İşkence mağdurları anlatıyor: "Uykudan bağırarak kalkıyorum"
"Mahkemede zapta geçirilmiyor"
İşkence mağdurları anlatıyor: "Uykudan bağırarak kalkıyorum"
Bugün 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü. DW Türkçe, İstanbul, Ankara, Urfa, Diyarbakır ve Van’da gözaltında işkence ve kötü muamele mağdurları ve avukatlarıyla konuştu. Hukukçulara göre, suç duyuruları takipsiz kalıyor.
Biri polis üç kişinin ölümünün ardından başlatılan soruşturma kapsamında Urfa'nın Halfeti ve Bozova ilçelerinde Mayıs 2019'da 54 kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanlar işkence ve kötü muamele gördüklerini anlatıyor.
"Sabah 5'e kadar dövdüler abla ya…"
Öfkeli sesi titreyen Mehmet G., Ankaralı bir genç. 9 Haziran’da asker uğurlaması için gittiği otogarda, beraber olduğu grubun içinde hakkında yakalama kararı olan bir kişinin tespit edilmesinin ardından polisle tartışma yaşamış. "AŞTİ’nin (Ankara Otogarı) altında bilmem kaç numaralı bir oda var. Galiba güvenlik görevlilerinin odası. Polis bizi oraya soktu ters kelepçeyle. Odaya her gelen, 'Siz miydiniz' dedi ve çata pata vurdu" diye anlatıyor yaşadıklarını.
Avukatı Taner Eken’e müvekkilinin neden karakola götürülmeyip bir odada tutulduğunu sorduğumuzda, "Hiçbir hukuki gerekçesi yok. Bize yerini bildirmediler. Başta 'Hastanede' dediler. Saatlerce kötü muameleye maruz kalmış" diyor. Eken, müvekkilinin tutulduğu odayı nihayet bulduğunda polislerin odaya girişini engellemek için etten duvar ördüğünü anlatıyor. Mehmet G. odadan bırakıldığında kendisine, "Senin sesini duyduktan sonra bana dokunmayı bıraktılar" demiş.
Mehmet, maruz kaldığı işkence nedeniyle kaburgasının çatladığını, vücudu ve yüzünde morluk ve şişlikler olduğunu söylüyor. Hem avukat Eken’in hem de Ankara Barosu’nun kötü muamele ve işkence başvuruları hakkında henüz gelişme yok.
"Abla, ben böyle bir şey görmedim. Bilmiyorum bu memleket nereye gidiyor. Adalete inancım yok. Hakkım helal olmasın."
"Mahkemede zapta geçirilmiyor"
Mehmet, yalnız değil. Ankara Barosu İnsan Hakları Merkezi’nden Ufuk Can Mahanoğlu, son iki senede 54 başvuru aldıklarını, çoğu işkence ve kötü muamele iddiasına ilişkin başvuruların yarısının ise gözaltında gerçekleştiğini ifade ediyor. Kötü muamelenin genelde gözaltı işlemi anında başladığını, hastane raporlarına "basit yaralama" olarak geçtiğini ancak mağdurların fotoğrafları merkeze ulaştığında durumun çoğu zaman daha ağır olduğunu gözlemlediklerini anlatıyor. "Kişi yaşadığını karakolda ifade verirken anlatamıyor ancak mahkemede anlattığında da çoğunlukla zapta geçirilmiyor" diyor.
"Gözaltı mı diyeyim, işkence mi…"
"Yan yana hepimizi yüz üstü yatırdılar. Akla gelmeyecek bir şekilde yani işkenceler, ezmeler…"
Abdullah Yıldırım, biri polis üç kişinin ölümünün ardından başlatılan soruşturma kapsamında Urfa’nın Halfeti ve Bozova ilçelerinde Mayıs 2019’da gözaltına alınan 54 kişi arasındaydı. Yıldırım yaşadıklarını anlatırken halen zorluk çekiyor.
"Beni ayaklarımdan tutup sürüklediler. Askeri aracın arkasına bağlayacaklardı, sonra vazgeçtiler. O sürüklemeyle omuzlarım, göğsüm paramparça oldu. Ayak parmaklarım mahvoldu tekmelerle. Sırtıma, kafama vurdular. Kaburgam çatladı."
Gözaltı işleminin ardından Urfa Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ne götürüldüğünü, iki gün boyunca avukatla görüşemediğini, dolayısıyla neden gözaltına alındığını da bilmediğini ve 12 gün gözaltında kaldığını anlatıyor.
"Gözaltı mı diyeyim, işkence mi… Emniyette siyah çorap gibi bir şeyle gözümüzü bağladılar. Bana değil ama oradaki arkadaşlara elektrik verildi. Cinsel organlarına elektrik verilmiş."
İşkence ve kötü muamele sadece mağduru değil, sevdiklerini de etkiliyor. Abdullah Yıldırım’ın ağabeyi Ahmet, Mayıs 2019'daki gözaltılar sırasında üç kardeşiyle beraber babası ile beş amcasının da alındığını söylüyor. "Babam Parkinson, amcam kalp hastası. Emniyete ilaç götürdüm, almadılar" diyen ağabey de kardeşi gibi konuşurken zorlanıyor.
Urfa Barosu: "2019 yılında en az 130 başvuru"
Urfa Barosu, kamuoyunun da tepkisini çeken Halfeti ve Bozova’da yaşanan işkence ve kötü muamelelerine dair iddiaların takipçisi oldu. İnsan Hakları Merkezi Başkanı Gökhan Dayık, soruşturmanın devam ettiğini söylüyor. Ancak Adli Tıp Kurumu’na bilirkişi raporu düzenlenmesi için gönderilen görüntülerin incelenemediğini belirterek, "Görüntülerin eksik olduğu ve bazılarının açılamadığı, dolayısıyla rapor hazırlanamadığı cevabı geldi. Görünen o ki dosya kapatılmaya çalışılacak" diyor. Dayık, Urfa’da 2015’ten bu yana gözaltında işkence iddialarının arttığını savunuyor.
