Demek ki toplum ahlâkını kaybedince yönetimin değişmesi yetmiyor. Bir ahlâksız giderse bir başka ahlâksız geliyor. Niçin? İşte bunun cevabını adını yeni koyduğum bilim dalı (!), sosyiatri vermeli.
Yukarıdaki pasaj, 15 Kasım 2020 yazımın son paragrafı. Soru şuydu: Tek tek insanlar ahlâksız, rüşvetçi, kayırmacı olabilir. Peki, bütün bir toplum, bir topluluk, bir kurum ahlâksız, rüşvetçi, kayırmacı olabilir mi?
Yönetim öyleyse olur.
Otoriter rejimler, kural olarak ahlâksız bürokrasiler doğuruyor. Orada bürokrasi hukuku, yönetmeliği, ilkeyi dert etmiyor. Zaten bunlar menfaatlere göre değiştiriliveriyor. Neye göre davranıyorlar? Lidere, liderin uzantılarına, lideri uzantılarının uzantılarına göre. Bir yönetim piramidinin tabana, yani hizmet verdiği halkın ihtiyaçlarına odaklanması beklenir. Otoriter rejimlerde kimse aşağı bakmaz. Bütün dikkat yukarıya doğrudur. Her kademede. Memur şefe, şef müdüre, müdür genel müdüre…. Ve bu beslenme zinciri en tepeye kadar uzanır. Çünkü her biri o en tepeden türemiştir. Makamlarını, koltuklarını son tahlilde yüce lidere borçludurlar.
Diyeceksiniz ki o yüce lider tepeden ayrıldığı zaman bu hastalıklı piramit yıkılmaz mı? Olgu öyle demiyor. Rejim ve yönetim değiştiği hâlde ahlâksızlığın müzmin = kronik = süreğen hâle geldiğini görüyoruz. Rejim sureta demokratik olsa da otoriterliğin tam gaz devam ettiği toplumlar ... Hani Ferit Zekeriya’nın Hürriyetsiz Demokrasi dedikleri… Bu nasıl mümkün oluyor?
Evrimle oluyor. Trollerimden biri bir yazım için “evrim soslu” demişti. Bu yazım daha bol evrimli. Gerçi sayın büyüklerimiz evrim teorisinin çoktan eskidiğini, çürütüldüğünü söylüyor ama yerine neyin konulduğunu lütfedip açıklamadıkları ve dünyada sizin dışınızdaki yedi milyar insan da bu kanaatte olmadığı için ben kullanmaya devam edeceğim. Dünyanın döndüğünün yalan olduğunu söyleyen büyüklerimiz de var, faizin enflasyonun sebebi olduğunu söyleyen de; ama konumuz bunlar değil sayın büyüklerim…
Evrimin bir dayanağı türün içindeki farklılıklar, diğer dayanağı da bu farklılıklar arasından yapılan seçimdir. Bu ikisinden ibaret. Seçim, “tabiî seçim” veya o güzelim Azerbaycan tabiriyle “doğma seçim” olabilir. Bu hâlde seçimi doğma ortam yapar. Bir de doğma olmayan seçim var. İnsan eliyle yapılanı. Kurttan köpek, vahşi kedigillerden ev kedisi ve vahşi otlardan buğday, arpa, yulaf yapan insan iradesiyle gerçekleşen seçim ve evrim. İşte kayırma, rüşvet, nepotizm de bu ikinci seçimin sürücü gücü. Bu da ortamı kendine göre değiştiriyor ve normal bir toplumdan hastalıklı bir toplum çıkarıyor.
Farklılık ve seçim. Evrim bundan ibaret.
