İklim Anlaşması: Türkiye'nin kaybettikleri, kaçırdıklarından fazla
"Son dönem yaşadıklarımız sadece bir başlangıç"
İklim Anlaşması: Türkiye'nin kaybettikleri, kaçırdıklarından fazla
Türkiye, Paris İklim Anlaşması'nı onaylamayan altı ülkeden biri. Oysa uzmanlara göre Türkiye'nin onaylamadığı için kaybettikleri, kaçırdığını düşündüğü kaynaklardan kat be kat fazla.
1988 yılından bu yana iklim değişikliğinin risklerini değerlendiren Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 6. Değerlendirme Raporu, iklim değişikliğine neden olan ana faktörün insan faaliyetleri olduğunu da bir kez daha ortaya koyuyor. Rapora göre atmosferdeki karbondioksit yoğunluğu, son iki milyon yıldaki en yüksek seviyeye ulaşmış durumda, yaşadığımız şu son beş yıl ise 1850'den beri gözlemlenen en sıcak beş yıl.
Bundan 15 yıl önce iklim değişikliği için "iklim krizi" ifadesinin kullanıldığını, krizlerin uygun ve yerinde politikalarla çözülebileceğini anlatan iklim aktivisti Eren Can İleri, DW Türkçe'ye "Tüm dünya olarak eylemsizlik, inkar ve kararsızlık ile çözüme ulaşmamak için elimizden geleni yaptık ve krizi faciaya çevirdik, artık bir 'iklim faciası' ile karşı karşıyayız" diyor.
"Son dönem yaşadıklarımız sadece bir başlangıç"
Konuyu DW Türkçe'ye değerlendiren Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi ve Ekonometri Merkezi Üyesi Doç. Dr. Barış Karapınar, son dönemde yaşadığımız felaketlerin sürpriz olmadığını söylüyor. 1980'lere göre aşırı iklim olaylarının sıklığının yüzde 300 seviyelerinde arttığını aktaran Karapınar, "Türkiye'de de yaşadığımız orman yangınları, kuraklık ve sel felaketleri aslında sadece bir başlangıç" diyor.
İklim aktivisti ve araştırmacı Eren Can İleri ise iklim değişikliğinin tetiklediği koşullar yüzünden gelecek 10 yıl içinde dünya genelinde 130 milyon kişinin aşırı yoksulluğa mahkum olacağına ve kıyı kentlerde yaşayan milyonlarca kişinin ölümcül seviyede iklim olaylarına maruz kalacağına dikkat çekiyor. "İklim faciası gezegene, doğaya, gelecek nesillere ve en kırılgan toplumlara yapılan büyük bir adaletsizlik" diyen İleri, bunun sorumlusu olarak fosil kayıt kullanan, gereksiz sanayiler kuran, doğal varlıkları yok eden ve önlem almayan karar mercilerini işaret ediyor.
BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) ana yazarından da biri olan Doç. Dr. Barış Karapınar, dünyadaki sıcaklığın hali hazırda 1,1 derece arttığı, iklim değişikliği ile mücadele konusunda çok kritik bir dönemde olduğumuz uyarısında bulunuyor. Karapınar, özellikle G20 ülkelerinin ciddi adımlar atması gerektiğini söylüyor.
Aralarında Türkiye'nin de olduğu dünyanın en büyük ekonomilerine sahip bu 20 ülke, sera gazı emisyonların yüzde 80'ine neden oluyor.
Avrupa Birliği 2030 yılına kadar emisyonlarını yüzde 55 azaltma, Çin 2060 yılına dek karbon nötr olma hedeflerini açıklamıştı. Paris Anlaşması'na geri dönen ABD de 2050 yılında karbon nötr olmayı hedefliyor. 2020 sonu itibarıyla 30 ülke karbon nötr olma hedefini ulusal hukuk çerçevesine almış durumdalar.
Türkiye'nin de 2011'de yayınladığı Ulusal İklim Değişikliği Eylem Planı bulunuyor. 2023 yılına kadar olan süreci kapsayan bu planı DW Türkçe'ye değerlendiren iklim aktivisti Eren Can İleri, planda bir dizi hedefin listelendiğini ancak bu hedeflere ulaşmak için hangi önlem ve uyum politikalarının ne zaman ve nasıl yapılacağının anlatılmadığını ifade ediyor.
Türkiye Paris Anlaşması'nı onaylamayan altı ülkeden biri
Türkiye, en fazla sera gazı emisyonuna neden olan ülkeler arasında 16'ıncı sırada yer alıyor. Üstelik son IPCC raporuna göre, iklim değişikliğinden en fazla etkilenen bölgelerden birinde bulunuyor. Türkiye, emisyonu azaltma ve karbonsuzlaşma hedefi belirlememekle birlikte, 191 ülkenin taraf olduğu Paris Anlaşması'nı onaylamayan altı ülkeden biri ve tek OECD-G20 ülkesi olmakla dikkat çekiyor.
