İsrail'de Floyd etkisi: Araplar olmadan barış olur mu?
"Sadece Yahudilerden oluşan bir partiye oy vererek Filistinlilerle barışı sağlayamazsınız..."
İsrail'de Arapların ve Yahudilerin birlikte yer aldığı Hadaş Partisi üyesi ve milletvekili danışmanı Josef Laor, ABD'deki George Floyd gösterilerinin ülkesine yansımalarını değerlendirdi: "Sadece Yahudilerden oluşan bir partiye oy vererek Filistinlilerle barışı sağlayamazsınız..."
Kavel Alpaslan [email protected]
DUVAR – ABD’de bir polisin göz göre göre George Floyd’u katletmesi, ülkede hâlâ devam eden sokak gösterilerini başlattı. Süreç dünyada da yankılar yaratarak devam ediyor. Kimi ülkelerde ABD’deki ırkçılığa karşı siyahlarla dayanışma gösterileri düzenleniyor. Fakat kimilerinde göstericiler aynı zamanda yüzlerini kendi ‘siyahlarına’ dönüyor.
Ülkedeki sol muhalefetin önemli bir bileşeni olan Hadaş Partisi de bu gösterilere destek veren hareketlerden. İsrail Komünist Partisi, Kara Panterler (HaPanterim HaShhorim/Sefarad ve Mizrahi Yahudilerinin çoğunlukta olduğu sol grup) ve başka bazı grupların birleşmesiyle oluşan parti 1977 yılında kurulmuştu. Kendisini ‘Yahudi-Arap partisi’ olarak tanımlayan parti, seçimlere de ‘Ortak Liste’ çatısı altında Filistinli siyasi gruplarla birlikte giriyor. Bu ittifak son seçimlerde milletvekili sayısını 15’e çıkardı.
Biz de Ortak Cephe’nin Knesset temsilcilerinden milletvekili Yosef Jabraeen’in sözcülerinden ve Hadaş Partisi eylemcilerinden Josef Laor ile ülkedeki son gelişmeleri konuştuk. Laor bize mevcut protestoların İsrail açısından yansımalarını anlattı. Hadaş temsilcisi, bölgede zorlu da olsa barış gerçekleşmesi ihtimallerini değerlendirirken: “Sadece Arap kitleler ile sol kanat Yahudi topluluğunun gerçek ittifakı umut ve değişim getirebilir” ifadelerini kullandı.
גם היום, כמו בכל שנה, אנו מפגינים ב-1 במאי למען זכויות הפועלים וצדק חברתי.
كما في كل عام، نحيي الاول من ايار من اجل حقوق العمال والعدالة الاجتماعية.
Güncele dair konuşmaya başlamadan önce, bize partiniz Hadaş’ın İsrail-Filistin çatışmasına dair görüşlerini açıklayabilir misiniz? Yaşadığınız topraklarda çözüme ve ideal toplumsal, siyasi şekle ulaşmak için önerileriniz neyi esas alıyor?
Geniş bir sol kanat hareket olarak Hadaş’ın temel ilkeleri, 1967’de (‘6 Gün Savaşı’ olarak bilinen Arap-İsrail savaşından sonra) işgal edilen tüm bölgelerin tahliye edilmesine dair yegane talebi ve İsrail’in yanı sıra Filistin devletinin de kurulmasını içeriyor.
Hadaş hareketi, aynı zamanda işçi hakları, sosyal adalet, demokratik özgürlükler ve insan haklarından yana; özelleştirmeye karşı duran, Arap azınlık, etnik gruplar ve kadınlar için gerçek bir eşitlikten, doğanın korunmasından ve kitle imha silahlarının yok edilmesinden yana bir Yahudi-Arap ortaklığıdır (İsrail’deki tek sosyalist ve enternasyonalist harekettir).
ABD’deki George Floyd gösterilerinin yankısı, dünyanın pek çok yerine çeşitli şekillerde ulaştı. İsrail’de nasıl bir etkisi oldu?
Minneapolis’te George Floyd’un katledildiği tarihle aynı hafta içerisinde İsrail polisleri, işgal altındaki Doğu Kudüs’te otizimli Filistinli bir genç olan Iyad El Hallak’ı vurarak öldürdü. ‘Black Lives Matter’ (Siyahların Yaşamları da Değerlidir) ile ‘Palestinian Lives Matter’ (Filistinlilerin Yaşamları da Değerlidir) arasındaki paralellik daha önce hiç bu kadar gözle görülür hale gelmemişti diyebiliriz.
Partiniz Hadaş, İsrail’de işgal karşıtı taleplerin de yükseldiği son gösterilere katıldı. Bu anlamda sizi harekete geçiren şey neydi? Siyah halklar ve Filistin halkı arasında nasıl bir köprü var?
Söylediğim gibi, Filistinli bir gencin katledilme vakası vardı. Ve Kudüs’teki, Minneapolis’teki bu cinayetlere ek olarak, 1967 işgalinin 53. yılının da altını çizdik. Tel Aviv’deki protesto gösterileri, işgal bağlamıyla birlikte Filistinlileri kanunsuz bir şekilde vuran asker ve polislerin bu ‘kolaylığına’ karşı bir öfkenin kombinasyonuydu.
