'Hocam siz ücretli mi, sözleşmeli mi yoksa kadrolu öğretmen misiniz?'

Öğretmenlik mesleğinde son durum

'Hocam siz ücretli mi, sözleşmeli mi yoksa kadrolu öğretmen misiniz?'


Öğretmenlik mesleğinde son durum: 'Hocam siz ücretli mi, sözleşmeli mi yoksa kadrolu öğretmen misiniz?'

24 Kasım Öğretmenler Günü'nü kutlayan öğretmenler, kendi içinde ücretli, sözleşmeli ve kadrolu olarak bölünmüş durumda. Öğretmenler okulların ticarileştiğini ve buna paralel olarak meslek itibarının düştüğünü öne sürüyor

 

24 Kasım Öğretmenler Günü, her yıl olduğu gibi bu yıl da farklı etkinliklerle kutlanıyor.

Tarihin en eski ve önemini her dönem korumayı başaran nadir mesleklerinden öğretmenlik, Türkiye’de de geçmişten günümüze toplum içerisinde bir saygınlığa sahip oldu.  

Ancak değişen koşullar öğretmenlerin içinde olduğu sorunları çeşitlendirdi ve değiştirdi.

Sorunlarını bizzat kendilerinden dinlemek için 21 yıllık sınıf öğretmeni Murat Durmuş, 15 yıllık sınıf öğretmeni Kazım Yılancı ve sekiz yıllık sınıf öğretmeni Mustafa Cüstan ile bir araya geldik.

Her üçü de aynı zamanda Eğitim-Sen’in aktif üyeleri. 

Yıllar boyu hem mesleklerini icra ederken diğer taraftan mesleki sorunlarının çözümü için aktif mücadelenin içindeler.
 


Öğretmenlik mesleği bölünmüş durumda

İlk sözü Kazım Yılancı alıyor. Geçmişte öğretmen denildiğinde akıllara devlet memurlarının geldiğini ancak son yıllarda yapılan yeni düzenlemelerin bu alışılmış öğretmen anlayışını değiştirdiğini söylüyor. 

"Öğretmenlik mesleği bölünmüş durumda" diyen Yılancı, kendi içlerinde kadrolu, sözleşmeli, ücretli şeklinde ayrıştıklarını hatırlatıyor. 

"Okulda aynı işi yapmanıza aynı titri taşımamıza rağmen aldığımız ücret ve özlük haklarımız farklılık gösteriyor" diyen Yılancı'ya göre bu durum eşitsizliğe ve işlerin iyi gitmemesine yol açıyor ve şöyle devam ediyor: 

Biz kadrolular güvence altında iken ücretli öğretmen girdiği saat bazında maaş alıyor. Bir ücretli öğretmen haftada tam 30 saat derse girebilse bile aldığı ücret ancak 1500 lirayı bulabiliyor. Çünkü aldığı ücret saat üzerinden hesaplanıyor.

Sigortası da saat üzerinden hesaplanıyor. Bir ayın 10-15 gününü cebinden ödemek zorunda kalıyor. Diyelim bu ay 1700 lira alan bir ücretli öğretmen en az 400 lira sigortasını da kendi cebinden ödemek istiyor.

 

Sözleşmeli öğretmenlerin “sözleşmem yenilenmezse” stresi

Hali hazırda 800 bin civarı kadrolu öğretmen varken yaklaşık 60 bin ücretli ve 102 bin civarı da sözleşmeli öğretmen bulunuyor.

Milli Eğitim Bakanlığı ücretli öğretmenliği cazip hale getirebilmek için beş sene ücretli çalışanları sözleşmeli öğretmenliğe almaya başlamış. Ancak sözleşmeli öğretmenlik de sıkıntılı bir alan..

Sözleşmenin devamında veya iptalinde okul yönetiminin de etkisi olması sözleşmeli çalışanlar üzerinde ayrı bir stres kaynağına da neden oluyor.

En son Gaziantep’de intihar eden Türkçe öğretmeni Saadet H.’nin mobbing sonucu intihar ettiği iddiası sözleşmeli öğretmenler üzerindeki bu stresi ortaya çıkarmıştı.
 


