Kırım mağdurlarının sorunları çözümsüz
Kırım'ın yasa dışı ilhakı Tatar Türklerine acı ve gözyaşı getirdi
SİYASİ TUTSAK TEYMUR ABDULLAYEV'İN EŞİ GÖRDÜKLERİ BASKIYI ANLATTI: "MASKELİ ADAM BANA 'ARTIK NEREDE YAŞADIĞINIZI UNUTMAYIN' DEDİ!"
İnsan hakları savunucularının verilerine göre en az 95 Kırımlı siyasi nedenlerden ötürü Rusya veya işgal edilen Kırım’daki hapislerde alıkonuluyor. Söz konusu siyasi tutsakların 67’si Kırım Tatarı.
Kırım Haber Ajansı (QHA), eşleri ve oğulları hapislerde alıkonulurken siyasi tutsakların ailelerinin nasıl yaşadığını anlatan hikayeler dizisini yayınlamaya başlıyor.
İlk görünüşte sadece tutsak listelerinde belirtilen bir isim olarak algılansalar da, bunların sadece bir isim olmadığı, her ismin kendi hikayesine sahip olduğunu göstermek için bu insanların hikayelerini anlatmak çok önemli.
TEYMUR ABDULLAYEV
Siyasi tutsak Teymur Abdullayev, Kremlin’in esiri olan Uzeir Abdullayev’in kardeşi. Uzeir gibi Teymur da Azerbaycan’da meşhur olan merhum akademisyen, Doğu Araştırmaları Dilbilim Akademisi Rektörü İzzet Abdullayev’in torunu, Göğüs Cerrahisi Hekimler Enstitüsü Rektörü, Göğüs Cerrahisi Prof. Dr. Geybat Abdullaev’in yeğeni.
Hukukçu Teymur Abdullayev, aynı zamanda tekvando spor kulübünde eğitimci antrenör olarak çalışıyordu.
12 Ekim 2016’da evinde düzenlenen aramadan sonra Teymur Abdullayev, Rus işgalciler tarafından tutuklandı. Teymur, Rusya’da yasaklı olan Hizb-ut Tahrir örgütüne üye olmakla suçlanarak 17 yıl hapis cezasına çarpıtıldı.
Eşi Alime Abdullayeva anlatıyor:
Eşim cesur, samimi ve yardımsever bir insan. Diğer insanın acısı onun acısıdır. Biri belada olduğu zaman hiçbir vakit kenarda durmazdı. Yardıma her zaman geliyor değil âdeta koşuyordu.
Aramadan önce gerçekleşen bir olayı her zaman hatırlıyorum. Bir gün eşim moralsiz eve geldi. Ne olduğunu sorduğum zaman, kardeşi Uzeir ile çocukları sevindirmek için bir şeyler almak için markete girdiklerini söyledi. Her zaman “Çocukları sevindiren birini kıyamet gününde Allah sevindirir” derdi.
Marketten çıkarken arabanın önünde 7-8 yaşlarında bir kız gördüler. Çok değişik bakıyordu, korktuğu belliydi. O zaman Teymur ve Uzeir ne olduğunu sordu. Kız, annesiyle babasının markete gittiğini onun da arabada kalmasını istediklerini söyledi. Kız arabadan çıktığında arabanın kapısı otomatik olarak kapanmış. Kız dışarıda, telefonu arabada kalmış.
Teymur ve Uzeir evde dokuz çocuğun beklediğine bakmadan kızın ebeveynlerini birkaç saat beklediler. Kıza, korkmamasını ve onu koruyacaklarını söylediler.
Kızın ebeveynleri gelince çocuklarını bir daha arabada bırakmamalarını söyleyip eve geldiler. Ailelerinin, çocuklarının onları beklediklerine bakmadan yabancı bir çocuğu zor durumda bırakmadılar. Onlar için başkasının acısı, onların acısıdır. Her şeye karşı böyle davranıyorlardı. Her zaman birine yardım etmek ilk sıradaydı.
