Koronavirüse karşı 'Evde Kal'! Ev ortamı çocuklar için güvenilir mi?
İstismar riski var mı?
Koronavirüse karşı 'Evde Kal'! Ev ortamı çocuklar için güvenilir mi? İstismar riski var mı?
Koronavirüsün salgınına karşı önlem olarak dünya çapında yapılan “Evde Kal” çağrıları, evin virüse karşı en güvenli yer olduğu varsayımına dayanıyor. Peki virüs dışındaki hayati tehditler düşünüldüğünde, ev gerçekten herkes için güvenli bir yer mi?
Çocuk istismarı ve çocuğa yönelik şiddetin dünya çapında salgın dönemlerinde arttığını ve evin kırılgan kesimler için bir cehenneme dönüşebildiğini kanıtlayan birçok bilimsel çalışma yapılırken, günümüzde Covid-19’un ilk olarak ortaya çıktığı Çin’de karantina döneminde aile içi şiddet neredeyse üç katına çıkmış durumda.
Almanya ve İtalya’da da benzeri bir eğilim gözlemleniyor ve çocukların yetişkinlerle kapalı ortamlarda uzun süre birlikte kaldıkları stresli bir süreçte yetişkinlerin şiddet veya ihmal içerebilecek olası tepkileri konusunda uyarıda bulunuluyor.
Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu UNICEF’in 2014-2016 yılları arasını kapsayan Batı Afrika özelindeki tespitine göre, ebola salgını sırasında çok fazla sayıda çocuk ihmal ve istismara uğradı ve çocuk yaşta hamilelik oranı ve çocukların zorla çalıştırıldıkları durumlar oldukça arttı.
"Çocuk koruma sistemleri işletilmeli"
Yeni sürece dair ise UNICEF koronavirüs salgını karşısında çocukların daha iyi korunması çağrısında bulunurken, çocuk koruma sistemlerinin devre dışı bırakılmaması uyarısında bulundu.
UNICEF Türkiye ofisinin euronews Türkçe’ye özel verdiği demeçte, sağlık konusunda benzeri acil durumlarda, okulların kapandığı, insanların işlerini kaybettiği ve hareketliliğin kısıtlandığı bir ortamda çocukların yüksek düzeyde sömürü, şiddet ve istismar riskiyle karşı karşıya kaldığı belirtiliyor:
“Aşılama ve çocukluk hastalıklarının tedavisi dahil olmak üzere temel sağlık hizmetleri kesintiye uğrayabilir. Ayrıca çocukların zihinsel sağlığından da endişeliyiz. Arkadaşlarıyla konuşmak, derslere katılmak, spor yapmak gibi etkinliklere katılamayan çocuklarda endişe düzeyi artıyor ve bu da davranışlarında değişime yol açıyor”.
Çocuk hakları savunucusu ve Çocuk Alanında Çalışan Avukatlar Ağı (ÇAÇAv) üyesi avukat Gamze Pamuk Ateşli, koronavirüs salgınının yaygınlaşması ile sokağa çıkmaya getirilen kısıtlamalar ve izolasyonun hakim olduğu bir ortamda, ev ortamlarının da yeterince güvenli olmayabileceğini belirtiyor.
euronews Türkçe’ye konuşan Ateşli, “Herkesin evde bulunduğu bir dönemde şiddetin ve istismarın artacağını tahmin etmek mümkün. Ayrıca ekonomik zorlukların da artacağını öngördüğümüz bu salgın döneminde barınma ve beslenme gibi temel ihtiyaçlarını karşılayamayan çocukları da unutmamak gerekiyor. UNICEF'in dünya çapında yapmış olduğu çağrıyı ve önerileri dikkate almak gerekiyor” diyor.
UNICEF, bu salgın sırasında çocukların korunmasına dair bir rehber geliştirmek üzere küresel düzeyde birçok çalışma grubu ve görev gücünün parçası. Bu çerçevede, çocuklara salgın sırasında psikososyal destek verilmesi, cinsiyet-temelli şiddet vakalarının yönetimi konusunda öneriler geliştirilirken, ülkedeki kilit aktörlerle de teknik bilgi paylaşımı ve yönlendirme sağlanıyor, çocuk istismarı ve çocuklara yönelik şiddetin önlenmesi konusunda farkındalığın ve bilgi düzeyinin artırılması hedefleniyor.
Kapsamlı ve yaygın bilgilendirme
Ateşli, çocukların şiddete uğramaları halinde hangi yollara başvuracağı, devletin sağladığı imkanlar konusunda bilgilendirme yapılması, çocukların tehlike hissedince kapısını çalıp gidebileceği, prosedürlere ve engellere takılmadan yardım alabileceği merkezlerin yaygınlaşması gereğini vurguluyor:
“Bu merkezler toplumda güven oluşturacak şekilde işletilmeli. Çocukların tamamına yönelik acil koruma politikası oluşturmak şart, bu konuda hiçbir şey için geç olmadan derhal adım atmak gerekiyor. Kadınları, çocukları istismardan koruyacak önlemler almadan evde kal demek cinayete ortak olmaktır”.
UNICEF Türkiye, Türkiye’nin çocuk istismarına karşı iyi gelişmiş sistemleri olduğunu ve bu süreçte merkezi hükümet ve belediyelerin farklı yöntemlerle hizmet sağlayabileceğini belirtiyor.
