İsrail-Hamas savaşı Batı'yı böldü: Çifte standart mı uygulanıyor?

"Oyunun kurallarında seçicilik"

İsrail-Hamas savaşı Batı'yı böldü: Çifte standart mı uygulanıyor?




İsrail-Hamas savaşı Batı'yı böldü: Çifte standart mı uygulanıyor?

Joe Biden'ın Orta Doğu gezisi, siyasi açıdan deneyimli ABD Başkanı'nın aktif bir savaş bölgesine giderek her iki tarafının temsilcileriyle görüşmelerde bulunacağı bir dönüm noktası olması bekleniyordu.

İsrail-Hamas savaşı Batı'nın birliğini sınarken Küresel Güney de Batı'nın 'çifte standardı'nı eleştiriyor.

Hamas'ın 7 Ekim'deki saldırısına verilen uluslararası tepkiler, bu saldırıda sadece İsrailli sivillerin öldürülmesinin kınanması mı yoksa İsrail-Filistin çatışmasındaki tüm sivillerin öldürülmesinin de mi kınanması gerektiği konusunda Küresel Kuzey ve Güney arasında derin bölünme yaşanıyor. 

France 24, Gazze'deki insani durum kötüleştikçe Batı'da artan bölünmeleri analiz etti.

ABD Başkanı Joe Biden'ın Orta Doğu gezisi, siyasi açıdan deneyimli siyasetçinin aktif bir savaş bölgesine giderek her iki tarafının temsilcileriyle görüşmelerde bulunacağı bir dönüm noktası olması bekleniyordu.

Keza Biden'ın ziyareti, Washington'ın son yıllardaki eksen kaymasının ardından jeopolitik bölgeye geri dönüşüne işaret ediyordu. Bu arada ABD'nin, mağdur bölgesel aktörleri bir araya getirme gücü hala mevcut.

Ancak 80 yaşındaki ABD Başkanı, Tel Aviv'de, Ben Gurion Havaalanı'nda başkanlık uçağı Air Force One'dan inip İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu ile "sarmaş dolaş" oldu. 

Analistlere göre bu tablo, Orta Doğu'nun bir zamanlar meşhur "dürüst arabulucusu" artık bu rolünde yara almıştı. 

Salı gecesi abluka altındaki Gazze'de bir hastaneye düzenlenen ve aralarında çocukların da bulunduğu yüzlerce kişinin öldürüldüğü yıkıcı saldırının ardından Ürdün Kralı II Abdullah, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ve Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Biden ile planlanan toplantılarını iptal etti. 

"Dürüst arabulucu" sadece bir tarafla konuşmak için dokuz bin kilometreden fazla yol kat etmişti. 

Dahası, yükselen güçler ve azalan Amerikan etkisiyle değişen dünyada ABD, 75 yıllık İsrail-Filistin krizinde hiç olmadığı kadar tek taraflı göründü. 

Fransız gazeteci Philippe Turle, "Böylesi bir ziyaret gerçekleştiğinde gerekli olan iki şey vardır ki her ikisi de 'T' ile başlar. Biri (talks) görüşmeler, diğeri ise (trust) güven. Hastaneyi hedef alan bombalı saldırı nedeniyle her ikisi de ciddi şekilde sarsıldı. Bu durum Başkan Biden'ın kendisini krizde bir arabulucu olarak gösterme kabiliyetini ciddi şekilde baltaladı." değerlendirmesinde bulundu. 

İsrail, Gazze'deki el Ehli Hastanesi'ne düzenlenen saldırı nedeniyle Filistinli gruplar Hamas ve İslami Cihad'ı suçladı. 

Ancak bağımsız bir soruşturmanın yokluğunda, İsrail ordusunun patlamanın İslami Cihad tarafından atılan bir füzenin yanlış ateşlenmesinden kaynaklandığını iddia etmesi Arap dünyası ve dünyanın geri kalanında yayılan öfkeyi yatıştıramadı. 

Çarşamba günü Batı Şeria, Ürdün, Lübnan, Tunus, İran, Libya ve Yemen'de protestolar patlak verdi. Protestoların çoğu Batılı büyük güçler olan ABD, İngiltere ve Fransa'nın büyükelçilikleri önünde düzenlendi.

Rusya'nın Ukrayna işgali karşısında Küresel Güney ülkelerinin tarafsız kalması Batı'da büyük bir şok yaşamasına neden olmuştu. 

