Kadınların Temel Direği, Zamanın Sultanı, Dinin Güneşi, İltutmuş’un Kızı Raziye Begüm Sultan

Türk tarihinin güneşi Raziye Sultan, Müslüman Türk kadınının cesaretidir, onurudur, şerefidir.

Kadınların Temel Direği, Zamanın Sultanı, Dinin Güneşi, İltutmuş’un Kızı Raziye Begüm Sultan




Kadınların Temel Direği, Zamanın Sultanı, Dinin Güneşi, İltutmuş’un Kızı Raziye Begüm Sultan

“Ben, ayağımın bereketi ile feleği saltanat tahtı yapar, Hüma’nın kanadını da sinekleri  kovmak için kullanırım”

Bu sözlerin sahibi İslam ve Türk Dünyasının kadın hükümdarı, şair hükümdar Raziye SULTAN'dır.

Türk tarihinin güneşi Raziye Sultan, Müslüman Türk kadınının cesaretidir, onurudur, şerefidir.

Şiirlerinde “Şirin-i Dihlevi” veya “Şirin-i Guri” mahlaslarını kullanan Raziye Sultan; geleneksel erkek egemen anlayışa meydan okuyan, ince ruhlu şair yanının yanında, yeri geldiğinde orduları dize getiren asil bir kumandandır. 

Gücü, asaleti ve zekâsıyla herkesin dikkatini çekip, takdirini kazanan Raziye Begüm’ün babası Delhi’nin Türk Sultanı Şemseddin İltutmuş, annesi Terken Hatun’dur. İltutmuş veliaht olarak aslında oğlu Nasreddin Mahmud’u düşünmüştür fakat oğlunun Bengal valiliği yaparken vefat etmesi üzerine bir ferman yayınlayarak vasiyetini halkıyla paylaşır ve yeni veliahdı ilan eder. Bu fermanla tahtını, bir sultanda bulunması gereken bütün vasıflara sahip, kendisi gibi adil olan kızı Raziye Begüm’e bıraktığını bildirir. Bir kadının hükümdarlığı o ana kadar, hiç kimse için düşünülebilecek ve kabul edilebilecek bir durum değildir. Bu beklenmedik girişime emirlerden tepki gelir, karşı çıkarlar. Ne var ki, İltutmuş kararından vazgeçmez ve onlara şöyle der:

“Oğullarım zevklerine düşkündür. Hiçbirinde memleket idare edecek yetenek yoktur. Evet, Raziye bir kadındır fakat zekâ ve basiret açısından erkek kardeşlerinin hepsinden üstündür.”

İltutmuş, kızı Raziye’yi savaşlarda yanında götürüyor, devlet işlerinde zaman zaman, fikrini soruyor, ondan yardım alıyordu. Raziye Begüm’ün iyi bir savaşçı ve devlet adamı olacağına inanıyordu. Sultan İltutmuş kızına o kadar güveniyordu ki, artık ülkeyi ondan başka kimseye emanet edemeyeceğine karar vermişti. Raziye’nin Sultan olmasına karar verdikten sonra, bütün planlarını ona göre yapmaya çalıştı. Kızının evlenmesini istemedi. Çünkü o halkının geleceğine, refah ve mutluluğuna sevdalanmalıydı. Ahlak, namus, şeref timsali bir kadındı Raziye Sultan.

Raziye Sultan o kadar göz alıcı bir güzelliğe sahipti ki, tüm 40'lar meclisi onunla evlenmek istiyordu; ancak Sultan İltutmuş’un veliaht ilan etmiş olmasına rağmen cesaret edip ona talip olabilmek hiç de kolay değildi.

