İsrail doğalgazı Türkiye’nin ekonomik bölgesinden nasıl geçecek?
"İsrail bu bölgeden Türkiye’nin onayı olmadan doğalgaz nakil hattı kuramaz”
TÜRKİYE’nin geçen ay Libya ile imzaladığı deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin anlaşmanın tetiklediği tartışmalar, Doğu Akdeniz’deki petrol ve özellikle de doğalgaz kaynaklarının içinde bulunduğumuz yüzyılda bölge jeopolitiğinde taşıdığı yaşamsal önemin anlaşılması açısından göz açıcı bir etki yapıyor.
Aslında bu tartışmalar 2000’li yılların hemen başlarında Doğu Akdeniz’de kayda değer ölçekte hidrokarbon rezervlerinin tespit edilmesiyle birlikte çok önceden başlamıştı. Yapılan tespitler, bu kaynakların çıkartılması, paylaşımı ve dünya pazarına sevki üzerinde çok sayıda aktörün doğrudan dahil olduğu büyük bir çekişmeyi de beraberinde getirdi.
Buradaki çekişmeyi anlayabilmek için Doğu Akdeniz’de bugün itibarıyla şekillenmiş olan ittifaklara kısaca göz atmamız gerekiyor. Bu çerçevede öncelikle birbirine paralel yürüyen iki ittifak mekanizmasına odaklanalım.
MISIR- YUNANİSTAN- KRY EKSENİ
Bunlardan birincisi Yunanistan, Kıbrıs Rum Yönetimi ve Mısır’ın kurdukları üçlü işbirliği mekanizması. Bu mekanizma 9 Kasım 2014 tarihinde Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es Sisi’nin ev sahipliğinde, dönemin Yunanistan Başbakanı Antonis Samaras ve Kıbrıs Rum Yönetimi Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis’in imza attıkları ‘Kahire Deklarasyonu’ ile kuruldu.
Söz konusu deklarasyon, bu üç ülke arasında birçok alanda yakın bir işbirliğinin geliştirilmesini öngörüyor ama metnin sekizinci paragrafı bu işbirliğinin asıl ağırlık merkezini işaret ediyor. Bu paragraf ‘hidrokarbon’dan söz ediyor, “Doğu Akdeniz’de bulunan önemli hidrokarbon rezervlerinin bölgesel işbirliğinin katalizörü olabileceğini” vurguluyor.
Bu noktada üç ülkenin aralarında -sonuçlandırılmış olanlar hariç- deniz alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin müzakereleri hızlandırarak ileri götürmeleri hedefi kayda geçiriliyor. KRY ile Mısır’ın 2003 yılında aralarında ‘münhasır ekonomik bölge’ (MEB) anlaşması imzaladıkları hatırlanırsa, burada kastedilen henüz sonuçlanmamış olan Yunanistan-KRY ve Mısır-Yunanistan MEB anlaşmalarıdır.
KAHİRE’DEN TÜRKİYE’YE ÇAĞRI
Şimdi ‘Kahire Deklarasyonu’nun kritik bir bölümüne gelelim. Üç lider, bir sonraki paragrafta “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin münhasır ekonomik bölgesi üzerindeki egemenlik haklarına ve yetkisine saygı gösterilmesinin önemini” belirterek, Türkiye’ye “Kıbrıs’ın deniz yetki alanları üzerindeki sismik araştırmalarını durdurması” çağrısında bulunuyorlar.
Görüleceği gibi, Kahire Deklarasyonu’nun içinden Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki sismik araştırmalarını durdurma hedefi çıkıyor.
Bu deklarasyonun imzalanmasından sonra üç ülkenin liderleri düzenli bir şekilde buluştular. Bu zirvelerin sonuncusu olan yedincisi geçen ekim ayında Kahire’de yapıldı. Yayımlanan bildiride Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de yürüttüğü araştırma faaliyetleri ağır ifadelerle eleştirildi.
İSRAİL-YUNANİSTAN - KRY EKSENİ
Şimdi diğer işbirliği eksenine geliyoruz. Kahire Deklarasyonu’nun imzalanmasından iki yıl sonra buna paralel bir başka üçlü işbirliği mekanizması ortaya çıktı. Aktörlerden ikisi aynıydı: Yunanistan ve KRY. Üçüncü aktör ise kıta sahanlığında zengin doğalgaz rezervleri bulunan İsrail...
