KIRIM'DAN AZERBAYCAN'A VE AVUSTURYA'YA UZANAN BİR HAYAT HİKAYESİ
Sibirya’ya Yaroslavl vilayetinin Rıbinsk bölgesine sürgün ediliyor.
Leyli Slavata (Narimanova) Azerbaycan doğumlu, uzun bir süre Moskova’da çalışmış ve son altı yıldır Avusturya’nın başkenti Viyana’da yaşıyor. O, 1928 yılında Kırım’da “Milli Fırka” davası boyunca yargılanıp Sibirya’ya sürgün edilen, 1936 yılında Azerbaycan’nın Gence şehrinde ikinci kez yakalanıp, akıbeti belli olmayan Fetta (Abdulfettah) Abduraman’ın büyük torunu. Kan ve şiddet ile yönetimi ele geçiren Sovyet hükumetinin zulmünden sonra Leyli’nin anneannesi Üsniye babasız kaldı. Annesi ve dayısı dedesiz. Dedesinin yurdu Kırım ve kendi milleti hakkında bihaber büyüdüler. Bu zulüm o kadar korkunç olmuş ki, Fetta Abduraman’ın hayat arkadaşı Gülşen hanım ile kızları Üsniye ve Nadire ve hatta torunları bile onun hakkında herhangi bir bilgi almaktan veya araştırmaktan sakınmak zorunda kalmışlar. Bu araştırmaları sadece Leyli başlatabilmiş. Dedesi ve ailesi hakkında bilgileri ve bazı fotoğrafları Amerika Birleşik Devletlerinde yaşayan, anneannesinin kız kardeşinin kızı Lemis hanımın eşi Mübein Altan’dan bulmuş… İşte Leyli hanımın mezarının peşine düştüğü Milli Fırkacı büyük dedesinin hikayesi…
Bu araştırmanın nasıl başladığını anlatan Leyli Slavata şöyle konuştu:
“13 yaşımda Kırım’a Artek çocuk kampına gittim. Döndükten sonra anneannem gittiğim yerleri tarif etmemi istedi. Ben, Gurzuf manzarası, Ceneviz kaleleri, yüksek boylu selviler, Karadeniz’in güzelliğini hayranlıkla anlattım. Üsniye anneannem dikkatle dinledi ve ‘Ata topraklarını gezmişsin’ dedi. O zaman ben anneannemin sözlerine önem vermedim.”
Yıllar geçti ve eski Sovyetler’de değişim devri başladı. Üstü kapalı işler ortaya çıktı, medyada daha önce yasak konularda bir sıra makaleler yayınlandı. Leyli hanımın evinde de ilk defa ailevi facia hakkında bahsedildi ve genç kadın köklerinin Kırım’ın Karasubazar ve Yalta’nın Dereköy kasabasından olduğunu bu zamanda öğreniyor. Kendi araştırmasına başlayarak, Dereköy doğumlu büyük anneannesi Gülşen İbraim’in ailesi hakkında birçok bilgi elde ediyor. Fakat Kırım’ın önde gelen siyasetçilerinden biri, vatanında özgür devlet kurulmasının taraftarı olan Abdureşid Mehdiyev’in yakın arkadaşı ve hayırsever bir insan olan dedesi Abdulfettah Abduraman hakkında istediği kadar bilgiye ulaşamıyor.
“Dedem Abdulfettah Abduraman 1884 yılında Karasubazar’da varlıklı bir ailede dünyaya gelmiş. Türkiye’de ve Rusya’da eğitim almış. Şimdilik bunu tasdikleyen arşiv vesikaları elimde yok. Bunun hakkında sadece hatıralar var. Kitaplar, makale ve hatıralardan aldığım bilgilere göre o, ‘1905 yılı neslinin vekilidir’ Eğitimli Kırım Tatar aydınların önde gelen şahsiyetleri olarak sosyal demokrat gayelerini desteklemişler”.
Kırım arşivleri, kaynaklardan uzakta yaşayan Leyla hanım, dedesi hakkında bilgileri dirhem dirhem internette, sosyal ağlarda topluyor. Abdureşit Mediyev’in biyografisinden, “Karasubazar’da yaşayan aydınlardan Seit- Memet ve Ablâmit Şeyh zade, Abdulfetta Abduraman ve Bekir Kalafat, Abibulla Ziyadin ve Bazirgân Mamut, İbraim Smulskiy ve Osman Seyfullayev, Abibulla bey ve Seit-Amet Çelebi, Seit-Ümer Tarakçı, Saraçı ve diğerleri onun arkadaşları ve hemfikirleri oldular” diye anlatıyor Leyli Slavata. (Kaynakça)
Abdulfettah Abduraman’ın ismi, ünlü Kırım Tatar yazar ve şair Şamil Alâdin’in “İblis’in Ziyafetine Davet” romanında da anılıyor. Leyli Slavata şöyle anlatıyor:
“Araştırmam sırasında bulduğum kaynaklardan şunu da öğrendim ki, dedem Abdulfettah Abduraman, Abdureşid Mediyev’in yakın arkadaşıymış. Onun gayelerine destek vererek, ‘Vetan Hadimi’ gazetesinin yayınlanmasını desteklemiş. Gazete kapanma tehlikesi altındayken, maddi zorluklar yaşandığında ya da çar rejimi tarafından yasaklanacağından dedem ona maddi destek vermiş.
