“İnsan ölümlerini göze alan blokaj devam edecek”

Erdoğan, DW Türkçe'nin sorularını yanıtladı.

“İnsan ölümlerini göze alan blokaj devam edecek”


Göç uzmanı Murat Erdoğan, Türkiye’nin “Avrupa’ya açık kapı’ hamlesinin sadece AB'yle krize yol açmadığına, bu politikanın Türkiye için de riskler oluşturduğuna dikkat çekti. Erdoğan, DW Türkçe'nin sorularını yanıtladı.

Türk-Alman Üniversitesi Göç ve Uyum Araştırmaları Merkezi Başkanı Murat Erdoğan, Avrupa'nın sınırlara akın edenlere kapılarını açmaya yanaşmayacağına işaret ederek "Korkarım Avrupalılar engellemek için gerekirse insan ölümlerini de göze alıp blokaja devam edecek” dedi. Tırmanan tansiyon ile Türkiye'de mültecilere saldırarak barış ortamını bozmak isteyenler için ortam oluştuğuna dikkat çeken Murat Erdoğan, "Ayrıca Avrupa'ya kapının açıldığını duyan, dünyanın başka yerlerindeki mülteci adayları, özellikle de düzensiz göçmenlerin de Türkiye'ye akın etme ihtimali var. Yani Türkiye'nin kapıları açma politikası, Türkiye için de bazı riskler barındırıyor” sözleriyle uyardı. Erdoğan, DW Türkçe'nin Türkiye-AB sınırlarında yaşanan göçmen krizi ile ilgili sorularını yanıtladı.

Göç uzmanı Prof. Dr. Murat Erdoğan

Göç uzmanı Prof. Dr. Murat Erdoğan

- DW Türkçe: Türkiye-AB sınırları yeni bir göçmen krizine sahne oluyor. Yaşanan süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Murat Erdoğan: Gerçek şu ki bu kriz, Türkiye için Suriye'de iç savaşın başladığı 2011 yılında başladı. Suriyeliler Türkiye üzerinde Avrupa'ya gitmeye başlayıncaya kadar da bunu kimse umursamadı. Hatta Avrupa enteresan bir şekilde Türkiye'ye sürekli ‘insanlık dramı yaşanıyor, kapılarınızı açın' derken aynı zamanda dolaylı bir biçimde ‘batı sınırlarınızı sıkı korursanız iyi olur' diyordu. Çünkü önemli olan bu krizin o bölgede kalması, Avrupa'ya ulaşmamasıydı…

- AB, Mülteci Mutabakatı ile bunu bir ölçüde de başardı…

Evet bu çok net: AB, sorunun kendisinden uzak kalması için Türkiye'nin bir ‘tampon ülke' olarak değerlendirilmesine karar verdi, dışsallama politikası uyguladı. Mültecileri tutması için Türkiye'ye para verildi. Aslında 18 Mart Türkiye-AB Mülteci Mutabakatında, Türk vatandaşlarına vizesiz seyahat hakkı tanınması, yeni müzakere başlıklarının açılması, Gümrük Birliği'nin geliştirilmesi gibi diğer bazı siyasi taahhütler de vardı. Ve Türkiye için sadece para değil bu siyasi hedefler de önemliydi. Ancak AB kendince bir kurnazlık yaparak bu mutabakata AB olarak imza atmadı, üye ülkeler imza attı. Bu yolla da AB kurumsal olarak taahhüt altına girmemiş oldu ve bu taahhütler arka plana itildi. AB, ‘oh para verdik, Türkiye mültecileri ülkede tutacak' diye düşündü, çok çetrefil bir soruna basit bir çözüm bulduğunu sandı. Oysa bunun sürdürülemeyeceği çok açıktı.

- Türkiye'nin kapıları açma kararının zamanlamasını, İdlib'de çok sayıda Türk askerinin ölümüne yol açan saldırının hemen ardından bu kararın alınmasını neye bağlıyorsunuz?

Aslında Türkiye "İdlib'den mülteci akını olursa kapıları açarız” diyordu. Ancak İdlib'den sınırı geçen yok. Karar, Esad'ın Rusya'nın Türk askerlerini hedef almasından sonra açıklandı. Kanımca bunda üç etken var. Türkiye, Avrupa'nın Suriye politikasına destek vermesini istiyor. Bir diğer etken de iç politikada, Türkiye'deki Suriyeliler konusunda artan öfke. Bir de tabii İdlib'de askerlerin şehit olduğu facia bu kriz ile geri planda kalmış oldu.

