​​​​​​​İki bin bir ekmek aç bir adamı kurtaramadı

Nasıl oluyor da 2001 ekmek 1 adamı kurtaramıyor?

​​​​​​​İki bin bir ekmek aç bir adamı kurtaramadı


Mücahit Bilici

Mücahit Bilici

[email protected]

İki bin bir ekmek aç bir adamı kurtaramadı

Nasıl oluyor da medeni insanlar açlıktan veya zulümden ölürken, diğer insanlar onları görmüyor da ekmeği dağbaşına, sadakayı cemaat ve derneklere bırakıyor ve çareyi indirdiği hatimlerin sayısında arıyor? Nasıl oluyor da 2001 ekmek 1 adamı kurtaramıyor?

Son günlerde çeşitli afetler, kazalar peşi sıra geldi. Acılar çoğaldı ve sanki bütün bir ülke birdenbire bir sorumsuzluk ve duyarsızlık çığının altında kaldı. Allah’a yağcılık yapayım derken, insanı ve kendi nefsini sorumsuzlaştıran bir çarpık din anlayışı kendisinde teselli arayanları bile artık mahcup ediyor. Başka zaman “sünnetullah” adı altında değer veriyormuş numarası yaptığı halde tabiatın kanunlarını dikkate almayan bu din anlayışı sorumsuzluk ve duyarsızlığın başlıca nedeni. Zira ne insana ne de doğaya hak ettiği hakkı ve değeri vermeyen kaçamak manevi tepkilerin arkasında yanlış bir “kader” anlayışı yatıyor. Bu sakat kader anlayışını masaya yatırmak ve eleştirmek gerekiyor. Evet, hassas ve zor bir mesele. Ama öbür taraftan zamanı gelmiş bir sorgulama. İtiraf etmek gerekirse bu yazıda bunu yapmaya mecalim yok.

Yine de üst üste gelen başka iki haber arasındaki ilişki bu konu üzerinde düşünmek isteyenler için bir pencere hizmeti görebilir. Bir habere göre “çocuklarım aç” diyerek Hatay Valiliği önünde kendini yakan bir adam (bir baba) hayatını kaybetti. İkinci bir haber ise şunu söylüyor: “Erzurum’da kaza bela defolsun diye doğaya 2001 ekmek bırakıldı.”

Acaba nasıl oldu da bir ekmeğe muhtaç olan bir adam şehir ortasında üstüne benzin dökerek kendini yakacak kadar aç ve çaresiz iken, 2001 ekmek dağ başında güya belaları def için terk edilip dönüldü? Belki bunun yabani hayvanlara yardım için olduğunu varsayıp teselli bulabiliriz. Ama bu olsa olsa bir yan etki olarak sözkonusu olabilir. Amaç burada kış ve musibetlerin gazabına karşı hayali ilahlara rüşvet vermek nevinden bir ‘kurban’ eylemine benziyor. Burada ekmek elbette bir metafor. Ekmek israfı gibi görünen bu eylem belki de bayatlamış ekmekleri telef olmaktan kurtaran bir çifte kurnazlık eylemi de olabilir, Allahualem, bilemiyoruz. Fakat bu ülkede bu kadar para, dindarlık ve iktidarın bol olduğu bir zamanda bu kadar çok insanın yoksulluk, şefkatsizlik ve adaletsizlikten intihar noktasına gelmiş olması vicdanları titretmeli.

Nasıl oluyor da medeni insanlar açlıktan veya zulümden ölürken, diğer insanlar onları görmüyor da ekmeği dağbaşına, sadakayı cemaat ve derneklere bırakıyor ve çareyi indirdiği hatimlerin sayısında arıyor? Nasıl oluyor da 2001 ekmek 1 adamı kurtaramıyor? Nasıl oluyor da Müslümanlar dinine, cemaatine bakmaksızın mahalle mahalle dolaşıp yoksul ve muhtaçları bulup onlara yardım edecekleri yerde gidip parasını cübbe giymiş şarlatanlara, cemaat baronlarına ve zaten halktan aldığı parayla lüks içinde olan Diyanet, Kızılay gibi kurumlara verebiliyor? Bir çarpıklık görmüyor musunuz?

Böyle bir dinde, böyle bir din anlayışında bir yanlışlık yok mu? Ahlak sahibi olacağına ibadet biriktiriyor. Fakire yardım edeceğine, Allah’a rüşvet veriyor. Adalet ve hakkaniyete göre hareket edeceğine gidip güce tapıyor, güçlüye tabi oluyor. Allah’a hak olduğu için değil, ondan korktuğu için inanıyor. Gücünden dolayı Allah’a yalakalık yapanların bu dünyada güç sahiplerine abd olmamaları için hangi sebep var? Menfaati için doğruluğa atıf yapanların, menfaati garanti edilince doğruluğa yolunu düşürmesi için hangi sebep kalır?

Sevap biriktirmek ve cennete girmek için birbirlerinin üstüne basan, karşısına çıkan her cami ve cemaate parasından ve izzetinden rüşvet veren bir hırslılar sürüsü hayal edin. Adalet ve insaniyet yerine ibadet ve sevap bataklığında kendinden geçen bir zalimler ordusu düşünün. Ahlak ve adalet onların semtine uğramıyor. Tek amaçları rüşvetvari ibadetlerle Tanrı’yı etkisiz hale getirmek. Kendileri gibi menfaat için her şeye teşne bir Tanrı tasavvur edip, ona inanıyorlar. Hırslarının bu dünyaya sığmayan kısmını tahaccur etmiş (taşlaşmış) haliyle öbür dünyada bir köşk ve nefsani zevkler suretinde tasavvur ediyorlar. Bu dünyada ise bir vicdan azabı yaşamalarını önleyecek bir kurtulmuşluk bileti elde etmek için her türlü hile-i şer’iyeyi yapmayı bir fazilet sanıyorlar. İnsanlığa hiçbir faydaları yok. Hiçbirşeyden sorumlu değiller. Sorumsuzluklarını kader, menfaatlerini ilah edinmişler. Ve onların hükmettiği bir dünyada insan olanların vicdanı kanıyor.


Mücahit Bilici kimdir?

City University of New York, John Jay College’da Sosyoloji bölümü öğretim üyesidir. Üniversiteye kadarki eğitimini doğduğu Silvan, Diyarbekir’de, lisans eğitimini Boğaziçi Üniversitesi sosyoloji bölümünde, doktorasını University of Michigan, Ann Arbor’da tamamladı. Daha önce Taraf, Yeni Yüzyıl, OT Dergi gibi süreli yayınlarda bir süre köşe yazarlığı da yapan Bilici’nin İngilizce yayınlanmış kitap ve makalelerinin dışında Türkçe yayınlanmış kitaplarından bazıları şunlardır: İslamda Savaş Bitmiştir (Avesta, 2016) ve Hamal Kürt: Türk İslamı ve Kürt Sorunu (Avesta, 2017).

 

DUVAR