İstanbul Milletvekili Oya Ersoy'un hazırlamış olduğu "Koronanın İki Aylık Raporu

“Salgınla mücadele için şeffaf bilgi zorunluluktur”

İstanbul Milletvekili Oya Ersoy'un hazırlamış olduğu "Koronanın İki Aylık Raporu


İstanbul Milletvekili Oya Ersoy, ülkemizde resmi olarak açıklanan ilk vaka tarihi olan 11 Mart’tan itibaren koronavirüs (COVID-19) salgını karşısında Saray-AKP iktidarı tarafından yapılanlar, alınması gereken önlemler ve bundan sonra yapılması gerekenlerin değerlendirildiği iki aylık bir rapor açıkladı.

İstanbul Milletvekili Oya Ersoy “Korona Yönetiminin İki Ayı” başlıklı bir rapor hazırladı.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın şubat ayı sonuna kadar “Türkiye için herhangi bir risk yok” dediğini ve ilk vakanın açıklandığı 11 Mart’a kadar ise “Her şey kontrolümüz altında” açıklamaları yaptığını hatırlatan Ersoy, “Bu arada iktidar; Libya, Suriye, mültecileri Avrupa’ya gönderme gibi gündemlerle uğraşıyordu” dedi.

Ersoy raporda, Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi olarak ilan edilen “koronavirüs” hastalığının, Sağlık Bakanlığı tarafından ancak Türkiye’de ilk vaka tespitinden 42 gün sonra (22 Nisan 2020) “bulaşıcı hastalıklar” listesine alındığını hatırlattı.

Geç kaldınız”

Salgın karşısında mücadeleye erken başladıklarını iddia eden iktidara “Hayır geç kaldınız!” diyen Ersoy; başından itibaren gerekli önlemlerin alınmadığını, muhalefetin baskısıyla alınan önlemlerde de geç kalındığını belirterek şöyle devam etti:

Yurtdışına gidiş ve gelişler zamanında kapatılmamış, bulaşının en yaygın ve en ağır yaşandığı İran’la sınır kapıları 23 Şubat’a kadar açık tutulmuş, ilk yapılması gereken Van’da karantina ilan etmek olmalıyken ilan edilmemiştir. Futbol maçları zamanında iptal edilmemiş, salgın koşullarında izin verilmemesi gereken ‘umre ziyaretleri’nin yapılmasına göz yumulmuş, umreden dönen 21.000 kişinin ciddi bir karantina tedbiri uygulanmaksızın kontrolsüz bir şekilde ülkenin dört bir yanına dağılmasıyla birlikte salgın kontrolü tamamen kaybedilmiştir. Hatta AKP milletvekilleri tarafından Meclis’e dahi getirilen umreden dönenlerle poz poz çekilen fotoğraflar, vekillerin sosyal medya hesaplarından paylaşılmış, daha sonra bu paylaşımlar silinmiştir.

Bilimin öneminin ve yol göstericiliğinin ne kadar yaşamsal olduğunun bu süreçte bir kez daha yakıcı şekilde ortaya çıktığını belirten Ersoy, “Akıl ve bilimle yönetilen bir ülke, gericiliğin değil, aklın hâkim olduğu bir devlet olsaydı bir an bile tereddüt edilmeden salgın başladığı anda umre gidişleri iptal edilir, yurttaşlarının sağlığı düşünülür ve halkın sağlığı öncelenirdi” dedi.

Salgınla mücadele için şeffaf bilgi zorunluluktur”

Başta TTB olmak üzere sağlık meslek örgütlerinin “yaygın test” yapılması çağrılarının karşılık bulmadığını kaydeden Ersoy, kamuoyunun “şeffaf bilgi” taleplerinin Sağlık Bakanı tarafından kimi zaman kameralar karşısına geçerek kimi zaman da sosyal medya hesaplarından hasta ve ölüm sayıları ile paylaşarak geçiştirildiğini söyledi.

