İktidardan çözüm değil temenni geldi
"Otoriter rejimlerin başvurduğu argüman"
İktidardan çözüm değil temenni geldi
"Ülkemizin küresel piyasalardan tedarik ettiği ürünlerin fiyatlarının döviz cinsinden katlanarak artmasını bizim tek başımıza önleyebilmemiz mümkün değildir" diyen Erdoğan, ekonomideki sorunların nedenini önce dışarıdaki gelişmelere, sonra da içerideki "fırsatçılara" bağladı. Erdoğan, fiyatları yükselten "aç gözlü bir kesim" diyerek marketleri ve perakendecileri hedef aldı.
Ukrayna krizi ve pandemiye bağladı
Salgın döneminde bozulan üretim ve tedarik sisteminin hâlâ düzeltilemediğini ve Ukrayna savaşıyla birlikte yeni tehditlerle karşı karşıya kalındığını belirten Erdoğan, fiyatlardaki balonun söneceğini ümit ettiklerini söyledi.
Peki Erdoğan'ın söylemindeki farklılık neden kaynaklanıyor?
DW Türkçe'ye konuşan iktisatçılar, iktidarın artık ekonomik sorunları kabul ettiğine işaret ederken ekonomide gelinen noktayla ilgili sorumluluğu kendi üzerine almaktan kaçındığı görüşünde.
Çalışma ekonomisi uzmanı Özgür Müftüoğlu’na göre, bu söylemle topluma "Buna mecbursunuz, katlanacaksınız, yapacak bir şey yok" mesajı veriliyor. Muhalefet partilerinin çözüm üretmediği bir ortamda iktidarın din ve milliyetçiliği kullanarak bazı telkinlerde bulunduğunu düşünen Müftüoğlu, "Bunlar hiç işe yaramaz şeyler de değil. Muhalefet belki bunun rahatlığı içerisinde ama toplum ses çıkaracak bir kanal bulamadığı zaman buna razı olabilir. Ve toplumda buna göre bir geriye doğru gidiş olabilir. Daha otoriter bir rejimi kabullenme de bunu beraberinde getirir. Bu tarihsel süreçte de yaşanmıştır" diyor.
İktisatçı Prof. Oğuz Oyan da söylem değişikliğinin bir "kanıksatma operasyonu" olduğu görüşünde. Oyan, "Buradaki söylemde bir değişiklik daha var, her şey düzelecek demiyor. Düzeleceğini ümit ederim, dedi Cumhurbaşkanı. Yani bu çok daha geri bir pozisyon" diye konuşuyor.
"Otoriter rejimlerin başvurduğu argüman"
İktidarın sorunları inkâr etme çizgisini daha fazla sürdüremez noktaya geldiğini söyleyen Oyan, dolayısıyla burada bir kabullenme olduğunu, ancak iktidarın sorumluluğu kendi üzerinden atıp dış etkenlere bağladığını vurguluyor. "Şu söyleniyordu zaten: 'Türkiye'ye karşı komplo var.' Şimdi de Ukrayna savaşı dolayısıyla artan emtia fiyatları ve pandemi buna eklendi" diyen Oyan, şöyle konuşuyor: "Bu, aslında otoriter rejimlerin, özellikle de özgür medyanın olmadığı ülkelerde başvurduğu başlıca argümandır. Yani her şey güllük gülistanlık giderken ah işte bu dış etkenler yok mu onlar yüzünden her şey kötüye gitti mesajı verilir."
Son resmi verilere göre Türkiye'de tüketici enflasyonu yüzde 61'i geçerken gıda enflasyonu yüzde 70'i aştı.
Enflasyonun başlıca nedeninin iktidarın yanlış politikaları olduğuna işaret eden Prof. Oyan, Türkiye'nin gıda bağımsızlığında yirmi yıl öncesine kıyasla çok daha kötü, çok daha bağımlı bir noktaya geldiğini söylüyor.
"Türk lirasının değeri korunamadı"
Türkiye'nin faizi bir araç olarak kullanarak kendi parasının değerini koruyabileceğini ancak iktidarın "düşük faiz saplantısı" nedeniyle ithal ettiği ürünlerden çifte etki aldığını belirten Oyan, "Dünyada petrol fiyatı, gıda fiyatı artıyor ama sizin paranızın değeri düştüğü için bu durum iç fiyatlara daha da fazla yansımış oluyor. Siz faiz aracını kullanmayıp Hazine’ye inanılmaz yükler bindiriyorsunuz. Bu, hem ekonomiye hem hane halkları ve şirketlerin üstüne çok büyük yükler getiriyor. Türkiye'de toplumun önemli bir kesimi yoksullaştı. Bunlar hep iktidarın imal ettiği sorunlar" ifadelerini kullanıyor.
