İsmet Berkan Bu derin sessizlikte hepimiz boğulur gibiyiz…

Kenâr-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu, Gelir de adl-i İlâhî sorar Ömer’den onu!

İsmet Berkan Bu derin sessizlikte hepimiz boğulur gibiyiz…




İsmet Berkan

İsmet Berkan

Bu derin sessizlikte hepimiz boğulur gibiyiz…

Kenâr-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu,

Gelir de adl-i İlâhî sorar Ömer’den onu!

Bir ihtiyar karı bî-kes kalır, Ömer mes’ul!

Yetîmi, girye-i hüsrân alır, Ömer mes’ul!

Bir âşiyân-ı sefâlet bakılmayıp göçse:

Ömer kalır yine altında, hiç değil kimse!

Zemîne gadr ile bir damla kan dökünce biri:

O damla bir koca girdâb olur boğar Ömer’i!

Ömer duyulmada her kalbin inkisârından;

Ömer koğulmada her mâtemin civârından!

***

Şiirin “Kenâr-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu, / Gelir de adl-i İlâhî sorar Ömer’den onu!” diyen iki dizesi çok meşhurdur; pek çok kişi bunun Mehmet Akif’in bir şiiri değil, bizzat Hazreti Ömer’in sözleri olduğunu sanır.

Hazreti Ömer’e bu yakıştırma da boşuna değil elbet. Onun adaleti, dürüstlüğü, hiçbir zaman kendi sorumluluğunu inkar etmemesi, doğrudan sorumlu olmadığı konuları bile üstlenmesi hakkında, duymayanın kalmadığı onlarca belki yüzlerce hikaye vardır.

O yüzden insanlar, Mehmet Akif’in şiirini de şairin imgeleminin eseri olarak değil adeta İslam tarihinden bir “mesel” gibi okurlar.

Ama bugün konumuz Akif ve onun şiiri değil, ülkemizde Mayıs ayı başından beri artık saklanamayacak biçimde tanık olduğumuz, mafya-siyaset-ticaret üçgeniyle ilgili iddialar.

***

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bir suç örgütü lideri olan Sedat Peker’in ifşaatlarıyla başlayan bu fırtına içinde toplamda 1.5 kere konuştu.

İlk seferki yarım konuşmasında da, sonraki tam konuşmasında da hemen hemen aynı şeyi söyledi: “Bir mafya babasının sözleriyle hareket edecek değiliz, bu açıklamaların hedefi Türkiye ve yönetimimiz. Daha önce bize karşı nice girişimler oldu, bu da onların sonuncusu.”

Rivayet o ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan, partisinin bir MYK toplantısında soranlara, “Peker’in videolarını ciddiye almayın, cevap vermeyin” demiş. Yine rivayete göre kendini savunmak için iki kez TV’ye çıkıp dil döken İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya televizyona çıkmayı ve Sedat Peker’in iddialarıyla ilgili konuşmayı yasaklamış.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve iktidarı, Sedat Peker’i duymazdan gelerek konunun kapanmasını istiyor; böylece meselenin unutulacağını düşünüyor. Yani bu sessizlik, aslında bir “siyasi iletişim stratejisi.”

Eh, hazır Sedat Peker de video yayınlayamaz hale gelmişken, bu unutturma stratejisinin bir işe yarama ihtimalinin belirdiğini düşünüyor olabilir Cumhurbaşkanı ve çevresi. Ahmet Taşgetiren bu konuda birkaç yazı yazdı, onun söylediklerini tekrar etmeyeceğim ama bu stratejinin tutması kolay değil.

Daha önce yazdım, 17-25 Aralık 2013’ten sonra Tayyip Erdoğan ve hükümeti, kamuoyuna anında, daha polis operasyonları devam ederken yeni bir anlatı sundu, “Bu yapılan darbedir” dedi. Erdoğan taraftarları bunu bekliyordu, çünkü anlatılan iddialara inanmak istemiyorlardı, bu yeni öykü onları psikolojik olarak rahatlattı.

Bu inanmak istememe haline psikolojide “cognitive dissonance- bilişsel çelişki” deniyor, üzerine geniş bir literatür mevcut. “Darbeye kalkışan paralel yapı” anlatısı, taraftarların yaşadığı bilişsel çelişkiyi sona erdirdi.

Ama bu sefer aynısı yapılmadı. Bir kere iddiaların üzerinden 23 gün geçmesine izin verdi Erdoğan. Ancak ondan sonra kendi İçişleri Bakanı’na sahip çıktı. Bu gecikme yüzünden taraftarlarındaki “bilişsel çelişki”yi gideremedi. Şimdi yaşanan sessizlik de, esasen aynı çelişkiyi derinleştirmekten başka bir işe yaramıyor. Oysa, “bilişsel çelişki”yi gidermek için aynen 17-25 Aralıktaki gibi bir yeni anlatı lazımdı, siyasal iletişim bunu emreder. “Dış güçlerin saldırısı altındayız” sözleri hem çok geç kaldı hem de artık eskisi kadar etkili değil.

Peki, Erdoğan taraftarları ve seçmenleri neden bir “bilişsel çelişki” yaşıyorlar? Sorunun cevabı basit aslında: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendine Hazreti Ömer’i örnek seçtiğine, yani adil, dürüst ve bırakın yanındaki İçişleri Bakanını Dicle kenarında kaybolan koyuna kadar her şeyden kendini sorumlu hissettiğine inanıyorlar.

Nitekim, onlarda bu inanç gelişsin diye Cumhurbaşkanı Erdoğan siyasi hayatı boyunca kim bilir kaç kez Mehmet Akif’in bu şiirinden dizeler okudu, Hazreti Ömer hikayeleri anlattı.

Ben de, Akif’in az önceki şiirinden üç dize daha aktarıp bitireyim öyleyse:

Yarın, huzûr-i İlâhî’de, kimseler, Ömer’in

Şerîk-i haybeti olmaz, bugünlük olsa bile;

Evet, hilâfeti yüklenmeyeydi vaktiyle.

KARAR