Ne var ki sevdaya düşünce insanın gözü bazen hiçbir şey görmüyor, zorluklar anlamını yitiriyordu. Aynen, askeri dehası ile Türk tarihinin en büyük hükümdarları arasında sayılan, Müslümanların kahramanı, büyük kumandan Celaleddin Mengübert’de olduğu gibi…

Moğol hanı Cengizhan’la savaşı ile de tarihe adını yazdıran, Harezmşahlar’ın Sultanı Celaleddin Mengübert için, en büyük zafer belki de Raziye’nin gönlünü fethedebilmek, onunla evlenebilmekti. Her şeyi göze alarak Sultan’dan kızını isteyen Celaleddin Mengübert için bu savaş yenilgiyle sonuçlanacaktır. Babası Raziye’yi vermez.

Raziye Sultan güçlü bir hükümdardır ama her şeyden önce; duyguları olan, ince ruhlu, zarif bir kadındır. Ve onun da seven bir kalbi vardır. Halkı için çarpan o kalp, bir kişi için çok daha başka atar.  Herkes Raziye Sultan’a hayranken o gönlünü Altuniye Han’a kaptırmıştır…

Raziye’nin dileği Altuniye ile tahtını, sevgisini, hayatını paylaşmaktır. Ama Altuniye bundan habersizdir. Bir gün Raziye Sultan Altuniye'ye ne istediğini sorar…  Gönlünde beslediği umutlarla dinler onu. Ne var ki aldığı cevap, beklediği cevap değildir.,.  Altuniye Han,   çok uzak bir şehre, Taberhind’e vali olmak istediğini söylediğinde Raziye afallar ve kekeleyerek ''ne istiyorsa gereği yapılsın'' buyruğunu verir.  Artık Altuniye yoktur. Sevdalısı, aklının, gönlünün diğer yarısı yoktur. Odasına çekilerek, o güzel gözlerine zulüm edercesine durmaksızın ağlar.

Ancak Raziye Sultan için önce devlet, sonra aşk'tır.... İslamın ve devletin bekası daha önemlidir...

Raziye Begüm için, sevdasını dile getirmek ne kadar zor idiyse, sultan olması da öyle pek kolay olmamıştır doğrusu… Babası Sultan İltutmuş'un 1236 yılında ölümünden sonra melikler ikiye bölünür. Müslüman Hindistan ordularında yer alan, ve her biri 10.000 atlıdan sorumlu olan yüksek rütbeli melikler oldukça etkilidir. Bu meliklerin bir kısmı Raziye’nin Sultan olmasını isterken bazıları da Firuz Şah’ı destekler. Ancak sonuçta İltutmuş’un fermanına, vasiyetine uymayan Melikler Raziye Begüm’ü değil, Rükneddîn Fîruz Şâh’ı tahta oturtur.

Firuz Şah ve annesi Şah Türkan, İltutmuş’un oğullarından Kutbeddin’i öldürtür. Raziye Begüm’de işkenceler görür, hapse atılır. Ancak o, hakkı olan tahtı gasp eden ve kendisine zulmeden üvey annesinden ve kardeşinden intikam alacağına yemin eder.

Sözde, hükümdar Firuz Şahdır; ancak gerçekte devleti yöneten, onun ihtiraslı annesi Şah Türkan’dır. Firuz Şah, devlet işleriyle pek ilgilenmeyen, zevk ve sefaya son derece düşkün, sarhoşken filin sırtına binip çarşıda gezen ve ahaliye devletin parasını saçan bir sultandır.

Kısa bir süre sonra ülkede isyanlar baş gösterir. İsyanı bastırmak için yola çıkan Firuz Şah, başkente dönmeye hazırlandığı sırada Raziye Sultan da hakkı olan taht için savaşmak üzere Delhi’ye gider. Melikler yaptıkları hatanın farkına varmış, Raziye’yi desteklemeye karar vermiştir. Meliklerin desteğini alan Raziye Begüm meydanda toplanan halka seslenir:

''Ey halkım hakkım olanı bana vermediler, hapse attılar, zulüm ettiler, siz gözbebeğinize, sultanınıza sahip çıkmadınız, hala mı susacaksınız,. ölümüme göz mü yumacaksınız?!”

