“König: Dünyayı Dolandıran Türk’ün Romanı”

O bir silah kaçakçısıydı

“König: Dünyayı Dolandıran Türk’ün Romanı”


O bir silah kaçakçısıydı

“König: Dünyayı Dolandıran Türk’ün Romanı” Mundi Kitap tarafından yayımlandı.

  Yazar Ayşe Başçı’nın kaleme aldığı, König (Kral) lakabıyla anılan Ekrem Hamdi Bakan’ın hayatını anlatan “König: Dünyayı Dolandıran Türk’ün Romanı” Mundi Kitap tarafından yayımlandı.

Gerçek hayattan romanlaştırılan kitapta, “Tayyare kaçakçısı olarak bilinen” Almanya ordusunda yaptığı istihbarat çalışmaları nedeniyle “König” ismini alan Ekrem Hamdi Bakan’ın uluslararası dolandırıcılık hikayesi anlatıldı.

Ekrem Hamdi Bakan’ın, Osmanlı İmparatorluğu’nda üst düzey bir memurun oğlu olarak başladığı hayatı, Türkiye Cumhuriyeti’nin pek de makbul sayılmayacak bir vatandaşı olarak Paris’te bulmuştu.

Ekrem Hamdi’nin, silah satışı yapılmayacağının duyurulduğu ülkelere mühimmat satma akabinde dolandırıcılığa kadar giden hikayesinin başlayışı ise şöyle anlatıldı:

"Ekrem Hamdi, mart başına kadar Türkiye’de kaldı. İspanya’da içsavaş şiddetini artırırken, gazeteler kendi meşreplerince olayları yorumluyordu. Sağ eğilimli gazeteler, nasyonal sosyalizmi destekleyenler, sola yatkın olanlar ve 'kızıl' yayınlar İspanya’daki olayları bambaşka gözlerle anlatıyordu. Cumhuriyetçiler adına savaşmak üzere İspanya’ya gelen yabancı devrimciler kimilerine göre kahraman, kimilerine göre ise başkasının işine burnunu sokan hadsizlerdi.

Devlet ise resmî olarak 'İspanya’nın seçilmiş hükümeti'ni destekliyordu. Buna karşın, Başbakan İnönü liderliğindeki kabine, çoğu ülke gibi savaşa müdahale edilmeyeceğini, taraflardan herhangi birine silah satışı yapılmayacağını, hatta İspanya’ya yardım ihtimaline karşı Boğazlardan Sovyet gemilerinin geçişinin çok sıkı bir şekilde denetleneceğini açıkladı.

 

Ekrem Hamdi herhangi bir taraftan değildi elbette. Parayı kim verirse onunla iş yapardı. Bunun da filanca şirketini davasını takip etmekten, falanca mahkemede tanıklık yapmaktan bir farkı yoktu. Bu bir kumardı. Ve o zamana kadar şansı hep yaver gitmişti. Yine öyle olacaktı elbette.

Sık sık Ankara’ya giderek neredeyse bütün bakanlıklardaki tanıdıklarına uğradı. Yakın dostları Kılıç Ali ve Recep Zühtü’yle birkaç içki sofrasında buluştu. Aklında dönüp dolaşan konu hep dilinin ucuna geldi ama bir türlü bahsedemedi. Yine de başı sıkıştığında kendisini kollayacak birilerinin olduğunu bilmek içini rahatlatmıştı. Bir terslik olursa, Kılıç Ali ve Recep Zühtü onu yüzüstü bırakmazdı. Kılıç ve Recep’le dost olmak, neredeyse Atatürk’le dost olmak gibiydi.

Zaman geçtikçe aklına iyice yattı bu iş. Dünyanın her yerinde birileri savaşın nimetlerinden yararlanıyordu. Bu işi o yapmasa, yapacak biri bulunurdu. Madem öyle, König yapmalıydı! Fuat Baban altı haneli bir komisyondan bahsetmişti. Altı! Tüm risklere değerdi. Üstelik bir defa başardıktan sonra, savaş sürdükçe tekrar, tekrar ve tekrar yapılabilirdi. İster İspanya’da olsun, ister Hollanda’da ya da Mısır’da... Savaşın olduğu her yerde, König gibilere iş vardı. Ve dünyada savaşlar hiç bitmiyordu...”

Odatv.com