İktidar ve yakın çevresinin iletişim yanlışları giderek kendi aleyhlerine bir hava oluşturuyor…

Günümün neredeyse yarısını ‘deprem’ üzerine yazılanlar ve söylenenler işgal ediyor.

İktidar ve yakın çevresinin iletişim yanlışları giderek kendi aleyhlerine bir hava oluşturuyor…


İktidar ve yakın çevresinin iletişim yanlışları giderek kendi aleyhlerine bir hava oluşturuyor…

FEHMİ KORU YAZDI...

Deprem felaketi sonrasında öncekinden daha fazla yerli-yabancı yayına göz atma ihtiyacı hissediyorum. Televizyon haberlerini izlemek de daha fazla vaktimi alıyor. Günümün neredeyse yarısını ‘deprem’ üzerine yazılanlar ve söylenenler işgal ediyor.

İşte bu sebeple, AK Parti’nin itibar ettiği gazetelerde karşıma çıkan yazılarda ince ince kendilerine cevap yetiştirilen türden tuhaf iddialardan neden haberdar olmadığımı anlamakta zorlanıyorum.

Tabii o tür iddialara cevap olsun diye iktidar sözcülerinin her fırsatta dile getirdikleri suçlamalar da aklımı karıştırıyor benim.

Herhalde aklı karışan bir tek ben değilim, başkaları da var.

O iddiaları ortaya atanların isimlerini yazıp telaffuz etseler ya. Kim olduğunu yalnız kendilerinin bildiği bir takım insanların eseri olmalı o tuhaf iddialar…

Şimdi sizler de meraklanmışsınızdır diye, önceki gün, Türkiye gazetesinden bir köşe yazısının iddiaları paylaştığı bölümü sunayım:

Görüyorsunuz, birileri ‘yazmış’, birileri ‘demiş’ diye aktarılıyor sonradan yalan çıktığı anlaşılan o garip iddialar.

Halt etmiş o yalanları söyleyen veya yazanlar…

İyi de, okuduğum gazetelerde yazılarını okuduğum yazarlardan hiçbiri böylesine gerçek dışı şeyler yazmış değil. Ekranlara çıkıp kamuoyunu bilgilendiren bilim insanları ile o bilgiler üzerine yorum yapanlar da öyle. Hepsi aklı başında görüşler açıklamaktalar.

Televizyonların deprem bölgelerine gönderdikleri çoğu genç muhabirler ise her türlü takdiri hak ediyorlar. Anlık açıklamalarda bile yaptıkları işin sorumluluğunun bilincinde olduklarını izleyenlere hissettiyorlar.

Peki de, “Yazdı” ve “Söyledi” diye alt alta sıralanan zırvaları kim yazmış, kim söylemiş olabilir?

Galiba benim hiç ilgilenmediğim sosyal medyadan alıntılar onlar…

Anonimlik perdesi arkasından esip gürleyen, doğru olma gibi dertleri bulunmayan birileri karın gurultularını 140 harfe dökerek ortalığa salıveriyorlar.

Deprem onlara yeni bir tezvirat kapısı açmış olmalı.

Ülkeyi yöneten kadrolarla onların itibar ettikleri yazar ve yorumcuların kalkıp da anlamsız tezviratlara cevap yetiştirmeleri o tezviratçıların arzularına ram olmak anlamına da geliyor.

Onları kendi çevrelerinde -takipçileri arasında- daha bir şöhretli kılıyor olmalı aldıkları önemli kişilerden eleştiriler…

Ancak eleştirmek için dahi olsa, o tür tezviratların politik kürsülerden, gazete köşelerinden tekrarlanması, onlara değer veren ama bu arada dile getirilene kadar tezviratlardan habersiz bulunan insanları yanlış kanaatlere sevk edebilir.

Depremden sonraki bir hafta boyunca varlığını hissettiren birlik-beraberlik manzarası, felaketin kaynaştırıcı etkisi o tezviratlardan olumsuz etkilenmez ama, onların güvenilmesi gereken ağızlar ve kalemler tarafından tekrarlanması, toplumun bir kesiminin bir başka kesimine haksız yere düşmanca duygular benimsemesine yol açabilir.

Herhalde bunu kimse istemez.

Özellikle de iktidar ile ona destek verenlerin istememesi gerekir.

Tezviratların yalan olduğuna takılmaz bazıları, onların gerçekleri yansıttığını düşünmeye bile başlayabilir.

Benden hatırlatması.

İnsanlar şimdikine benzer felaketler sonrası ortamlarda çok daha kolay kanaatlere sahip olabiliyorlar. 

Nitekim, bu dediğimin etkisi en fazla deprem bölgesine yardım konusunda kendisini belli ediyor.

Amerikalı şarkıcı Madonna bile deprem bölgesine yapılacak maddi yardımlar için ideal mecra konusunda görüş açıklamış. Devletin kurumlarını değil, daha çok sanatçılar önderliğinde örgütlenmiş bir yapıyı adres olarak göstermiş Madonna.

Yabancı bir ülkede yaşayan bir dostum deprem sonrası yaraların sarılmasında kullanılmak üzere küçük çaplı bir yardım yapma arzunu iletti. İhtiyaçlarla karşılaştırıldığında fazla önemsenecek çapta bir meblağ değil söz konusu olan. Dostumun titizliğini bildiğim için en uygun adresi belirlemek için araştırmaya başladım.

Kanaatlerin çabucak nasıl oluştuğunu o vesileyle anladım.

Adres sorduğum kişiler yardımın nereye gönderilmesini söylemek yerine derhal “Aman oraya gönderilmesin” diyerek uyarma ihtiyacı duydular.

Her birinin “Gönderilmesin” dediği yer aynı değildi.

Zihnim AK Parti iktidara gelmeden önceki dönemde kurban bayramlarında yaşanan deri tedirginliğine gitti.

Geleneksel olarak ülkenin her tarafında Türk Hava Kurumu (THK) toplardı kurban derilerini ve bazı insanlar baskı altında bile kurbanlarının derisini o kuruma vermekten kaçınır, başka bir yere vermeleri engellenirse deriyi çöpe atmayı bile tercih ederlerdi.

Kurban derisi AK Parti iktidarında sorun olmaktan çıktı.

Anlaşılıyor ki, o rahatlık şimdilerde yerini yine kafa karışıklığına terk etmişe benziyor.

Sivil girişimler daha fazla tercih ediliyor, ancak eskiden THK lehine ve sivil girişimler aleyhine sürdürülen baskı, bu defa, depremin yaralarını sarma amacıyla örgütlenmiş sivil girişimler aleyhine bir havaya yerini bırakmış durumda.

Nereden nereye?

Bu konuda da en başa -2002 öncesine- dönülmüş gibi.

“Gerçek dışı” veya “Yalan” diye birbiri ardına sıralanan tezviratların AK Parti sözcüleri ve AK Parti’nin itibar ettiği yazarlarla yorumcular tarafından yaygınlaştırılmasının, dikkatimi çekmeye başlayan güven konusundaki hava değişikliğinde bir payı olabilir mi?

Olabileceğini düşünüyorum.

https://fehmikoru.com/iktidar-ve-yakin-cevresinin-iletisim-yanlislari-giderek-kendi-aleyhlerine-bir-hava-olusturuyor/

FEHMİ  KORU