“Ödüllendirme sistemi ile öğretmenlik içinde hiyerarşi yaratılıyor”

Son yıllarda yaygınlaşan performansa göre değerlendirme de yeni bir huzursuzluk kaynağı.

Performansa göre değerlendirme ile parasal ödüllendirmeler veya uzman öğretmenlik gibi tanımlamalar planlanıyor.  

Her üç öğretmen de eğitimin piyasallaştırılmaya çalışıldığını öne sürüyor. Kazım Yılancı ödüllendirme sisteminin olası olumsuz sonuçlarıyla ilgili şu iddialarda bulunuyor:

Performansını ölçerim ve performansın yüksekse maaştan ödül veririm, uzman öğretmenlik veririm gibi yaklaşımlarla öğretmenlik içinde bir hiyerarşi yaratılmaya çalışılıyor. Oysa her yerin koşulları birbirinden farklıdır.

Kimi zaman birkaç yüz metre mesafedeki iki okul bile farklı olabilir. Çok yoksul mahalle ile zengin bir semtteki koşullar birbirinden farklıdır. İmkanları bir olmayacağı için öğretmenler arasında bir kıyaslamaya girmek de yanlış olacaktır.


En çok öğretmenlik rahat, üç ay tatil yapıyorlar sözlerine üzülüyorlar

Öğretmenlerin en çok huzursuz olduğu noktaların başında kendilerine yönelik “Ne var öğretmenlik rahat, üç ay tatil yapıyorlar” şeklindeki sözler geliyor.

21 yıllık sınıf öğretmeni Murat Durmuş bu eleştiriyi getirenlere "İnsanlar çoğu zaman bizzat tek çocuklarıyla bile baş etmekte zorlanırken bizler aynı yaştaki 30-40 çocuk ile küçük bir ortamda saatler geçiriyoruz" yanıtını veriyor ve ekliyor: 

Onlara sadece öğretmenlik an oluyor analık babalık an oluyor psikologluk yapıyoruz. Onları iyi birer insan olarak yetiştirmeye çalışıyoruz. Dersler gün boyu sürüyor ama bizim işimiz sonrasında da bitmiyor. Sürekli araştırmalar ve çalışmalarımız sürüyor. Buna karşılık aldığımız ücret ise hayat koşullarının çok altında.

 

Whatsapp grupları yüzünden gece bile iş bitmiyor

Neredeyse her sınıfın kendisine ait olan Whatsapp grupları öğretmenin işinin uyuyana kadar sürmesini beraberinde getirmiş.

Gece 12'de bile mesaj atıp soru soranlar olduğunu söyleyen Kazım Yılancı, "Çocuğunun kafasındaki bit yüzünden Whatsapp’ta tartışan birbirine giren velileri ayırmak bile bize düşüyor" diyor. 

Yılancı, Milli Eğitim Bakanlığı'nın bile resmi duyurularını Whatsapp üzerinden yaptığını hatırlatıyor. 


Geçim derdi öğretmenin temel sorunu

Kadrolu öğretmenlerin de temel sorunlarının başında geçim derdi geliyor.

Murat Durmuş bu sıkıntıyı yaşayan onbinlerce öğretmenden sadece biri.

21 yıllık bir öğretmen olarak aldığı maaşın 4 bin 200 lira olduğunu söyleyen Durmuş'un bir de çocuğu var.

Üç kişilik ailesiyle Zeytinburnu'ndaki evlerine 1800 lira kira ödüyor. 

Maddi durumunun sosyal hayatını da kısıtladığını aktaran tecrübeli öğretmen, şöyle devam ediyor: 

Kalkıp bugüne kadar çocuğumla bir beş yıldızlık tatil köyüne gidip tatil yapmış değilim.

Öğretmen gelecek nesilleri yetiştiren kişidir. Bu nedenle okumalı, sosyal hayatı, kültür sanatla iç içe olmalıdır. Oysa bizim kazancımız bunlara el vermiyor.


Öğretmenler itibar kaybına uğratılıyor

Öğretmen denildiğinde çok değil 30 yıl öncesine kadar insanların önünde ayağa kalktığı, ceketlerini iliklediği insanlar akla gelirdi. Peki halen öyle mi? Maalesef öğretmenler durumun böyle olmadığını söylüyor.

