İstersen sulhu salah, hazır ol cenge
Bir de biz memleketimizi birbirimizin elinden kurtaralım derken, birileri bu memleketi bizden “kurtarmasın”
Dünyanın hali malum. Göz göre göre bir yerlere doğru sürükleniyoruz. Freni patlamış TIR gibi dünya. Hani derler ya “Durdurun dünyayı inecek var.”
Bir gazeteci arkadaş twit atmış: “1. Dünya Savaşı’nda 25 milyon kişi hayatını kaybetti. 2. Dünya Savaşı’nda ise 70 milyon. Şimdi olası 3. Dünya Savaşı’nda 500 milyon kayıp öngörülüyor. Çin’in savaşa dâhil edilmesi ile kayıplar 900 milyonu buluyor. Korkunç. Maalesef bir güç bunun için çabalıyor.” Çin yetmez Hindistan’ı da katalım. Pakistan’la Hindistan arasında bir nükleer savaş, çevresel etkiler, dolaylı ölümlerle bir seferde 1,5 milyar.. Doğum kontrolü tutmuyor. Kısırlaştırma yolu en az çeyrek asır sonra etkisini gösterecek. Mevcut 8 milyar insanı ne yapacaksın.
Ergün Diler, Henry Kissinger’ın, “İki Kıta’yı birleştiren Türkiye’yi ikiye bölmek ne kadar da kolay” sözüne gönderme yaparak, Beyaz Saray’da yankılanan bu sözü ile ilgili olarak “Sınırımızda YPG-PKK ve DEAŞ saldırılarıyla Washington’a yaklaşmamız planlanıyor. Birlik olmak zorundayız. Başka gidecek yerimiz yok” diyor. Önce içimizdeki Pensilvanyalılarla baş etmemiz gerek. Ama adamlar giderek güçleniyorlar. Kushner lobisini ve danışmanlık şirketi görünümlü yabancı lobi şirketlerinin iş tuttuğu akademisyen, STK, gazetecileri ne yapacağız.
Bakın bir yandan da hem FETÖ’cüler, hem de Ergenekon’cular, her iki kanat da hem yaralı, hem öfkeli, hem de giderek güçleniyor ve mevzi kazanmaya çalışıyorlar..
ABD PYD’yi okudu üfledi, Amerikan vatandaşı yaptı. Kiminin cebine “Green Card” koydu, kiminin cebine “Blackwater” kartı. Kimini paralı asker, kimini istihbarat elemanı gibi kullanıyor. Şimdi, Kürtleri, Arapları, DAEŞ’i örgütlüyor, iteleyerek Türkiye sınırına sürüyor. Rejim de bu oyuna destek veriyor.
Diyarbakır’da annelerin çocuklarının peşindeki eylemleri ve bir takım ziyaretler, dayanışma mesajları sürerken, öte yandan, hem sınırın öte tarafında hem de bu tarafında, hendek senaryosuna benzer bir senaryonun ya da gezi olayına benzer bir senaryonun hayata geçirilmesi için hazırlıklar tam sür’at devam ediyor.
Ben Selahaddin’in çocuklarının yeni bir haçlı saldırısında karşı safta yer alacaklarını sanmıyorum. Her zaman, her yerde hainler olabilir ama topyekûn bir savrulma çoğu zaman mümkün olmaz. PKK ile mücadele edilirken, bu anlamda Kürt halkının onurunun rencide edilmemesi gerek. Yoksa bugün PKK’yı Ankara’ya karşı kullananların yarın işi bitince o kişilerin defterlerini düreceklerinde şüphe yok.. Türkiye’yi bölmek için o kadar çok senaryo var ki! Ama olmuyor işte, başaramıyorlar. Birileri içeriden, birileri dışarıdan birçok kez denediler bunu. Birilerinin Megalo İdea’sı var, birilerinin Büyük Ermenistan hayali, Büyük İsrail Projesi. Böyle bir senaryoda ABD’nin himayesinde bir Kürdistan planı her zaman masadaydı, ama başaramadılar. Yine başaramazlar inşallah.
Ama öte yandan gidişat iyi değil. Gelecek günlerin geçen günleri aratması sürpriz olmaz. Özellikle de Eylül sonu-Ekim başı önemli!? İçimizdeki mafyalaşan siyaset ağaları, haram para ile semiren iş adamı, bürokrat ve politikacı kılıklı birileri yarın işler kontrolden çıkarsa ne ağır bir bedel ödeyeceklerini görüp, son çıkıştan önce bu işlerden vazgeçseler. Yazık ediyorlar, ülkeye millete, kendilerine. Şeytan onları, Allah, Atatürk, cami, cemevi, mektep, çağdaşlık diye kandırmaya devam ediyor. Bize denmedi mi ki, “Şeytan sizi dünya malı, makamı ve Allah’la aldatmasın” diye! ABD’sinden Siyonist baronlara, o siyaset ve finans oligarklarına, onların içimizdeki işbirlikçilerine, yakın bir zamanda nasıl yıkılacaklarını görecekler. Hem de ansızın!