Onlar her zaman aramaların yapıldığı evlere gidip soydaşlarını destekliyorlardı. Her yerde herkese yardım etmeye çalışıyorlardı.
Bizim evimizde 12 Ekim 2016’da gerçekleşen aramayı unutamıyoruz. Sadece ailemiz değil, akrabalarımız, tanıdıklarımız ve komşularımız da unutamıyor.
Saat 6.00 sıralarında geldiler.
Kızımız üç aylıktı. Onunla ilgileniyordum, galiba üstünü değiştiriyordum. O sırada eşim sabah namazını kılıyordu.
Aniden bahçeden değişik bir ses geldi. Camdan bakmaya çalıştım ama çok karanlıktı ve parlak bir ışık vardı. Anladığım kadarıyla araba farlarıydı. Ne olduğunu anlamaya çalışırken kapı, pencere ve duvarlara vurmaya başladılar. Daha sonra pencerelerin kırılan camlarının sesleri gelmeye başladı.
Eşim kalkıp olanlara bakmak için çıktı. Büyük çocuklarımız uyanmaya başladı. Gözlerini açar açmaz ne oldu diye sormaya başladılar. Korkmasınlar diye onları sakinleştirmeye çalıştım. O sırada kaba erkek seslerini, vuruş sesleri ve küfürler duymaya başladım. Çıkacaktım ama korkan çocuklarımı bırakamadım.
Odamıza maskeli, silahlı, çizmeli adamlar girip “Telefonlar! Telefonlar! Çabuk verin” diye bağırmaya başladılar.
Akşam telefonumu nereye koyduğumu hatırlamaya çalışırken adamlardan biri raftaki eşimin ve benim telefonumu görüp el koydu.
Ben olanlardan çok etkilendim ve soru sormaya başladım. Maskeli adam: “Artık nerede yaşadığınızı unutmayın” dedi.
Gürültülere bakılırsa eşimi darp ediyorlardı. Ses bütün evi kapladı. Çocuklar o insanları görür görmez titremeye başladı. Çocuklarım, “Anne, onlar bizi öldürmek için mi geldi? Bu insanlar kim? Onlar bizi öldürmeye mi geldi?” diye soruyorlardı.
Onları sakinleştirmeye çalışırken odaya geri kalan adamlar geldi. Onlarla beraber toz, çamur içinde eşim de girdi. Elleri kelepçelerle bağlıydı.
Onlarla beraber şahitler geldi. Gençler, belki üniversite öğrencileri.
Aramaya benim çantamdan başladılar. İki çocuğumuz beşiklerinde uyuyordu. Erkekler battaniyeleri çekmeye başladılar. Ben, “Ne yapıyorsunuz, orada çocuklar uyuyor!” diye onları durdurmaya çalıştım. Onlar her yeri aramak istediklerini ve çocukları başka bir yere almamı istedi. Uyuyan çocukları başka bir yatağa yatırmak zorunda kaldım.
Çocukların oynadığı anahtarlar dahil olmak üzere en ufak şeye kadar her şeyi aradılar. O anahtarları ne için kullandıklarımızı sordular. Çocukların okul çantaları bile arandı. Her şey alt üst edildi.
Daha sonra beni ve beş çocuğumu başka bir odaya aldılar. Maskeli, silahlı ve asla kabul edilmez bir şey olan ayakkabılı bir adamı yanımızda bıraktılar. “Bir şey yapmasın diye onu takip et” dediler. Beş çocuklu bir kadın ne yapabilirdi bilmiyorum. Ama yanımızda durup ne yaptığımızı izliyordu. Geri kalanlar bahçeye çıktılar. Ne yaptıklarını bilmiyorum.
Zamanla evimizin önünde kayıtsız kalmayan herkes; komşularımız, akrabalarımız toplandı. OMON özel polis birliğini çağırdılar. Daha sonra öğrendiğime göre avukat da geldi ama uzun süre içeri giremedi.
