşa, Türk delegelerine her zaman yardımcı olduğunu ve en son Chicherin ile olan görüşmeye de onları yanına alarak katıldığını yazmıştır. Mustafa Kemal ise Enver Paşa’nın faaliyetlerinden biraz kuşku duyuyordu. Çünkü onun şöhretini ve halk arasında ne kadar çok sevildiğini biliyordu. Bu yüzden Ruslar ile yapılan görüşmelerde İslamcılıktan ve Türkçülükten fazla bahsetmemesi gerektiğini kendisine bildirmiş, özellikle İngilizlere karşı ittifak talebinin Moskova’da daha iyi karşılanacağını özellikle belirtmiştir. Bu mektupların birinde Mustafa Kemal İngilizlerin doğu Müslümanlarına çiftlik hayvanı muamelesi yaptıklarını ve bu durumdan zavallı Müslümanları sadece Türk ve Rus işbirliğinin kurtarabileceğini söylemesini istemiştir. Mustafa Kemal’in Enver Paşa’ya uyarılarından biri de İslamcılık fikrinden kesinlikle uzak durulmasıdır. Enver Paşa bundan sonra Rusya’ya gitmek için iki kez havayolunu denemiş, ilk denemede pilot yanlışlıkla Letonya’ya inmiş, bu da Paşa’nın Letonya makamlarınca göz altına alınmasına yol açmıştı. Enver Paşa’nın burada yanında Doktor Bahaeddin Şakir vardır ve iki arkadaş film gibi bir operasyonla Almanlar tarafından kurtarılmıştır. Paşa’nın ikinci Moskova denemesi de uçağın arızalanması ile sekteye uğramış, ancak üçüncü deneme amacına ulaşabilmiştir.
Enver Paşa Moskova’da
Bir ara Berlin’de eşi Naciye Sultan ile de buluşan Enver Paşa 1920 yılının Ağustos ayında Moskova’ya ikinci kez geliyordu. Moskova 1920 yılının yaz aylarından itibaren artık İttihatçı liderlerin önemli toplantılarına merkezlik yapacaktı. Ama Sovyet Rusya Anadolu’daki Mustafa Kemal Harekatı’nın sonuçlarını görmeyince Enver Paşa’ya yol vermek istemiyordu. Bundan dolayıdır ki Paşa, Birinci Doğu Halkları Kurultayı’nda sıkı bir şekilde göz altında tutulmuştu. Birinci Doğu Halkları Kurultayı’ndaki konuşması büyük bir beğeni toplayan Enver Paşa, sözlerine şu cümlelerle nokta koyuyordu:
“ Yoldaşlar! Hürriyet ve bahtiyarlık denen şeyleri ancak izanlı ve irfanlı milletin elde edeceği kanaatindeyiz. Çalışma ile birlikte esaslı bilgi ve maarif nuru ile memleketimizin aydınlanmasını istiyoruz. Bu maksatla erkek ile kadın arasında fark koymuyoruz. İçtimai siyasete dair düşüncemiz budur.”
Paşa, bu kurultayda ısrarla bir şeyin altını çizmişti:
“ Biz halkın arzu ve isteklerine göre hareket ederiz. Halkın iradesinin serbestçe uygulamasına taraftarız. Biz, bizi sevenlerle beraber olur, bizi sevmeyen halkın da kendi meselesini kendinin
halletmesine taraftarız.”
Enver Paşa Moskova’da hem İslam ülkelerinin temsilcileriyle kaynaşmış ve tanışmış, hem de amcası Halil (Kut) Paşa ile görüşmüştü. Enver Paşa amcasına şunları söylüyordu:
” Vatandan ayrılınca Kafkasya’ya geçmeyi düşündüm, Kırım’a çıktıktan sonra Kafkasya’ya gitmek için bindiğim yelkenli yolda battı, bir tahta parçasının üzerinde ve açık denizde günlerce kaldıktan sonra bin bir güçlükle Kırım’a dönebildim. Moskova’ya kadar gitmek zordu, Alman tayyaresi ile Berlin’den Moskova’ya kadar gitmek zordu…Alman tayyaresi ile Berlin’den Moskova’ya hareket ettim, fakat tayyare yolda arıza yaptı, Kovno’ya inmek zorunda kaldık ve burada tevkif edildim. Kendimi Manastırlı bir eczacı olarak tanıtıyordum, durumdan şüphelendiler, tevkif edildim. Fotoğraflarımı çektiler ve soruşturmaya başladılar. Bu sırada tevkifhanede tanıdığım bir dost vasıtası ile Berlin’e haber gönderdim, aynı kanaldan gelen cevapta belli bir gün ve saatte bir Alman tayyaresinin Kovno hapishanesi yakınında meydana ineceğini, hiç beklemeden tayyareye binmemi bildiriyorlardı. O gün yanımda silahlı bir nöbetçi olduğu halde meydan civarında dolaşıyordum, tam bildirildiği vakitte bir Alman tayyaresi meydana indi, nöbetçi telaşlanmıştı. Elinden silahını aldım, kendisine doğrulttum ve uçağa attım kendimi. Moskova’ya böyle gelebildim işte…”
Halil Paşa Enver Paşa ile ilgili gözlemini de,
“Gene eski atak ve yürekli Enver Paşa idi. Gözlerinde en ufak bir telaş ve yenilgi izi okunmuyordu. Korkunç bir serüveni beş dakika içinde çok basit bir şeymiş gibi anlatıvermişti.” cümleleri ile dile getirmektedir.
1 Ocak 1919 tarihinde hükümet kararıyla Osmanlı ordusu ile ilişiği kesilmiş olan Enver Paşa artık kaderini Türkistan’da arıyordu, Naciye Sultan’ın deyişiyle, şimdi onun tek hedefi “Orta Asya Türklerini ve Hint Müslümanlarını bağımsızlığına kavuşturmaktı. Aslında burada Enver Paşa’nın şanssızlığı her şeyin Rusya’nın kontrolü altında olmasıydı. Zaten Enver Paşa’nın gayretleri sonucunda kurulan ve büyük bir İslam devrimi yapmayı tasarlayan İslam Cemiyetleri İttihadı da tamamen Bolşevik desteği ve kontrolü altında oluşturulmuştur. Sovyetler Enver Paşa’nın İslam alemi üzerindeki ağırlığını iyi bilmekteydiler, bu ağırlık Doğu Müslümanlarının birliğini sağlayabilir ve İngilizlere karşı ortak bir İslam ittifakının yaratılmasına yardımcı olabilirdi. Zaten Enver Paşa’nın arkadaşları şimdi dünyanın başka yerlerinde anti-emperyalist güçlere katılarak yeni bir mücadeleye başlamışlar ve aralarında iş bölümü oluşturmuşlardır. Bu iş bölümü sonucunda Enver Paşa Türkistan’dan, Cemal Paşa Afganistan’dan ve Hindistan’dan, Halil Paşa da İran’dan sorumlu idiler. Nitekim Halil Paşa hatıralarında bu durumdan söz ettiği gibi, Rusların sözlerinde durmadıklarından da yakınır.
Bu noktada Enver Paşa’ya ağır suçlamalar getirenler de vardır: Dr. Salahi Sonyel Enver Paşa’yı Bolşeviklere hizmet etmekle suçlar. Ona göre Enver Paşa Sovyet Liderleri ile anlaşmış Anadolu’ya gelerek Mustafa Kemal’i devirmek böylece Bolşevizmi Türkiye’ye hakim kılmakla görevlendirilmiştir. Yazara göre Sakarya Savaşı ile planları suya düşen Bolşevik önderleri, bundan sonra Enver Paşa kartını masadan kaldırıyor ve Ankara’da yeni kurulan devlete yaklaşıyordu. Nitekim Mart 1921 Kars Antlaşması bunun en bariz ve somut örneğidir. Kazım Karabekir de eserinde yukarıdaki bilgilerle örtüşen iddialar öne sürer. Paşa’nın bu noktadaki delili de Enver Paşa’nın 4 Mart 1921’de Mustafa Kemal’e yazdığı mektubudur. Bakü Doğu Halkları Kongresi’ndeki konuşmasını “Yaşasın ezilmişlerin dostluğu.” diye bitiren Enver Paşa bu iddiaları duymuş, özellikle Kazım Karabekir’in iddialarını okumuş olacak ki, 16 Mart 1921 tarihinde Cemal Paşa’ya yazdığı mektupta şunları dile getiriyordu:
“Umarım Mustafa Kemal Paşa da Kazım Karabekir’in benimle ilgili Rus ordusuyla Anadolu’ya girip burada Bolşevikliği tesis edeceğime dair dedikoduların önüne geçmiş olacaktır.”