Peki Türkiye, neden Paris Anlaşması'nı parlementosundan geçirmiyor?
Doç. Dr. Barış Karapınar'a göre bunun iki sebebi var. İlki anlaşmadaki statüsünden memnun olmaması, ikincisi ise ülke içinde fosil kayıtlara bağlı lobiler ve çıkar grupları.
Ülkeleri gelişmişlik düzeylerine göre dörde ayıran Paris Anlaşması'nda Türkiye, uyum sorumluluğu daha fazla olan ve diğer ülkelere destek olması gereken OECD ülkeleri arasında görülüyor. Bulunduğu statüyü değiştirme çabasında olan Türkiye, az gelişmiş ülkelere verilen iklim fonlarına, finans kaynaklarına ve kredi olanaklarına erişiminin kısıtlı olması nedeniyle bu anlaşmaya taraf olmaktan uzak duruyor.
"Türkiye'nin tavrı içeride ve dışarda elini kolunu bağlıyor"
"Türkiye'nin taraf olmadığı için kaçırdığı finans olanakları, OECD ülkesi olduğu için kaçırdığını düşündüğü kaynaklardan kat be kat fazla" diyen Doç. Dr. Barış Karapınar, Türkiye'nin savunduğu özel statüsünde ısrarcı olduğu için diğer ülkelerle koalisyona giremediğini, müzakereleri yönlendirme potansiyelini kaybettiğini ve dünya genelinde hızla büyüyen sürdürülebilir finans kaynaklarından mahrum kaldığını aktarıyor.
"Paris Anlaşması'nı onaylamak demek, iklim değişikliği ile mücadelede ciddi adımlar atacağız demek. Bu siyasi tavrı sergilemediğiniz zaman, dış yatırımcılar için özellikle sürdürülebilir finans konusunda çekici bir ülke olmanız ya da ülke içindeki aktörleri yönlendirmeniz mümkün değil" diyen Karapınar, savunduğu pozisyonun hem içeride hem de dışarıda Türkiye’nin elini kolunu bağladığını aktarıyor.
"Fosil kayıtlara devlet desteğinin kesilmesi bile büyük bir adım"
Doç. Dr. Barış Karapınar, ICPP raporunda belirtilen karbon bütçesine atıfta bulunarak, sıcaklık artışını 1,5 derecenin altında tutabilmek için önümüzdeki 8-10 sene içinde tüm dünyada her gün bir kömürle çalışan termik santralin kapatılması gerektiğini aktarıyor. Dünya genelinde aktif olan 2400 civarında, Türkiye'de ise 28 tane kömürlü termik santral bulunuyor. Türkiye, Çin'den sonra dünyada en fazla yeni kömürlü termik santral yapmayı planlayan ikinci ülke konumunda.
İklim Değişikliği Performans 2021 Endeksi'nde (CCPI) Türkiye'nin Sera Gazı Emisyonları ve Enerji Kullanımı kategorisindeki puanı 'zayıf', İklim Politikası performansı ise 'çok zayıf' olarak değerlendiriliyor. Öte yandan küresel ölçekte emisyonların yüzde 90'ını oluşturan 57 ülke arasında Türkiye, 42'inci sırada yer alıyor. Türkiye'nin hiçbir iklim politikası ya da hedefi olmamasına rağmen bir önceki yıla göre altı sıra yükselmesi ise 'muazzam yenilenebilir enerji potansiyeline' bağlanıyor.
Güneş ve rüzgar gibi yenilenebilir enerji maliyetlerinin dünya genelinde fosil yakıt maliyetlerinin altına indiğini aktaran Karapınar, artık dünyada ve Türkiye'de kömür ve doğal gazın ancak devlet destekleriyle sürdürülen sektörler haline geldiğini söylüyor. "Bırakın yenilenebilir enerjiye destek olmayı, fosil yakıtlara verilen destekler ortadan kaldırılsa bile enerji dönüşümüne yönelik büyük bir adım atılmış olacak" diyen Karapınar, ülke içindeki kömür, doğalgaz ve karbonu yüksek sektör lobilerinin Türkiye’nin bu alanda en temel adımları bile atmasının önündeki en büyük engellerden biri olduğunu söylüyor.
"Ne kadar çok beklersek, dönüşümün maliyeti o kadar artar"
"Eğer bundan bir önceki IPCC raporunda yazanlar ciddiye alınsaydı, dünya genelinde yüzde 3 civarında bir emisyon azaltışına ihtiyacımız vardı, şu an ise yüzde 8 civarında bir indirime ihtiyacımız var, eğer bunu da ciddiye almazsak 2025 yılında yüzde 15'lere varması bekleniyor" diyen Karapınar, ne kadar çok beklersek, dönüşümün maliyeti de o kadar artıyor diyor.
Fatima Çelik
Deutsche Welle Türkçe