Arama saat 14.00’e kadar devam etti. O sırada ben fenalaştım. Stres, çocukların gözyaşı bunlara dayanmak çok zordu.
Arama bittikten sonra eşimi götürdüler. Kahvaltı yapmaya ve üstünü değiştirmeye bile imkanı olmadı.
Teymur tutuklandıktan onunla görüşmek için dilekçe yazdım. İlk başvurumuza ret aldım. Daha sonra dilekçelerim ihmal edildi. İzin 11 ay sonra çıktı.
Mahkeme duruşmaları sırasında görüştük. İlk iki veya üç mahkeme açık bir şekilde yapıldı daha sonra kapalı şekilde yapılmaya başladı.
Bu mahkemelerde bile eşimi gördüğüm zaman fısıldayarak konuşmamıza izin verilmedi. El hareketleriyle konuşmak zorunda kaldık. Kış olduğu için nelere ihtiyacı olduğunu öğrenmek istedim. Ancak konuşmamıza izin verilmedi.
Daha sonra avukattan, tutuklandığından itibaren eşimin özel hücrede bulunduğunu öğrendim. Nasıl bir yer olduğunu öğrenmeye çalıştığım zaman, cezaevinde çok tehlikeli mahkûmların tutulduğu bir hücre olduğunu öğrendim. Yani takip edilen ve korunan bir hücre.
Avukatların söylediğine göre eşim ilk başlarda işkencelere maruz bırakıldı. Soruşturmaya kafası ve yüzü şapkayla kapalı, kolları arkadan bağlı bir şekilde “Gazel” marka arabada yüzükoyun koltukların altında götürüldü.
Rostov’a sevk edilene kadar özel hücrede bulunuyordu.
İkinci görüşme iznini ilk görüşmeden altı ay sonra aldım. O görüşmede eşime tablette küçük kızımızın videosunu göstermek istedim. Ancak bunu yapamadım. Çünkü kanun gereği tableti yanımda götürmek yasaktı. Telefonun yasak olduğunu biliyordum ama tabletin yasak olduğunu bilmiyordum. Dolayısıyla görüşme gerçekleşmedi.
Eşim 2018’de Rostov’a sevk edildi ve halen orada bulunuyor.
İnsan hakları savunucularından sevkiyatın çok zor olduğunu öğrendim. Ancak eşim detaylı bir şey anlatmadı.
Krasnodar’da onlar çok sayıda insanın olduğu çok küçük bir hücreye yerleştirildi. Birkaç saat içinde yiyeceklerini yemeye çalışan 6-7 sıçanı öldürdüklerini öğrendim. Ayrıca, hücrede farklı böcekler ve fareler vardı. Çok zor bir yoldu. Büyük zorluklarla olsa da eşim bu yolu geçti.
İlkbaharda eşim üşüttü. Hastalık ilerledi. Yüz sinirini ve kulağını üşüttü. Ne yazık ki o zaman biz de çocuklarla beraber hastaydık ve biz iki duruşmaya gidemedik. Rostov’a giden diğer siyasi tutsakların eşlerinden ilaç götürmelerini rica ettim. Ancak ilaçları kabul etmediler. Elinde olan ilaçlara da el koydular. Daha sonra üç gün boyunca günde bir farklı farklı hap aldığını öğrendim. Nasıl bir hap olduğunu bilmiyorum, anladığım kadarıyla bir antibiyotikti.
Çok hastaydı. Ateşi 40’a kadar yükseldi. İlk zamanlarda tıbbi yardım hiç verilmedi.
En son eşimle geçen ay görüştüm. Kendini iyi hissediyordu. Ancak sık sık hasta olduğunu söyledi. Nerede bulunduğunu anlıyoruz bu yüzden şaşırmıyoruz.
Çok direniyor. Kayıtsız kalmayan herkese selam söylüyor. Allah’ın yardımıyla bu sınamaları geçeceğimizi umuyor zafere ulaşacağımızı düşünüyorum.
QHA