Türkçe ve Arapça bilgilendirme
euronews Türkçe’ye verilen demeçte, UNICEF Türkiye ofisi, çocuklara psiko-sosyal destek verilmesi ve farkındalık artırılması konusunda bireysel ve grup faaliyetleri düzenlenebileceğini, topluluk düzeyinde de çocuk-dostu mesajların yaygınlaştırılabileceğini, ayrıca risk altındaki çocukların sağlık durumlarının vaka düzeyinde yönetilmesini öneriyor. Ayrıca bu hizmetlerin Türkçe ve Arapça verilebileceğini belirtiyor.
Salgının başından beri UNICEF Türkiye ofisi, ailelere, çocuklara ve öğretmenlere virüs hakkında bilgilendirmede bulunuyor ve bu süreçte Dünya Sağlık Örgütü, hükümet ve yerel ortaklarla birlikte çalışıyor.
UNICEF, dünya çapında Türkiye dahil 51 ülkede koronavirüsle mücadele etmek üzere 2 milyar dolarlık bir insani yardım planını Çarşamba günü itibariyle devreye soktu.
Rehber Çocuk Hakları Sözleşmesi
Öte yandan, çocuk hakları savunuculuğunun önde gelen isimlerinden biri olan avukat Seda Akço, çocuk koruma konusunda Türkiye'nin de taraf olduğu Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 18 ve 19.maddesine vurgu yapıyor.
18.maddeye göre; "Taraf Devletler, çocuğun yetiştirilmesinde ve gelişmesinin sağlanmasında ana–babanın birlikte sorumluluk taşıdıkları ilkesinin tanınması için her türlü çabayı gösterirlerç Bu Sözleşme’de belirtilen hakların güvence altına alınması ve geliştirilmesi için Taraf Devletler, çocuğun yetiştirilmesi konusundaki sorumluluklarını kullanmada ana–baba ve yasal vasilerin durumlarına uygun yardım yapar ve çocukların bakımı ile görevli kuruluşların, faaliyetlerin ve hizmetlerin gelişmesini sağlarlar." Bir diğer deyişle, çocukların gelişim ve güvenliklerinin sağlanmasından aile kadar toplum ve devlet de yükümlüdür.
euronews Türkçe’ye konuşan Akço, “Bu nedenle çocuk aile veya okul hiçbir yerde bu gözetim olmadan yetişkinin insafına terk edilmemelidir. Aile, okul, sağlık takibi ve sosyal hizmetler birbirini bütünler ve aynı zamanda da denetler. Bugün sağlık sisteminin ve okulun takibi olanağından yoksunuz. Öyleyse sosyal çalışmanın daha çok ve önleyici odaklı çalışmalar yapmasına ihtiyacımız var” diyor.
19.maddeye göre, "Bu Sözleşme’ye Taraf Devletler, çocuğun ana–babasının ya da onlardan yalnızca birinin, yasal vasi veya vasilerinin ya da bakımını üstlenen herhangi bir kişinin yanında iken bedensel veya zihinsel saldırı, şiddet veya suistimale, ihmal ya da ihmalkâr muameleye, ırza geçme dahil her türlü istismar ve kötü muameleye karşı korunması için; yasal, idari, toplumsal, eğitsel bütün önlemleri alırlar. Bu tür koruyucu önlemler; burada tanımlanmış olan çocuklara kötü muamele olaylarının önlenmesi, belirlenmesi, bildirilmesi, yetkili makama havale edilmesi, soruşturulması, tedavisi ve izlenmesi için gerekli başkaca yöntemleri ve uygun olduğu takdirde adliyenin işe el koyması olduğu kadar durumun gereklerine göre çocuğa ve onun bakımını üstlenen kişilere, gereken desteği sağlamak amacı ile sosyal programların düzenlenmesi için etkin usulleri de içermelidir." Bir diğer deyişle, devlet aile içerisinde çocuğu ailenin ihmal ve istismarından korumakla da yükümlüdür.
Akço; “Hastalıklar, vefat, iş kaybı, göç etmek zorunda kalmak gibi durumlar yetişkinlerin ruh sağlığını olumsuz etkiler ve bunlar da çocuklar bakımından ihmal ve istismar riski oluşturur. Devletin bu gibi durumlarda çocuğu ihmal ve istismardan koruyucu tedbirleri alması gerekir” diyor.
'Ne yapılmalı? Çok şey!'
Ne yapılmalı sorusunun cevabı ise, Akço’ya göre, “çok şey” olmak zorunda:
“Çocuğun ihmal ve istismardan korunmasını sağlamaya çalışmalı önce. Ebeveynlerin karşılaşabilecekleri ve çocuklarına karşı yükümlülüklerini yerine getirmesini engelleyecek sorunların çözümünde ebeveynleri, temel gelir güvencesi, ruh sağlığı destek programları, aile danışma hatları gibi uygulamalar ile desteklemeli. Aynı zamanda da sosyal çalışmacılar aracılığı ile aileleri ve onun içinde çocukların durumlarını takip etmeli. Çocuklar için acil durumlarda arayabilecekleri hatları daha aktif kılmalı, yaygın olarak tanıtmalı ve bu hatları hızlı hareket edecek ekiplerle desteklemeli.”
Akço, bu konuda sadece merkezi yönetimin değil yerel yönetimlerin de sorumluluk üstlenmesi gerektiğine dikkat çekiyor ve ekliyor:
“Bugün yaşanan ve yaşanabilecek sorunlar, güçlü bir çocuk koruma sisteminin önemini ve bu alandaki ihtiyacımızı da ortaya koyuyor.”
Menekse Tokyay / euro news