IŞİD'in kadın ve çocukları: Bu çağın cüzzamlıları mı?

Arapça, İngilizce, Türkçe, Rusça-Çeçence sesler geliyor.

IŞİD'in kadın ve çocukları: Bu çağın cüzzamlıları mı?




Kavurucu güneşin altında bitişik düzen çadırlar. Küçük ve basık. Teselli aranacaksa her birine klima takılmış. Arapça, İngilizce, Türkçe, Rusça-Çeçence sesler geliyor.

 

Kadınlar yüzlerini çevirerek çadırlara giriyor. Kimse konuşmak istemiyor. Çoçuklar başka; kafalarını uzatıp uzatıp çekiyorlar. Annelerinden bildik azar yetişiyor:

"İçeri gir", "Çıkma, otur".

Çocukları tutmak ne mümkün! Etrafınıza toplanmaları bir-iki dakika sürmüyor. Biri tel örgülerin önünde poşetten yaptığı uçurtmayı uçuruyor. Birkaçı top sektiriyor. Kimi kameraya çocuk sevecenliğiyle poz veriyor, kimi kaçıp kayboluyor. Onlar Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütüne katılan ailelerin çocukları. Babalarının ve annelerinin mahkûmu çocuklar.

Orta yaşın üzerinde bir kadın çadırdan çıkıp yaklaşıyor, simasıyla, giyim tarzıyla tanıdığım bir coğrafyadan, Kafkasya'dan. Rusça bir şeyler söylüyor. "Çeçen misiniz?" diye soruyorum, kafasını sallıyor. "Yani Nokhçi'siniz" diyorum. Çeçenlerin iç kullanımıdır bu, kendilerine Nokhçi derler. Onları bildiğimi anlıyor. Yüz çizgileri kasılıyor. Ağlayarak "Bizi buradan kurtarsınlar" diyor, "Artık dayanamıyoruz. Türkiye'ye gitmek istiyoruz..." Devamını getiremiyor.

Burası Suriye'deki Roj Kampı. Derik kenti yakınlarında açık bir alana kurulmuş. IŞİD üyelerinin eşleri ve çocuklarının bır kısmı burada tutuluyor. Kampta yaklaşık 1700 yabancı kadın ve çocuk kalıyor. Toplam 529 aile.

Roj Kampı küçük; Zaman zaman kavgalar yaşansa da sorunları idare edilebilir boyutta. Çocuklara eğitim sınıfları açılmış. Fakat gerekli rehabilitasyon imkânları yok. Bu kamplarda çocuklar ideolojik olarak zehirlenmeye devam ediyorlar. Kamp sakinleri sırayla dışarıyla telefon görüşmesi yapabiliyor. Dışarıdan aileleri para gönderebiliyor.

Kadınlarla konuşmak istiyoruz fakat kimse yanaşmıyor. İnsan hakları örgütlerinin hukukçuları uyarmış, "Medyaya demeç vermeyin. Siz gündeme geldiğiniz sürece ülkeleriniz sizi buradan alması güçleşiyor" diye. Gündemden düşmeleri ve sessizce ülkelerine transfer edilmeyi umuyorlar.

 

Kamp yönetimi birkaç kadını konuşmaları için karşılama odasına getirdi. Her gelen "Konuşmak istemiyorum" diyor. Hatta "Gazetecilere güvenmiyorum, hatta sizden nefret ediyorum", "Konuşmanın faydası yok, konuştukça psikolojim bozuluyor" deseler de hiçbiri bir şeyler söylemeden odadan çıkmıyor. Son cümleler "Yeter artık, buradan çıkarsınlar bizi, cezamız neyse çekelim" minvalli sözlerle ve tabii gözyaşıyla bitiyor.

Türkiye'ye dönmek istiyorlar ama iade yolu kapalı

Bir gün önce Kamışlı'da "Oğlum Kobani direnişine katılmıştı. Cesedini Miştenur tepesinde buldum. Ama başı kesilmişti, bulamadık" diyen bir babanın kahredici acısına tanık olduktan sonra ertesi gün IŞİD'in kadınlarını dinliyoruz.