Ersoy ayrıca, eski Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman’ın 15 Mart’ta COVID-19 nedeniyle hayatını kaybetmesine rağmen aynı gece Bakan Koca’nın açıklamalarında buna değinilmediğini ve ölümünden birkaç gün sonra Yalman’ın koronadan öldüğünün açıklandığını hatırlattı.

Korona herkese “eşit” davranıyor ama…

Salgınla baş etmenin temel yolu yaygın test ile bulaşıya yakalananların ve temas ettiklerinin tedavi ve izole edilmesi iken iktidarın, yaygın test uygulamasına ayak dirediğini belirten Ersoy, devamla şunları kaydetti.

Çok uzun bir süre sadece yurtdışından gelenlere ve yurtdışı temaslı olanlara test yapıldı, hastalık şikayetiyle hastaneye başvurulduğunda bile yurttaşların teste ulaşması mümkün olmadı. Abdülkadir Özkan gibi Sağlık Bakanlığı’ndaki ‘dostları’ sayesinde hastaneye yatıp teste ulaşanlar ve bunu kendi sosyal medya hesaplarından pervasızca paylaşanlar oldu. Yine Ethem Sancak’ın yeğeni Murat Sancak’ın, Sağlık Bakanı’nın ‘Sadece sağlık kuruluşları alabilir’ dediği COVID-19 test kitlerinden 125 adet satın aldığı ve yanındakilere test edip kahkahalar eşliğinde test kitleriyle oynadığı görüntüler ortaya çıktı.

Sağlık Kurumları salgına hazırlanmadı”

Ersoy, ilk vakanın görülmeye başlandığı andan itibaren sağlık kurumlarının salgına hazır hale getirilmediğinin ortaya çıktığını belirterek şöyle devam etti:

Sağlık kurumlarının çoğunda triyaj uygulamasının yapılmadığı, bu nedenle COVID-19 hastalarıyla diğer hastaların temasının önlenemediği, sağlık çalışanlarının sağlığını koruyucu tedbirlerin alınmadığı, sağlık çalışanlarına düzenli test yapılmadığı, maske, önlük, eldiven gibi gerekli kişisel koruyucu malzemelerin bile yeterli miktarda verilmediği görüldü. Bakanlığın ihmali ve yeterli koruma önlemlerini almamasının yıkıcı sonuçlarını maalesef hekimler, sağlık çalışanları yaşamaktadır; 29 Nisan itibariyle 7 bin 428 Sağlık çalışanı Koronavirüs hastalığı ’a yakalandı, 24 sağlık çalışanı yaşamını yitirmiştir.

Meclis, halkı koruyacak önlemler için çalıştırılmadı”

Ersoy, Meclis’in bu süreçte salgın karşısında halkı koruyacak önlemler almak için çalıştırılmadığını belirterek “Verilen araştırma önergeleri bile AKP-MHP oyları ile reddedildi” dedi.

AKP ve MHP milletvekillerinin, “temsil ettikleri sınıfın ve iktidarlarının çıkarları” doğrultusunda muhalefetin tüm önerilerini reddettiğini kaydeden Ersoy, şöyle devam etti:

27 Şubat’ta ‘Koronavirüs vakalarında yaşanan hızlı artış karşısında Parlamento’nun etkin çalışmasını sağlamak’ amacıyla Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu, komisyon üyesi CHP, HDP ve İyi Parti milletvekilleri tarafından olağanüstü toplantıya çağırıldı, toplantı talebi Komisyon Başkanı Şenel Yediyıldız tarafından 2 Mart’ta reddedildi.

