İstanbul depreminde beklenen kaos senaryosu... Sonrasında neler yaşayacağız
AFETLERDE RİSK YÖNETİMİ ANLAYIŞI NİHAYET HAYATA GEÇİRİLDİ
İstanbul depreminde beklenen kaos senaryosu... Sonrasında neler yaşayacağız
Eli kulağındaki İstanbul depreminin tarihte eşi benzeri görülmemiş bir insanlık dramına yol açması an meselesidir. Bazı yerlerde kamu ve gönüllü yardımlarının ulaşması belki de birkaç gün alacaktır? Risk yönetiminin hayata geçirilmesi; halkın bilinçlendirilmesi ve afet sonrası hayatta kalma teknikleri konusunda eğitilmesi için maalesef süre hızla azalmaktadır. Odatv Güvenlik ve Kriz Yönetimi Danışmanı Feramuz Erdin yazdı.
Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, bu yazının içeriği rahatsız edici gerçeklerden oluşmaktadır. Rahatlatıcı yalan peşinde olanlar hiç kendilerini yormadan hemen başka bir sayfaya geçebilirler.
Tabii ki buradaki amacımız olumsuz bir tablo çizmek veya karamsarlığı körüklemek değildir. Bilakis öngörülerimiz üzerinden, yaşanacak muhtemel senaryoları ortaya koymak ve soruna ortak akılla bir çözüm bulunmasına katkı sağlamaktır.
AFETLERDE RİSK YÖNETİMİ ANLAYIŞI NİHAYET HAYATA GEÇİRİLDİ
17 Ağustos depreminin travması, üzerinden geçen 23 yıldan sonra bile hafızalarımızda hala tazeliğini korumaya devam ediyor. Aslında o günden bugüne kadar geçen zamanda afetle mücadele konusunda özellikle merkezi idare tarafında AFAD Aracılığıyla epey yol kat edildi. Çok uzunca bir süre çalışmalar afet sonrası müdahale yani “kriz yönetimi” ilkesi ile sürdürüldü. Nihayetinde, benim de çeşitli yazılarımda defalarca vurguladığım gibi, AFAD tarafından artık afet öncesi “risk yönetimi” anlayışına geçildiği ilan edildi.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun başkanlık ettiği bir oturumda Türkiye genelinde Afet Risk Azaltma Planı (TARAP) ve şehirler özelinde de İl Afet Risk Azaltma planları (İRAP) devreye sokuldu. Afetin zararlarını önceden yapılacak hazırlıklarla azaltma yöntemi, can ve mal kayıplarını azaltmada mutlaka çok daha etkili olacaktır.
İSTANBULLU DEPREMİ ÇARESİZLİK İÇİNDE BEKLİYOR
Yapılan bilimsel çalışmalar sonucunda çok kısa bir zaman dilimi içerisinde meydana gelmesine kesin gözüyle bakılan İstanbul depremi özelindeyse, İstanbul Üniversitesi’nden yüksek lisans arkadaşım olan şehir plancısı Tayfun Kahraman’ın vizyon ve emeklerinden bahsetmemek haksızlık olur. İBB’de deprem ile ilgili birimin başına geldiği andan itibaren yaptığı bilimsel çalışmalar ile depremin İstanbul’a vereceği zararları yeniden ve daha gerçekçi şekilde hesaplayarak tedbirlerin, hem merkezi hem de yerel yönetimler tarafında doğru planlanmasına ön ayak oldu.
İki gün önce İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu tarafından açıklanan güncellenmiş rakamlar acı gerçek ile yeniden yüzleşmemize neden oldu. Buna göre, deprem anında İstanbul’da 500.000 bina orta hasar, 90.000 bina da ağır veya çok ağır hasar alacak! Deprem anında su, kanalizasyon, doğal gaz, elektrik ve iletişim hatlarının zarar göreceği ve mahalle içi yolların birçoğu ile bazı köprü ve viyadüklerin kullanılmaz hale geleceği de bir başka gerçek! Bu da halkın yaşadığı zorlukları artıracağı gibi, yapılacak müdahaleleri de zorlaştıracaktır.
Merkezi ve yerel yönetimlerin risk yönetimi başlığı altında, kamuoyunda “kentsel dönüşüm” olarak adlandırılan konut stoğunun kalitesini iyileştirme faaliyetleri de bir yandan sürüyor. Ancak, İstanbul’un kökeni çok eskilere dayanan yapı kalitesi ve çarpık kentleşme sorununun kısa bir vadede çözülebilmesi çok da mümkün görünmüyor?
Bu alanda elde edilen bazı ilerlemelere rağmen İstanbulluların büyük çoğunluğunun, yukarıda saydığımız diğer nedenlerden dolayı depremi çaresizce beklediği gerçeği değişmiyor!