Moldovalı Gagavuz Türklerinden Emili, 19 yaşında istanbul'a geldiğini, lüks villalar yapan bir inşaatçıyla evlendiğini, Reina'nın müdavimi olarak eğlenceli bir yaşamları olduğunu, Hristiyan iken kayınpederinin telkinleriyle İslam'ı seçip örtündüğünü, sonradan kendisinin de eşini etkilediğini, başkalarıyla tanışan eşinin zamanla daha da radikalleştiğini anlattı. İslami bir yaşam için Suriye'ye geldiklerini ama pişman olduğunu, 2017'de Türkiye'ye kaçmaya çalışırken yakalandıklarını ekledi. Dört çocuğu kendisiyle birlikte kampta, eşi ise YPG'nin elinde hapiste. En büyük çocuğu seneye 18'ine girecek.

Danimarka'dan gelen Yağmur Kılıç, Fas asıllı eşiyle birlikte huzur içinde İslami bir yaşam için geldiklerini söylüyor. Eşi tarafından kandırıldığını belirtiyor. Bu konuda öfkesini de hissettiriyor. "Ben Kürt'üm. Babam HDP'li. Buradaki Kürt yönetimi neden bana yardım etmiyor?" diye soruyor. Danimarka'da oturum izni var ama vatandaşlığı yok, o yüzden Türkiye'ye dönmek istediğini belirtiyor. "Babam beni bırakmaz, benim için Danimarka'dan döner. Ben gider Konya'da babamla yaşarım" diyor.

 

Belçika'dan gelen Selin Yıldız fazla bir şey söylemek istemiyor. İnançlarında kararlı gözüküyor. Çocuklarını kampta Kürtlerin yönetimindeki okula göndermeyi reddettiğini belirtiyor:

"Arapça ve Flamanca biliyorlar. Kafalarının karışmasını istemiyorum. Belçika'ya dönünce Flamanca okurlar."

Eşlerine kanarak ya da İslami yaşam umuduyla gelenler pişman olduklarını, kaçmak istediklerini ama IŞİD tarafından pasaportlarına el konulduğu için bunu yapamadıklarını söylüyorlar.

IŞİD'in kafa kesme, recmetme, kırbaçlama gibi infaz pratiklerini ve Ezidi kadınlarını cariye olarak kullanıp köle pazarında sattığını hatırlattığımızda yanıtlar "Görmedim", "Sadece komşulardan duydum", "Evden dışarı bile çıkmadım", "Biz bir kötülük yapmadık" şeklinde oluyor.

Görüştüğümüz kadınlar kampta kötü mualele görmediklerini ama bizzatihi kamp yaşamının dayanılmaz olduğunu belirtiyor. Biri kantin fiyatlarının pahalılığından yakınıyor.

Bir an önce Türkiye'nin kendilerini gelip almasını istiyorlar. Ancak Türkiye, Suriye'nin kuzeyindeki bu bölgede kurulu özerk yönetimi PKK ilintisini gerekçe göstererek muhatap almak istemediği için ortada bir açmaz var.

Roj Kampı'nın yöneticisi "Türkiye'den yetkililerin gelip, bu kişileri teslim aldıklarına ve sorumlulukları üslendiklerine dair bizimle belge imzalaması gerekiyor. Ama Türkiye buna yanaşmıyor" dedi.

Yine de kampta konuştuğumuz bazı kişiler Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi üzerinden Türkiye'ye transfer edilen birkaç kişi olduğunu kaydetti.

Çözümsüzlük uzadıkça kamplar kriminalize oluyor

Daha güneyde Haseke'nin doğusundaki El Hol Kampı ise mahşeri andırıyor.

62 bini Iraklı ve Suriyeli 55 milletten insan. 11 bini bölge dışından kadın ve çocuk. Bölge dışından gelen bu grubun yüzde 70'i çocuk.