Uluslararası hukuk ilkelerine uymadıkları iddiasıyla eleştirilen Küresel Güney ülkeleri ise bu duruma Batı'nın "çifte standardını", saldırganlığa karşı "seçici tepkisini" ve "asimetrik güç kullanımını" gerekçe gösteriyor. 

Rusya'nın Ukrayna işgali uluslararası nasıl toplumdaki bölünmeleri ortaya çıkardıysa, son İsrail-Filistin çatışması da özellikle Asya, Afrika ve Latin Amerika'daki yükselen güçler arasında (ki bunların çoğu eski büyük küresel oyuncuların Avrupa-merkezci geçmişlerini paylaşmıyor) bölünmelere yol açıyor.

Bu arada son Orta Doğu krizi sadece Küresel Kuzey ve Güney'i parçalamakla kalmıyor. 

Aynı zamanda Rusya'nın Ukrayna işgalinden bu yana uluslararası hukuk ve evrensel insan haklarına saygı konusunda fikir birliği oluşturmak için yoğun çaba sarf eden Washington'un bazı Avrupalı müttefiklerini de çileden çıkarıyor. 

"Oyunun kurallarında seçicilik"

Küresel bölünme 7 Ekim'den hemen sonra kendini gösterdi. Uluslararası tepkiler bir yanda Hamas'ın İsrail'e yönelik saldırısını kınamaya odaklanan ülkelerle diğer yanda İsrail-Filistin çatışmasına atıfta bulunan ülkeler olarak ikiye ayrıldı. 

Saldırıdan iki gün sonra, beş Batılı ülkenin lideri (ABD, Fransa, Almanya, İngiltere ve İtalya), "İsrail Devleti'ne olan kararlı ve birleşik desteğimizi, Hamas'ı ve onun dehşet verici terör eylemlerini kesin bir dille kınadığımızı ifade ediyoruz" cümlelerine yer verdikleri ortak bir açıklama yayınladı. 

Uzun bildiride, "Filistin halkının meşru isteklerinden" çok kısa bahsedildi ancak bu isteklere nasıl ulaşılabileceği ya da bu istekleri neyin raydan çıkardığı konusunda hiçbir ayrıntıya yer verilmedi.  

Öte yandan, örneğin Güney Afrika, saldırının gerçekleştiği gün bir açıklama yayınlayarak "şiddetin derhal durdurulması, itidal ve İsrail-Filistin arasında barış" çağrısında bulundu. Açıklamada Hamas'ın adı geçmedi. 

Bölünmeleri haritalandıran Fransız jeopolitik dergisi Le Grand Continent, tepkileri üç kategoriye ayırdı. 

France 24'ten Leela Jacinto'nun haberine göre, bunlar; İsrail'i güçlü şekilde destekleyen ülkeler, ateşkes çağrısında bulunanlar ve Hamas'ı destekleyen ülkeler.

Paris merkezli Montaigne Enstitüsü Danışmanı ve Fransa'nın eski Suriye Büyükelçisi Michel Duclos, "Bu kriz hiç şüphesiz bölünmeleri arttırıyor, çünkü bu durum (Batı'nın) çifte standartlarına ilişkin Küresel Güney söylemini güçlendiriyor." yorumunda bulundu.

Küresel Güney perspektifinden bakıldığında, ekonomik ve jeostratejik çıkarlar Ukrayna savaşı konusundaki bölünmeleri tetikledi. 

İsrail-Filistin bölünmesi ise duygusal yüklerden (tamamlanmamış duygusal meseleler) kaynaklanıyor ve İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ortaya çıkan ülkeler için sabır tükeniyor. 

"Bu daha çok Batı'nın ikiyüzlü olması ve çıkarlarından çok kendi duygularına öncelik vermesiyle ilgili." diyen deneyimli Fransız diplomat Duclos, "Batı'nın İsrail'e ve İsrail'in çıkarlarına, İsrail'in acısına karşı duygusal anlamda özel hisleri var. Küresel Güney'de bu, seçici duygular ve seçici oyun kuralları olarak görülüyor." sözleriyle Batı'yı eleştirdi. 