Enver Paşa’nın Anadolu’ya Geçme Girişimi
1921 yılı Enver Paşa için oldukça önemli bir yıldır, çünkü kaderi şekillenecektir. 1921 yılı nisan ayında Rusya’da bulunan Jöntürk Muhittin Birgen Bey, Enver Paşa ile ilgili olarak der ki:
“Enver Paşa ve İttihat Terakki isimleri, hariçte dahildekinden daha fazla büyümüştü. Bilhassa Çarlığın yıkılmasını intaç etmiş olan Çanakkale Müdafaası, bu iki ismi Rusya’da fazla büyütmüştü.”
“O sırada Şark memleketleri arasında değil, bütün dünyada Garba karşı isyan halinde bulunan tek ülke Türkiye idi. (…) Enver Paşa Lenin’e müracaat edip de birtakım
tekliflerde bulunduğu zaman, onun tekliflerini de kabul etmişlerdi. Zaten o sırada Moskova’da irili ufaklı birçok Enver Paşa var idi.”
Moskova’da başta Lenin olmak üzere birçok Rus ileri geleniyle görüşen Enver Paşa Rusların niyetini anlamış ve onlara güvenini kaybetmiştir. Enver Paşa’yı 1921 yılında Buhara’ya gitmeye zorlayan nedenlerden biri de zaten Rusya’nın başkentinin güvenilir olmaması olarak karşımıza çıkar. Moskova’da da Ali takma adını kullanan ve Kremlin sarayının karşısında uzunca süre kalan Enver Paşa bundan sonra rotasını Batum olarak belirleyecektir, ama Mustafa Kemal Paşa’nın Sakarya başarısı artık Enver Paşa’nın yolunu çizecek, Anadolu planlarını sonsuza kadar suya düşürecektir. Şevket Süreyya Aydemir onun bu girişimini eserinde genişçe ele alır. Evet, Paşa’nın Anadolu özlemi ve planları artık tamamen bitecek, onun yönü Türkistan toprakları, Korbaşıların yanı olacaktır.
Enver Paşa Buhara’da
Enver Paşa’nın Anadolu planlarının suya düşüşünün ardından Buhara’ya gitmek zorunda kaldığını anılarında: belirten yaverlerinden Suphi Bey şunları yazar:
“ Enver Paşa artık tamamen kendi vaziyetini tespit etmek istiyordu. Programını da hazırlamış, gideceği yolları da tamamen kararlaştırmıştı. O günlerde Moskova da yiyecek içecek buhranı vardı. Muayyen nispette karnelerle ekmek veriliyor, yiyecek dağıtılıyordu. Enver Paşa bunları gördükçe Moskova da oturmanın faydasız olduğunu tamamen anladı.1920 senesi Ekim ayının ortaları Moskova’dan ayrıldı.
Bu çıkış Moskova’ya gelişte tamamen aksi vaziyette oldu. onu büyük bir dostluk ve samimiyetle karşılayanlar şimdi giderken o kadar büyük bir uğurlama töreni yapmadılar. Formaliteyi tamamlamak için, buluna birkaç kişi arasında Enver Paşa Moskova’ya veda etti. Ve Buhara yolunu tuttu. Enver Paşa Buhara yolunda kendini yeniden hayata kavuşmuş kadar mutlu buldu. Hatta en çok sevdiği Talat Paşa’nın acısını bile bu hürriyete kavuşmuş olduğu için unuttu.
(…) Enver Paşa Buhara yolunda hep hürriyeti düşünüyor ve yeni yapacağı işlerin tatbiki şeklini kararlaştırıyordu. Enver Paşa bu seyahatinde yalnız değildi, kendisine eşlik eden yaveri Muhittin Bey (*)
(…) Nihayet Müslüman ülkesine girmişlerdi. Günlerden beri Rus köyleri içinden geçen tren yeni bir aleme girmiş gibiydi. Artık her şey değişmişti. Bazen ufak köylerin içinden geçerken minarelerden yükselen ezan seslerini duyuyor, kendini bambaşka bir alemde buluyordu.”
Daha İstanbul’dan ayrılırken bile gözlerini Kafkasya’ya çeviren Paşa’nın Buhara yolculuğu da çok önceden planlanmıştı. Enver Paşa bu topraklara daha önce Teşkilat-ı Mahsusa elemanlarını ve Türk subaylarını göndermiş, bölgeyi uyanık tutmaya çalışmıştı. Bülent Gökay ise Enver Paşa’nın Türkistan’a Bolşevik liderler tarafından gönderildiğini söyler. David Fromkin de Bolşevik liderler nasıl onu kullanmayı düşünmüşse, Enver Paşa da planını onlardan gizlemiş, Buhara’ya kadar Ruslara tabi gibi görünmüştür, mealinde olaya yaklaşır. Kısacası Enver Paşa Buhara yolculuğuna çıkarken oldukça hazırlıklıdır ve ne yapacağını çok iyi bilmektedir. Dahası Enver Paşa, kendisine verilen sözlerin tutulmamasından şikayetçidir. Dönemin canlı şahitlerinden Emir Şekip Arslan bu konuyu eserinde genişçe dile getirmektedir:
“Ruslar Enver’e ve Enver’in arkadaşlarına karşı daima uyanık davranarak onların sırtlarından geçinmişler, fakat Rusya’da bulunan Müslüman topluluklarına Enver ve arkadaşlarının
mücadele fikirlerinin ulaş- masından çekinmişlerdi. Özellikle Enver, defalarca yaptığı açıklamalarda kendisinin Bolşevik olmadığını, ancak itilaf devletlerine karşı olma açısından Ruslarla birlik olduğunu açıkça bildirmişti. Bolşevikler duygu ve faaliyet olarak Bolşevik olmayanları destekleme düşüncesinde olmadıklarından, Bolşeviklerin Enver Paşa’ya karşı davranışlarından samimiyet
aramamak gerekirdi. Enver Paşa’ya, Moskova’da kalmasının tehlikeli olduğunu birkaç defa bizzat anlatarak;
─ İslam dünyasının bir fikir etrafında toplanmasını sağlamak için büyük bir fedakarlık yaptığınızı Kızıllar çok iyi biliyor. Halbuki ayağa kaldırmak istediğiniz topluluğun dağıtılmasını,
İngilizler kadar belki onlardan çok Ruslar istemektedir. Rusya’da 35 milyon Müslüman topluluk var. Bunların ülkeleri birbirine bitişik ve bu ülkeler aynı zamanda dünyanın değişik bölgelerindeki
Müslüman ülkelerle yan yanadır. Ruslar bu toprakların geçmişteki üstünlüklerini hatırlıyor ve bunu korkunç bir hayalet gibi düşünüyorlar. Rusların Müslüman toplulukların kıpırdanma ihtimalini bir çeşit hesapla hesapladıklarından şüphe yoktur. böyle olunca onlardan ve senden çekineceklerdir. Sözden faaliyete geçmelerinin tek şartı Bolşevikleşmek olduğundan, Müslüman milletler milli kuralları ve inançları üzere yaşadıkça Bolşevikler Müslümanlara yardım etmeyeceklerdir. Çünkü Müslümanlık açısında İngilizlerin Hindistan için hissettikleri tehlikenin bir benzerini Bolşevikler Türkistan hakkında düşünmektedirler!
dedim. Enver Paşa bana;
─ Ben onlara kendi topraklarında herhangi bir harekete geçmeyeceğime dair söz verdim. Onları, başkalarıyla uğraşmak yerine kendimizi İngiliz saldırılarından kurtarmak olduğuna inandırdım. Kardeşim Nuri’nin Ruslara, Rusların Nuri’ye Kafkasya’da saldırmalarına kesinlikle taraftar olmadığımı ilan ederek, kardeşimi onlarla savaşmaktan engellediğimi biliyorlar. yollu cevap verdi . Ben kendilerini yinede Ruslara karşı uyanık olması konusunda uyardım. Ve kendilerine Afganistan’a gitmelerini önerdim.”