 

Durum her açıdan endişe verici. Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), BM Mülteciler Yüksek Komiserliği, Kızıl Haç ve Dünya Sağlık Örgütü kamplarla ilgilense de koşullar iç açıcı değil. Beslenme, su ve hijyen sorunları var. Kurulan kliniklere rağmen tıbbi destek yetersiz. İşin bir diğer endişe verici tarafı şiddet olayları artıyor.

Örgütün ideolojik takibi sürüyor

Verilen bilgilere göre IŞİD'in kentleri ele geçirdiği dönemde "ahlak zabıtası" olarak kurduğu Hisbe'nin eski çalışanı kadınlar kamp sakinlerini kendi hallerine bırakmıyor. Yani örgütün ideolojik takibi sürüyor.

Kısa bir süre önce kamptaki elektrik direğine IŞİD bayrağı çekilerek çocuklara tekbir getirtilmesi bir meydan okuma denemesiydi.

Kampta bazı cinayetler de işlendi. İddiaya göre 14 yaşında Azerbaycanlı bir kız çocuğu başörtüsü takmadığı için kendi ninesi tarafından öldürüldü.

Son olarak 28 Temmuz'da Sodermini adında 30 yaşında Endonezyalı bir hamile kadın ölü olarak bulundu. Doktor raporuna göre ölüm nedeni feci şekilde darp.

3 Temmuz'da bir Asayiş görevlisi bir kadın tarafından sırtından bıçaklandı.

Ayrıca Ayn İsa'da bir kamp daha var; oranın mevcudu ise yaklaşık 1.500.

Bunların ötesinde hapishanelerde 12 bin civarında IŞİD üyesi tutuluyor.

Bunların 8 bini IŞİD'le savaşın son cephesi Bağuz'da yakalandı. Bunların da 5-6 bini Iraklı ve Suriyeli, geri kalanı 55 farklı ülkeden yabancı.

Birkaçı hariç devletler yardım etmiyor

Kamplar ve hapishanelerdeki durumu sorduğumuz Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Genel Komutanı Mazlum Kobani, önce 29 Haziran'da Cenevre'de BM Özel Temsilcisi Virginia Gamba ile çocuklarla ilgili bir anlaşmaya imza attıktan sonra UNICEF'in gelip çalışma yapacağını ve okullar açacağı bilgisini paylaşmıştı.

 

Kobani o gün ayrıca devletlerin IŞİD üyeleri ve aile fertlerini alma konusundaki sorumsuzluğundan yakınmıştı:

"Yakın gelecekte bir çözüm görünmüyor. Var olan durumun idare edilmesi gerekiyor. Bunun için devletler ve kurumlarla işbirliğine ihtiyacımız var. Kamplarda ihtiyacın yüzde 30'u dışarıdan gelen yardımlarla karşılanıyor, yüzde 70'ni biz karşılıyoruz. Cezaevleri de öyle. Ayrıca Bahoz savaşında 8 bin IŞİD'liyi teslim aldık. Zor bir karardı. 8 bin kişiyi ne yapacağız? Toplam 12 bin IŞİD'li var elimizde var. Yabancıları devletlerle halletmemiz gerekiyor. Bazı devletler yardımcı oluyor, bazıları olmuyor."

Kobani, Türkiyeli kadın ve çocuklarla ilgili neden bir çözüm bulunamadığı sorusuna da "Türkiye şimdiye kadar bizi resmi olarak muhatap almıyor. Başkalarının aracılığıyla almak istiyor. Bu da bizim için uygun değil. Almak isteyen gelip bizim resmi kurumlarımızla muhatap olmalı" yanıtını verdi.

Kazakistan, Özbekistan, Tacikistan, Rusya ve Kosova şimdiye kadar bölgeden toplam 1.200 kadar vatandaşını götürdü. Avrupalı devletler ise vatandaşlarını almaya yanaşmıyor.

Hükümetler, IŞİD'lilerin dönmesiyle ilgili tartışmaların aşırı sağı güçlendirmesinden korkuyor.