- Yaşanan son gelişmeler nedeniyle Avrupa'da Türkiye'ye "insan hayatını tehlikeye sokmak”, "mültecilerin sırtından AB'ye şantaj yapmak” hatta "devlet eliyle insan kaçakçılığı” suçlamaları yöneltiliyor. Türkiye'nin müttefike ihtiyacı olduğu bir dönemde, bu yolla sonuç alınması beklentisi ne kadar gerçekçi?

Türkiye'nin hamlesinin Avrupa'da Türkiye ile ilgili yarattığı çok olumsuz havanın, algının çok farkındayım. Ama iç politikayı yapanlar gözüyle baktığınızda, orada çok farklı, adeta bir kahramanlık hikayesi döndüğünü görürsünüz. Unutmayalım ki son 5 hatta 10 senedir Avrupa'da Erdoğan'a destek yok. Bunu kendisi biliyor ve bu şekilde eleştirilmek onu çok da fazla ilgilendirmiyor. Erdoğan bu hamlesiyle iç politikada kendisine olan desteği konsolide etmiş oluyor ve yine bu yolla AB'den daha fazla mali destek almayı umut ediyor ve görünen o ki AB bu desteği vermeye devam edecek. Bu anlamda Erdoğan, hem iç politikada hem dış politikada, sonuçların uzun vadede nereye evrileceği bilinmese de kısa vadede istediğini elde etmesini sağlayan bir atak yapmış oldu.

- Peki sizce AB ile kriz nasıl aşılacak? 2016 Mutabakatı mı güncellenecek?

Mülteci Mutabakatı dört yıllık bir mutabakattı, eninde sonunda güncellenmesi gerekiyordu. AB krizi, ‘Türkiye ile yeni bir anlaşma yapalım, daha fazla para verelim' diyerek çözmeye çalışıyor. Aynı hata tekrarlanıyor. Daha önemlisi mutabakat sadece Suriyelileri kapsıyordu. Oysa Türkiye'de 2016 sonrasında başta Afganistan, Irak, Pakistan olmak üzere yüz binlerce yeni mülteci geldi. Resmi sayı 500 bin civarında. Bunun dışında yaklaşık 1 milyon da düzensiz göçmen girişi oldu. Sadece geçen yıl yakalanan düzensiz göçmen sayısı 454 bin, 201 bini Afgan. Bunlar dikkate alınarak mutabakatın mutlaka güncellenmesi ve daha önemlisi siyasi ayağının da işlemesi lazım.

- AB bu sefer Avrupa kapısına dayanan göçmenlerini kabul eder mi?

Avrupa'da hiç bir hükümet şu an sınırdakilere kapıları açmaya yanaşmayacaktır. Şunun da farkındalar, bu zorlama işe yararsa, bu tür olayların ardı arkası kesilmeyecek. Üstelik burada bir başka önemli sorun da sınıra gelenlerin çoğunluğunun Suriyeli olmayan, deport edilmekten korkan düzensiz göçmen olmaları. Avrupa kamuoyunda, hükümetlerin göçmenleri kabul etmesine zemin oluşturacak bir dayanışma, sempati söz konusu değil. Onun için mülteciler ve düzensiz göçmenler ciddi bir siyasi mücadelenin aracı haline gelecekler gibi görünüyor.

- Peki sınırda yığılma olursa ne yaşanır?

Korkarım Avrupalılar engellemek için gerekirse insan ölümlerini de göze alıp blokaja devam edecek. Ama Türkiye de almayacak onları. Şu andaki gidişat ne yazık ki oraya doğru gidiyor. Ayrıca sınıra gidip bir süre sonra geçemeyeceğini anlayıp geri gelenler büyük sıkıntılar yaşayacak gibi görünüyor. Orada çok ciddi dramlar yaşanacak…

- AKP hükümetinin "Avrupa'ya kapıları açtık” açıklaması üzerine Türkiye'de farklı kentlerde Suriyelilerin hedef alındığı şeklindeki haberlerde de artış dikkat çekiyor. Bu gelişmeler Türkiye'deki iç huzur, istikrar açısından endişe verici gelişmeler değil mi?

Türkiye'de ne yazık ki mültecilere saldırarak barış ortamını bozmak isteyenler için bir ortam oluştu. Ayrıca Avrupa'ya kapının açıldığını duyan, dünyanın başka yerlerindeki mülteci adayları, özellikle de düzensiz göçmenlerin de Türkiye'ye akın etme ihtimali var. Yani Türkiye'nin kapıları açma politikası Türkiye için de bazı riskler barındırıyor. Ama kabul edelim ki AB'nin konuyu çok hafife alması, diğer sorunları gözardı etmesi bu sürecin yaşanmasında etkili oldu. AB Suriye'deki savaşın bitmesinin ne kadar önem taşıdığını daha yeni fark etti. Yeni bir mantaliteye ve işbirliğine ihtiyaç var.

Değer Akal

Deutsche Welle Türkçe