Helâk Kavramı ile İlgili Diğer Ayetlerin İlâhî Ceza Açısından İncelenmesi
Korku, açlık, mal, can ve ürünlerden eksiltmeyi imtihan vesilesi olarak kabul etmektedir
Helâk Kavramı ile İlgili Diğer Ayetlerin İlâhî Ceza Açısından İncelenmesi
YEREL GÜNDEM / İZMİR
Kur’an’a bütüncül bir yaklaşımın gereği olarak, helâk kavramıyla doğrudan ilişkilendirilmese de, ilâhî ceza bağlamında önem taşıyan diğer ayetlerin incelenmesi gerekmektedir. Bu nedenle, helâk kavramıyla alakalı diğer ayetleri de içeren bir araştırma yapmayı uygun bulduk. Bu bağlamda, “ilâhî ceza” için geniş bir çerçeve çizen Enfâl 8/25. ayette şöyle denir:
“Sadece içinizden zulmedenlere dokunmakla kalmayacak olan fitneden sakının ve bilin ki Allah’ın cezası şiddetlidir.”
Klasik tefsirlerin bir kısmında bu ayette bahsedilen fitnenin, Hz. Peygamber’in ashabı hakkında nazil olduğu rivayet edilir. Bu sahabiler, daha önce Bedir’de birlikte mücadele etmiş ancak Cemel Vakası'nda birbiriyle çatışan kişilerdir. Aynı tefsirlerde bu ayette kastedilen kişilerin Talha bin Ubeydullah, Zübeyr bin Avvam, Hz. Osman ve Hz. Ali olduğu ifade edilir. Günümüz tefsirlerinin bir kısmında ise bu ayet herhangi bir zaman, grup ve kişi adlarından bağımsız bir şekilde genel bir anlamda tefsir edilmiştir: Emir bi’l-mâ’rûf ve nehiy ani’l-münker görevinin ihmal edilmesine bağlı olarak toplumda adalet ve düzenin tesis edilememesi, zorbalığın yaygınlaşması ve zulmün ayyuka çıkması iyi insanların gayretleri ile engellenmelidir. Aksi takdirde, mâhut kötülüklerin zararı sadece zulmedenlerle sınırlı kalmayıp zulme seyirci kalanları da içine alacak şekilde umumileşir.
Bu ayette vurgulanan toplumsal sorumluluklardaki vurdumduymazlık hali, "sefine hadisi" ile güzel bir şekilde ifade edilir: Geminin güvertesinde seyahat edenlerden bir kısmı, su ihtiyaçlarını karşılamak için geminin alt kısmını delmeye çalışsalar ve bu duruma gemide bulunanlar seyirci kalsalar, gemi bir süre sonra batarken içinde bulunanlar, bu duruma sebep olanlar veya seyirci kalanlar fark etmez, herkes boğulur. İşte toplumda kötülük yaygınlaştığında, o toplumda bulunan iyilerin, kötülüğü usulüne uygun bir şekilde engelleme gayretinde bulunmadıklarında, kötülüğün sebep olacağı zararın sadece kötülük yapanları değil, aynı zamanda buna seyirci kalanları da etkilemesi kaçınılmazdır.
Bu ayetin bulunduğu Enfâl sûresi, Bedir Gazvesi'nden sonra nazil olmuştur. Bu sırada, fitne olarak nitelendirilebilecek iki olay meydana gelmiştir: Birincisi, Müslümanların Ebû Süfyan önderliğindeki kervanla mücadele etme seçeneklerinde, Mekke'den takviye kuvvet olarak gelen Ebû Cehil komutasındaki orduya katılmaları. İkincisi, Bedir zaferi sonrası ganimetlerin paylaşımında yaşanan gerginlikler. Bu iki durumda da Allah ve Rasûlü'nün emir ve isteklerine aykırı alınan yanlış karar ve atılan adımların, Müslümanları etkileyebileceği muhakkaktır. Bu gerçekten hareketle günümüzde de etkisinin sadece zulmedenlerle sınırlı kalmayacağı durumlarla karşı karşıya gelinmesi muhtemeldir. Bu nedenle bu ayet, Müslümanların hayatlarını düzenleyen ve temel prensip niteliği taşıyan bir ayet olarak değerlendirilebilir. Bu özellikteki başka bir ayet ise Rûm sûresi 41. ayettir:
“Onların yaptıkları yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah, işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor.”