Ersoy ayrıca, korona salgını yaşamın tüm alanlarını etkilerken yurttaşları koruyacak önlemler alınması konusunda Meclis’te hiçbir adım atılmadığını vurgulayarak “Yandaşlarına özel af çıkarmak için sabahlara kadar Meclis Genel Kurulu’nu çalıştıran AKP-MHP, işleri bitince Meclis’i tatil etti. Böylelikle salgın koşullarında ülkenin yönetimi Saray’ın idari kararlarlar, genelgeler ve kararnameler ile süreci tek başına yönetmesine bırakıldı” dedi.

Çarklar dönsün, sermaye için hayat normalleşsin!”

11 Mayıs’tan itibaren “normalleşme” sürecinin başlatılmasını eleştiren Ersoy, “İktidar başından itibaren koronavirüs karşısında halkı hem sağlık, hem de ekonomik ve toplumsal olarak koruyan adımları atmamaktaki ısrarını başlattığı “normalleşme” süreciyle devam ettirmektedir. Bakanlar korunaklı mekanlarında otururken, Erdoğan sarayında oturup, dışarıya çıktığını göstermek için balık istifi karşısına dizdirdiği işçilerle arasına elli metre mesafe koyarak verdiği pozu medyada paylaşırken, yurttaşlar için hayat normalleşemez” ifadelerini kullandı.

AKP’nin salgınla birlikte derinleşen ekonomik kriz karşısında “Kontrollü sosyal hayat” adı altında “normalleşme planı”nı devreye soktuğunu söyleyen Ersoy, sözlerini şöyle sürdürdü:

Pandemi sürecinde ekonomik kriz yüksek işsizlik, yüksek enflasyon ve döviz kurunun fırlaması ile derinleşerek devam etti. Tüketim azaldı ve gıda, sağlık ürünü ve temizlik maddesine kaydı. Tüketimdeki azalmayla birlikte toplanan vergilerin dörtte üçünü oluşturan dolaylı vergiler azaldı, doğrudan vergiler toplanamaz hale geldi.

Turizm beldelerinin olduğu illerde giriş çıkış yasakları kaldırıldı, Turizm sektörü kazansın diye temmuzda yapılacak YKS sınavı bir ay öne alındı, 11 Mayıs’tan itibaren AVM’lerin açılacağı açıklandı.

Korunma sorumluluğu tamamen halkın sırtına yıkıldı”

Ersoy, Koca’nın sorumluluk paylaştırdığı “ikinci dönem”in; iktidarın sorumsuzlaştırıldığı, salgına karşı “korunma” sorumluluğunun tamamen halkın sırtına yıkılması anlamına geldiğini vurgulayarak şunları kaydetti:

Sağlık Bakanı, ‘Karar bizim değil’ diyerek sorumluluğu üzerinden atamaz. Ülkede sağlık sisteminin başındaki kişi olarak halkın sağlığından sorumludur. Ligleri başlatma kararı da AVM’lerin açılma kararı da turizm beldelerine giriş çıkış yasağının kaldırılması da sermayenin çıkarına alınmış kararlardır. Bilimsel veriler bilinçli olarak yok sayılmış, sermayenin çıkarı uğruna halkın sağlığı açıkça tehlikeye atılmıştır.

Salgın süresince açlıkla, işsizlikle, eve gelen faturalarla baş başa bırakılan yurttaşlara; iktidarların ve sermayenin çıkarı için normalleşme adı altında evde aç kalma ile salgına yakalanma arasında bir tercih yapmaları dayatılmaktadır.

Sağlık Bakanlığı tarafından vaka, test sonuçları ve ölümlere dair bölgesel dağılım, yaş ve cinsiyet gibi veriler ayrıntılı olarak, şeffaf bir şekilde kamuoyu ile paylaşılmadan ‘normalleşme planı’ yapılamaz.

Türk Tabipler Birliği’nin doğrudan öznesi olduğu bir bilimsel kurul açıklama yapmadan ‘normalleştirme planı’ açıklanamaz.

