Hukuk devleti?
HUKUK, DEVRİM VE DAVA
Hukuk devleti?
Cumhuriyet’in 100. Yılında en büyük utancımız, dünya hukuk devleti sıralamasında 0.41 puanla 117. sırada bulunmamızdır. Bu araştırmanın başladığı 2015 yılında 106. sıradaydık. O zaman da kötü ama CB sisteminde daha aşağıya gittiğimiz açık.
Hem böyle uluslararası ölçümlerde açık, hem yaşadığımız olaylarla belli.
İşte, “Anayasa Mahkemesi kararlarını uymama” konusunda bir vukuat daha; Can Atalay’ın tutuklu bulundurulmasının “hak ihlali” olduğunu tespit eden Anayasa Mahkemesi kararını İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi uygulamadı.
TUTUKLU MİLLETVEKİLİ
13. Ağır Ceza Mahkemesi, Osman Kavala dosyası hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis, diğer sanıklara 18 yıla kadar ağır hapis cezaları vermişti. Hiçbir somut delil olmadığı halde, Arap Baharı’na kadar uzanan siyasi yorumlarla verilen bu mahkumiyetler Yargıtay’a gitmişti. Yargıtay üç kişi hakkında mahkumiyeti bozmuş, Kavala ve Atalay dahil diğerlerini onamıştı. Bu sırada milletvekili seçilen Atalay’ın tahliye talebini reddetmişti.
Halbuki Anayasa Mahkemesi, daha önceki üç kararında, yani Mustafa Balbay, Enis Berberoğlu ve Ömer Faruk Gergerlioğlu dosyalarında “seçme ve seçilme hakkı”nın üstünlüğünü vurgulayarak seçilen kişinin tahliye edilmesi gerektiğine karar vermişti.
Ama Yargıtay bu üç emsali de tanımamış, Atalay’ın tutukluğunun devamına karar vermişti.
Bizim yargıda AYM’nin “hak ihlali” kararına uymayı reddederek haksızlığı sürdürmeyi marifet sayan bir damar var. Korunup kollanan, hatta terfi ettirilen, HSK tarafından yüksek kademelere atanarak ödüllendirilen bir damar!
YARGITAY VE AYM KARŞI KARŞIYA
Olabildiğince basitleştirerek özetliyorum: TİP milletvekili Can Atalay, seçildiğinde tahliye edilmesi için verilen dilekçeyi reddeden Yargıtay, tabii ki AYM’nin emsal kararlarını biliyordu. Fakat o kararları yanlış sayıyor, AYM’ye ders veriyordu: Milletvekili seçilse bile hangi somut suçlarda tutukluluk halinin devam edeceğini tespit etmeyi, Anayasa, yargıya bırakmıştı... Yargıtay da bu yetkiyi kullanarak Atalay hakkındaki Gezi mahkumiyetini bu suçlardan sayarak tutukluluğunun devamına karar veriyordu. Yargıtay, yargının böyle bir yetkiye sahip olmasını “anayasa normunun yürürlüğünün ve işlevinin korunması bakımından hukuk devletinin bir gereği” sayıyordu. (3. Daire, 13/7/2023 tarihli karar.)
Anayasa Mahkemesi ise 25 Ekim günlü “ihlal” kararında Yargıtay’a da cevap veriyordu: Anayasa’nın “hak ve hürriyetler kanunla düzenlenir” maddesini hatırlatıyor, kanunun vermediği bir yetkiye yargının sahip olamayacağını bildiriyor. (B. No: 2023/53898, prg. 47)
AYM’nin bu kararına göre, Atalay’ın tutukluluğun devam ettirilmesi hem “seçme ve seçilme” hakkının hem “kişi güvenliği” hakkının ihlalidir. Bu bir…
İkincisi, AYM, bu “ihlal”i giderecek mahkemeyi de belirlemiştir: İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi…
Fakat, bu defa 13. Ağır Ceza mahkemesi “yetkili ben değilim Yargıtay’dır” diyerek AYM kararına uymadı! Uymamanın yolunu böyle buldu.
HUKUK, DEVRİM VE DAVA
Halbuki, farklı yorumlar getirerek AYM kararına uymazlık edilemez. AYM Başkanı Sayın Zühtü Arslan’ın belirttiği gibi “Hukuk devletinde yorum çeşitliliği vardır ancak ‘yorum kakofonisi’ yoktur. Bunu kontrol edecek ve anayasal hükümlerin yorumlanması ve uygulanmasındaki yeknesaklığı sağlayacak olan da kuşkusuz Anayasa Mahkemesidir…”
Mahkemelerimizde ve hatta Yargıtay’da, AYM kararına uymamak için farklı yorum getirilmesi her defasında böyle “tutukluğun sürdürülmesi”ne yönelik olmaktadır. Mehmet Altan, Enis Berberoğlu ve Ömer Faruk Gergerlioğlu davalarında da AYM ile Yargıtay arasındaki çelişki de aynı nitelikteydi.
Bu tablo ‘yargıda siyasallaşma’nin bir tezahürüdür. Hukuk devleti puanımızın yerlerde sürünmesinin sebebi, her devirde yargının siyasallaştırılmasıdır.
Bizde sağcı, solcu, devrimci, muhafazakar, bütün ana akımlarımızda hukuk hassasiyeti cılızdır, yargıyı “bizden” yapmak isterler. Ne zaman ki evrensel hukukun ve bireysel hak ve hürriyetlerin “devrim”den de “dava”dan da üstün olduğunun şuuruna varacağız, o zaman huzurlu bir toplum, gelişmiş bir ülke olabileceğiz.
TAH AAKYOL / KARAR