Enver Paşa Buhara’ya geldiğinde tarihler ekim ayının sonlarını göstermektedir. Onun ilk mektubu da 16 Ekim 1921’de yolda yazılmıştır. Tekin Erer’e göre ise Paşa ekim ayının son günlerinde Buhara’ya ulaşmıştır. Nitekim Enver Paşa 25 Ekim 1921’de yazdığı mektupta Buhara’ya geldiğini yazmaktadır. Enver Paşa’nın bu yolculuğunda yanında Şevket Süreyya Bey’in uğursuz adam, Enver’in başarısızlıklarının ve felaketlerinin sebebi diye nitelediği Hacı Sami Kuşçubaşı da vardır. Hikmet Özdemir’in, “ Enver Paşa’yı felaketten felakete sürükleyen adam”, Zeki Veledi Togan’ın, “ olayları gereğinden fazla abartan biri” diye nitelediği Hacı Sami Kuşçu başı hakkında Feridun Kandemir’in değerlendirmeleri oldukça ilginçtir: “ Enver Paşa’nın Türkistan’da Hacı Sami’nin telkinine kapılması ihtimali o kadar kuvvetliydi ki ve bundan Paşayı seven yakınları o kadar endişe ediyorlardı ki, Batum’dan ayrılacakları gün veda ederlerken Halil Paşa, son söz olarak Enver Paşa’ya şöyle söylemek lüzumunu hissetmiş bulunuyordu:
─ Enver… hadi güle güle git. Fakat dikkat et. Vakıa haddim değil ama sana bir nasihatim olsun : sakın Hacı Sami’ye kapılma. Zira Sami Türkistan’da yanımda iken bile ( ille kaçalım, ayaklanalım,isyan edelim!..) diye üstüme çok düşmüştü. Ben onun tesiri altında kalmadım. Aman dikkat et, seni kandırmasın.”
Feridun Bey Enver Paşa’nın Batum macerasına değinirken Hacı Sami için tekrar paragraf açar ve şu ilginç değerlendirmede bulunur. “ Bütün bu hadiselerin iç yüzünü bilenler, pekala tasdik ederler ki, Türkistan seyahatinde Hacı Sami Enver Paşa’nın yanında bulunmamış olsaydı, Enver Paşa’nın orada Bolşevikleri hiç kuşkulandırmadan her tarafı memnun edecek şekilde çalışması pekala mümkün olurdu. Enver Paşa Moskova’dan ayrılırken bir ( Türkistan kıyamının başına geçmek) tasavvurunda olsaydı bile, yanında Hacı Sami gibi bir macera düşkünü bulunmasaydı, tıpkı Batum’da Anadolu seferinden vazgeçişi gibi Türkistan ‘da da doğru yolu tavsiye edenlerin sözlerini dinleyerek pek ala Türkistan macerasına girmeyebilirdi.”
Enver Paşa’nın Zeki Velidi Togan İle Görüşmesi
Enver Paşa’nın Buhara’ya geliş gayesi Doğu Buhara, Semerkand, Hive ve Fergana Korbaşılarını bir cephede birleştirmek ve Bolşeviklere karşı genel bir hareket teşekkül ettirmek idi. 366
Zeki Velidi Togan Buhara’da Enver Paşa ile görüştüğünü belirtir. Bu durumu hiç beklemediğinin, Enver Paşa’nın gelişinin kendileri için büyük bir sürpriz olduğunun altını çizen Togan, daha sonra şunları dile getirir: “ Paşa ile görüşüp, kendisinin istediği veçhile Türkistan’ın, bilhassa teşkilatın vaziyetini tafsilatı ile izah ettim. Teşkilatın bilhassa Şarki Buhara tarafındaki faaliyeti ile alakadar olduğundan, o tarafta emircilik ruhiyatı hakim olmasından ileri gelen bütün müşkülatı ve o güne kadar henüz bir iş yapmak imkanı hasıl olmadığını bir bir anlattım.”367 Evet Enver Paşa- Zeki Velidi görüşmesi istenilen neticeyi vermemiş, Zeki Bey, nedense Enver Paşa’ya karşı mesafeli durmuştur. Enver Paşa’nın Buhara’ya gelişi bölgede büyük heyecan uyandırmış, halk onu asırlardır beklenen bir kurtarıcı gibi bağrına basmıştı.368 Bağımsızlık aşkı ile yanıp tutuşan bölge halkının bu yaklaşımı Paşa’yı oldukça duygulandırmış, ama bir o kadar da Rusları kuşkulandırmıştı.369
Enver Paşa Osman Hoca İle İrtibat Kurma Çabası
Enver Paşa Korbaşılar, başka bir deyişle Basmacılar için Batılı, dışardan gelen bir generaldir, Korbaşıların arasındaki ayrılığı yok edebilecek, dahası onların ufkunu açabilecek bir şahsiyettir370. Bu bakımdan Korbaşılar ve boy beyleri ile ne zaman bir araya gelse diyordu ki:
─ Türklerin Bolşevik zulmü altında inlediğini, mallarınızın talan edildiğini, özgürlükten yoksun, boyunduruk altındaki hayatınızı duyduğum için geldim. Türklerin kurtuluşunu gerçekleştirmek tek amacımdır. Bütün Türkler bu sözlerime inanmalıdırlar.”
Zeki Velidi Togan’ın Enver Paşa konusundaki tespitleri ise daha ilginçtir, Enver Paşa’nın tam bir idealist olduğunun altını çizen Togan, onun şu sözlerini nakleder:
─ Şarki(Doğu) Buhara’ya geçmeye karar verdim, kazanırsak gazi, kazanamazsak şehit olacağız. Türkmenler(Burdalık Türkmenleri) bizi beklemesinler. Türkistan için mücadele lazım, zaten mukadder olan ölümden korkarsak, köpek gibi yaşamayı seçersek hem geçmişlerimizin, hem de geleceklerimizin lanetlerine müstahak oluruz. Halbuki kurtuluş için ölmeyi göze alırsak biz, bizden sonrakilerin hür ve bahtiyar olmasını temin etmiş oluruz.”
Buhara’daki halkın maddi ve manevi yönden varlığını devam ettirebilmesinin yolunun Rus işgal kuvvetlerine karşı seferberlikten geçtiğine inanan Enver Paşa hiç zaman geçirmeden çalışmalara başlamış, Buhara Halk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Osman Hoca ile irtibata geçmek istemiş, araya da bir zamanlar Osmanlı ordusunda beraber çalıştığı Hasan Bey’i koyar. Osman Hoca’dan gelen cevap oldukça olumludur. Peki Buhara’nın genel manzarası nasıldı? Buhara emiri ile halkın arasının açık olması Rus ordusunun işine yaramış, Rus ordusu Buhara’yı topa tutmuş, şehri harabeye çevirmişti. Buhara’nın dünyaca ünlü el yazmalarını bünyesinde barındıran kütüphanesi yanmış, emir Afganistan’a sığınmak zorunda kalmıştı. Sovyet Rusya Buhara’yı sembolik de olsa tanımış, ama Buhara’nın elden çıkışını kabullenemeyen Buhara milliyetçileri(Basmacılar) Rusya’ya karşı ayaklanmış, Sovyet Rusya bu başkaldırıyı bastıramamıştı. Daha önce de belirttiğimiz gibi bölgenin yöneticilerini birleştirmeyi ve bağımsız bir devlet kurmayı planlayan Enver Paşa, bu olumlu havadan da yararlanarak, bölgedeki Basmacı gruplarına haber salmıştı. Ne yazık ki, Enver Paşa bu düşüncelerinde yalnızdı, çünkü Buhara emiri Paşa’ya en küçük bir yardımda bulunmamıştı. Dahası Bolşevik kadro bölgede iyice kadrolaşmış, aydın geçinenler bunlarla iş birliğini tercih etmişti. Bu kadroların halkı yanlış yönlendirmesi, düşmanı Bolşevikler değil de Ceditçiler olarak görmesi Rusların bölgedeki ilerleyişini oldukça kolaylaştıracaktır. Aydemir bu havanın Enver Paşa’da büyük moral bozukluğu yarattığına değinmeden de geçemez.
Enver Paşa İbrahim Lakay Tarafından Tutuklanması
Enver Paşa’nın Buhara’ya gelmiş olduğunu Başbakan Feyzullah Hocayef’ten öğrenen Osman Hoca bu sırada Karşi şehrindeydi. Osman Hoca, Paşa’nın iyi ağırlanması için gereken ne ise yapılması talimatını vermişti. Buhara’da eski silah arkadaşı Hasan Paşa ile bir araya gelmiş, ikili çekirdeği Basmacılar olan bir milis ordusu kurmayı kararlaştırmıştı. 9 Aralık’ta bölgenin önemli Korbaşılarından İşan Han’ın misafiri olan Paşa, Hacı Sami Bey’in de telkiniyle bölgenin en güçlü Basmacı reislerinden İbrahim Lakay’ın karargahına doğru yol almıştı. Amaç İbrahim Lakay’ı elde etmekti. Fakat İbrahim Bey Afganistan emiri ile sıkı bir diyalog içindeydi ve bölgede kötü bir şöhreti vardı. Nitekim korkulan olmuş, Enver Paşa, İbrahim Lakay tarafından 1 Aralık 1921’de tutuklanmıştı. Hayit, Lakay’ı fanatik bir emir taraftarı olarak niteler ve Lakay’ın 20.000’i aşkın askere sahip olduğunu söyler. Aydemir,
“ Enver Paşa ve arkadaşlarının Lakay İbrahim adında, Lakayların başı, kara cahil bir aşiret beyi tarafından esir alınışı, silahlarının alınışı ve Enver Paşa gibi, büyük hayallerle buralara, Türk veya İslam kardeşlerini kurtarmaya koşmuş bir insanın, o yıkıcı hayal kırıklığı ve bizzat kendisinin anlattığı küçültücü sahneler, işte o günden sonra başlar.” diye bu dramatik sahneyi resmeder.