Koca, Albayrak, Soylu istifa etmelidir”

Ersoy, korona sürecinin icracı bakanları Sağlık Bakanı Koca, Hazine ve Maliye Bakanı Albayrak, İçişleri Bakanı Soylu’nun yaşananlardan birinci derecede sorumlu olduğunu belirterek şu ifadeleri kullandı:

Salgının yayılmasından; resmi sayılara göre bile vaka sayısı artışında dünyada beşinci, toplam vaka sayılarında yedinci sıraya çıkmasından; salgına karşı gerekli önlemler alınmadığı için yurttaşlarımızın, işçilerin, canlarını dişlerine takarak salgınla mücadele eden sağlık çalışanlarımızın hastalık kapmasından, hayatını kaybetmesinden iktidar sorumludur.

Kendileri korunakları alanlarında yaşarken bilim insanlarının tüm uyarılarına rağmen sermayeyi, koltuklarını, “düzenlerini” korumak için “normalleşme planı” uygulayarak halkın sağlığını ve yaşam hakkını tehlikeye sokan iktidar sorumludur.

Sermayeyi korumak için izledikleri politikalar nedeniyle işsizliğin ve yoksulluğun yayılmasından, yaşanacak gıda krizinden iktidar sorumludur.

Salgınla mücadele toplumsallaşmalıdır”

İktidarın salgına karşı mücadeleyi yönetemediğini kaydeden Ersoy, meselenin sadece yurttaşların kişisel sorumluluğuna indirgenerek devlet sorumluluğundan kaçınıldığını ve devletin yurttaşlara “Evde kal, önlem al, hastalığa yakalanırsan sorumlu sensin! Suçlu sensin” demiş olduğunu söyledi.

Maske dağıtım işinin, devletin hazırlıksızlığını ve pandemi yönetimindeki yetmezliklerini ortaya koyduğunu, sistematik olarak iktidar tarafından yapılan tek şeyin her akşam camilerden okutulan selalar olduğunu belirten Ersoy, koronavirüs salgınıyla mücadelede acil olarak yapılması gerekenleri şöyle sıraladı:

Salgınla mücadele toplumsallaşmadığı, toplumun en ufak hücresini sürece katar hale getirmediği sürece başarılı olma şansı yok. Toplumun temel talepleri ciddiye alınmalı, meslek odaları, sendikalar sürecin yönetiminde söz sahibi olmalıdırlar.

Kasım ayında görüşülmeye başlayarak Aralık ayında onaylanan 2020 Bütçesi yeniden yapılmak zorunda. Başta sağlık ve eğitim olmak üzere temel hizmetler kamusallaştırılmalıdır. Salgınla mücadele konusunda etkin olmayan Bakanlıklara ve kurumlara ayrılan bütçeler yeniden revize edilerek salgınla mücadele programına eklenmelidir. Kamu kaynaklarının etkin kullanımı, verimlilik ve tasarruf hesaplamaları yeniden salgınla mücadele programına göre oluşturulmalıdır. İhaleler iptal edilmeli, müşteri garantili yapılan projeler askıya alınmalıdır.

Halkın ve emekçi kesimlerin temel hizmetlerden faydalanması sağlanmalı, gelir kaybına uğrayan emekçiler için İşsizlik Fonu aktif kullanılmalıdır. İşsizlik fonu işçileri temel almalı, patronları kurtarmaya dönük harcanmamalıdır.

Salgın süresince birçok kritik görev ve sorumluluğu üstlenmiş olan İçişleri Bakanlığı, bakanlığa bağlı valilik, kaymakamlık ve emniyet teşkilatının temel görevi; halkı, koronavirüs salgını karşısında koruyacak rasyonel önlemleri almak, bilimin işaret ettiği ‘halk sağlığı’ önlemlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını sağlamaktır.