Washington merkezli Quincy Enstitüsü Küresel Güney Programı Direktörü Sarang Shidore da "Mesele Küresel Güney'in bir bütün ve tek bir pozisyona sahip olması değil, bu koşullarda bu pek mümkün de değil" diyor ve ekliyor: "Asıl soru şu; Küresel Güney'de bu konuya ilgi duyan ve önemli oyuncular olan yeterince ülke var mı? Ve bu ülkeler geri adım atmaya ve görüşlerini duyurmaya istekli mi? Her iki sorunun cevabı da evet." 

Shidore'a göre tepkinin niteliği Gazze Şeridi'ndeki gelişmelere bağlı olacak. 

"ABD, BM'yi şoke etti"

Kuşatma altındaki Filistin'de insani durum daha da kötüleşirse, bazı Küresel Güney ülkeleri, özellikle de 15 üyeli BM Güvenlik Konseyi'ndeki çıkmaz devam ederse, BM Genel Kurulu'nda bir oylama yapılması için bastırabilir.

Biden, Tel Aviv'de gazetecilere İsrail'i Gazze'ye sınırlı insani yardım girişine izin vermeye ikna ettiğini söylerken, aynı ABD, New York'taki BM merkezinde "farklı bir telden çalıyordu."

ABD şok bir adımla, kuşatma altındaki Gazze Şeridi'ne yardım girişini mümkün kılmak için "insani duraklama" talep eden BM Güvenlik Konseyi (BMGK) kararını veto etti.

Brezilya'nın sunduğu taslakta "Hamas'ın menfur terör saldırıları" ifadesi dahil tüm sivillere yönelik şiddetin kınanması yer alıyordu. 

15 üyeli Güvenlik Konseyi'nde on iki ülke lehte oy kullandı. Rusya ve İngiltere çekimser kaldı. 

Güvenlik Konseyi'nin daimi üyesi olan ABD ise kararı veto etti. ABD'nin BM Büyükelçisi Linda Thomas-Greenfield, taslağı "İsrail'in meşru müdafaa hakkı konusunda hiçbir ifade içermediği" iddiasıyla eleştirdi.

Bu, İsrail-Hamas savaşı sonrası başarısız olan ikinci BMGK kararıydı. 

Pazartesi günü BMGK, Rusya tarafından hazırlanan ve "derhal ateşkes", "Gazze'ye engelsiz insani erişim" ve İsrail ve Filistin tarafındaki "tüm sivil katliamlarının kınanması" çağrısında bulunan karar tasarısını reddetmişti. 

ABD, İngiltere, Fransa ve Japonya, Rusya'nın kararına karşı oy kullandı. Büyükelçi Thomas-Greenfield, taslak metinde Hamas'tan bahsedilmediği gerekçesiyle Moskova'yı eleştirmişti.

ABD'den diplomatlara direktif

İsrail'in Gazze Şeridi'ni vurmaya başlamasından kısa bir süre sonra ABD Dışişleri Bakanlığı, ABD'li diplomatları üç özel ifadeyi kullanmamaları konusunda uyaran bir yönerge gönderdi.

Huffington Post'un Washington Post tarafından da doğrulanan haberine göre, ABD Dışişleri Bakanlığı Amerikalı diplomatları "gerilimi azaltma/ateşkes", "şiddete/kan dökmeye son verme" ve "sükuneti yeniden tesis etme" ifadelerini kullanmamaları konusunda uyardı.

Bu arada Washington, İsrail'in "karşılık verme hakkı"na olan bağlılığını son birkaç gün içinde "karşılık verme görevi"ne yükseltti.

Brezilya'nın BMGK karar taslağı, günler süren zorlu müzakereler ve iki ertelemenin ardından oylamaya sunulmuştu. 

Çarşamba günkü vetonun ardından Çin'in BM Büyükelçisi Zhang Jun, ABD'yi Güvenlik Konseyi üyelerini müzakereler sırasında muhalefet belirtmemesine rağmen kararın kabul edilebileceğine inandırmakla suçladı. 

ABD genel olarak müttefiki İsrail'i Güvenlik Konseyi'nin herhangi bir karar almasından koruyor. 

Ancak bu kez, gelişmekte olan ekonomilerden oluşan BRICS bloğunun kurucu üyesi ve halihazırda BM Güvenlik Konseyi başkanlığını yürüten Brezilya, Washington'ın oylamayı engellemesine tepkisini sert bir açıklama ile gösterdi. 

