İmamoğlu Alman Die Zeit gazetesine konuştu

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın cep numarası bende yok

İmamoğlu Alman Die Zeit gazetesine konuştu


İmamoğlu Alman Die Zeit gazetesine konuştu: Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın cep numarası bende yok

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu Alman Die Zeit gazetesinin, koronavirüs, basın özgürlüğü hakkındaki sorularını yanıtladı

Özlem Topçu / Die Zeit

 

Korona çağında "hiç uyumayan" 16 milyonluk bir şehirdeki atmosferi nasıl tanımlarsınız?

Belki de bir resim, atmosferi anlatmanın en iyi yolu olacak.

Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca'nın mart ayı sonlarında paylaştığı Galata Köprüsü'nün fotoğrafı... 
 


Normal zamanlarda insanların balık tuttuğu, turistlerin fotoğraf çekmek için defalarca durduğu, İstanbulluların önemli bir yürüyüş yolu olan bu köprüde bir süredir görülen tek şey bomboş bir alan. 

İstanbul'un güzellikleri, çoğunlukla kalabalıklardan görülmez. 

Ancak şimdi, ilkbaharda turistlerle dolmaya başlayan bu kenti, bu kadar terk edilmiş görmenin üzüntüsü de var...

Üzüntünün yanı sıra turizmin önemli merkezi İstanbul'da bundan sonraki sürecin nasıl devam edeceği de henüz bir muamma. 
 

imamoplu.jpeg
Fotoğraf: İBB Basın Birimi


Bu soru işaretlerini sorduğumuz Ekrem İmamoğlu, yaklaşık bir yıldır bu metropolün belediye başkanı.

2019'da kazanılan iki seçimin ilki, AK Parti'nin itirazı sonrasında Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından iptal edilmişti. İkinci seçimde, İmamoğlu daha fazla oy alarak tekrar belediye başkanı seçildi.

Skype üzerinden konuştuğumuz İmamoğlu, ülkenin kurucusu Atatürk'ün büyük bir portresinin asılı olduğu ofis duvarının önünden sorularımızı yanıtladı. 


"İstanbul, Türkiye'deki korona krizinin merkezidir"

ZEIT: Sayın Başkan, koronavirüs İstanbul'u ne kadar kötü vurdu?

İstanbul'un Türkiye'deki korona krizinin merkezi olduğuna dair şüphe yok. Ama şehrimizdeki durumla ilgili elimizde herhangi bir veri yok.

Teşhisler olsun, tedavi sayısı veya diğer konular olsun, tüm bilgiler Ankara'da Sağlık Bakanlığı'nın kontrolünde. Sadece tüm Türkiye'ye ait rakamlar paylaşılıyor.

Türkiye'de koronavirüs ile enfekte olan insanların en az yüzde 60-65'inin İstanbul'da yaşadığını tahmin ediyoruz. Bu değerlendirme Sağlık Bakanı tarafından da yakın zamanda doğrulandı.

ZEIT: Peki, koronavirüs hastaları ve veriler haricinde başka hangi konuda endişeleriniz var?

Şu anda birçok insan gelirini kaybediyor. Sağlık sektörü tamamen bakanlığa tâbi olduğu için, yani karar verme gücümüzün dışında olduğu için, şehir yönetimi olarak krizin toplumsal sonuçlarına konsantre oluyoruz.

Normal zamanlarda, İstanbul'da yaklaşık 230 bin aile toplum yardımı alıyor. Son 15 günde, bu tür yardımlar için başvuran aile sayısı 600 binin üzerine çıktı. Bu yüksek bir sayı.

ZEIT: Türkiye'nin en önemli şehrinin belediye başkanı olarak muhtemelen Ankara'daki hükümetle sürekli konuşuyorsunuz. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın cep telefonu numarası gerçekten sizde var mı?

(Gülerek) Hayır, bende yok.

ZEIT: Korona krizinin başlangıcından beri kendisi ile kaç kez konuşabildiniz?

Hiç konuşamadık. Başkan'dan üç kez randevu talebim oldu; ama bir geri dönüş olmadı.


"İçişleri ve Sağlık bakanını aradım; bunun temelsiz olduğunu söylüyorum. Ama tabii ki bana cevap veremediler"

ZEIT: Bu kriz, merkezi hükümetle muhalefet partisine üye bazı belediye başkanları arasında bazı çatışmalara yol açtı.