Bu sözleri duyan halk, yeni Sultan’larının yanında yer alır. Raziye’nin tahta çıkmasına en çok karşı çıkan, vezir Nizamülmülk Cüneyd de çaresiz kalır ve Sultan'ın tarafına geçer:

 “Ey Raziye Begüm! Halkın, meclisin ve hanların ittifakıyla artık padişahımız, halifenin bu hilatıyla da müminlerin koruyucususun. Tahtın kutlu olsun” der ve kendisine biat eder.

Bu sırada, Raziye Sultan’ın halkın desteğiyle tahta geçtiğini öğrenen Firuz Şah, kısa bir süre sonra yakalanarak tutsak edilir.

Bir sure sonra, üvey annesi ile üvey kardeşini huzuruna getiren halk, “sultanım buyruk ver bunları ne yapalım” dediğinde, Sultan Raziye ilk, kesin ve katı buyruğunu verir. 
'' hainler, ve katiller katledilir''

Raziye Sultan devri artık resmen başlamıştır. Delhi Türk Sultanlığı, 1236-1240 yılları arasında 4 yıl boyunca bu kadın hükümdar tarafından yönetilecektir.

Raziye Sultan tahta geçtikten sonra kendi adına gümüş para bastırır. Üzerine “Kadınların Temel Direği, Zamanın Sultanı, Dinin Güneşi, İltutmuş’un Kızı” yazdırır. Böylece ismi, kalıcı olarak tarihe geçecektir.

Raziye Sultan’ın tahta geçmesi Hindu halk tarafından da memnuniyetle karşılanır.  Özellikle  Hindu kadınlar tarafından kutsal bir kişi olarak kabul edilen Sultana hürmette kusur edilmez.

Ülkenin bütün kadınları, onun iyiliği ve başarıya ulaşması için, herkes kendi inandığınca tanrılarına dua eder.

Bu dönemde Güney Asya coğrafyasındaki kadınlar çok fazla saygınlık kazanır. Raziye Sultan, sarayında birçok kadın hizmetkâr çalıştırır.  Onu koruyan savaşçıların çoğu da kadındır.

Meliklerin, emirlerin bir kısmı bir kadın tarafından yönetilmekten oldukça rahatsızdır. Başlarında bir kadın hükümdar istemeseler de, Raziye’nin gücü karşısında da boyun eğmek zorunda kalırlar. Zira Raziye’nin ne kadar güçlü bir Sultan olduğunun onlar da farkındadır.

Dönemin baş kadısı Siraceddin Cüzcânî, Raziye Sultan için; “büyük, akıllı, adaletli, kerim, âlimleri hoş tutan,  ahalisini besleyen ve ordu çeken bir padişahtı. Padişahların sahip olması gereken bütün vasıflarla donanmıştı fakat yaratılışta erkeklerin hesabından nasibini almamıştı. Bütün bu seçkin sıfatlar ona ne fayda verir?" demiştir. Baş kadı, Raziye’nin gücünün farkındadır, fakat onun varlığından da rahatsızlık duymaktadır. Çünkü o bir kadındır neticede..

Raziye Sultan, tahta geçince ilk olarak ülkede dirlik ve düzeni tekrar sağlamak için kanunlar çıkarır. Rükneddin zamanında ihmal edilen, uygulanmayan devlet gelenek ve kaidelerini tekrar uygulanır hale getirir.

Halka oldukça cömert davranan,. "Belkıs-ı Cihan" unvanını taşıyan Raziye Sultan başa geçer geçmez birçok ayaklanmayı bastırmak zorunda kalmıştır. Bunlardan biri, etrafına adam toplayıp vaaz eden Nur Türk’ün isyanıdır. Nur Türk, halkı Hanefilik ve Şafilik mezheplerinin imamlarına karşı kışkırtır. Nureddin adıyla da bilinen Nur Türk, Hindistan’ın Sind bölgesinde yaşayan Karmatiler ve Melahid zümresini Delhi’ye çağırır. Kendi taraftarlarıyla birleşmelerini sağlayarak Sultan’a karşı isyan ettirir.

