İnfaz düzenlemesinin ardından cezaevlerinin durumu
Salgın hastalık evrensel hukuk ilkelerini unutma gerekçesi olamaz.
Tüm modern infaz sistemlerinde olduğu gibi kişinin yaşam hakkı esas alınmalı. Aksi halde suçlunun topluma kazanımı, ıslahı gibi amaçların bir anlamı kalmaz. Suçun şahsiliği ilkesi kadar faillere özel uygulamalar getirilmemesi de evrensel bir ilkedir. Salgın hastalık evrensel hukuk ilkelerini unutma gerekçesi olamaz.
Ali Eşsiz*
7242 Sayılı Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile ceza infaz kurumlarında bulunan, içlerinde aylardır cezaevinde olup henüz iddianamesi düzenlenmeyen tutukluların da bulunduğu, aileleriyle birlikte milyonlarca kişiyi etkileyecek bir düzenleme hayata geçti. Denetimli serbestlik, adli kontrol, özel ve genel af gibi yöntemlerle kişi ıslah edilirken bir taraftan da kişinin topluma adaptasyonu sağlanır. Geçmişte de birçok kez af yoluna gidilmiş, toplumsal uzlaşı sağlanamadığında yasadan verimli sonuçlar almanın mümkün olmadığı görülmüştür.
YASA DEĞİŞİKLİĞİNİN SONUÇLARI NELER OLDU?
Örgütlü suçlar, tefecilik, canavarca hisle yaralama suçlarının cezalarında artırıma gidildi.
Basit suçlardan kısa süreli ceza alıp cezanın para cezasına çevrilmesi zorlaştırıldı. Bu durum af sonrası cezaevlerindeki yoğunluğu artıracak bir hüküm olarak göze çarpıyor.
30 Mart 2020 tarihine kadar işlenen suçlar bakımından terör, cinayet, uyuşturucu, kadına şiddet, cinsel suçlar hariç tutularak infaz indirimi 2/3 ’ten 1/2’ye; mükerrer ve örgütlü suçlar bakımından 3/4’ten 2/3’e çıkarılmış; cinsel istismar suçu ve terör suçları bakımından 3/4 oranı aynı kalmıştır.
Yukarıda bahsedilen suçlar hariç tutularak denetimli serbestlik bir yıldan üç yıla çıkarılmıştır. 0-6 yaş grubu çocuğuyla cezaevinde bulunan anneler ve 70 yaşını bitiren kişiler hakkında denetimli serbestlik dört yıl uygulanır. Burada insan hakları temelli bir yaklaşımla suç tipi ayrımına gidilmeden genel bir uygulamayla bebek sahibi anneler ve yaşlılık durumu esas alınmalıydı.
Devlete karşı işlenen suçlarda bir indirim söz konusu olmadı. Bu durumda kişilere karşı işlenen suçların affedilip devlete karşı işlenen suçların bu kapsama alınmaması tezatlık oluşturmuştur.
MİT Kanunu kapsamında işlenen veya işlendiği iddia olunan suçların pakete dahil edilmemesi tutuklu gazetecileri bu kapsam dışında bırakmıştır.
Düzenlemeye Basın İlan Kurumu aracılığıyla resmi ilan ve reklam yayınlama hakkı bulunmayan gazetelerin ceza infaz kurumlarına girişini yasaklayan bir hüküm de sıkıştırılmış, böylelikle tutuklu ve hükümlülerin bilgi edinme ve haber alma hakkı kısıtlanmıştır.
İyi hale getirilen yeni kıstaslarla, iyi hal değerlendirmeleri arasına hükümlünün cezaevi dışındaki tutumları da eklenmiş ve olumsuz bir durumda infazının yakılmasına fırsat verilmiştir. Böylece aftan yararlanamayanlar için şartların ağırlaştığını söylemek mümkün.
CEZAEVLERİNİN DURUMU: CEZAEVLERİNDE İLK COVİD-19 VAKASI
Salgın hastalığın infaz kurumlarında yayılması gündeme geldiğinde yetkili makamlar, bunların abartı ve siyasi söylemlerden ibaret olduğunu söyledi. Ta ki ilk ölüm haberi, Samsun Bafra T Tipi Cezaevi’nden gelene kadar. Adalet Bakanlığı’nın son açıklamasına göre ise beş ayrı infaz kurumunda 17 vaka tespit edilmiştir. Birçok kişinin kapalı cezaevlerinden açık cezaevlerine nakli bekleniyorken açık cezaevlerinde salgın riskinin daha yüksek olduğunu öngörmek mümkün. Nitekim 17 vakanın tamamı açık infaz kurumlarında görülmüştür. İlk etapta 75 bin kişi, 31 Mayıs 2020 tarihine kadar infazdan sayılması kaydıyla izne çıkarıldı. İnfaz oranlarındaki değişiklikle de 10 bin kişinin kapalı cezaevinden, 15bin kişinin de açık cezaevinden tahliyesi gerçekleşiyor. Tablo bu şekildeyken salgın konusunda siyasi saiklerle kararlar alınması ciddi ölüm riski ve cezaevi problemini beraberinde getirir. Devletin tutuklu ve hükümlülerin yaşam hakkını koruma yükümlülüğü, infaz kurumlarında da devam eder. Cezaevlerinde binlerce kişinin salgın hastalık bulaşma baskısı altında tutulması bir çeşit işkence kategorisine girer.