Özgür Müftüoğlu’na göre de Türkiye'deki ekonomik sıkıntılar yanlış politika tercihlerinden kaynaklanıyor.
"Siyasi sorumlulukları var"
Müftüoğlu da Erdoğan’ın ekonomideki kötü gidişattan yirmi yıllık iktidarını sorumlu tutmadığını ve sorunları pandemi ve Ukrayna krizi gibi konjonktürel nedenlere bağladığını ifade ediyor. Pandemi sürecinin yürütülmesinde iktidarın siyasi sorumlulukları olduğunu vurgulayan Müftüoğlu, Türkiye'nin dış politikada kırılgan olmasının, ekonomi ve enerjide dışa bağımlılığının altında da iktidarın politik tercihlerinin yattığını anlatıyor.
Öte yandan Müftüoğlu, Erdoğan’ın bir siyasi iktidar olarak "Şu politikaları uygulayacağız ve bundan şu şekilde sonuç alınacak" diye bir söylemde de bulunamadığına dikkat çekiyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, istihdam alanında ise yeni bir projenin hayata geçeceğini söyledi. Buna göre ek istihdam taahhüt eden firmaların işe alacakları her işçinin üç veya altı ay boyunca tüm ücretleri ve sosyal destek primlerini Çalışma Bakanlığı karşılayacak.
Türkiye'de geniş tanımlı işsiz sayısı 8 milyonu buluyor. Peki iş piyasası için yapılan düzenleme ne kadar etkili olabilir?
Özgür Müftüoğlu, açıklanan projenin 2008 krizinden sonra uygulan aktif istihdam politikalarından farklı olmadığını belirtiyor.
Bu politikayla işçiye belirli bir süre istihdam sağlandığına işaret eden Müftüoğlu, "Devlet, ücretinden sigorta primine, diğer maliyetlerine kadar ben üstleniyorum, sen yeter ki işçi çalıştır, diyor. Fakat bunun işçi için hiçbir güvencesi de yok. Sonuçta ortaya şöyle bir durum çıkıyor; maliyeti toplum yüklenirken işveren o işçi üzerinden kar elde etmiş oluyor" diye konuşuyor.
Geleceğe dönük vaat: 2053 hedefleri
Cumhurbaşkanı Erdoğan, açıklamalarında, Türkiye ekonomisinin durumuna ilişkin belirsiz bir tablo çizse de 2053 yılına ilişkin yeni hedefler paylaştı. 2053 Ulaştırma ve Lojistik Planı’nı açıklayan Erdoğan, Türkiye'yi bir lojistik merkez yapacaklarını söyledi.
İktisatçılara göre ise geleceğe yönelik vaatlerden önce bugüne ilişkin sorunlara çözüm bulunmalı.
Türkiye'de ciddi bir yoksullaşma olduğunu vurgulayan Müftüoğlu, "İnsanlar gıda fiyatları çok yükseldiği için karınlarını doyurmakta zorluk çekiyorlar. Barınma krizi ortaya çıktı, kiralar çok yükseliyor. Akaryakıt fiyatlarındaki yükselişle beraber ulaşımda çok büyük krizler var. İnsanlar bunu bugün yaşarlarken otuz sene sonrası için birtakım şeyler vadediliyor" diyor.
"Meseleler 30 yıl sonrasına erteleniyor"
"Önemli olan bugünkü acil sorunlara çözüm oluşturacak alternatifleri bulmak" diyen Müftüoğlu’na göre bu alternatifleri muhalefet de yaratamadığı için siyasi iktidarın meseleleri otuz sene sonraya erteleyebildiğine dikkat çekiyor.
Prof. Dr. Oğuz Oyan da Türkiye'nin 2011'de açıklanan 2023 hedeflerinden oldukça uzak olduğunu hatırlatarak "Şimdi Cumhuriyet’in 100'üncü yıl dönümünden çıktık. İstanbul'un fethinin yıldönümlerine bağlamaya çalışıyorlar. 2023’te kişi başına 25 bin dolar milli gelir olacaktı, ihracat 500 milyon dolara çıkacaktı. Şimdi ihracatta bunun yarısına geriledik hedef olarak. Milli gelir rakamında ise 2023'te 10 bini geçersek diye dua ediyorlar. Daha önce açıkladığı hedeflerden bu kadar uzak olan bir iktidar 2053 hedeflerini söyleyerek yeni bir masal anlatıyor” diye konuşuyor.
DW