"2019 yılında baromuza 130’a yakın başvuru yapıldı. Halka işkence hakkında kitapçık hazırlayıp dağıtıyoruz."
"Polise değil, bize dava açıldı"
İşkenceden suç duyurusunda bulunanlar, tehdit ya da davalarla karşı karşıya kalabiliyor. İstanbul Kadıköy’de 8 Haziran 2018 yılında "Karneler sizin, gelecek bizim" çağrısıyla yapılan eylem sırasında gözaltına alınan 22 öğrenci arasında, Meltem Çuhadar da vardı. Darp edilerek gözaltına alındığını belirten genç, "Polis otobüsünde de şiddete uğradık. Kafası yarıldığı için kanayan arkadaşa vurmaya devam ettiler. Karakolda çıplak aramaya maruz kaldım. Çok rahatsız ediciydi" diyor. Öğrenciler, hastane raporlarıyla suç duyurusunda bulundu ama sonuç alamadı. "Polis memurlarına değil, toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanuna muhalefetten bize dava açıldı" diye ekliyor.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Diyarbakır Temsilciliği’nden avukat Gulan Çağın Kaleli, mağdurlara sadece "kanuna muhalefet" ya da "görevli memura mukavemet"ten dava açılmadığını dile getiriyor. "Diyarbakır’da işkenceden suç duyurusunda bulunanlara 'örgüt üyeliği' suçlamasıyla da dava açılabiliyor" diyor.
Kaleli'ye göre, avukat kısıtlaması ve uzun gözaltı süreleri ise ayrı birer sorun. Gözaltında işkence ya da kötü muamele gören kişilere ulaşmalarının engellendiğini belirterek, "Bu süreçte işkence izlerinin yok olma riski var" diyor.
"Kapıyı çalma usulü tamamen bitmiş durumda"
Kaleli’nin DW Türkçe’ye verdiği bilgiye göre, 2018’de 584, 2019’da ise 908 olmak üzere iki sene içinde TİHV’e yapılan işkence ve kötü muamele başvuru sayısı toplam 1.492. "Ev aramasına gittiğinizde kapıyı çalar, arama kararını gösterirsiniz ama Diyarbakır’da son bir yıldır bu usul tamamen bitmiş durumda" diyen Kaleli, sabaha karşı kapısı kırılarak girilen evlerde arama sırasında köpek kullanılmaya başlandığını söylüyor. "Yalnızca Haziran ayında üç kişi evi içinde köpek saldırısına maruz kaldı" diyen avukat, yapılan resmi açıklamalarda hukukta yeri olmamasına rağmen "köpeğe mukavemet" gibi ifadelerin kullanıldığını hatırlatıyor. Kaleli’nin bahsettiği açıklama, Diyarbakır’da yaşayan Yılmaz ailesinin 31 Mayıs’ta evlerinde yaşananlardan sonra yapıldı.
İşten yorgun döndüğü için erken uyuyan Şeyhmus Yılmaz, 31 Mayıs gecesi çocuklarının sesine uyandı. Sonrasını, "Kapıyı kırarak eve girdiler. Biri dedi 'Vurun', beni yerde dövmeye başladılar" şeklinde hatırlıyor. Üç çocuğu yaşananları izlerken Şeyhmus-Menice Yılmaz çifti köpeklerin saldırısına maruz kalmış. "Aradıkları kişinin ben olmadığını anlayınca bir anda gittiler" diyen Şeyhmus Yılmaz’ın, bu olayın ardından ne karakolda ifadesi alınmış ne de hakkında gözaltı işlemi yapılmış. Çocukları ise "Köpek gelecek, bizi ısıracak" diyerek uykularından uyanır olmuş. Diyarbakır Valiliği basına yansıyan olayın ardından, "Şeyhmus Yılmaz tarafından tekme atarak mukavemet edilmesi üzerine operasyon köpeği refleks göstermiş ancak eğiticisi tarafından kontrol altına alınmıştır" açıklaması yapmıştı.
"Kapıyı çalıp kim olduğunu sorsalar cevap verirdi ama bir şey sorulmuyor" diyen Yılmaz ailesinin avukatı Selamettin Varol, suç duyurusunda bulunduklarını, soruşturmanın devam ettiğini belirtiyor: "Henüz ifadesi alınan kimse yok."
"Cezasızlık politikası ısrarla devam ettiriliyor"
Mahmut Kaçan, Van’da 2014 yılında gözaltında işkence gören müvekkili için Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvuru yapmış bir avukat. Suç duyurusuna verilen takipsizliğe yaptığı itiraz reddedilince dosyayı AYM’ye taşımış. AYM, işkence soruşturmasının etkisiz yapıldığı gerekçesiyle ihlal kararı vermiş ancak kararın üzerinden 11 ay geçmesine rağmen henüz atılan bir adım yok. "İşkence ve kötü muamele suçlarında cezasızlık politikası ısrarla devam ettiriliyor" diyor.
Adalet arayan mağdurlar çoğu zaman aradıklarını bulamasa da, onları rahatsız eden tek durum bu değil. Fiziki izler geçse dahi ruhlarında açılan yaralar nedeniyle yaşadıkları travmayı atlatmakta zorlanıyorlar. Tıpkı, Halfeti'de gözaltına alınan Abdullah Yıldırım gibi:
"Bir sene sekiz ay geçti o olaydan sonra. Halen uykulardan bağırıp kalktığım oluyor."
Burcu Karakaş
Deutsche Welle Türkçe