Türkiye savunma sanayiinde düne göre daha ileri bir noktada. Ama daha ileri bir noktada olmamız gerek. Ama sanırım bu alanda da ciddi bir yenilenmeye ihtiyaç var. Savunma sanayii piyasası belli ekiplerle sınırlı olmamalı. Elbette güvenlik standartları en üst seviyede tutulmalı ama öte yandan yeni fikirler, projeler, alternatif teknolojilerle içeride işbirliği içinde rekabet zemini de hazırlanmalı..
Teknolojiler çok hızlı eskiyor ve hepsinin önünde, arkasında, sağında, solunda siber savunma, siber savaş, siber istihbarat en önemli konu. Bu konuda çok ciddi bir altyapı sorunumuz var. Yapılanların bu anlamda hiçbiri temel ihtiyaca cevap verecek durumda değil.
Sıradan bir olay olarak Kenevir konusunda karşılaşılan güçlükler bile ortada.
Şu yolsuzluk ve kayırmacılıktan kurtulmadan yeni fikirlerin hayat bulması mümkün değil. Üniversitelerin de bir şekilde etkin bir şekilde bu ARGE süreçlerine katılması gerek.
Önce bunlar üniversite mi, meslek yüksekokulu mu? Yazık, gençlerin en verimli zamanı üretim dışında geçiyor ve tecrübe bakımından çok yetersizler. 2 yıllık meslek yüksekokulunda teoriyi aldıktan sonra 2 yıl uygulamada danışman hoca gözetiminde, uzaktan eğitim tekniği ile bu insanlar 4 yıllarını tamamlayabilirler. İsteyenler kariyer yapmak istiyorlarsa, yüksek lisans da yapabilsinler, doktora da.. Niye 4 yıl bu insanları sıralarda oturtuyoruz ki! Ne veriyoruz bunlara. Bu meslekleri yapanlar hatta yılda bir ay uzaktan eğitim alabilsinler, 5 yılda bir de yeni teknolojiler ve gelişmelerle ilgili uzaktan aldıkları eğitimlerden sınava girerek rütbe alabilsinler.. İhtisas, uzmanlık dışında yeni bir durumla karşı karşıyayız. Artık herkesin yazılım bilmesi gerekiyor. Robotları nasıl yöneteceksiniz yoksa. Aksi halde robotlar işinizi elinizden alacak.
Bizim yeni enerji kaynaklarına yönelmemiz gerekiyor. Uzun menzilli füzeler denememiz gerekiyor. Karşı ülkelerin sahip oldukları saldırı silahlarına karşı savunma mekanizmaları geliştirmemiz lazım. Onun için de, herkesin bu konuda bir “Milli Seferberlik” anlayışı ile el ele vermesi gerekiyor.
Tabi hepsinden önce içeride yaşanan güven krizinin aşılması gerekiyor. “Milli Birlik” anlayışına ihtiyacımız var. İnsanlarda güven krizine sebep olan zehirli sarmaşık gibi zihinleri saran cevabını arayan soruların cevabını bulması gerek.
Gideceği yeri bilmeyen kaptana hiçbir rüzgâr fayda sağlamaz. Biz inanıyoruz ki, “Hüküm Allah’ındır” öyle ise yüzümüzü O’na dönelim. Bu girdaptan kurtulmak günü kurtarmaya yönelik taktik saldırı ve geri çekilmelerle mümkün değil. Yahudi teolojisinde Tanrı yarattığı kulunun zekâsını görmek ister, onun önüne engeller koyar ve onu destekler, sonunda torununa yenilen dede gibi yenilir ve yarattığı kulunun zekâsını ödüllendirir. Modern savaş stratejilerinin tahtında müstetir olan savaş oyunlarının aklı budur. Oysa bizim yapabileceklerimiz ve yapamayacaklarımız bellidir. Biz Allah’ın rızasına uygun davranacak olursak o bizim işimizi kolaylaştıracaktır. Yeter ki zalimlerden olmayalım, cahillik etmeyelim, helale haram katan fasıklardan olmayalım. Sulh ve salah istiyorsak da her daim cenge hazır olalım! Ha! Bu arada “Kılavuzu karga olanın burnu pislikten çıkmaz” derler. Dost görünenlere, kendilerine makam verdiklerimize danışmanlarımıza, içimizdekilere(!?) dikkat edelim. Kim ne ekerse onun karşılığını bulur. Rüzgâr ekenler de fırtına biçerler.
Bir de biz memleketimizi birbirimizin elinden kurtaralım derken, birileri bu memleketi bizden “kurtarmasın” da! Selam ve dua ile.
ABDURRAHMAN DİLİPAK / YENİ AKİT