İçeride “akıncı”, dışarıda “savunmacı”...

İç kamuoyuna ayrı, dışarıya ayrı mesajlar veriliyor.

İçeride “akıncı”, dışarıda “savunmacı”...


İçeride “akıncı”, dışarıda “savunmacı”...

Zeynep GÜRCANLI
Zeynep GÜRCANLI
Yedi Düvel

Dış politikada bugünlerde “ikilik” hali ağır basıyor;

İç kamuoyuna ayrı, dışarıya ayrı mesajlar veriliyor.

AK Parti hükümeti, ABD’de yeni Başkan Joe Biden’a da hazırlık çerçevesinde dışarıda giderek “uzlaşmacı” ya da “savunmacı” bir politikaya geçerken; içeriye, Türkiye kamuoyuna yönelik Batı karşıtı, İsrail karşıtı, “değerli yalnızlık” mesajlarını daha da sertleştiriyor.

Dışarıya yönelik en büyük politika değişikliği İsrail’e yönelik; AK Parti kontrolündeki medyada hiç değinilmedi; Ancak dünya basınında MİT Başkanı Hakan Fidan üzerinden İsrail’le, diplomatik ilişkileri yeniden Büyükelçi seviyesine çıkarılması için görüşmeler yürütüldüğü haberleri gündeme düştü. İşin ilginç yanı, bu haberler AK Parti hükümeti tarafından yalanlanmadı. Belli ki Biden döneminde Washington’dan gelecek baskılara karşı ABD’deki Yahudi lobisinin desteğine ihtiyaç duyulacağı hesaplanmış. AK Partili Mücahit Arslan’ın ABD’de Biden dönemi için yeni lobi şirketi anlaşmaları için nabız yoklamasını da elbette bu arayışa eklemek gerekir.

10-11 Aralık AB zirvesi öncesinde ise Oruç Reis Gemisinin limana çekilmesi de, Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın’ın sessiz sedasız Brüksel’e gönderilip “orta yol aranması” da bir diğer politika değişiklik örneği;

Ankara, AB yaptırımlarının artık kapı eşiğine kadar gelmesi üzerine, Doğu Akdeniz’deki petrol arama çalışmalarına “şimdilik” kaydıyla ara verme gereği duydu. AB zirvesinden beklenti, “yaptırım” kurşununun Almanya eliyle bir kez daha sektirilmesi ; bunun gerçekleşmemesi halinde ise, olabilecek en hafif yaptırımlarla kurtulmak ya da yaptırımların Mart 2021 tarihine kadar ötelenip, zaman kazanılması.

Doğu Akdeniz politikasıyla ilgili olarak bir başka altı çizilmesi gereken not ise, Türkiye’nin petrol/doğalgaz arama gemilerinin hiçbir şekilde 28. Boylamın batısına geçmemesi, bu bölgede navtex ilanından özenle kaçınılması. Belli ki Yunanistan’la Akdeniz’i bölüşme anlaşması imzalayıp 28. Boylamı “sınır” haline getiren Mısır’a AK Parti hükümeti tarafından -deyim yerindeyse- selam çakılmakta.

Teşbihte hata olmaz; “müflis esnafeski defterleri karıştırır” misali, AK Parti hükümeti de eski “müttefiklerin” kapısını çalmaya başladı bile;

Suudi Arabistan’la uzlaşma arayışı, daha şimdiden Suudiler’in Türk mallarına yönelik ambargosunu yumuşatmaya başlamış görünüyor. Suudiler üzerinden önce Birleşik Arap Emirlikleri, ardından Mısır’la barışma da yakın geleceğin olasılıkları arasında.

NATO içinde de bir uzlaşma arayışı var Ankara’nın;

Telekonferans sistemiyle yapılan son NATO Dışişleri Bakanları toplantısına damgayı ABD Dışişleri Bakanı Pompeo ile Türk mevkidaşı Çavuşoğlu arasındaki atışma vurdu.

Ancak fazla konuşulmayan, Çavuşoğlu’nun toplantıda NATO’nun Libya’da “daha fazla rol alması” önerisi oldukça dikkat çekiciydi. Gerçi Çavuşoğlu’nun önerisi toplantıda kabul görmedi, ancak Ankara’nın politika değişikliği çabası olarak irdelenmeye değer;

Belli ki AK Parti hükümeti BM’nin Libya’ya silah ambargosu kararlarının Avrupa Birliği tarafından uygulanmasından rahatsız. Bir Türk gemisinin daha geçen ay Ankara’nın itirazına rağmen AB gücüne ait gemiler tarafından durdurulup aranmasının etkileri henüz geçmiş değil. AK Parti hükümeti, Libya’da uluslararası etkiyi söz hakkı olmadığı AB’den, veto yetkisinin olduğu NATO’ya yöneltmeyi amaçlıyor.

AK Parti, Türkiye iç kamuoyunda ise “akıncı” olarak nitelendirilebilecek sert ve tavizsiz dış politika tavrını sürdürüyor izlenimi vermeye çalışıyor.

CHP’ye yönelik en üst düzeyde yürütülen “orduya hakaret” salvosu da aslında bunun bir parçası;

Bu söylemle toplum nezdinde “itibarsızlaştırılan” ana muhalefet partisinin özellikle dış politika konusundaki olası eleştirilerinin de “itibarsızlaştırmasının” önü açılmaya çalışılıyor.

Çünkü bu itibarsızlaştırmanın başarılması durumunda kazanç büyük olacak.

CHP’nin Katar’a yapılan başta tank palet fabrikası olmak üzere yapılan toplu satışlara yönelik eleştirileri de;

AB’nin IRINI operasyonu kapsamında Türk yük gemisinin durdurulması sırasında neden Ankara’dan 5 saat boyunca ses soluk çıkmadığına ilişkin sorular da;

Muhalefet sözcülerinin “Karabağ’da Türk askeri Rusya’yla devriye gezecek” söyleminin sahadaki gerçeklerle çeliştiğini söylemesi de;

AK Parti hükümetinin Mısır’da, Suriye’de, Libya’da olası geri adımlarının gündeme getirilmesi de “itibarsızlaştırılmış/geçersiz kılınmış” olacak.

Daha da ilerisi;

Toplum nezdinde “itibarsızlaştırılmış” bir muhalefetin, yurtdışında iktidara alternatif olarak görülmesinin -ABD’de Başkan seçilen Joe Biden’ın Ocak ayında yaptığı, AK Parti hükümetinin büyük tepkisini çeken “Türkiye’de muhalefetle daha sıkı ilişkiler kurmalıyız” mesajını hatırlayın- önüne de geçilmiş olacak.

İçeride “akıncı”, dışarıda “savunmacı” politika planı teorik olarak uygulanabilir izlenimi verse de;

Ne içerde ekonomik kriz ve pandemiyle mücadeledeki zafiyeti unutturaca,

Ne de dışarda AK Parti hükümetlerinin Türkiye için çizdiği “öngörülemez ülke” imajını bitirecek gibi görünmüyor.

DÜNYA'yı iyi oku (dunya.com)