Ve sadece bu da değil: (İsrail Başbakanı Benyamin) Netanyahu hükümeti ve (ABD Başkanı Donald) Trump yönetimi, yakında işgal altındaki Batı Şeria’yı ilhak etmeyi planlıyor… Tel Aviv’deki kitlesel eylemler de Netanyahu-Gantz hükümetinin apartheid rejiminin burada uygulamaya çalıştıklarına karşı verilmiş net bir beyandı.
Bölgede bir şekilde tarafların buluştuğu ünlü bir barış süreci yaşanmıştı geçmişte. Bu dönemde barış fikrine dair İsrail nüfusunda hatırı sayılır bir olumlu yaklaşım vardı. Yanlışım yoksa eğer, 1990’ların sonu-2000’lerin başından bahsediyorum. Fakat uzun yıllar süren Likud Partisi ve Netanyahu yönetimiyle birlikte -en azından sandıkta- bu isteğin köreldiği dikkat çekiyor. Bugüne bakacak olursak, adil bir barış hakkında İsrail tarafında genel eğilimin değiştiğine dair emarelere rastlıyor muyuz?
Netanyahu’nun temel siyasi projesi, geçtiğimiz on yıl boyunca, halklar arasındaki barış düşüncesinin yok edilmesi ve özellikle de Filistinlilerin kendi kaderini tayin ve bağımsız devlet hakkının ortadan kaldırılmasıdır. Bu sürecin doruk noktası da ilhak planları ve ‘Yüzyılın Anlaşması’dır. Bir zamanlar aşırılık yanlısı ve Mesiyanik [Mesihçi] yerleşimcilerin girişimiyle marjinalize edilmiş planlar, bugün Amerikan ve İsrail sağ kanadı tarafından ana akım haline geldi.
Diğer taraftan, İsrail kamuoyunun -Araplar ve Yahudiler- bu fikirleri illa paylaşmadığının da unutulmaması gerekiyor. Üç ay önce sandık başına gittik. Sağ kanat, aşırı ortodoks yerleşimcilerin oluşturduğu blok, parlamentoda çoğunluğu sağlayamadı. Merkez, siyonist sol, radikal sol ve Arap yurttaşlara dayanan bir hükümet için yeterli oy oranları mevcuttu. Bizim büyük pişmanlığımız, sözüm ona ‘muhalefet’ adayı Benny Gantz’ın kamu görevini yerine getirmek yerine Netanyahu’nun kollarına doğru koşması oldu. Yani bu anlamda, bizim değişime ve barışa dair umudumuz devam ediyor.
İçinde aynı zamanda Filistinli örgütlerin de bulunduğu ‘Ortak Liste’ ile seçimlere giriyorsunuz. Bu ittifakınızı nasıl inşa ediyorsunuz? Arap ve Yahudi toplumunda nasıl bir siyasi tepki ile karşılaşıyorsunuz? Önyargılar var mı? Ya da şöyle soralım: Halklarınıza barışı anlatmakta karşılaştığınız zorluklardan bahsedebilir misiniz?
Ortak Liste, önemli ve ilham verici bir projedir. Hadaş’ı, Arap-Yahudi hareketini ve İsrail Parlamentosundaki tüm Arap-Filistinli güçleri içinde barındırır. Türkiye’deki HDP gibi ve Güney Afrika’daki ANC gibi, sadece Arap kitleler ile sol kanat Yahudi topluluğunun gerçek ittifakı umut ve değişim getirebilir.
Son seçimlerde Yahudi kamuoyundan bize olan desteğe dair kayda değer bir değişim gördük. Yahudi solcularına, çoğu temsilcisi Arap olan bir partiye oy vermelerini açıklamak kolay değil. Sadece Yahudilerden oluşan bir partiye oy vermek ve bunun da işgal altındaki topraklarda yaşayan Filistin halkıyla barış yapması beklenemez. Aynı zamanda, “Arapsız” bir partiye oy verip sonrasında etnik ayrışma gerçekliği içinde ‘eşitlik’ten bahsedilemez.
Son olarak Covid-19 krizinin bilhassa İsrail’de mevcut protestoları etkilediğini düşünüyor musunuz? Hükümet kurulana kadar yeni bir seçim gündemi de yaşadınız. Bu gündem ülkeyi siyasi ve ekonomik açıdan sizce nasıl etkiledi?
İsrail’deki korona virüsü krizi artık esas itibariyle ekonomik açıdan kendini yansıtmaktadır. Salgını büyük ölçüde durduran sokağa çıkma kısıtlaması, sosyal ve ekonomik açıdan kendi zararını yarattı. Örneğin, bir milyonu aşkın işsiz (yaklaşık yüzde 25 işsizlik); kapatılan tüm işletmeler ve her şeyden önce krizle başa çıkması için tasarlanan, fakat Netanyahu’yu her zamankinden daha güçlü ve daha tiran kılmasıyla sonuçlanan otoriter yasalar…
Şimdiyse pek çok grupta radikalleşme ve huzursuzluk mevcut: Demokrasi için gösteriler, şiddete karşı feminist gösteriler (ki sokağa çıkma kısıtlaması boyunca kadınlara karşı şiddet yükseldi), ekonomik duruma karşı gösteriler ve tabii ki Batı Şeria’da ilhaka karşı Filistinlilerin ayaklanmaları. Oldukça enteresan zamanlarda yaşıyoruz…
DUVAR