Kerbela’yı hatırlamayalım mı?

Hz. Hüseyin’i öldürmeye gelenler Hz. Hüseyin’in arkasında namaz kılıyorlar.

Kerbela’yı hatırlamayalım mı?




Kerbela’yı hatırlamayalım mı?

Tarihin Peygamberimiz’in ukbaya göç etmesinden sonraki kısımlarını, bilhassa fitne zamanlarını okumak İbn Sina’nın felsefesini ya da İbn Arabi’nin ‘fütuhat’ını okumaktan daha yorucu. (Başka zor metinler var elbette ama hatırıma ilk bunlar geldi.)

Tarih anlatan rivayetler felsefi ıstılahlar gibi değil, hemen anlıyorsun.

Fakat ne o fitne? Faziletli insanların bile birbiri ardına içine düştükleri fitne?

Ne o siyaset?

Lüzumu halinde dini, Allahu Teâlâ’nın ve elçisinin hatırını çiğneyip geçmekten sakınmayan siyaset?

Anlamaktan yoruluyorsun, üzülüyorsun.

Bu haldeyim Kerbela’nın safahatını okurken.

Bir de anlamamak var. Anlıyorsun ama anlamıyorsun.

Nasıl olduğunu anlasan bile niçin olduğunu anlamıyorsun.

Ömer b. Abdurrahman henüz Mekke’den yola çıkmamışken söylüyor Hz. Hüseyin’e:


“İnsanlar dinar ve dirhemin kulu ve kölesidir. Sana yardım edeceğini vaat edenlerin sana karşı savaşmayacaklarından emin değilim. Seni, sana karşı maiyetinde savaşacakları kimseden daha çok seviyor olabilirler.”

Yolda Hz. Hüseyin zamanın şairi Ferezdak’a soruyor.

“Arkada bıraktığın insanlar (Kufe ahalisi) hakkında bize bilgi ver.”

“İnsanların kalpleri seninle kılıçlarıysa Beni Ümeyye iledir.”

Hz. Hüseyin ve arkadaşları namaz kılacak. Müezzin kamet getiriyor. Hz. Hüseyin kendisini takip etmekle görevlendirilmiş bin kişilik askeri birliğin başındaki Hür bin Yezit’e “Adamlarına namaz kıldırmak istiyor musun?” diye soruyor. Hür “Hayır, sen kıldır biz sana uyacağız” diyor.

Hz. Hüseyin’i öldürmeye gelenler Hz. Hüseyin’in arkasında namaz kılıyorlar.

Kufe’den gelen dört adam Hz. Hüseyin’e katılıyor.

Hüseyin yine aynı soruyu soruyor: “Bana geride bıraktığınız insanların durumunu haber verin.”

Hemen hemen aynı cevap:

“İnsanların eşrafı büyük rüşvet aldılar. Keseleri doldurularak sevgileri kazanıldı, sadakatleri elde edildi. Onlar sana karşı tek grup oldular. Diğerlerine gelince onların gönülleri senden yana ama kılıçları yarın sana karşı çekilecek.”

Hz. Hüseyin ve arkadaşları kuşatılıyor. Ömer b. Sa’d saldırıya geçiyor. Hür b. Yezid Ömer’e “Allah seni ıslah etsin bu adamla savaşacak mısın” diye soruyor. Ömer, “Evet vallahi başların kolaylıkla gövdeden düştüğü bir savaş olacaktır” diyor.

“Hür yürüdü ve insanlara mesafeli durdu. Kavminden bir adam ona “Ey İbn Yezid Hamle mi yapmak istiyorsun?” dedi. Hür sustu ve onu bir titreme aldı.”

Hür atını sürerek Hüseyin’e katılıyor. “Adın ne” diye soruyor Hz. Hüseyin. “Adım Hür.”

“Sen inşallah annenin sana verdiği isim gibi dünyada da ahirette de hürsün.”

Hür, Şehit oluncaya kadar İmam Hüseyin’in yanında savaşıyor.

Yezit’in askerleri ya da askerlerin bir kısmı Peygamber’in kızının oğlunu öldürmekten çekiniyorlar.

Yezit’in askerlerinden Abdullah bin Ammar’dan bir rivayet:

“Mızrakla Hüseyin’in üzerine gittim. Dileseydim onu vurabilirdim. Ancak vurmaktan kaçındım ve oradan ayrılarak uzak olmayan bir noktada durdum. Kendi kendime “Onu öldürüp de ne yapacağım, zaten başkası öldürecek dedim.”

“Sağından ve solundan piyadeler ona saldırdılar. Bunun üzerine Hüseyin sağındakilere karşı bir hamle yaptı. Gruptakiler dağıldı. Sonra solundakilere saldırdı, onlar da dağıldılar. Vallahi gücü kırılmış, evladı, ev halkı ve adamları katledildiği halde onun kadar sebat eden, daha yürekli, ileriye atılmakta ondan önce ve ondan sonra kendisinden daha cesur kimse görmedim. Nitekim saldırınca sağında ve solunda bulunan piyadeler tıpkı keçilerin kurttan kaçtığı gibi kaçıyorlardı.”

Kimler saldırıyordu?

Hz. Hüseyin’e “Acele gel, biz Yezit’in valisiyle Cuma’ya çıkmıyoruz” diye haber gönderen Kufeliler.

Kime saldırıyorlardı?

Peygamberimiz’in kızı Fatıma’nın ve amcasının oğlu Hz. Ali’nin oğluna.

Müslümanların en faziletlisine. İmamete layık olanına.

Defalarca “Bırakın geri döneyim. Bırakın bir serhadde gideyim” demesine rağmen.

Değişik siyasi analizler yapılabilir. Hatırlamayalım diyenler de olabilir. Olmuş, bitmiş, ne karıştırıyorsun?

Hatırlamamız gerekiyor.

Mezhepçilik yapmak ya da mezhepçiliği körüklemek için değil.

Doğruyla yanlışın, haklıyla haksızın… Zulmün hangi kılıklara girebildiğinin, siyasetin ne kadar kirlenebildiğinin… Dirhem ve dinar sevgisinin insanları ne hallere sokabildiğinin anlaşılması için.

Rüşvet alıp keselerini dolduran ‘eşraf’ı tanıyabilmemiz için.

Bugünkü yanlışla dünkü yanlışı, bugünkü doğruyla dünkü doğruyu kıyaslayabilmemiz için.

Yusuf Ziya Cömert / KARAR