Ancak çocuklarla ilgili bir esneme var. Norveç 5 yetim çocuğu, Hollanda 2 çocuğu, Fransa biri Irak'tan 17'si Suriye'den toplam 18 çocuğu, Almanya ise Irak'tan 10 çocuğu aldı. Avrupa dışından Avustralya 8 çocuğu, ABD 18 yetişkin ve çocuğu transfer etti.

Buna ek olarak Fransa 11 vatandaşının Irak'ta yargılanmasına izin verdi. İtalya bir IŞİD savaşçısını alıp hapse attı. İngiltere ise IŞİD'e katılanları vatandaşlıktan çıkarma uygulamasına başladı. Birkaç ülke daha bu eğilimde.

Uluslararası mahkeme çıkmazı

Fırat'ın doğusunda şekillenen Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi'nin, kamp sakinleri ve tutuklularla tek başına daha uzun süre baş etmesi mümkün değil.

O yüzden özerk yönetim IŞİD'liler için uluslararası bir mahkeme kurulması çağrısı yapıyor.

5-8 Temmuz'da Amude'de düzenlenen IŞİD konferansında da uluslararası mahkeme önerisi tartışıldı. Konferansta konuşan bazı uzmanlar teknik olarak bu tür bir mahkemenin kurulabileceğini savundu.

Geçmişte Ruanda ve Eski Yugoslavya için kurulan uluslararası mahkeme örnekleri var. Bu iki mahkeme de BM Güvenlik Konseyi kararlarıyla kuruldu.

Roma Statüsü ile 2002'de kurulup daimi hale gelen Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM) yargılama yapabilmesi de, BM Güvenlik Konseyi'nin bir davayı kendisine havale etmesine bağlı. Konsey'den IŞİD'cilerle ilgili bu tür bir karanın çıkması zor gözküyor. Ayrıca Suriye'de baş dış aktör ABD, Roma Statüsü'ne taraf değil.

 

Başlangıçta bu konudan uzak duran Avrupa, son zamanlarda meseleyi tartışmaya başladı.

IŞİD üyelerini Avrupa'ya getirmektense Suriye ya da Irak'da kurulacak mahkemede yargılanmaları bir tercih olarak öne çıkıyor.

İlk tartışma inisiyatifi İsveç'ten geldi. İsveç'in davetiyle Fransa, İngiltere, Hollanda ve Almanya dahil 11 Avrupa ülkesinden temsilciler 3 Haziran'da Stockholm'da böyle bir mahkeme olasılığını müzakere etti.

Irak Anayasası'na göre ülke topraklarında özel mahkeme kurulamıyor. Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) kontrol ettiği bölgede mahkeme kurulması ise egemenlik hakları bakımından Suriye devletinin iznine bağlı. Suriye'nin buna yeşik ışık yakması beklenmiyor.

Ayrıca Fırat'ın doğusunda bir uluslararası mahkeme, özerk yönetimin tanınması anlamına da gelir ki buna da taş koyacak taraf çok.

Eğer mahkeme sadece IŞİD değil de Suriye ve Irak'ta işlenen savaş suçlarıyla ilgili olacaksa yargılanması gereken "sanıkların" profili genişliyor. Buna da BM Güvenlik Konseyi'nde veto kartını elinde tutan ABD ve Rusya başta olmak üzere birçok tarafın geçit verme ihtimali yok.

ABD zaten bu seçeneği tartışma meselesi bile yapmıyor. O yüzden ABD Başkanı Donald Trump, IŞİD üyelerinin alınması için baskı kuruyor.

Bu meseleyi birkaç kez "tehdit" eşliğinde gündeme getiren Trump son olarak 1 Ağustos'ta uyarısını tekrarlamıştı:

"Elimizde Avrupa'nın geri almasını istediğimiz binlerce IŞİD savaşçısı var. Alacaklar mı bakalım. Almazlarsa muhtemelen onları Avrupa'ya salacağız."

 

Fehim TaştekinGazeteci-Yazar, Derik

 

BBC TÜRKÇE