1920’lerde dedeme Milli Fırka partisinin merkez komitesine dahil olmasını teklif ediyorlar. Tahminlerime göre bu teklifi dedeme Bekir Çobanzade yapmış.
Ve yakınlarda öğrendim ki, dedem tam da bu ‘Milli Fırka’ davası boyunca yakalanıyor ve mahkeme kararı uyarınca üç yıl süreyle Sibirya’ya Yaroslavl vilayetinin Rıbinsk bölgesine sürgün ediliyor. “
1928 yılında Abdulfettah Abduraman sürgüne karısı Gülşen İbraim ve kızı Üsniye ile gidiyor. 1932 yılında Rıbinsk’te onların ikinci kızı Nadire doğuyor. Ceza süresi bitince 1934 yıllarında aile artık Kırım’a değil Azerbaycan’ın Gence şehrine taşınıyor. Aslında, Leyli hanımın söylediğine göre, Abdulfettah dedesi ailesiyle Kırım’a dönüyor ve belki de oraya yerleşme imkanını arıyor (çünkü aynı tarihlere ait akrabalarıyla beraber çekilmiş fotoğraf var). Ama Kırım, tarihinin en dehşetli devirlerini yaşıyordu. 1928-1930’larda Kırım’ın bir sıra aydını, din erbabı ve zadegânı kardeş Azerbaycan’da sığınak bulmuş. Vatanda yaşamanın çaresini bulamayan aile de onların sırasına dahil oluyor. Gence’de Abdulfettah Abduraman’ı ikinci kez yakalamışlar.
“O devire ait hiçbir türlü bilgim yok. Anneannemin hatırladıklarına göre, dedemi uzun bir süre hapishanede tutmuşlar. Sonra biri anneanneme dedemi yarın tren istasyonuna götüreceklerini söylemiş. Anneannem babasını görmek ümidi ile Gence tren istasyonuna gidiyor. Anneannem mahpuslar arasında onu görüyor ve sesleniyor! Dedem dönüp bakıyor ve kızını görüp gülümsüyor. Babasının ağzında bir dişi bile kalmamış… Demek ki onları darp etmiş, dişlerini kırmışlar. Onları nereye götürdüler, ne oldu kimse bilmiyor. Hazar Denizinin arkasına dediler. Ne oldu, nereye gömüldü bilmek istiyorum. Mezarını bilsem gidip dua okurdum, anardım.”
“KIRIM KALBİMİN BİR PARÇASI”
Ama Leyli hanım, dedesinin Kırım’da yaşadığı, faaliyet gösterdiği zaman hakkında tam bilgi bulmak niyetinde. Doğduğu evini, doğduğu Karasubazar’ı ziyaret etmek arzusuyla yaşıyor ve bu arzusunu gerçekleştirmek için hareket ediyor.
“Kırım, kalbimin bir parçası. Kırım’a ait hiçbir kaynak, resim beni kayıtsız bırakmıyor. Dedem, onun ailesi hakkında bilgi topladığımda Kırım ve Kırım Tatar halkı hakkında bilgi sahibi oluyorum. Kırım’ı görmek, dedemin, anneannemin gezdiği sokakları gezmek, öz topraklarımı görmek, o havayı solumak, selvileri kucaklamak en büyük arzum.”
Kırım’da Halk Cumhuriyetini kurmak, milletin bağımsızlığını korumak gayesi ile 1918 yılının sonbaharında Seitcelil Hattatov önderliğinde Milli Fırka siyasi partisi kuruluyor ve onun saflarında ünlü siyasi erbaplar; Bekir Çobanzade, N. Çapçahçı, B. Odabaş, S. Tarakçı, O. Muyedinov, F. Abduraman ve katip M. Acıoğlu yer aldılar.
1920 yılından 1925 yılına kadar Milli Fırka’nın lideri Bekir Çobanzade oldu. 1920 yılında Milli Fırka’nın inisiyatifi ile Kırım’da başlanan “Şirket” hareketi Türkiye’deki ticari şirketleriyle bağ kuruyor. Bir süre sonra Amet Ozenbaşlı’nın önderliğinde “Göç Yardım” teşkilatı kuruluyor. Onun amacı Türkiye, Romanya ve Bulgaristan’dan Kırım Tatarlarının yurda dönmelerini desteklemekti. Amet Ozenbaşlı Milli Fırka’ya 1925-1928 yıllarında başkanlık yaptı.
Kırım’da Sovyet hükumeti güçlendikten sonra Milli Fırka yasaklanıp, sonra da yok edildi. “Milli Fırka” davası boyunca parti üyeleri mahkemeye çıkarıldı. Mahkeme kararı ile 16 kişi kurşuna dizildi, 2 insan yurt dışı edildi, 12 kişi Sibirya’ya sürgün edildi, 30’a yakın kişi de 3 ila 10 yıla kadar kamp cezalarına çarptırıldı.