Hukuk devleti çıkışı son durak
Sözleşmenin 7. maddesi “kanunsuz suç olmaz”
Hukuk devleti çıkışı son durak
Sözleşmenin 7. maddesi “kanunsuz suç olmaz” ilkesini düzenler ve ilk fıkrası şu şekildedir:
“Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu bulunamaz. Aynı biçimde, suçun işlendiği sırada uygulanabilir olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.”
Hukukun üstünlüğü ilkesinin temel unsurlarından olan bu hüküm, yine AİHS madde 15 uyarınca savaş veya diğer olağanüstü haller döneminde dahi “askıya alınamaz haklar”dan biridir.
Bugüne kadar; ifade özgürlüğü, adil yargılanma, yaşam hakkı, din ve vicdan özgürlüğü gibi hakların ihlal edildiği iddiasıyla yüz binlerce dosya incelemiş olan AİHM, tarihinde yalnızca altmış civarı 7. madde ihlali kararı vermiş. Toplam dosya sayısına kıyasen neredeyse yok denecek kadar düşük bir sayı bu.
Sebebi, üye devletlerin, her ne kadar demokrasi kaliteleri ve hukuka bağlılıkları itibariyle farklı seviyelerde olsalar bile, hukuk devletinin en temel ilkelerden biri olan 7. madde açısından “o kadar da değil” seviyesine ulaşmış olmalarıdır. Zaten bu devletlerin Anayasa Mahkemeleri bu ihlalleri AİHM’den önce yakalayacaktır.
7. madde’nin bu özel durumunu açıklayan bir örnek daha verelim.
AİHM, AİHS’de bulunan hakların kapsamlarının ve içeriklerinin içtihat hukuku ışığında anlatıldığı rehberler yayınlar. Örneğin, adil yargılanma hakkına dair her biri 130 sayfalık iki rehber vardır. Özgürlük ve güvenlik hakkı rehberi 64, ifade özgürlüğü rehberi 139 ve din ve vicdan özgürlüğü rehberi 107 sayfadır.
Hukuk devletlerinin temel taşı durumundaki “suçun ve cezanın kanunîliği ilkesinin” koruyucusu durumundaki 7. maddenin rehberi ise topu topu 29 sayfadır.
Sistematik şekilde 7. madde ihlali yapan devlete “hukuk devleti“ denemez. Asgari ölçüde hukuk devleti olarak kalmak isteyen bir devlet bu maddenin ihlalini alarm olarak görmeli, bir durup düşünmeli ve ihlal sistematik hale dönüşmeden acil tedbirler almalıdır.
O halde bu karar Türkiye’de bir içtihat değişikliği gerekliliğinin sinyalidir. Hukuk devletinden ayrılan yolun sonundaki tabeladır. Tabela “geri dön” demektedir. “Sen kimsin de bana dön diyorsun“ diyemeyiz, o tabelayı oraya bizzat koyduk.
Türkiye 18 Mayıs 1954’te AİHS’i onaylamış, 28 Ocak 1987’de de vatandaşlarına bireysel başvuru hakkını tanımıştır. AİHM’in zorunlu yargı yetkisini ise 28 Ocak 1990’da kabul etmiştir.
“AİHM kararları eleştirilemez“ diye bir kaide elbette yoktur. Fransa, İngiltere ve Almanya da kendisi hakkında verilen ihlal kararlarını zaman zaman ciddi şekilde eleştirmiştir. Ama hukuk devleti olmanın gereği olarak ve vatandaşlarının AİHM’e bireysel başvurusunun temel hak olduğunu unutmamış ve bu kararları uygulamaya da özen göstermişlerdir.
Sözün kısası; bu kararı (ve tüm AİHM kararlarını) uygulamalıyız ve bunun sadece AİHM’e verilen sözün gereği değil, öncelikle devletimizin kendi vatandaşlarına verdiği sözün gereği olduğunu unutmamalıyız.
Ahmet Said Aydil / YENİ ASYA