1.000 (bin) kişi civarında olan bu isyancılar, bir Cuma günü, Cami Mescide kılıç ve kalkanlarla girerek birçok kişiyi şehit eder. Raziye Sultan, kısa bir süre içinde Karmatilerin isyanını bastırır. Bu karışıklığı fırsat bilen hasım emirler de isyan hazırlığına girer. Durumu haber alan Raziye Sultan hazırlıkları hızla tamamlayarak  meliklerin isyanını başarıyla bastırır.

Raziye Sultan, bu isyanı bastırdıktan sonra, İltutmuş’un ölümünden beri Hinduların kuşattığı Rantanbur Kalesine  yardım gönderir ve burada hapsedilen melikleri kurtarır.

Raziye Sultan, isyan eden Türk emirlerin nüfuzunu kırma düşüncesi ile, çok güvendiği kölesi Habeşli Cemaleddin Yakutu Ahur’u, Emir görevine getirir. Bu durum melikleri rahatsız eder.

Melikler Sultan’ı tahtından indirmek için işbirliği yaparak Raziye Sultan'a adeta savaş açar. Ona iftira atarak gözden düşürmeye çalışırlar. Raziye Sultan'ın kadın elbisesi giymediğini, erkek gibi giyinip atıyla halkın içinde dolaştığı söylentisini yayarlar. Oysa ki Raziye Sultan, kendisinin bir hükümdar olduğunun farkına varılmasını sağlamak ve savaşçı olduğunu göstermek, halkıyla yakından ilgilenmek için bu şekilde giyinmektedir.

4 yıllık hükümdarlığının önemli bir kısmı isyanları bastırmakla geçen Raziye Sultan, Lahor valisinin isyanını bastırmak için sefere bizzat katılır. Delhi’ye döndüğünde Taberhind hâkimi Altuniye’nin isyanıyla karşılaşır. Altunniye, Raziye Sultan’ı Taberhind Kalesi’ne hapseder. Esareti kabul edemeyen Raziye Sultan, elini eteğini devlet meselelerinden tamamen çeker ve inzivaya çekilir. Bütün zamanını Kur'an okuyarak, namaz kılarak, dua ederek geçirir. Taberhind çevresinde yaşayan ve Raziye'nin esir olduğunu öğrenen halk, kendisini her gün ziyaret etmeye başlar. Hindu halk, Raziye Sultan'ın kutsallığına inandığı için onu hiç yalnız bırakmaz. Altuniye de, isyanından çok kısa bir süre sonra pişman olarak Raziye’nin yanında yer almak ister. Kendisine evlenme teklif eder ve evlenirler.

Bu sırada emirler Delhi’de, İltutmuş’un oğlu Behram Şah’ı tahta çıkarmıştır. Raziye Sultan'ın tekrar tahtı ele geçirmesi için Altuniye, ordusuyla Behram Şah’a savaş açar ve bu savaşta ölür. Ünlü seyyah İbn-i Batuta’nın aktardığına göre; Raziye Sultan’ın ölümü beklenmedik biçimde ucuz bir ölümdür... Behram Şah’a esir düşmemek için kaçarken karşılaştığı ve yemek istediği Hindu bir çiftçinin elinden olur ölümü…

Yemeğini yedikten sonra yorgun düşerek uykuya dalan Raziye Sultan, erkek giysilerinin altındaki işlemeli, mücevherli kıyafeti gören çiftçi tarafından öldürülür. Kıyafetleri çarşıda pazarda parça parça satmaya kalkan Hindu çiftçi dikkati çeker. Bu değerli eşyaların Sultan’a ait olduğunu anlayan ahali adamı zorla konuşturur. Suçunu itiraf eden çiftçi Raziye Sultan’ı gömdüğü yeri gösterir.

Ölümünün şekli ona yakışmamışsa da, halkın ve saray erkânının eşliğinde, dualarla, çok görkemli bir törenle, şanına yakışır bir biçimde ebediyete uğurlanır Raziye Begüm Sultan… 

ASYA SANATI