Bilinmelidir ki pandemi ile mücadele, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun kişiliğinde fazlasıyla somutlaşmış olan ‘polis devleti’ bakışını ve pratiklerini değil; kamunun yararını öne alan bilimsel bir aklı, öngörüyü ve yetkinliği gerektirmektedir. Bu nedenle Soylu’nun “istifası” da, süreci yönetemeyen iktidarın iç gerilimlerinin ve Soylu’nun pozisyon tutma kaygılarının ürünü ucuz bir gösteri olsa da; gerçekte toplumun haklı beklentisidir ve her durumda halkın yararınadır. Bu süreçte; partisinden olmayan herkesle; Tabip odaları, dernekler, belediyelerle kavgayı yegane işi bellemiş, tüm icraatları halkın çıkarı için değil iktidarın bekası için olan, üstelik aldığı öngörüsüz kararlarla halkı paniğe sevk etmeyi ve salgının kucağına atmayı dahi becermiş bir bakana ya da kendi yaşam ve sağlıklarını tehlikeye atarak halkın sağlığı için özveri ile görev yapan sağlık emekçilerini suçlayabilecek bir densizliği dahi sergileyebilen liyakatsız valililere ihtiyacımız yoktur.

Raporda, salgınla mücadelede yapılması gerekenlere ilişkin öne çıkan bazı maddeler ise şöyle:

1. 2020 Bütçesi yeniden yapılmalıdır: Aralık ayında normal sürece göre düzenlenen ve kabul edilen 2020 Bütçesi, pandemi salgını ile mücadele esas alınarak yeniden görüşülmeli ve düzenlenmelidir.

2. İşten çıkarmalar süresiz yasaklamalıdır: Pandemi süresi boyunca tüm işten çıkarmalar yasaklanmalı, işçilerin gelir kaybının önüne geçilmelidir.

3. Zorunlu alanlar dışında çalışan işçiler ücretli izne çıkarılmalı: Sağlık, market, lojistik, temizlik gibi zorunlu hizmet alanları dışında kalan tüm işçilere ücretli izin hakkı tanınmalıdır.

4. Tüm işsizlere doğrudan gelir desteği sağlanmalıdır: Bu süreçte işsiz olan herkese temel gıda ve hijyen koşullarını sağlayabilmeleri için İşsizlik Fonu üzerinden doğrudan gelir kaynağı oluşturulmalıdır.

5. Ev içi emek yükü artan kadınlara gelir desteği sağlanmalıdır: Pandemi süreciyle evde bakım yükü artan kadınlar için doğrudan gelir desteği oluşturulmalıdır.

6. İşyerleri kapatılan esnafın sabit giderleri karşılanmalıdır: Zorunlu olarak işyerleri kapatılan esnafın devam eden kira, elektrik, su, internet, telefon gibi faturaları, personel giderleri için karşılıksız destek paketleri oluşturulmalıdır.

7. Kredi kartı, kredi ve diğer tüm borç ödemeleri süresiz ve faizsiz ertelenmelidir: İşsiz kalan, zorunlu işyerini kapatan, gelir kaybına uğrayanlar için var olan kredi kartı, kredi ve diğer tüm borç ödemeleri pandemi süreci sonuna kadar faizsiz ertelenmelidir.

8. Temel hizmetlerin zorunlu ihtiyacı karşılayacak kadar olan kısımları parasız olmalıdır: Elektrik, su, doğalgaz, telekomünikasyon hizmetleri, ulaşım hizmetleri için zorunlu kullanım miktarları belirlenerek parasız verilmeli, zorunlu kullanımın üstündeki kullanım düşük fiyatlardan ücretlendirilmelidir.

9. Özel sağlık kuruluşları kamulaştırılmalıdır: Temel sağlık hizmetlerinin yaygın verilebilmesi için tüm özel hastaneler kamulaştırılmalıdır.

10. Zorunlu hizmet alanlarında istihdam artırılmalıdır: Sağlık, belediye hizmetleri gibi zorunlu hizmet alanlarında istihdam artırılmalı, yeni iş olanakları yaratılmalıdır.