Salgın öncesinde TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu bünyesinde oluşturulan alt komisyonun Diyarbakır Cezaevi’ne ilişkin oluşturduğu taslak raporunda; cezaevinde kapasitenin üstünde insan olduğu, sağlık personelinin eksik, yemeklerin yeterli olmadığı ve çocukların beslenmesi için yeterli gıdanın temin edilmediği, kantinden tedarik edilen ürünlerin piyasa fiyatının üzerinde satıldığı raporlara yansımıştır. Haklarında toplama ve yasaklama kararı bulunmayan kitapların talep edilmesine rağmen temin edilmemesi de bir başka konu. Cezaevlerine dair yine bir başka araştırma olan 31 Aralık 2018 TÜİK verilerine göre eğitim düzeyi açısından bakıldığında ilköğretim mezunları yüzde 47 ile hırsızlık, yüzde 29 ile öldürme, yüzde 36 ile uyuşturucu imal ve ticareti suçlarını en çok işleyen eğitim düzeyidir. Kalıcı sosyal çözüm için eğitim konusu üzerine yoğunlaşmak gerekir. Yüksekokul mezunlarının en çok işlediği suç ise yaralama olurken bu eğitim seviyesine mensup insanların, kendini özgür hissetmemesi, baskılanması sonucu şiddete yönelmesi olarak yorumlanabilir. Toplamda en çok işlenen suç ise hırsızlık olarak verilere yansımıştır. Bu suçun sosyoekonomik boyutuna temas edilemediğinden grafiğini artırarak devam ettirmektedir. Ek olarak her yıl ceza infaz kurumu sayısının arttığı ve suç işleyen kişi sayısının katlanarak devam ettiği de görülmekte.
NASIL BİR YAKLAŞIM ÇÖZÜM SAĞLAR?
Tutuksuz yargılama kural; tutuklu yargılama isitsnadır!
*Tüm modern infaz sistemlerinde olduğu gibi kişinin yaşam hakkı esas alınmalı. Aksi halde suçlunun topluma kazanımı, ıslahı gibi amaçların bir anlamı kalmaz.
*Suçun şahsiliği ilkesi kadar faillere özel uygulamalar getirilmemesi de evrensel bir ilkedir. Salgın hastalık evrensel hukuk ilkelerini unutma gerekçesi olamaz.
*Kişilerin suça karışma sebepleri irdelenmeden, kalıcı çözümler üretilmeden toplu tahliyeler doğru değildir.
*Bir kereye mahsus denetimli serbestlikten faydalanmayı kolaylaştıran madde kapsamına; söylemlerinden, yazdıklarından, düşüncelerinden ötürü içerde tutulan kişilerin de dahil edilmesi gerekir. Bu yaklaşım 2020 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 154’üncü sırada olmamıza ve Uluslararası Gazetecileri Koruma Komitesi’nin açıkladığı tutuklu gazetecilerin sayısına ilişin raporda ilk sırada yer almamıza bir nebze çare olabilirdi. Tahliye olan kişilerin işlediği suçlar gündeme geldikçe yasanın adilliği sorgulanacaktır.
*Terör suçları bakımından en tartışmalı husus ise terör tanımıdır. Suç tanımına geniş bir yorum getirilebilmesi, mahkemeler arası uygulama farklılıklarına sebebiyet veriyor.( Konunun meraklıları için terör suçu tanımına ilişkin önemli iki kararı buraya bırakıyorum: Bireysel Başvuru No: 2017/36722 K.T.: 915/2019 ve İptal Davası: E.1991/18 K.1992/20 )
*0-1 yaş arası 800 çocuk infaz kurumlarında anneleriyle birlikteyken ruhsal ve fiziksel gelişimleri yeterli olmayacaktır dolayısıyla ev hapsi kolaylığı sağlanmalı.
*Ceza infaz kurumlarındakilere sadece artırılıp azaltılacak bir sayı olarak bakmamalı, eşit bir infaz uygulaması ile kişileri suça iten sebeplere çözüm bulunmalı, çare olarak ölüm oruçlarını bırakmamalıyız.
*Stajyer Avukat
* Forum kategorimiz çok çeşitli türde içeriğe açıktır. Gazete Duvar'ın editoryal politikasıyla uyumlu olmak zorunda değildir.
DUVAR