Örneğin, ihtiyaç sahipleri için bir bağış kampanyası başlattınız ve bu nedenle size karşı açılan idari bir soruşturma var.

Cumhurbaşkanı Erdoğan sizinle ilgili  "Bunun insanlara yardım etmekle bir ilgisi yok, tamamen şov" demiş ve "Devlet içinde devlet" imasında bulunmuştu. Bu çatışmayı nasıl açıklıyorsunuz?

Bir şehir yönetimi olarak, devletin bir kurumuyuz. Vatandaşa hizmet etmek bizim görevimizdir. Hareket alanımız Anayasa'da açıkça tanımlanmıştır ve görevlerimizden biri de vatandaşlarımızın refah seviyesini korumaktır. Yardım etmek ve kimsenin durumunun daha kötüleşmemesini sağlamak.

Bu yüzden, bizim görüşümüze göre anlaşmazlık için bir neden yoktur. Şu anda bir soruşturma var, evet, bu yüzden İçişleri Bakanı'nı ve Sağlık Bakanı'nı aradım. Bunun temelsiz olduğunu söylüyorum. Ama tabii ki bana cevap veremediler.

Ayrıca İktidar partisi AK Parti tarafından yönetilen belediye yetkililerinin, muhalefet belediye başkanları için yasaklanan bazı tedbirleri ve imkanları kullanmaları da söz konusu.


"Sokağa çıkma yasağı çağrımızı tekrarlıyoruz; uzmanlar bize insanların en az iki hafta evde kalmaları gerektiğini söylüyor"

ZEIT: Belediye başkanı olarak virüsün yayılmasını engellemek için ne yapıyorsunuz?

Örneğin, 750 kamu binasının düzenli olarak dezenfekte edilmesini sağlıyoruz.

Sağlık sistemine katkımızı sağlamak için elimizden gelen her şeyi yapıyoruz, bu yüzden hemşireleri şu anda boş otellere yerleştiriyoruz. Böylece hizmetlerinden sonra eve çok uzun bir yolculuk yapmak zorunda değiller. Yaklaşık 1500 kişiyi bu şekilde destekliyoruz. 

Ancak en önemli tedbirlerden biri sokağa çıkma yasağı olacak. Buna ihtiyacımız olduğunu defalarca söyledik. Ama buna sadece hükümet karar verebilir.

Sokağa çıkma yasağı var, ama şimdiye kadar sadece iki hafta sonu. Bu karar ilk alındığında ise çok talihsiz bir şekilde yürürlüğe girdi...

ZEIT: İçişleri Bakanlığı sadece iki saat önceden yasağı duyurmuştu. İnsanlar daha sonra süpermarketler ve fırınlar önünde, uzun kuyruklar oluşturdu ...

Ayrıca iki günlük bir yasağın ne kadar fayda sağlayacağı da bir soru işareti.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi korona krizi için kendi Bilim Konseyi'ni topladı. Bu uzmanlar bize insanların en az iki hafta evde kalmaları gerektiğini söylüyor. Bu nedenle sokağa çıkma yasağı çağrımızı tekrarlıyoruz.

Evde kalmanın sadece bir tavsiye olarak kalması durumunda, İstanbulluların yaklaşık yüzde 15'ini dışarıda görüyoruz. Bu da 2,5 ila 3 milyon kişi demek.

ZEIT: Hükümet neden sokağa çıkma yasağı uygulamıyor?

Bununla ilgili bana bir bilgi sunulmadı.


"Belediye başkanı olarak sadece vatandaşların sağlığından değil, şehrin geleceğinden de endişeliyim"

ZEIT: Sürecin nasıl devam edeceğini düşünüyorsunuz?

Elimizdeki veriler dikkate alındığında, durumun kesin olmamakla birlikte tahminen haziran ayı ortasında veya sonunda iyileşeceğini gösteriyor.

Belediye başkanı olarak sadece vatandaşların sağlığından değil, şehrin geleceğinden de endişeliyim.

Bence bir ya da bir buçuk yıl boyunca ekonomik sonuçlarla uğraşmak zorunda kalacağız. Dünya artık eskisi gibi olmayacak.