Bu üçlü yapının ilk toplantısı 28 Ocak 2016 tarihinde KRY Cumhurbaşkanı Anastasiadis’in ev sahipliğinde Lefkoşa’da gerçekleştirildi. İsrail’i Başbakan Binyamin Netanyahu, Yunanistan’ı ise başbakan olarak bu kez Aleksis Çipras temsil etti.
Yayımlanan deklarasyonda üç ülke arasında pek çok alana yayılan geniş bir işbirliği tasarlanırken ilk sırada enerji sıralandı. Doğu Akdeniz’de bulunan hidrokarbon rezervlerinin bölgede barış, istikrar ve işbirliği için bir “katalizör işlevi” görebileceği belirtildi, özellikle doğalgaza atıf yapıldı. En önemlisi, İsrail doğalgazının Avrupa kıtasına ihraç edilmesine ilişkin ‘East-Med boru hattı projesi’nin hayata geçirilmesi konusundaki taahhüdün ifade edilmesiydi.
Ardından Mısır’la kurulan mekanizmaya benzer bir işleyiş, örneğin liderler zirveleri gibi, bu eksende de yürümeye başladı. Altıncı zirve geçen mart ayında Kudüs’te yapıldı. Gelgelelim, bu kez masada dördüncü bir katılımcı da vardı: ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo... Böylelikle, üçlü mekanizma ABD’nin de katılımını sağlayarak eşik atlamış oldu. Yayımlanan 20 Mart tarihli deklarasyonda, “Yakın zamanda Doğu Akdeniz’de doğalgaz bulunmasından duyulan memnuniyet” ifade edilerek, bunun “enerji güvenliği ve çeşitlendirilmesine katkı sağlama potansiyeli” vurgulandı.
KIBRIS VE GİRİT’TEN GEÇEN BORU HATTI
ABD’nin de üst düzeyde katılarak kuvvetli destek verdiği East-Med projesi, İsrail’in Leviathan bölgesindeki doğalgaz kaynaklarının boru hattıyla Kıbrıs Rum kesimi-Girit Adası güzergâhı üzerinden Yunan anakarasına ve buradan Avrupa’ya sevkini öngörüyor. Toplam 1900 kilometre uzunluğundaki hattın 600 kilometrelik bölümü karadan, 1300 kilometrelik bölümü denizden gidecek. Avrupa Birliği, teknik düzeydeki çalışmaları finanse ederek East-Med’e sıkı bir destek sağlıyor.
ABD ve AB’nin bazı hesaplamalara göre 6 milyar dolara çıkacağı hesaplanan bu projeyi heyecanlı bir şekilde desteklemelerinin gerisinde doğalgaz ihtiyacının karşılanmasında Avrupa’yı Rusya’ya bağımlı olmaktan çıkarma çabası da önemli bir rol oynuyor kuşkusuz.
TÜRKİYE-LİBYA EKSENİ
Şimdi burada duralım ve Türkiye’nin Libya ile geçen ay imzaladığı deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin anlaşmada öngörülen ve iki ülkeyi birbirine bağlayan ekonomik bölge koridorunun Girit Adası’nın hemen doğusundan kuzey-güney yönünde aşağı indiğini hatırlayalım. Ayrıca, Dışişleri Bakanlığı’nın yayımladığı haritada, Türkiye’nin ekonomik yetki bölgesinin Akdeniz’in ortasından geçen, Kıbrıs’ın güneyine inecek derinlikteki bir hat şeklinde tarif edildiğini de hatırlayalım.
Bu durumda Kıbrıs Adası’ndan çıkan doğalgaz boru hattının Girit Adası’na ulaşabilmesi için Türkiye’nin kendi egemenlik bölgesi olarak tanımladığı sulardan geçmesi gerekecektir.
Bu koordinatlardan bakarsak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 9 Aralık’ta TRT’de Libya mutabakatına atıfla “Güney Kıbrıs, Mısır, Yunanistan ve İsrail bu bölgeden Türkiye’nin onayı olmadan doğalgaz nakil hattı kuramaz” şeklindeki sözleriyle verdiği mesaj doğrudan East-Med boru hattını konu alıyor.
Burada egemenlik haklarıyla ilgili muhtemel bir anlaşmazlık şimdiden ufukta beliriyor. Çünkü, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi, hattın geçeceği güzergâhın kendi münhasır ekonomik bölgeleri olduğunu ileri sürecektir.
Önümüzdeki dönemde Doğu Akdeniz’in enerji kaynaklarının paylaşımı üzerinde büyük bir bilek güreşine sahne olacağını anlıyoruz. Bu konuya yarın da devam edeceğiz.