Murat Durmuş, sınıftaki okuldaki eksikler yüzünden sürekli velilerden para istemek zorunda bırakılmaları, kimi zaman yetkililerce yapılan “Öğretmenler çok rahat. Üç ay tatilleri var” gibi açıklamalar ile öğretmenlik mesleğinin toplumun önüne atıldığını söylüyor.

"Özel okullarda öğretmenlerin itibar sorunu daha fazla"

Eğitimin gittikçe paralı hale gelmesinin de öğretmenlik mesleğinin itibarını zedelediğini söyleyen Durmuş, bu durumun özellikle özel okullarda daha fazla olduğunu belirtiyor.

Özel okullara yüksek ücretler ödeyen veliler ve öğrenciler ne de olsa parasını veriyoruz diyerek bir bakış açısına giriyorlar. Bu da öğretmenlere karşı tavra yansıyor.


Özel okulların açıldığı ilk yıllarda birçok öğretmen daha iyi şartlara kavuşma adına buralara gitmiş. Ancak özel okulların yaygınlaşması ve neredeyse mahalle aralarına kadar gelmesiyle özel okullar eğitimdeki ticarileşmeyi de beraberinde getirmiş.

Kazım Yılancı, özel okullarda çalışan öğretmenlerin çoğunun düşük ücretlere çalıştırıldığını belirtiyor.

Artan kutuplaşma öğretmenler arasında da sorun

Mustafa Cüstan sekiz yıldan beri resim öğretmeni olarak görev yapıyor.

Kağıthane’de engelli çocuklara yönelik bir okulda görev yapıyor. Son yıllarda artan kutuplaşmanın öğretmenler arasında yarattığı sorunlara dikkat çekiyor.
 

Mevcut okul yöneticilerinin neredeyse dörtte üçünün iktidara yakın bir sendika üyesi öğretmenlerden seçildiğini iddia ediyor.

Bunun sonucunda seçilen yöneticilerin öğretmenlerin sorunlarını duyurma noktasında daha temkinli hale geldiğini öne sürüyor.

Öğretmen olmayan okul yöneticileri dönemi

Geçmiş yıllarda okul müdürleri ve yönetimleri öğretmenler arasından seçilirken yeni düzenlemeler bu alanda da değişime neden olmuş.

İdareciliğin, öğretmenliğin ikinci görevlerinden olduğunu hatırlatan sınıf öğretmeni Yılancı "Sonra bu alanı ayrı bir yönetici sınıf olarak düzenleyeceğiz dediler. Okulda yönetici olmak için şimdi  sadece öğretmen olman gerek yok. İki senelik sözleşme ile farklı branşlardan insanlar yönetici yapılabiliyor" diyor. 

Önceki dönemlerde müdür yardımcılığı yapanların sonra öğretmenliğe dönebildiğini söyleyen Kazım Yılancı'ya göre şimdi, bu durumun da önü kesiliyor ve öğretmenlerin yeniden atama beklemesi gerekiyor: 

Yeni düzenlemenin yani okul yönetimlerinin profesyonelleştirilmesinin altında yatan tehlike şu: Okullar şirket gibi yönetilmeye başlanıyor. Yeni yöneticiler nereden para gelirse oraya yönelecek. Kimisi okulun girişine turnike koyacak kimisi kart bastıracak. Okullarda o kadar gereksiz uygulamalar var ki. Birisi bir şey uyduruyor herkes ona uyuyor.


32 öğretmenden 28’i "Başka iş yapmak isterdim" diyor

Yaşanan sorunlar öğretmenleri de yormuş. Murat Durmuş kendi okullarında 32 öğretmen arkadaşları ile yaptıkları ankette 28’inin imkan olsa başka iş yapmak istediğini söylediğini belirtiyor.

Ancak Murat, Kazım ve Mustafa öğretmenler her şeye karşın mesleklerine kalpten bağlı.

Meslekleri ve öğrencileri için mücadeleyi sürdürmeye kararlılar.

Ali Kemal Erdem 

https://www.independentturkish.com/