İlahi adalet mi, insani adalet mi?
Çünkü herkesin mayası, fıtratı İslam’a ayarlı. İnsanı yaratan Allah, tabiatı yaratan da Allah celle celalüh.
İnsanlar, bilimin ürettiği her türlü güvenlik önlemlerini alsa da, uçakta, gemide, otobüste, yangında, depremde… Tehlike anında korku yürekten bütün hücrelere sıçradığında ateistler bile en sonunda “Allaaaaaaah” demeye başlarlar.
Çünkü herkesin mayası, fıtratı İslam’a ayarlı. İnsanı yaratan Allah, tabiatı yaratan da Allah celle celalüh.
Tabiat kanunlarına uygun hareket ettiğimiz oranda sağlığımızı koruyoruz.
Ona aykırı hareket ettiğimizde zararını biz görüyoruz.
Paragöz kapitalistler daha fazla para kazanmak için petrolden yüz çeşit malzeme ürettiler ve ayakkabıdan elbiseye, ev sergilerinden araba koltuklarına kadar her yere plastiği modernlik adına soktuklarından bilime aykırı olmamak için birçok insanı da susturdular.
Ama bir zaman sonra sentetik yiyeceklerin, giyeceklerin ve kullanılan her şeyin insana zarar verdiğini yine bilim söyleyince tabii olana geri dönüş başladı ama ekili alanlarda temiz toprak kalmadığından geri kalmış ülkelerin topraklarında organik yiyecek, giyecek, içecek ve kullanılacak şeyler üretme tarafına gidildi.
Bütün tabiat kanunlarında oynama yapılıp tenler tahrip edilirken tabiatı yaratan Rabbimizin Kur’an’daki kanunlarına karşı, ona aykırı, hatta ona düşman sentetik kanunlar ürettiler.
Son yirmi beş yıldır aklı başında insanların ortak söyledikleri bir şey var: “Evrensel değerler oylanmaz.”
Kabul. Sonuna kadar bu sözün arkasında olmak lazım ama “Evrensel değeri” kim belirleyecek?
İşte sorun burada. Bileğine, parasına, ordusuna, silahına güvenen bir kabadayı bozuntusu çıkıyor ve bütün devletlere emirler yağdırıyor ve “Evrensel değeri ben belirlerim” demeye getiriyor.
Evreni kim yaratmışsa “Evrensel değeri” de o koyar.
Ben bu konuyu çok yazdım. Hatta “Evrensel İslami Değerler” adı altında bir eserim de yayınlandı.
Hapisten yeni tahliye olan Ahmet Altan bağırıyor:
“Dünyadaki en korkunç şey, senin kaderini elinde tutan bir adamın dehşet verici gücüyle karşılaşmaktır. Seni öldürebilir, seni hapsedebilir, seni sürgüne gönderebilir ya da seni özgür bırakabilir. Böyle birinin seni hapsetmesiyle serbest bırakması, sonuçları çok farklı olsa da, aynı ölçüde ezicidir. Çünkü senin hiç söz hakkın yoktur. Bunu yapabilen insanlar genellikle bir cüppe giyer ve yüksek bir kürsüde otururlar. Onlara yargıç denir.
Bir insanın böylesine insanüstü bir güce sahip olmasının tek bağışlanacak yanı, bunu haklı bir şekilde kullanması olabilir ancak.”
Hakim ve savcıların her biri birer partiye gönül vermişlerdir.
Her partinin aynı konuda görüşü de ayrı oluyor. Yasalar çıkartılırken bir oy fazlasıyla kanunlaşıyor ve gönlü muhalif tarafta olan hakim ve savcılar, kanun maddesinin yanlış veya eksik olduğuna inansa bile o yanlışı görev gereği uyguluyor.
İnsani adalet terazisinin yanlışlığını bildiği halde ona göre tartarak adalet dağıtıyor.
Her gün yalnız İstanbul’da, üç bin küsur camide, beş vakitte, caminin en yüksek yerinden, en yüksek sesli hoparlörle imam ve müezzinlerimiz, insanın olduğundan daha büyük gösterilmemesini, önüne geçilemez, aşılamaz bir insan için “En büyük odur” denemez anlamında “Allahü Ekber/En büyük Allah’tır” dedikten sonra Eşhedü en la ilahe illallah/Ben şahitlik yaparım ki, Allah’tan başka yaratan, yaşatan ve yöneten yoktur” diye, yavrusunu kaybetmiş ananın çocuğunu ararken çığlık atışı gibi yanan yürekle bağırıyor.
“Seni yönetme hakkı ancak seni yaratana aittir” diye bağırıyor.
Birileri çıkmış ve sen yarattın ama ben yönetirim demiş ve Firavun’un Musa aleyhisselama ve kendi halkına “Ene Rabbüküm’ül a’la/Sizin en yüce kanun koyucunuz benim” demiş.
Kabul edenlerin sızlanma hakları yoktur.
Ulusların kendi kanunları bile uluslararası kanunlara aykırı olamaz kuralını kabul ettirmişler ve dünya devletlerinin anayasalarına yazdırdıkları gibi Türk Anayasası’nın 90’ıncı maddesinde de “…Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasa’ya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne başvurulamaz.” denilmiştir.
Tek olan yaratıcının kurallarına karşı gelenler, yüzlerce kuralcıya boyun eğmek durumunda kalırlar.
İslam’da ise kuralları yalnız Allah ve onun yetki verdiği Rasülü belirler, bir de halkın maslahatı gereği kural koyulacağında devlet başkanı, Kur’an ve Sünnet’e aykırı olmamak kaydıyla kendi danışma meclisinde kural koyar veya diğer devletlerden kural alabilir.
Koyulan kuralların hiçbirinin, Kur’an ve Sünnet’e aykırı olmamak kaydının olması, aslında sekiz milyar insanın hiçbirinin bir diğer insanın, devletin, uluslararası kurallar koyan heyetin insafına bırakmama olayıdır.
Hakim ve savcılara kızmamak gerekir.
Adalet terazisi yanlış tartıyorsa o teraziyi onların eline verene kızmalı ve terazinin en doğrusunu ortaya koymasını söylemeli değil mi?
https://www.milligazete.com.tr/makale/3306091/mahmut-toptas/ilahi-adalet-mi-insani-adalet-mi
MAHMUT TOPBAŞ / MİLLİ GAZETE