Bundan sonra gerçekten üzücü sahneler yaşanır, Korbaşılar birbirine düşer, yüzlerce Basmacı ölür. Enver Paşa’yı kurtarmak için bölgenin birçok ileri geleni devreye girmiş, Paşa uzun görüşme trafiği sonucu serbest bırakılmıştır. Ayrıca Hikmet Özdemir bu konuyla ilgili olarak Enver Paşa olayının İngiltere gündemine de yansıdığını İngiliz belgelerine dayanarak dile getirir.
Enver Paşa Savaş Meydanında
1934’e kadar süren Basmacı hareketi Enver Paşa ile yeni bir seyir havasına girecektir. Enver Paşa bu konuda oldukça disiplinli hareket etmiş, Korbaşıların alışmadığı tarzda savaşı sürdürmüştür. Bu konuda Enver Paşa’nın hiç kuşku yok ki, en büyük yardımcısı Şirmed Bey’dir.
Fergana Korbaşıları Başkumandanı Emir-i Leşker Şirmed Bek, Enver Paşa’nın Buhara’ya geldiğini öğrenmiş, büyük bir sevince gark olan Şirmed Bek, hiç zaman geçirmeden kayın babası Muzaffer Han Mingbaşı başkanlığındaki bir heyeti Doğu Buhara’ya göndermişti. Heyet burada Şirmed Bek’in bağlılıklarını Paşa’ya sunmuş, Şubat 1922’de Korbaşılar ile Enver Paşa arasında bağlantı kurulmuştu. Enver Paşa’nın ilk çatışması Ocak ayı ortalarında Duşanbe’dedir.Ani bir saldırı ile Enver Paşa Ruslar için oldukça önemli bir garnizon şehri olan burayı ele geçirmiştir.
Buna milli mücadele kumandanlarından Halil ve Danyal beyin saldırıları da eklenince Ruslar geri çekilmeye başlamışlardı.Fakat Rus saldırısı buradaki Korbaşıları zor durumda bırakınca Enver Paşa’dan yardım istemişlerdi.15-16 Şubat tarihlerinde Rus birlikleri Duşanbe’den tamamen çıkarılmıştır.Duşanbe’nin Enver Paşa tarafından kurtarılması özgürlük mücadelecileri için büyük bir mutluluk kaynağı ve gurur olmuştur.Enver Paşa bu saldırıda 180 tüfek 2 mitralyöz ele geçirmiş 100 Rus askeri öldürülmüştür.Dahası Enver Paşa’ya 82 Basmacı daha katılacaktır . Enver Paşa Şubat 1922 de Şirmed Bek’e bir mektup göndermiş bu mektup özgürlük mücadelecilerine deyim yerindeyse büyük bir bayram yaşatmıştır. Enver Paşa mektubunda aynen şöyle diyordu:
“Muhterem Fedakar Mücahit Arkadaşlarım,
Cenab-ı Allah’ın yardımıyla düşman-ı din olan Bolşevikleri Duşanbe, Yürci, Seriasyab, Dihnev, Kabadiyan şehirlerinden çıkardık. Duşanbe ve Kabadiyan müstesna bu şehirleri düşman
harpsiz tahliye etmiştir. Bolşevik kuvvetlerinin kısm-ı külli’si Baysun garnizonunda bulunuyor. Buna mukabil Darvaz, Babadağ, Karadağ, Dihnev, Cilligöl askerlerinden müteşekkil kuvvetlerimiz Baysun şehrini muhasara etmiş bulunmaktadır. Bu şehirde muharebe devam etmektedir. İnşallah en yakın zamanda bu şehri de geri alacağız.Allah yolunda karşılık beklemeden yapmakta olduğumuz gazadan semere alabilmek içi,şuurlu ve bilgili müttehiden çalışmak icap ediyor.Onun için bu birliği bizzat teşekkül ettirebilmemiz için,Baysun civarında toplamak istediğimiz
Misak-ı milli kongresine iştirakinizi istiyorum.Bizzat teşriflerinizi mümkün görmediğiniz taktirde bu toplantıda sizleri temsil edebilecek dirayetli kumandanlarınızdan birkaçını iştirak ettirmeniz
elzemdir.Elbirliği ile çalışmak sizden, yardım Allah’tandır. Baki Huda’ya emanet ederim.
Şubat 1922
Damad-ı Halifetü’l- Müslimin Enver”
İlk hedefi birlik ve beraberliği sağlamak olan Enver Paşa Mart 1922’de bu amaçla bir tamim yayınlamıştır. Bu tamim 9 maddeden ibaretti:
“Muhterem Mücahit!
1-Duşanbe, Kabadiyan düşmandan alındı. Bu şehirleri tahliye eden düşman Termiz ve Baysun garnizonlarına sığınmış bulunmaktadır.
2-Maiyetinde bulunan mücahitler ile Baysun garnizonunu muhasara ettim.Gece gündüz düşmanı baskı altında tutmaktayım.
3-Yurdumuzu düşmandan kurtarmak için ilk iş birleşmektedir. Mücahitlerin birbirine inanması itaat etmesi düşüncelerinize hürmet etmesi şarttır. Düşmanın hareketleri hakkında doğru
malumat almak suretiyle yurdun hangi yerinde bulunursanız bulunun yek vücut bir kitle manzarası arz ederek düşmana karşı kuvvetli bulunmanız lazımdır. Binaenaleyh hepiniz aynı vatan evlatları bulunmanız hasebiyle kavga ve ikilikleri ortadan kaldırıp, bir bayrak altında toplanıp, tek bir ideale hizmet etmenizi rica ediyorum.
4-Muhterem vatanperver mücahitler! Karşınızdaki düşman kuvvetleri yurdunuzun yabancısıdırlar. Kendilerinin iaşe merkezleri uzaktır. Binaenaleyh, onlar yurdunuzun nimetleriyle kendilerini besliyorlar. Birinci vazifeniz, bulunduğunuz muhitte düşmanın iaşe yollarını kapatmaktır. Bu hususta çok titiz olmanız şarttır. Halk tarafından düşmana erzak satılmasına veya hibe olarak verilmesine;düşman için at, merkep vs nakil vasıtalarının verilmesine kati surette mani olunuz.
5-Düşmanın kendileri tarafından iaşe temin etmeleri için çıkardığı müfrezelerine baskınlar yapmak veya münasip yerlerde pusuya düşürmek suretiyle daimi taciz yolu ile mani olmaya gayret ediniz.
6-Düşman,garnizonlarını takviye için şehirden şehre veya Moskova’dan gönderilen, Bolşevik kuvvetlerini istifade edebileceği demiryolu, şose yolları ve köprüleri devamlı kontrolünüz altında tutarak, hareketlerini haber alır almaz tahribat icra ederek düşmanın hareketini aksatmaya gayret ediniz.
7-Her Leşker başı (mıntıka kumandanı) posta teşkilatı kurup komşu Leşkerbaşılarının vaziyetlerini öğrenip, icabında yardım göndermek veya istemek yolunu icat edin. Her 15 günde her kumandan durumunu karargah-ı umumiye bildirsin.
8-Umumi karargah Baysun şehri civarında(güneyinde) Kafirun köyünde kurulacaktır.
9-10 Nisan 1922’den sonra yapılacak kongrede bulunmak üzere heyetlerinizi göndermenizi rica ederim.