İSTANBUL DEPREM BÖLGESİ OLMASINA RAĞMEN DÜZENSİZ VE AŞIRI BÜYÜDÜ
Dünyada, bir ihtimal, çağlar boyunca deprem üreten aktif bir fay hattının yanı başında kuralsız, düzensiz ve plansız büyüyen tek şehir İstanbul olmalıdır? Kalitesiz yapı stoğu ve şehrin düzensiz yerleşimi, İstanbul halkını deprem karşısında dünyadaki benzer metropollerdekilerden daha savunmasız bir konumda bırakmaktadır. İşte tam da bu sebepten dolayı İstanbul’un bir deprem anında yaşayacağı yıkım ve diğer zararları dünyada başka bir yerleşim yeri ile karşılaştırmak adeta imkânsızdır. Burada yaşanacak olan deprem, sonuçları itibarıyla da benzersiz olmaya adaydır.
Bir örnek vermek gerekirse, deprem bölgesi üzerinde kurulu olan Tokyo şehrinin planlaması ve bina kalitesi deprem gerçeğine göre ayarlanmıştır. Burada yaşanan 7 M ve üzeri depremler bırakın bizdeki gibi yıkıcı bir milli afete yol açmayı, toplumsal hayatı 3 -5 dakikadan bile fazla etkilemez!
HALK DEPREME VE SONRASINDA YAŞANACAKLARA HAZIR DEĞİL
Afet yönetiminin en önemli aşamalarından birisi de toplumu afete dirençli hale getirmek, yani eğitmek ve örgütlemektir. İşte Türkiye’de bugüne kadar tam anlamıyla faaliyete geçirilmeyen önlem budur. Okullarda veya işyerlerinde yapılan ÇÖK-KAPAN-TUTUN ve ardından gelen TAHLİYE ile sınırlı kalan tatbikatlar maalesef toplumda bilinç yaratmaktan uzaktır.
İstanbullunun kafasında yaratılan deprem senaryosu ise şu şekildedir:
Bir yaz günü gece vakti olacak bir depremde, sağ kalanlar evlerinden çıkarak toplanma alanı olarak belirlenen parklara gideceklerdir. Peki ya sonrası? Ya deprem soğuk ve yağışlı bir kış günü, çalışma ve okul saatleri içinde olursa?
Eğitim, çalışma veya diğer nedenlerden dolayı İstanbul’un çeşitli ilçelerinde bulunan anne, baba ve çocukların ulaşım ve iletişimin çöktüğü bir ortamda aynı yerde buluşmasının ne kadar zor olacağını ve hatta kaç gün alacağını hiç düşündünüz mü?
“Aile afet planı” maalesef sadece bir çantaya su, gıda ve ilaç doldurmaktan ibaret değildir!
İsterseniz deprem sonrası yaşanacakları birkaç yönüyle inceleyelim:
DEPREM SONRASI DEVLET NE YAPACAK?
Son birkaç yıldır hem merkezi yönetim ve yerel yönetim unsurları afete çok boyutlu olarak hazırlanmanın gerekliliğini fark etti ve hazırlıklar buna göre yapılmaya başlandı. Bunların sahada planlanan sonucu verip vermeyeceği ise henüz bilinmiyor?
Bugüne kadar yapılan hazırlıkların odak noktasında hep “enkaz yönetimi” yani enkazdan insan kurtarmak vardı ama 2020 yılındaki İzmir depreminin ardından çöken birkaç binada yaşananlar yöneticilerin bir gerçekle yüzleşmesine yol açtı. Buradaki birkaç binada bile çalışmalar günlerce sürmüştü, İstanbul’da yıkılması beklenen yüzbinlerce binaya müdahale edilmesi için ne kadar insan gücü, donanım ve zaman gerekecekti?
AFAD ve genel kolluk, TSK gibi merkezi yönetim unsurları ile gönüllüler enkaz müdahalesine yönelik hazırlıklarını sürdürüyorlar. Ayrıca yerel yönetimlerin de bu konuda merkezi yönetim ile koordineli şekilde hazırlıklar yaptığı biliniyor.
Bir deprem sonrasında Türkiye’nin diğer bölgelerinden görevlendirilecek kolluk, sağlık, ilk yardım ekipleri ile askerler asayişi sağlamak ve gerekli müdahaleleri yapmak üzere sokaklarda yerini alacaktır. Uluslararası toplumdan gelecek insan gücü ve diğer insani yardımları da hesaba katmak gerekir.
İstanbul’un ilk şoku atlatarak depremin ilk yaralarını sarmaya başlaması yani “kriz yönetimi” safhası için için en azından birkaç hafta gerekeceği şimdiden bellidir. O yüzden geçici görevle gelecek olan personelin lojistik, barınma ve istirahat ihtiyaçları şimdiden planlanmış olmalıdır.
Bir diğer önemli konu da İstanbulluların diğer illere tahliyesinin planlanmasıdır.
Kriz yönetimi safhası için ne kadar büyüklükte bir bütçe gerektiğini sanırım gözünüzde canlandırabilirsiniz?
DEPREM SONRASI VATANDAŞI NE BEKLİYOR?
Kurtarma ve ilk yardım ihtiyacı: Depremden sağ kurtulsa bile enkaz altında kalan veya yaralanan insanların acil müdahaleye ihtiyacı olacaktır. Genel yardım ulaşana kadar orada bulunanların basit enkaz müdahalesi ve basit ilk yardım konularında hazırlıklı olması gereklidir. En başta muhtarlar, amatör spor kulüpleri ile hem şehri dernekleri üyeleri organize olma konusunda hem eğitilmeli hem de donatılmalıdır.