İzzet Derveze (1888-1984), tefsirinde nüzul ortamına önem veren müfessirlerden biridir ve bu ayetle ilgili olarak şu ihtimali dile getirmiştir: Ayetin nazil olduğu dönemde Hicaz ve çevresinde, güvenlik zaaflarından kaynaklanan kıtlık ve krizler meydana gelmiş olabilir. Veya Hicaz yarımadasında yaşayanların bildiği dünyanın muhtelif bölgelerinde ortaya çıkmış olan felaketlerle ilgili olabilir. Bu, Kur’an'ın muhataplarının dikkatini çekmek üzere gerçekleşmiş olabilir. Muhammed Esed (1900-1992) ise ayeti açıklarken, modern zaman aktivitelerinin çevreye zarar vermesine odaklanmayı tercih eder. Teknolojik gelişmelere bağlı olarak maddi ilerlemeyi yegâne hedef kabul eden bir anlayışın sonucunda toprağın, havanın ve suyun sanayi atıkları ve şehir çöplerin hayatımıza verdiği zararlar iyi değerlendirilmelidir.
Rûm sûresi Mekke’de nazil olmuştur. Bu ayette Mekke’deki az sayıdaki Müslümanlardan ziyade daha çok müşriklere gönderme yapıldığı açıktır. Her ne kadar müşriklere yönelik bir hitap gibi görünse de, yukarıda müfessirlerin ifade ettiği gibi, yeryüzünde toplumların ve doğanın tahribine yol açan her türlü bozulma bu ayetle ilişkilendirilebilir. İnsanoğlunun eylemleri ve sonuçları hakkında temel prensip ve ilkelerin elde edilebileceği bu ayetler, meydana gelen felaketlerin, özellikle de koronavirüs gibi salgın hastalıkların, bu prensiplerle değerlendirilebileceğini gösterir. Ancak vurgulamak önemlidir ki, bu felaketlerin Allah'ın bir cezası olduğunu kesin bir şekilde ifade edecek bir merci bulunmamaktadır. Bu nedenle, bu ayetler ve felaketler, bireyin dindarlık çerçevesinde değerlendirmesi gereken konular arasındadır.
Helâk kavramıyla ilgili başka bir ayet de korku, açlık, mal, can ve ürünlerden eksiltmeyi imtihan vesilesi olarak kabul etmektedir:
“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!”
Medine döneminin ilk yıllarında, Hz. Peygamber liderliğindeki Müslümanlar, Mekke'den Medine'ye hicret etmiş ve Mekkeli müşriklerle mücadelede bu ayette bahsedilen korku, açlık, mal, can ve ürünlerden eksilme durumlarıyla sık sık karşılaşmışlardır. Bu ayet, Medine dönemindeki Müslümanların yaşadığı zorlukları göz önüne alarak nazil olmuş olabilir, ancak genel anlamda Allah'ın Müslümanları bu tür imtihanlarla denemesi ve sınaması her dönemde geçerli ve mümkündür. Bu nedenle, bu ayetin amacı mutlak ve geneldir. Allah, Müslümanları o zaman ki zorluklarla sınamış ve denemiş olduğu gibi, istediği zaman farklı zorluklarla da sınamak veya denemek isteyebilir. Ayrıca, insanların bu tür denemelere tabi tutulacaklarının hatırlatılması, insanların bu imtihanlara hazırlanmalarını sağlar; çünkü imtihan konularını önceden bilmeleri, imtihanın kalplerine ağır gelmemesi ve sınava tabi tutulduklarında canlarının sıkılmaması açısından Allah'ın merhametinin bir tecellisidir. İnsanlar, çetin imtihanlarla karşılaşacaklarını önceden bildiklerinde, bu imtihanları daha kolay bir şekilde karşılayabilirler.