"Kriz yönetimi uzlaşma, ortak kaygılar ve şeffaflık üzerine gelişir. Ne yazık ki, hükümet bu konuda iyi bir izlenim bırakmıyor"

ZEIT: Hükümet bunu vatandaş ile yeterince net bir şekilde paylaşıyor mu?

Tabii toplumun liderleri bizi neyin beklediğini şeffaf bir şekilde iletmeliler. Durumu güzelmiş gibi göstermek daha fazla hayal kırıklığına yol açabilir.

Kriz yönetimi uzlaşma, ortak kaygılar ve şeffaflık üzerine gelişir. Ne yazık ki, hükümet bu konuda iyi bir izlenim bırakmıyor.


"İnsanların bilgiye ihtiyacı var ve aynı zamanda birçok şeyi merak ediyorlar"

ZEIT: Sağlık Bakanı sık sık kameraların karşısına çıkıp son gelişmeleri ve rakamları paylaşıyor. Bu sizi ikna etmiyor mu?

Tabii ki bir salgında her şeyi mükemmel yapmak mümkün değildir. Ama insanların bilgiye ihtiyacı var ve aynı zamanda birçok şeyi merak ediyorlar.

Örneğin, enfeksiyon oranlarının tedavi edilmiş enfeksiyonlara ve ölümlere oranının dünyanın başka yerlerindeki karşılaştırmalı değerlerle bağdaştırılışının zor olduğu bir değerlendirme söz konusu.


"Ölen kişilerin vefat belgelerini alıyoruz ama hangi hastanın Kovid-19'dan ölüp ölmediğini bilmiyoruz"

ZEIT: New York Times gazetesine göre, İstanbul'da mart ve nisan aylarında her zamankinden 2 bin 100 kişi daha fazla insan öldü.

Web sitemiz aracılığıyla, kaç kişinin öldüğünü görmek mümkün. Bu rakamlara bakacak olursak, ölümlerde dramatik bir artış olduğunu görebiliyoruz.

Ölen kişilerin vefat belgelerini alıyoruz ama hangi hastanın Kovid-19'dan ölüp ölmediğini bilmiyoruz.

Bakanlık bunu bilmeli ve ölüm sayısındaki artışın nedenini de açıklayabilmeli. Sağlık Bakanı'na bu artışlar konusunda bilgilendirilme talebimizi ilettik.

ZEIT: Bir cevap aldınız mı?

Henüz değil.


"Gazetecilik bir insanı terörist ilan etmek anlamına gelmez; yasal olarak kendimi savunma hakkım var"

ZEIT: Belediye başkanı seçildiğinizde, seçim sloganınız şuydu: Her şey çok güzel olacak. Bu slogan, basın özgürlüğü de dahil olmak üzere temel hakların güçlendirilmesiyle de bağlantılıydı. Türkiye'de şu anda yüzden fazla gazeteci hapiste.

Siz de hükümet yanlısı üç gazeteci hakkında şikayette bulundunuz (İmamoğlu’nun sokağa çıkma talebi, 2016'daki darbe girişimi ve sonrasındaki OHAL süreci ile karşılaştırılmıştı). Sizi eleştiren gazetecilik suç mu?

Bize göre basın özgürlüğü nefes almak kadar değerlidir. Ama gazetecilik bir insanı terörist ilan etmek anlamına gelmez.

Böyle bir şey yapan herkes, sadece gazeteci gibi davranarak bir insanın haysiyetini ayaklar altına alır.

Kaç kez diğer gazeteciler tarafından eleştirildim ve hiçbiri hakkında herhangi bir şikayette bulunmadım. Ama yasal olarak kendimi savunma hakkım var.


"Toplumumuzun bu umuda ihtiyacı var; her şeyin gerçekten değişebileceğine inanılması gerekiyor"

ZEIT: Her şeyin hâlâ güzel olacağını düşünüyor musunuz ? Eğer düşünüyorsanız, ne zaman?

"Her şey çok güzel olacak" umudu besleyen bir zihniyet. Toplumumuzun bu umuda ihtiyacı var.

Eşitlik duygusuna, adalete, iyi bir ücrete ihtiyacı var; hakları olduğu hissiyatına. Her şeyin gerçekten değişebileceğine inanılması gerekiyor.

 

 

*Bu röportaj kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler SEHITLEROLMEZ.COM VE Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

https://www.zeit.de/2020/19/