Şimdi bir kurum düşünün. Asırlardır adam alırken liyakat esasmış. Terfilerde liyakat esasmış. Bu kurum ne kadar eskiyse o kadar güçlüdür ve dünyadaki benzerlerinden üstündür. Çünkü asırlarca evrim insan kalitesini arttıracak yönde çalışmıştır. Lâyık olmayan biri başvurduğunda, başkanın yakını da olsa, yönetim “Olmaz, burada işler böyle yürümez” der ve engel olur. Zaten başkan da böyle bir hareketi düşünmez, aklından bile geçiremez. Örnek mi istersiniz? Oxford, Cambridge, Harvard, Yale… Tercüme Odası’ndan 20. asrın sonuna kadar Türk Hariciyesi. Nakledildiği kadarıyla Hz. Ömer devri. Şimdi bu ortam içinde intihalci, kayırmacı, hırsız, nepotist barınabilir mi? Bu kurumların neyi nasıl yapacağı âdeta genlerine kazınmıştır. Daha önemlisi neleri yapmayacakları!...
Şimdi de başka bir kurum düşünün. Geçmişi ne olursa olsun, adamlar telefonla gelen talimatlarla alınıyor. Terfiler “bizim adam” esasına göre yapılıyor. Lâyık olan birinin başvurması, başvursa da alınması söz konusu değil. Alacağımız adamın intihallerle dolu bilmem ne tezinin başlığını “gerekli vasıf” olarak ilana koyuyoruz. Örnek mi istersiniz? Bunun örneğini her gün okuyorsunuz, görüyorsunuz. Bu kurumların da neyi nasıl yapacakları bellidir: Telefon emirleri yerine getirilecek. Bizim adamlar alınacak, olmayanlar alınmayacak.
Bunlar “ortam” türleridir. Birincide belli bir insan tipi, ikincide başka bir insan tipi çoğalır. Birinci ortamda liyakatsiz cins yaşayamaz. İkincide liyakatli cins kaçar. Karasinekler çöplüğe, arılar çiçek kokusuna yönelir.
Bunu daha büyük ve daha küçük birimlere genişletebilirsiniz. Toplumun, halkın tamamını kapsayacak hâle getirebilirsiniz.
Bizim insanımızın niçin yurt dışında harikalar yaratırken içerde o derecede başarılı olamamasının sebebi nedir acaba? Gençlerin yüzde yetmişinin yurt dışına çıkmak istemesi, çıkanların çoğunluğunun dönmek istememesinin sebebi nedir acaba?
Cahiz bile söylemiş: Türkler inci gibidir. Kıymetleri memleketlerinden çıkınca anlaşılır. (İncinin denizden çıkınca kıymetlendiği gibi.)
Önceki İçerik
Editor Mayıs 28, 2021 0
Editor Kasım 18, 2024 0
Editor Kasım 20, 2024 0
Editor Kasım 11, 2024 0
Editor Kasım 23, 2024 0
Editor Kasım 23, 2024 0
Editor Kasım 23, 2024 0
Editor Kasım 23, 2024 0
Editor Şubat 12, 2020 0
Polis intiharlarına dair iddia
Editor Ocak 23, 2020 0
Kıvrak Zeka, Askeri Deha, Türk Kadınının Gücü: TOMRİS
Editor Ekim 6, 2019 0
Kolostrumdan sonra ise 15. güne kadar geçiş sütü ve sonrasında da olgun anne sütü...
Editor Nisan 18, 2020 0
Bu da ekonomide daha fazla küçülme, borç yükü, işsizlik ve eşitsizlik demek.
Editor Temmuz 26, 2020 0
Suriye’de İdlib konusunda süre bitiyor..
Editor Kasım 2, 2019 0
Bluezy ekibi “En iyi iletişim” dalında ödül aldı.
Editor Ocak 22, 2020 0
İŞERİ’NİN EVİ 2015 YILINDA DA BASILMIŞTI
Editor Nisan 10, 2021 0
AK Parti Karşıyaka İlçe Başkanı Didem Keseli, "Başkan Tugay sorumluluktan kaçıyor."...
Editor Ağustos 11, 2020 0
11.08.2020 - Alman basınından özetler