Hürriyet'in haberi mi, Cumhuriyet'in haberi mi doğru?
Ak Parti Şanlıurfa İl Başkanı yuhalandı mı?
Seçime giderken tek taraflı medyanın insafına kalmış durumdayız.. Aklımızdan başka rehberimiz yok
AK Parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, partisinin 20 gün sonraki seçimde başarılı olması için, ülkenin dört bir tarafında düzenlenen mitinglerde konuşuyor; hem adayları tanıtıyor, hem de il başkanlarını alkışlatıyor…
Dün de Şanlıurfa’daydı Cumhurbaşkanı Erdoğan…
Akşamın ileri saatlerde, gazetelerin internet sitelerinden mitingle ilgili haberleri okumaya çalışırken, birdenbire irkildim.
Hürriyet gazetesi, tahmin edileceği üzere, sitesinde ilk haber olarak sunuyordu Şanlıurfa mitingini. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Sisi ile el sıkışmadan önceki günlerden hatırladığımız ‘rabia’ işaretiyle partililerini kürsüden selamlarken görülüyor. Fotoğrafın üzerinde “Proje ve yatırımda rakibimiz yok” ve hemen altında “Muhalefete tepki: Şehirlerimizi geri götürdüler” sözleri yer alırken, kırmızı zemin üzerine beyaz harflerle de “AK Parti Şanlıurfa mitingi: 70 bin kişi meydanda” notu düşüldüğü görülüyor.
Beni irkilten bu sunum oldu işte.
Sebebi de, Hürriyet’ten önce göz gezdirdiğim Cumhuriyet gazetesinde aynı haberin veriliş tarzıydı. Gazete, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı sahnede adaylar ve il yöneticileriyle el tutuşurken en yanındaki kişi ile -ikili olarak- gösteren bir fotoğraf kullanmıştı haberin sunumunda. Altta, “Erdoğan anons etti, seçmen yuhaladı”, üstünde de “Apar topar müzik müdahalesi…” notları düşülmüştü.
Evet, tahmin edeceğiniz gibi, Hürriyet’in 70 bin kişinin katıldığını duyurduğu mitingde, partinin il başkanının adı anons edildiğinde, seçmen kitlesinin yuhalamaya başlaması, Cumhuriyet tarafından daha fazla önemsenmiş bulunuyor.
Merak bu ya, gözüm Hürriyet haberinde yuhalanma ayrıntısını aradı.
Cumhurbaşkanının konuşmasından bölümlere yer veren Cumhuriyet’te de, mitinge katılanların sayısıyla ilgili bir bilgi yer almıyor.
Haberleri yazanlar aynı mitinge katıldılar, aynı konuşmaları dinlediler, aynı kürsü faaliyetlerini izlediler, ancak olanı farklı yansıttılar.
Öyle mi? Hayır öyle değil.
Ne olduğunu ben size açık edeyim: Geziyi ve mitingi izleyen muhabirler gazetelerine olanı olduğu gibi bütün ayrıntılarıyla aktarmış, onların yazdığı haber, gazetelerinde yer alacak biçime sokulurken, her editör işine yarayanı ön plana çıkartmıştır…
Doğal mı bu?
Gazetecilik -habercilik- açısından doğal değil elbette; ancak bizde uzun yıllardır hep böyle yapılıyor.
Sadece yazılı basının adetinin bu olduğu sanılmasın, hayır, ekranlarda da durum çok farklı değil.
Yok eğer iktidar medyası sizin tek haber kaynağınız ise, her şeyin mükemmel olduğu bir Türkiye tablosu ile karşılaşıp, emeklilerin de seçim sonrasındaki iyileştirmeleri sabırla beklediklerini öğreniyorsunuz.
Et ve kıyma kuyrukları?
İktidara yakın medya için öyle can sıkıcı haberlerin bir değeri bulunmuyor.
Konuyu bu biçimiyle açtığım ortamlarda, etraftan, “Hep böyle değil miydi?” sorusunu yöneltenler çıkmıyor değil. Çıkıyor. Doğrular. Eskiden de, görmek istemediklerine kör, işitmek istemediklerine sağır gazeteler ve kanallar vardı; ancak onlar bile, bunu yaparken, biraz olsun rahatsızlık duyduklarını belli ederlerdi.
Artık hiçbir rahatsızlık duyulmadan yapılıyor bu tür tek taraflı yayınlar…
Yazarlar istediğini yazar, yorumcular istediği yorumu yapar, öyle değil mi?
Öyle elbette. Ancak bunun da bir sınırı olması gerekir. Eskiden kısmen de olsa bunun bir sınırı vardı.
Geçende, bir dost sohbetinde, medyamızın zamanında en çok eleştirilen gazetelerinden birinin tepe yöneticisinden, bizzat dinlediğim, pek bilinmeyen bir olay göz açıcı sayılabilir.
Vaktiyle, medya grupları arasında topyekün savaşın sürdüğü bir dönemde, bir yerden ellerine karşı grubun patronunu zor duruma düşürecek bir fotoğraf geçmiş. Yayınlandığında tam hedeften vuracak o fotoğraf bütün yazı işleri kadrosunu neşelendirmiş. Neşelerine patronu da katmak isteyen gazete tepe yöneticisi fotoğrafla patrona çıkmış. Patron da sevince katılmış…
Fakat o da ne. Patronun birden yüzünün asıldığını farketmiş yönetici.
Fotoğrafta bir köşede belli belirsiz olan bir karaltıya işaret ediyormuş patron. Ardından da, “Bunu yayınlamasanız iyi olur” demiş.
Belli belirsiz karaltı karşı grubun patronun eşine aitmiş.
Eşleri kavgaya karıştırmamak gibi bir sınır işte.
“Fotoğrafı yayımlamadık” dedi olayı anlatan.
Tek taraflı yönlendirilmek istenen kitleler ve bireyleriz. Bunu aklımızdan çıkarmayalım. Seçime gidilirken, sonuçta, düşünce melekelerimiz ve aklımızla baş başayız.
Unutmamamız gereken bu işte.