Mart 1922
Buhara Mücahidin-i İslam Kumandanı Damad-ı Halifetü’l -Müslimin Enver”
Karargahını 22 Şubat’ta Puluhakiyan’da kurmuş olan Enver Paşa bu tamimin ardından çeşitli yerlere mektuplar göndermiş, adına mühürler bastırmıştı. Nitekim Enver Paşa 4 Nisan 1922 tarihli mektubunda şu ibareyi kullanmıştır: “ Buranın ahvali gittikçe iyileşmekte ve sözüm giderek geçmektedir. Şimdi her kavim ve kabileden bana taraftar olanlar var.” Enver Paşa bu tamimin ardından mücadelesine devam etmiş, Rusların Tal köyüne yaptığı saldırı Paşa’nın başarılı savunması ile püskürtülmüş, Rus tümeni 100’ün üzerinde kayıp vermiştir. Bu başarılar Enver Paşa’ya büyük katılımları da beraberinde getirmişti(Buhara Cumhuriyeti Savaş Bakanı Abdülhamit Arif 600, Şerif ve Boribetaş Korbaşılar 800, Hamit Bey 200, Nazar Pehlivan150, Destan Toksaba 180, Abdurrahman Toksaba 300, Mehmet Ali Bey 400, Fuzeyl Mahdum Bey 1500 kişi ile Enver Paşa’ya katılmışlardı. Buna Afgan Kralı Emanullah Han’ın gönderdiği 300, Şir Mehmet Bey’in de gönderdiği 100 mücahit eklenince Enver Paşa’ya katılım 4500 savaşçıyı aşıyordu). Paşa’nın Buhara Emirliği’nin savaş komutanı olarak atanması, dahası itibarının ve etrafındaki kalabalığın sürekli artması Ruslar için hiç de iyi değildi. Bu arada Şir Mehmet Bek Enver Paşa’nın emriyle Fergana tren istasyonunu tahrip etmiş, Naymanlar ve Karatekin Türkleri de Pulihiyan’da toplanmıştı. Enver Paşa’nın hedeflerinden biri bu kuvvetleri disipline etmekti, bu amaçla herkese tek tip üniforma giyme mecburiyeti getirilmiş, üniformaların modelleri bizzat Enver Paşa tarafından çizilmişti.
Rusların Enver Paşa’ya Muhtariyet Teklif Etmesi
Enver Paşa ile Rusya arasındaki savaş 1922 yılı nisan ayında en yoğun dönemini yaşamıştır. Enver Paşa ve ona inanan Korbaşılar bütün imkansızlıklara rağmen Rusları Pamir dağları, Buhara ve Semerkant’tan kovmuşlar, buna Berlin’e giden Buhara Harbiye Nazırı Abdülhamit Arif Bey’in iyi haberleri de eklenince Enver Paşa’nın morali yerine gelmişti. Enver Paşa’nın Buhara’da aldığı başarılı neticeler Dağistan’a da sıçramak üzereydi, bölgede kıpırdanmalar başlamıştı. Dahası Enver Paşa ile birlikte hareket eden Cüneyt Han karşısında Hive’de ağır bir yenilgi alacaklardır.
Ruslar son çare olarak çok güvendikleri Buhara Hükümeti Reisi Feyzullah Hoca’yı Moskova’ya çağırmışlar ve onun kanalıyla Enver Paşa’ya muhtariyet teklif etmişlerdi. Burada Feyzullah Hoca’nın daha sonra Moskova tarafından işbirlikçi suçlamasıyla öldürüldüğünü de bir not olarak vermek istiyoruz. Ruslar, gönderdikleri on bir kişilik Kazan heyeti kanalıyla Enver Paşa’ya yapacağı her şeyde geniş kolaylıklar tanıyor, onu anlaşmaya çağırıyorlardı. Enver Paşa bunun üzerine Misak-ı Milli Kurultayı’nı toplamış, görüşmeler sonucu Rusların teklifi reddedilmiş, kurultaydan tam bağımsızlık kararı çıkmıştır. 8 maddeden oluşan bildiri Enver Paşa’nın kararlılığını ifade ediyordu bir anlamda. 1922 yılının bahar mevsimi Baymirza Hayit’in deyimiyle Rusların Enver Paşa ile uzlaşma yolları aradığı dönemdir. Bu dönem Enver Paşa’nın elinin oldukça güçlü olduğu dönemdir, nitekim Paşa bu durumu mektuplarına da yansıtmaktadır:
“Bura ahvali gittikçe iyileşmekte ve sözüm giderek geçmektedir”. Aynı tarihlerde Enver Paşa’ya Afganistan’dan yardım geldiğini söyleyen tarihçiler de vardır. Yardımın içeriği silah, cephane, top ve askeri mühimmattan ibarettir. Ama Paşa tam bağımsızlık fikrinde neredeyse yalnızdı, çünkü Osman Hoca, Savunma Bakanı Arif Bey, Mahdum Muhammed hariç bütün ileri gelenler Buhara Komünist Partisi’ni savunuyorlar, Enver Paşa’ya muhalefette ısrar ediyorlardı. Buna İbrahim Lakay gibi bir güç de eklenince tablo daha net ortaya çıkmaktadır. Bu durum ilerde kendini gösterecek, belki de Enver Paşa’nın başarısızlığında başrolü oynayacaktır. Bu konuya ilerleyen sayfalarda değineceğiz.
Afganistan Emirinin Desteği
Enver Paşa, Rusların barış teklifini reddettikten sonra tekrar silaha sarılmış, Fuzeyl Mahdum, Eşan Sultan, Devletmend Beg, Aman Pehlivan, Şirmed Bek, Rahmankul gibi Korbaşıların eşliğinde mücadelesine hız vermişti. Bu tarihlerde bölgede 100.000’in üzerinde Rus askeri vardı, Enver Paşa bir ara yaralanmasına rağmen Ruslara sürekli baskınlar vermekteydi. Enver Paşa’nın bu amansız savaşını Fergana sırtlarından kar ve buz suları misali kan akıyordu diye nitelendiren bazı yazarlar. İşte bu zor şartlarda onu oldukça rahatlatan bir gelişme daha yaşanır: Afganistan Emiri Alim Han’dan gelen bir temsilci . Emir Enver Paşa’ya şöyle diyordu mektubunda:
─ Hizmetinizde bulunmak ve size yardım etmek üzere karargahınıza gelmeme müsaade buyurur musunuz? Enver Paşa Emir’in bu ricasına nezaketle cevap vermiş, ilk hedefinin
bağımsızlık olduğunu, bunları daha sonra düşüneceğini söyleyip elçiyi uğurlamıştı.
Çatışmaların Yeniden Alevlenmesi
Mayıs 1922’de Afganistan’dan 800 silah ve asker, 80 deve yükü cephane yardımı alan Enver Paşa karargahını kurduğu Kafirun mıntıkasından emrindeki 20.000 Basmacı ile birlikte harekete geçmiş, Duşanbe, Hisar, Belcivan, Külab, Darvaz, Karatekin, Saraykemer, Korgantepe, Kabadiven’in yanında Baysun şehrinin büyük bir kısmını düşmandan temizlemiş, 15 Nisan 1922 kurultayında alınan kararlar gereği buralarda mahalli ve mülki idareler kurmuş, ele geçirilen yerlerin korunması için bir miktar askeri ismi geçen yerlerin korunması için bırakmıştı. Öte yandan Ruslar aldıkları mağlubiyetin acısını sivillerden çıkarıyor, geçtikleri yerlerdeki köy ve kasabaları yakıyor, tüyler ürpertici katliamlara imza atıyorlardı. İlginçtir ki, Korbaşılardan Togay Sarı da ele geçirdiği Rus askerlerine aynı muameleyi yapmaya kalkışınca Enver Paşa tarafından uyarılmış, kendisine Türk ananeleri hatırlatılmıştı.
Haziran ayı geldiğinde Enver Paşa komutasındaki Türkistan ordularının saldırıları biraz daha sıklaşmış, Paşa, Rus avcı hatlarına kadar ilerleyip düşmana büyük zayiatlar verdirmişti. Enver Paşa bir yandan düşmanla çarpışmakta, diğer yandan zorda kalan Korbaşılara yardım göndermekte idi. Bu arada Enver Paşa’nın hedeflerinden biri de Rus kuvvetlerini dağıtmak için cephelerin sayısını arttırmak idi. Böylece Rus kuvvetlerini değişik noktalara dağıtacak, gerilla taktiğiyle düşmana ağır darbeler vurabilecekti. Paşa bu amaçla Hive’de bulunan Cüneyt Han’a haber yollamış, mücadeleyi hızlandırması talimatını vermişti. Kendisini yakından tanıyan Emir Şekip Arslan’ın “İdari işlerde, komutada, kararlılıkta eşi bulunmayan bir dahi ” diye nitelediği Paşa, Cüneyt Han’ın dışında Korbaşılardan Açil Beğ ve Fergana’daki Şir Mehmet Bek’i harekete geçirmişti.415 Dahası Kırgız ve Taciklerle bağlantılar kurulmuş, bu durum hem Bolşevikleri hem de Hindistan’daki çıkarları tehlikeye düşecek olan İngilizleri telaşlandırmıştı. Enver Paşa’ya olan katılımlar sürekli artıyor, Buhara’ya Türkistan’ın her tarafından gönüllüler akıyordu. Ama Tatarlar Rus saflarında idi, öyle ki, Firunze komutasındaki Türkistan ordusunun yüzde yetmişten fazlası Tatarlardan oluşmaktaydı. Bu Tatarlar Korbaşıların ve Enver Paşa’nın işini oldukça zorlaştıracaklardır.