Engelli, yaralılar ile sahipsiz çocuklar: Engelli ve yaralıların hasarlı binalardan tahliyesi ve güvenli alanlara ulaştırılması önceden planlanmalıdır. Anne babasını yitirmiş sahipsiz çocuklar resmi birimlere teslim edilene kadar güvenle muhafaza edilmelidir. Sorumlular isim isim önceden planlanmalıdır.
Yangın ve diğer kazalar: Deprem sonrasında meydana gelmesi muhtemel yangın ve diğer kazalara müdahale için yine yerel imkânlar ve yerel insan gücü kullanılmalıdır. Bu konudaki eğitim ve donanımlar vakit geçmeden tamamlanmalıdır.
İklim, barınma şartları ve lojistik: Kötü hava koşulları da hesaba katılarak sadece parklar değil, kapalı alana sahip olan kamu binaları, depolar, fabrikalar, ibadethaneler, spor salonları, AVM’ler ve diğer kapalı alanlar barınma yeri olarak planlanmalıdır. Uzun günler ve geceler boyunca sokakta yaşamak zorunda kalan insanların fizyolojik ve sıhhi ihtiyaçlarını karşılayacak bir düzen şimdiden kurularak, işleyişi kullanıcılara anlatılmalıdır. Halkın aktif katılımı ve yardımı olmadan bu sürecin sağlıklı yürütülmesi zordur.
Asayişsizlik: Başta gıda ve su temininde yaşanacak zorluklardan kaynaklananlar olmak üzere ziynet ve diğer maddi değerlere karşı yaşanacak yağma ve zorbalıklar hazırlıklı olunması gereken bir durumdur. Merkezi idare unsurlarının sokakta mutlak hakimiyeti sağlamasına kadar geçecek sürede halkın can ve mal güvenliğini sağlayacak basit uygulamaların öğretilmesi, bir sistem kurulması ve yerel imkanların devreye sokulması gereklidir.
Salgın hastalıklar: Vefat edenlerden ve olumsuz sıhhi şartlardan dolayı meydana gelecek olan salgın hastalıklar baş edilmesi gereken diğer bir önemli husustur.
Sanayi tesislerinin neden olduğu zararlar: Muhtemel kimyasal sızıntılar ile diğer endüstriyel kazalar da mutlaka hesaba katılmalıdır.
NELER YAPILMALI?
Aile afet planlaması: Her aile en kötü senaryoyu içeren bir afet planlamasına sahip olmalıdır. Uzun sürecek bir resmi yardım ulaşma süreci hesaba katılarak su, gıda, ilk yardım, barınma ve diğer ihtiyaçlara göre bir takım modellemeler geliştirilmelidir. Aile bireylerinin nerede ve nasıl bir araya geleceği mutlaka öğretilmelidir. Aileye dahil yaşlı ve engellilerin tahliyesi ile diğer ihtiyaçları önceden planlanmalıdır.
Okul afet planlaması: Özellikle yaşı küçük olan çocukların serbest bırakılması daha büyük kaosa yol açabileceğinden, çocukların velileri veya resmi yetkililer tarafından teslim alınıncaya kadar okulda bekletilmesi daha uygun olacaktır. Okul binalarının diğer binalara göre daha sağlam olması beklendiğinden, öğrencilerin uzun süreli barınma ve lojistik imkânlarının da önceden planlanmış olması gerekir. Görevli bırakılacak öğretmenler bekarlar arasından seçilebilir.
Kurumsal afet ve işleyiş devamlılığı planlaması: Kamu kurumları kadar özel sektör de bir afet anında yapılacakları yani kriz yönetimini önceden planlamalıdır. Afetin personel ve faaliyet alanı üzerindeki etkilerini azaltmak, kurum içi dayanışma ve yardımlaşmayı sağlamak ve en kısa sürede ana faaliyet konusuna devam edebilmek için görev dağılımı ve eğitimler aralıksız olarak yapmalıdır. Özellikle kritik altyapı veya sanayi tesisi ve hizmet üreten firmalar bu konuda asla hazırlıksız yakalanmamalıdır.
Şehrin tahliyesi: Depremden sağ çıkan fakat evleri zarar görenler başta olmak üzere insanların memleketlerine veya uzaktaki yakınlarının yanına bir an evvel gidebilmeleri için tahliye noktaları ve tahliye imkânları planlanmalıdır. Şehrin büyük bölümünde yollar kullanım dışı kalacağından deniz araçları bu amaçla kullanılabilir. Kimin ne görevde olacağı şimdiden planlanmalı ve lojistik dahil bütün safhalar detaylandırılmalıdır.
Afete dirençli toplum: Toplumun acilen afet bilincine kavuşturulması en önemli öncelik olmalıdır. Afetlerde toplumun edilgen değil katılımcı ve yardımcı olması beklenir. Bu konuda maalesef çok geç kalınmıştır.
Feramuz Erdin
Odatv.com