Brezilya Dışişleri Bakanlığı'nın açıklamasında, "Brezilya, uluslararası toplumun ateşkes ve barış sürecini yeniden başlatmasının acil olduğunu düşünüyor." ifadesine yer verildi.

AB'de bölünmeler artıyor

Fransa, 7 Ekim'deki Hamas saldırısından bu yana ilk kez BM Güvenlik Konseyi'ndeki Batılı müttefiklerinden ayrılarak Brezilya'nın karar tasarısı lehinde oy kullandı. 

Fransa Dışişleri Bakanlığı, yaptığı açıklamada, BM Güvenlik Konseyi'ndeki başarısızlıktan duyduğu "üzüntüyü" dile getirdi. 

Açıklamada, "Metin, Hamas'ın İsrail'e yönelik terör saldırılarını kesin bir dille kınamış, rehinelerin serbest bırakılmasını talep etmiş ve herkesi uluslararası insancıl hukuka saygı göstermeye çağırmıştır" denildi.

İsrail'in yakıt, su, ilaç ve gıda tedarikini engellemesi ve Gazze'yi aralıksız bombalaması, ABD-AB ittifakında genel olarak kapalı kapılar ardında kalan ancak zaman zaman kamuoyuna yansıyan çatlaklara yol açtı.

Financial Times'ın konuya vakıf kaynaklara dayandırdığı haberine göre, salı günü AB liderlerinin acil bir araya geldiği video konferans toplantısında, bazı liderler Gazze'deki Filistinlilerin haklarını savunmamanın Batılı devletleri ikiyüzlülük suçlamasıyla karşı karşıya bırakacağı uyarısında bulundu.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, İsrail'e yaptığı ziyaret sırasında İsrail'e uluslararası hukuka saygı göstermesi yönünde açıkça çağrıda bulunmadığı için AB liderleri ve Avrupalı milletvekillerinin ağır eleştirileriyle karşılaştı.

İrlanda Başbakanı Leo Varadkar, kamuoyu önünde yaptığı açıklamada, Avrupa Komisyonu Başkanı'nın yorumlarının "dengeden yoksun" olduğunu söyledi ve Ursula von der Leyen'in "İrlanda adına konuşmadığı"nın altnı çizdi. 

Shidore, "Avrupalılar uluslararası hukuku savunmuyormuş gibi görünmekten endişe duymaya başladılar. Ursula von der Leyen'in İsrail'e kayıtsız şartsız dayanışma tutumu tek taraflı olarak görülüyor ve bu Küresel Güney'de yumuşak güçlerini kaybetmelerine neden oluyor. Avrupa, genellikle sert güce daha fazla güvenen ABD'ye kıyasla yumuşak güce daha ziyade bel bağlıyor, ancak bunun giderek ters etki yarattığı da ortaya çıkıyor." dedi. 

"AB'nin Filistinlilere yardımı, vicdan azabının bedeli"

Hem ABD hem de AB, İsrail bombardımanlarından bu yana Filistinlilere yönelik insani yardım fonlarını arttırdı. 

Fransız yazar Gilles Paris ise Le Monde'daki yazısında AB'nin Filistinlilere yaptığı yardımın "İsrail'in yanında bir Filistin devletinin kurulması ihtimalinin ortadan kalkmasından duydukları vicdan azabının bedeli" olduğunu belirtiyor.

Asıl soru, Brüksel'in AB tarafından finanse edilen Gazze'nin altyapısının İsrail tarafından tekrar tekrar tahrip edilmesine daha ne kadar müsamaha göstereceği. 

27 üyeli blok uzun zamandır bu konuda bölünmüş durumda ama tartışma kapalı kapılar ardında yürütülüyor. 

Uzmanlar ise AB'nin tartışmayı kamuoyu ve politika sahnesine taşımaya karar vermesi halinde Küresel Güney'den önemli ölçüde yardım alabileceğine işaret ediyor. 

ABD, İsrail-Filistin meselesi konusunda Avrupalı müttefikleriyle arasındaki anlaşmazlıkları giderecek askeri donanıma sahip. 

Ancak analistlere göre yumuşak güç rekabetinde dost kazanamayacak. Zira hem Rusya hem de Çin, mevcut dünya düzenini değiştirmek için ortaya çıkan "Küresel Güney topluluğundaki yerini almaya hazır ve muktedir."

EURO NEWS