Bu esnada ilginç bir olayın yaşandığını göreceğiz: Kızılordu emrindeki bir grup Başkurt askeri Zeki Velidi Togan Bey’e başvuracaklar, Basmacılar safına geçmeleri noktasında kendilerine yardımcı olunmasını istemişlerdi. Enver Paşa’nın başarısının Bolşevikleri telaşlandırdığını daha önce söylemiştik, nitekim Ruslar bir yandan ne yapacağını düşünürken, bir yandan da Enver Paşa’ya suikast planlıyorlardı, ama bu plan uygulanamaz ve suikastçı devre dışı bırakılır.
Sona Doğru…
Rus gazetelerinde “Müslüman dünyasının vebası”, kendini beğenmiş, kana susamış bir hilkat garibesi olarak nitelendirilen Enver Paşa için haziran ayı büyük zorluklarla başlamıştı. Türkistan’ı boşaltma niyetinde olmayan, artık neredeyse uluslar arası bir sorun haline gelen Enver Paşa ve Basmacılık hareketini silahla bitirmeye karar vermişti. Moskova yönetiminin öncelikle Türkistan’da şüphelendikleri ve Enver Paşa taraftarı diye birçok kimseyi tutuklaması, dahası idam etmesi Kafirun’daki karargahta moralleri iyice bozmuş, buna İbrahim Lakay tarafından Fuzeyl Mahdum ve 1200 adamının da pusuya düşürülerek tutsak etmesi eklenince Korbaşıların etrafındaki çember biraz daha daralmıştı. Dahası Şir Mehmet Bek Kızılordu birliklerince sıkıştırılmış, Enver Paşa’dan yardım istemekteydi. Buna İbrahim Lakay karşısında bocalayan Devletmend Bek’in yardım çığlıkları da eklenmiş, Paşa Nur Muhammet Bek’i Fergana’ya Şir Mehmet Bek’e, Hasan Bey’i de Devletmend Bek’e yardıma göndermişti.
Enver Paşa’nın yardım için gönderdiği Hasan Bey Devletmend Bek’i rahatlatmış, fakat Afganistan’a geçerek Enver Paşa’yı yalnız bırakmış, bu durum Kafirun karargahında şok etkisi yaratmıştı. Tarihler 28 Haziran’ı gösterirken de Rusların büyük kuvvetlerle yaklaştığı haberi gelir. 22 Haziran’da Kızılordu’ya Kabadiyan, Regar, Karadağ şehirleriyle Aybac geçidini kaptırmış olan Enver Paşa 28 Haziran’da bu sefer Kafirun karargahını terk etmek zorunda kalacaktır.
Enver Paşa Rusların niyetinin karargahı tamamen sarmak olduğunu bildiğinden hızlı bir şekilde 10-15 kilometre gerideki Karluk köyüne çekilmiş, gerilla yöntemiyle savaşmayı yeğlemiş, büyük zorluklara rağmen Duşanbe’ye ulaşabilmişti.
Olayların canlı şahidi Abdullah Recep Baysun bu süre içinde yaşananları şöyle anlatır:
── Kafirun’a 15 kilometre mesafede bulunan Karlok köyüne, oradan da takip etmekte olan Ruslarla çarpışa çarpışa Seriasya Dihnev yolu ile Yurçi’ye gidildi. Bilhassa Yurçi’de bir hafta süren
çarpışmalar çok çetin oldu. şafakta başlayan muharebe güneşin batışıyla duruyordu. Geceyi geçirmek için bir köye çekilmek mümkündü. Fakat Paşa, harp alanından ayrılamıyor, Ruslara yakın olan bir kırda gecelemeyi uygun buluyordu. Atlarının dizginleri ellerinde yatan mücahitler arasında Paşa da taşı kendine yastık yaparak yatıyordu. Bu durum gösteriyordu ki, Paşa bir avuç toprağı bile Ruslara kolay kolay bırakmak istemiyor, bütün güç ve kuvvetini kullanıyordu. Geri püskürtülen Ruslar Baysun tarafından aldıkları kuvvetlerle yapmak istedikleri taarruzlar kendilerine pahalıya mal oluyordu. Boş bir köye geldik,anlaşıldı ki yol üzerinde bulunan köyler gibi buranın da ahalisi Ruslar geliyor korkusu ile dağa çekilmişlerdi. Gecelenen bu kimsesiz köyde arkadaşlardan birinin ağaçlardan toplayarak getirdiği kayısıları Paşa pay etti. Paşa’nın ve yanındakilerin o akşamki gıdası paylarına düşen kayısılar oldu Paşa ümitsiz değildi, “Göreceksiniz, düşmanı kahredeceğiz!” diye etrafındakilere ümit ve teselli veriyordu. Enver Paşa 2 Temmuz’da eşine yazdığı mektupta bu durumu eşine safha safha anlatır:
─ Gerisin geriye Duşenbe’ye gidiyorum. Zerger’den beri her gün çarpışma oluyor. Geri çekiliyoruz. 6 Temmuz: Duşenbe’den yazmıştım. Ruslar Çilligöl ve Kurgantepe’yi işgal etmişler. 30 atlı ve
290 piyade ile ben dağlar, kayalar arasında yatıyorum. Nehirler üzerinde, ancak 30 kilometre ötede köprü var. Bana iki sandık içinde Afganistan’dan para vesaire getiren iki Afganlı Rusların eline
düşmüşler. Bilmem bu yardımlar için Ruslar Afganistan’a harp açarlar mı? Ruslar Karadağ’a da varmışlar. Duşenbe’den hareketten altı gün sonra, artık toprak haline gelmiş olan Duşenbe’ye tekrar geldim”
Haziran ayı içinde Enver Paşa’nın verdiği kayıp 1000’in üzerindedir ve bu rakam Enver Paşa için oldukça büyük bir rakamdır. Yaver Suphi Bey askeri kayıpların Rusların propagandalarına dayandığını, Rus propagandasının Basmacılar üzerinde büyük bir manevi yıkıma yol açtığını, dahası dedikoduların halkı da paniğe düşürdüğünü belirtir. Dahası Rus kurmay heyeti Paşa’ya sadık yerli halk arasında da asılsız dedikodular yayıyor, direniş gücünün zafiyete uğraması için ne gerekiyorsa yapıyordu.
İngiltere ve Almanya’nın Rusya Safına Geçmeleri
10 Temmuz 1922’de Enver Paşa’ya Berlin’den kardeşi Kamil Paşa imzalı bir mektup gelir. Mektup Naciye Sultan’dan bahseder. Mektupta dikkati çeken ikinci nokta ise İngilizlerin Rusya’ya yanaştığı yönündedir:
─ Sultan Efendi ( Naciye Sultan) mektuplarınızı aldığı zaman pek sevindiler. Davetinize hemen icabet etmek niyetindedirler. Yalnız , “ Benim geldiğim yere düşman ayağı tekrar basmamalıdır,” diyor. İnşallah gelecek yaza kadar oradaki vaziyetiniz daha ziyade sağlamlaşmış olur. Efendimizin niyeti ancak seneye bahara oralara hareket etmektir. O zamana kadar da biz burada hazırlıklar görürüz. Ali Cemal’in son yazdığı ve size hasrettiği makaleden anlaşılıyor ki, İngilizler, Orta Asya harekatından memnun değillerdir…”
Aynı tarihte Almanya’dan Enver Paşa’ya gönderilen ikinci bir mektup daha dikkatimizi çekmektedir. Bu mektupta da Almanların artık Rusya taraftarı olduğu vurgulanmakta, Paşa’nın yalnız kaldığı bir kere daha tescil edilmektedir. Uluslararası arenada da iyice yalnız kalan sabık harbiye nazırı 28 Haziran’dan 10 Temmuz’a kadar geçen 12 günlük süre içinde kuvvetlerinin neredeyse dörtte birini kaybetmiş haldeydi. Enver Paşa’nın bu faaliyetleri Ankara tarafından da dikkatlice izlenmekte, Moskova Büyükelçiliği ve Tiflis Ataşemiliterliği Paşa’nın icraatlarını düzenli bir şekilde Ankara’ya bildirmektedir.
