İstanbul Sözleşmesi eşcinselliği meşrulaştırıyor mu?
"Kız ya da erkek doğulur, sonrasında olunmaz"
İstanbul Sözleşmesi eşcinselliği meşrulaştırıyor mu?
Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen, resmi ismiyle “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”nden çekilmesi yurt içi ve yurt dışında tepkiyle karşılandı.
Türkiye'nin sözleşmeden çekilmesi gerektiğini başından itibaren savunan Saadet Partisi kararı memnuniyetle karşıladığını açıkladı. İletişim Başkanlığı da, yaptığı yazılı açıklamada çekilme gerekçesi olarak "Türkiye'nin toplumsal ve ailevi değerleriyle bağdaşmayan eşcinselliği normalleştirmeye çalışan bir kesim tarafından manipüle edilmesi" ifadelerine yer verdi.
"Kız ya da erkek doğulur, sonrasında olunmaz"
Herkesin "sağ duyulu" olarak düşünmesi gerektiğinin altını çizen Karamollaoğlu, "Ben sözleşmeyi bir kaç kere baştan sona okudum. İlk okuduğunuzda bunda ne var ki diyorsunuz. Ama ondan sonra bir irdelemeye başladığınız zaman, ya cinsiyet kavramı ortadan kalkıyor. Nasıl olur da bir insan kız doğar erkek doğar. Yok arkadaş böyle olmaz, bu ileriki yaşlarda kendi kendine karar verecek, kız diyecek ki ben oğlan olacağım, oğlan diyecek ki ben kız olacağım. Bu saçmalıklar olmaz, herkes biliyor ki siz insanlara belli maddeleri, hormonları enjekte ederseniz insan cinsiyetinden farklı düşünmeye başlar. Eğitimde de, havaalanlarında da şimdi bazı yerlerde tuvaletlerde kadın erkek ayırımı kaldırılıyor". dedi.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararının gerekçesini metnin "Türkiye'nin toplumsal ve ailevi değerleriyle bağdaşmayan eşcinselliği normalleştirmeye çalışan bir kesim tarafından manipüle edilmesi" olarak açıkladı.
Saadet Partisi Kadın Kolları Başkanı Ebru Asiltürk, İstanbul Sözleşmesi'ni "aile yapımıza atılan bir bomba" olarak niteliyor. Asiltürk, sözleşmeden geri çekilmesinin 'sevindirici' olduğunu belirtti.
Çekilme kararını ve bu kararın alınmasındaki gerekçeleri yorumlayan hukukçu Levent Pişkin heteroseksüellik kadar LGBTİ+'nın da o kadar "meşru" olduğunu söyledi. Meşru olmak için LGBTİ+ toplumunun herhangi bir metne ihtiyacı olmadığını da özellikle belirten hukuçu, "Heteroseksüellik ne kadar meşruysa, biz de en az o kadar meşruyuz. Dolayısıyla bu tür söylemler eleştiri değil, nefret söylemine tekabül edip toplumdaki homofobi/transfobiyi güçlendirip pekiştiren söylemlerdir." diyor.
"Bu anlamda hükümetin LGBTİ+ toplumunu hedef alan açıklamaları 2015'ten beri özellikle sır değil." diyen Levent Pişkin, şöyle devam etti: "Sapkından azgın azınlığa, aile yapısına aykırı tutum olarak tanımlanmaktan koronavirüsün sebebi olarak görülmeye kadar pek çok açıklama o cenahtan geldi, geliyor. Dolayısıyla bu tür söylemler toplumda halihazırda var olan kurumsallaşmış homofobi-transfobiyi güçlendirip/konsolide edip sözleşmenin toplumsal anlamda kabul edilirliğine oynayan popülist söylemler. Tekrara düşmek pahasına, LGBTİ+ toplumu meşrudur, varlığıyla, haklarıyla bir bütün olarak meşrudur".
Pişkin ayrıca sözleşmede cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği maddesinin sadece sözleşmenin hükümlerinin uygulanmasına dair olan bölümde geçtiğini söylüyor. bunun yanında toplumsal cinsiyet vurgusu metin boyunca olduğunu da söyleyen hukukçu, "Bu, LGBTİ+ toplumunu da doğrudan ilgilendiren bir nosyon. Bunun dışında özel olarak vurgulanan bir cinsel yönelim/cinsiyet kimliği ibaresi mevcut değil" diyerek iddiaların doğru olmadığını kaydediyor:
"Sözleşme bizler için çok anlam ifade etse de varlığımızın teminatı mücadelemizdir. Kuşkusuz bu bir geri adım, özellikle kadın hareketinin, feminist hareketin kazanımlarına yönelik bir kayıp, ancak hepimiz biliyoruz ki gücümüz yasalardan mücadelemizden kaynaklanıyor. Hukuki anlamda LGBTİ+ toplumu için iç hukukta şimdiye dek tek bir metin dahi yoktu, yine yok. Uluslararası hukukun diğer kaynaklarıyla şiddete karşı hukuki mücadelemizi sürdürmeye bu anlamda devam edeceğiz".
Sözleşmenin tek amacının şiddeti önlemek olduğunu söyleyen ve bu nedenle iptal edilmesine anlam veremediklerini belirten hukukçu Tuba Torun da sözleşmenin dördüncü maddesindeki "cinsel yönelim"in aslında yanlış yorumlandığını söylüyor:
"Bu madde aslında ayrımcılık karşıtı" diyen hukukçu, "Aynı madde anayasada da var, sözleşmeden dolayı eşcinselliği yayıyor diye bir şekilde insanlara karşı şeytanlaştırmaya çalıştıkları sözleşmenin aslında tek derdi şiddeti önlemek" ifadelerini kullandı.
euro news