10 Temmuz’da yerleştiği Duşenbe hükümet konağına Türk bayrağını çeken ve mücadeleyi buradan yürütmeye karar veren Enver Paşa halkın yoğun ilgisine mazhar oluyor, dahası Bolşevik kumandanını ve maiyetindeki subayları tutsak ediyor, Duşenbe halkı onu gördüğü her yerde çılgınca alkışlıyor ve özgürlük savaşçısı saydıkları bu kahramana büyük saygı ve sevgi gösteriyorlardı. Ama Moskova Türkistanlı ve Buharalılar arasındaki eski kırgınlıkları kurdukları casus ağı ile sürekli körüklemiş, bir zamanlar Enver Paşa’yı tutsak eden İbrahim Lakay’ı yanına çekmeyi bilmişti. Buna Afgan gönüllülerinin de Paşa’yı terk edip Afganistan’a çekilmeleri eklenince işler iyice bozulmuş, Enver Paşa ve çevresindeki az sayıdaki Korbaşı Belcivan’a çekilmek zorunda kalmıştır. Görüldüğü üzere Enver Paşa’nın bu safhadaki en büyük talihsizliği Rus ve İngiliz baskısı sonucu Afgan kralının Korbaşılara verdiği destekten vazgeçmesidir. Şevket Süreyya Aydemir Afgan kralının sınırı Enver Paşa’ya kapadığını belirttikten sonra şöyle bir ibare kullanır: Perdenin kapanması artık yaklaşıyordu.
Enver Paşa’nın Şehit Düşmesi
1922 yılı Temmuz ayı itibariyle Enver Paşa’nın Korgantepe civarında 5.000 savaşçısı vardı.Korbaşılardan Açil Bek, Karakul Bek, Danyal Bek, Törebay Paşa’nın en büyük yardımcılarındandı. Belcivan’da fazla tutunamayan Paşa ve adamlarının karşısında çağın en modern silahlarıyla donatılmış- top, mayın, uçak, tank, makineli tüfek, el bombaları, klor gazı bu ordunun ilk göze çarpan silahları idi- Kızılordu 20 Temmuz’da Belcivan’ı ele geçirmiş, Paşa ve emrindekiler de Belcivan yakınlarındaki Abıdere köyünü üs tutmak zorunda kalmıştır. 1000’den fazla şehit, 1700 yaralı Korbaşılara pahalıya mal olmuştu, herkes yorgun ve moralsiz bir haldeydi.
Buradan Gevrekli köyüne geçmiş, burada kendisine Afganistan başbakanının bir mektubu ulaştırılmıştı. Afganistan başbakanı Paşa’yı ülkesine davet ediyordu. Paşa bu daveti kibarca geri çevirmiş ve şunları söylemişti:
”Teşekkür ederim…Fakat benim kararımı siz de biliyorsunuz. Ben bu davaya nefsimi vakfettim, bu uğurda canımı seve seve vereceğim, hiçbir yere gidemem. Zamanlardır benimle berabersiniz. Siz, bir din kardeşi olarak Türklük davasına hizmet ettiniz. Sizin de damarlarınızda Türk kanı vardır. Nerede yaşarsanız, hangi bayrak altında olursanız olunuz, Moskoflar bütün Asya’nın en büyük ve amansız düşmanıdırlar. Onlarla mücadele etmek için hak ve adalet hislerine sahip olmak kafidir. Memleketinize gidiyorsunuz, sizi kabul ederek burada gördüklerinizi soracak olanlara bahsettiğim hakikati izah ediniz. Aylardan beri bizim için verdiğiniz emekleri helal ediniz. Durunuz, size birer hatıra olarak hazırladığım yarlıkları(rütbe) vereyim.”
Bundan sonra, yani rütbeler dağıtılırken ortalığa duygusal bir hava çökmüş, başta Enver Paşa olmak üzere herkes göz yaşlarına boğulmuştu. Misafirlerini Afganistan’a gönderen Paşa artık bundan sonra Devletmend Bek, Açil Bek, Danyal Bek, İşan Pehlivan gibi Korbaşılarla kalacak, son kozlarını oynayacaktır. Tarihler 30 Temmuz’u göstermektedir, Rusların önünden kaçan bir Özbek, Duşenbe’nin düşmanın eline geçtiğini, şehirde büyük bir katliamın yaşandığını bildirmişti. Dahası İbrahim Lakay da Enver Paşa’nın üzerine gönderilen ordunun komutanı General Budenko ile anlaşmış, bu haberler Paşa’yı oldukça üzmüştü. Yaver Suphi Bey, dört bir yandan gelen kötü haberlerin Paşa’yı sarstığını, Paşa’nın uykusuz geceler geçirdiğini vurgular. Enver Paşa bütün bu olanlar üzerine yakın arkadaşlarını toplar. Enver Paşa moralsizdir, fakat metin olmaya çalışır ve komutanlarına şöyle seslenir:
-Durum aydınlanmıştır, artık büyük kuvvetlere ihtiyacımız yoktur. Rus kuvvetleri henüz çevremizi kuşatmadan, emrimdeki kuvvetler arasında, geldikleri yere dönerek orada çete harbi yapabilecek olanların ayrılmasını muvafık(uygun) buluyorum. Bu civanmert ve kahraman yiğitleri burada, bire karşı belki elli nispetiyle, daha etrafımız ve bir ellerinde en mükemmel malzeme ile taarruza kalkan kudurmuş insanlara kırdırmak akıl karı değildir. ben ve arkadaşlarım kalacağız. Bu fikrimi kabul ederseniz kuşatılmadan tatbik edelim….
Bu duygusal konuşma mücahitleri oldukça etkilemişti, hiç kimse Paşa’yı bırakıp gitmeye niyetli değildi. Çok geçmeden Devletmend Bek, Açil Bek, İşan Paşa ve Danyal Bek gelmiş, Enver Paşa’yı bir gün sonra kılınacak kurban bayramı için karargahlarına davet etmişlerdi. Enver Paşa’nın son gecesini Feridun Kandemir oldukça duygusal bir havada anlatır:
“ Gece yarısına doğru, şevk içinde yanından ayrılıyorduk. Ayakta, bir şey söylemek istediği halde, bir türlü söyleyemeyen bir hali vardı. Nihayet:
─Size, dedi. Ne yapayım, bayram hediyesi veremedim. Hoş görünüz. Ancak günün birinde beni yad etmenize vesile olabilecek birer kağıt vermek istiyorum. Böyle bir mücadelede beraber çalıştığımızı tevsik eden(belgeleyen) ve bilhassa arkadaşlığınızdan son derece memnun olduğumu bildiren kağıtlar yazsanız da mühürlesem.
Teşekkür ederek odadan çıktık ve bu kağıtların hazırlanmasını arkadaşlarımızdan Ömer’e havale ettik. O da oturdu, hepimiz için ayrı ayrı birer vesika hazırladı ve bunları mutlaka bu gece mühürlemek ve imzalamak isteyen Enver Paşa’ya götürdü. Paşa da “ Damad-ı Halife-i Müslimin Emirleşkeri İslam ve Buhara Seyit Enver” mührünü bastıktan sonra, daha İstanbul’da Harbiye Mektebi’nde öğrenci iken yaptırmış olduğu lastik Enver imzasını bu mührün kenarına koyuyor, ondan sonra da yatıyor.”
Peki bu aşamada Paşa’nın Berlin’de bulunan Naciye Sultan ile diyalogu hangi aşamadaydı? Şevket Süreyya Aydemir, Enver Paşa’nın son mektubunu 22 Temmuz’da yazdığını söyler. Naciye Sultan ise kocasından gelen son mektubun tarihini 4 Ağustos olarak verir.
Naciye Sultan bu son mektuptan bahsederken ilginç ibareler kullanır: “Bu mektupta İsviçre’ye geçmek istediğinden bahsediyordu.Fakat bu projesini yerine getirebilmek için, kendisinin ölmüş olduğuna herkesi inandırması lazım geldiğini söylüyordu. Hatta benim bile, ölüm haberini aldığım takdirde buna inanmış görünmemi tembih ediyordu” Tarihler 4 Ağustos’u gösteriyordu, kurban bayramının ilk günüydü, bayram namazı kılınacaktı. Devletmend Bek Enver Paşa’yı karargahının 5 kilometre uzağında karşılamıştı. Türkistan’da bir adet vardır, emir ve hanlara bayramlarda hediye sunmak. Tartuk adlı bu hediye altın ve gümüş işlemeli bir cüppe idi. Paşa hediyeyi kabul etmiş, çok geçmeden de bayram namazına durulmuştu.
Pamir Dağları’nın “Yalnız Türk’ü’’ Enver Paşa’nın unutulmaz şahadet anını, Şevket Süreyya Aydemir, daha önce de adı sık sık geçen “Makedonya’dan Orta Asya’ya Enver Paşa” isimli eserinde şöyle betimler:
“Şimdi 4 Ağustos 1922 tarihindeyiz. Kurban Bayramı’nın birinci günüdür… Enver Paşa, maiyetinde kalanların, evin önünde toplanmasını ve onların bayramını kutlayacağını söyler.
Toplanılır. Kalan askerlerine dualarını, tebriklerini bildirecek ve kendilerine bir miktar para verecektir. Asker başlarına ise, kendilerinin de bildikleri gibi, onlara sunacak bir şeyi olmadığını
söyleyecek ve bu müşterek mücadelelerin hatırası olarak kendilerine, kendi mühür ve imzasıyla birer belge, hatta rütbeler verecektir. Belcivan Beyi Devletmend Bey de Enver Paşa’ya, altın ve gümüş işlemeli bir çapan, yahut ipekli cübbe ile bir sarık hediye etmiştir. Hülasa herkes bu hüzünlü kurban bayramının havası içindedir. Çünkü bilinir ki bu günler, artık son beraberlik günleridir. Arkadan ve çevreden ise düşman ilerler. Doğudaki Pamirler yol vermez karlı dağlardır. Kesilen kurbanların toprağa akan kanları, hala tazedir. İşte tam bu tören sırasındadır ki doğuda, vadinin Dere-i Hakiyan kısmı ile Çegan tepesi istikametinden silah sesleri gelir. Bu bir baskındır ve tören yerindeki kalabalık, baskıncıların makineli tüfek ateşleri altında eriyebilir.
İşte o anda Enver Paşa, hemen atına atlar. Dört beşi Osmanlı Türklerinden olmak üzere 25 kadar atlı, hemen onu takip ederler. Doğru Çegan Tepesi’ne yönelinir. Çegan, Abı derya suyunun
kuzey sırtlarına düşer. Altta, Dere-i Hakiyan vadisi uzanır. Belcivan’a (yahut Belh-i Cevan) 15 kilometre kadar doğudadır. Tepede mevzilenmiş ve makineli tüfekleri bulunan bir düşman
müfrezesine karşı aşağıdan, vadiden ve ancak atlar üstünde çekilmiş kılıçlarla, azlık bir nevi fedai süvari grubunun saldırıya geçişinin sonu bellidir. Ama Enver Paşa en öndedir. Atını yıldırım gibi
sürer. Kılıcıyla havayı yararak koşar. Yanındakiler de ondan geri kalmazlar…
Bir kumandanın, bir başkumandanın, bir baskın müfrezesine karşı en önde ve atla, kılıçla karşı çıkışı, askeri savaş usullerine sığmaz. Ama burada artık askerlik değil, yolun sonu, son hamle ve
beklenen sonu arayış konuşacaktır. Bu son ise, ölüm ve şahadettir…
Şimdi bütün yollar kapalıdır ve 1908’de Makedonya dağlarında başlayan serüven artık Himalaya dağlarının kuzey silsilelerini teşkil eden Pamir eteklerinde, yiğitçe sona erecektir.
Öyle de olur. Çegan tepesinde ve Kulikov kumandasında ateş saçan mitralyözlerin üzerine, yalın kılıçlarla hücum eden bu 25 kadar süvarinin akıl almaz saldırısı, karşı tarafta, hatta şaşkınlık da
yaratır. Bu kılıçların altında yaralananlar, teslim olanlar bile olur. Öndeki mitralyöz susturulmuştur bile, ama ateş kesilmez ki. Daha arkadaki ikinci mitralyöz, ateşini, huzmesini, en önde ilerleyenlerin üzerinde yoğunlaştırır. Bunların en önünde de, Enver Paşa vardır. Böylece, çağdaş mitralyöz, ortaçağın ünlü silahı olan kılıcı yener. Enver Paşa vurulur. Atından düşer. Onunla beraber diğerleri de yerlere serilirler. Paşa’nın kır atı Derviş, bütün bu tür sahnelerde olduğu gibi, efendisinin baş ucundadır. Ama mitralyözün şeritleri ateşlerini kusmaya devam ederler. Derviş de önce ön iki ayağı üzerine çöker. Sonra yana devrilir. O da son nefesini vermiştir.
Çegan tepesine arkadan kalabalık yardımcılar gelemez. Abıderya panik içindedir. Ama Doğu Buhara beylerinin en vasıflısı, en sadık olanı ve en yiğidi olan Belcivan Beyi Devletmend, köye biraz geç yetişmiştir. Paşa’sının Çegan’a saldırdığını öğrenince, hemen atına atlar. Son sahneye yetişir. Ve Devletmend Bey’in de cesedi, bu tepede Paşa’sının biraz berisinde toprağa serilir”
Aydemir’in deyimiyle bu an kılıcın teknolojiye yenildiği andı. Enver Paşa’nın son çatışmasına girmeden önce
─ Ah! Bir ağır Makinalı tüfek olsaydı! hayıflanması bunun açık kanıtı olsa gerek.
Enver Paşa Çeka’nın Kurbanı mı?
Enver Paşa’nın şahadeti ile ilgili ilginç bir tespit de Baymirza Hayit’ten gelmektedir: Hayit , Enver Paşa’nın Rus casus örgütünün kurbanı olduğunu söyler ve onu ele veren casus Agabekov hakkında önemli bilgiler verir. Enver Paşa karşısında büyük zorluklar yaşayan Sovyet Rusya devreye Çeka’yı(Sovyet istihbaratı) sokar. Çeka’nın uzun araştırmaları sonucu ermeni çaşıt Agabekov
bulunur. Türkçe’yi ve Farsça’yı mükemmele yakın olarak bilen Agabekov Enver Paşa karşıtı kurmay kadronun kurulmasını üstlenir ve Çeka tarafından Buhara Halk Cumhuriyeti Savunma Bakanlığı’nın hareket dairesine yerleştirilir. Onun artık tek hedefi vardır: Enver Paşa’nın ortadan kaldırılması. Agabekov çok geçmeden Enver Paşa’nın yerini öğrenmek üzere bir sözde tüccarlar grubu oluşturur, bu grup mücahitlere ucuz mal satma kılıfı altında Enver Paşa’ya ve mücahitlere ulaşır, onların yerlerini Sovyet makamlarına ve Kızılordu’ya bildirir. Dördü Yahudi, üçü İranlı, beşi ermeni, biri Tacik, biri Özbek , üçü Hindistanlı, ikisi Rus olan bu tüccarların raporları doğrultusunda kılık değiştirerek harekete geçen Agabekov, 1 Temmuz’da Enver Paşa’nın Abıderya köyünde olduğunu tespit eder ve bunu hiç zaman geçirmeden Kızılordu’ya bildirir.
Sonunda Enver Paşa, son çatışmasına girer ve 30 arkadaşı ile birlikte hiç tereddütsüz Rus ordusunun üzerine yürür, on bir Rus askerini öldürdükten sonra, aldığı 5 kurşun yarası akabinde şehit olur. Naciye Sultan da hatıralarında eşinin cesedinin tanınamaz halde olduğundan, Paşa’nın ancak külotlu pantolonundan, kolundaki pazubant içinde taşıdığı annesinin yadigarı bir Kuran-ı Kerim sayesinde tanınabildiğini zikretmektedir.
Yararlanılan Kaynaklar
İlyas Kara, Basmacılık Hareketi’nde Enver Paşa’nın Rolü
Zeki Velidi Togan, Bugünkü Türkili
Feridun Kandemir, Enver Paşa’nın Ölümü
Feridun Kandemir, Enver Paşa’nın Son Günleri
Cemal Kutay, Enver Paşa Lenin’e Karşı
Cemal Kutay, Anavatan’da Son Beş Osmanlı Türk’ü
Baymirza Hayit, Türkistan Devletlerinin Mücadele Tarihi
Emir Şekip Arslan, Bir Arap Aydınının Gözüyle Osmanlı
Abdullah Recep Baysun, Türkistan İstiklal Hareketleri ve Enver Paşa
Emir Şekip Arslan, Ölüme Giden Yolda Üç Osmanlı
Ari İnan, Enver Paşa’nın Özel Mektupları
Hikmet Özdemir, Üç Jöntürk’ün Ölümü
Nadir Devlet, Rusya Türklerinin Milli Mücadele Tarihi 1905-1917
Kurt Okay, Başkomutan Enver Paşa
Tekin Erer, Enver Paşa’nın Türkistan Kurtuluş Savaşı
Kazım Karabekir, İstiklal Harbimizde Enver Paşa ve İttihat ve Terakki Erkanı
Taylan Sorgun, İttihat ve Terakki’den Cumhuriyet’e Bitmeyen Savaş
Ahat Andican, Cedidizmden Bağımsızlığa Hariçte Türkistan Mücadelesi
*Bu çalışmanın tüm hakları, İlyas Kara’ya aittir.