Kötü Annelik Babalık Yoktur Ama Kötü Ebeveynlik Vardır!
Bebeğiniz ağlıyorsa onunla şefkatli ve sakin bir ses tonuyla konuşun
Kötü Annelik Babalık Yoktur Ama Kötü Ebeveynlik Vardır!
Çocuk büyütmek, onu iyi bir şekilde yetiştirmek belki de bu dünyadaki en zor işlerden biri… Ebeveynler bunu başarmak için çok çaba sarf ediyor, kimi zaman kendilerini bile ihmal ediyor. Her şeyin olduğu gibi çocuk yetiştirmenin de doğruları, yanlışları var. Ebeveynlerin çocuk yetiştirmede doğru sandığı yanlışları DoktorTakvimi.com uzmanlarından Psk. Seyhan Türkmen Yalım anlattı.
Bir bebek dünyaya geldiğinde onu en çok sevebilecek, en çok fayda sağlayacak kişiler kuşkusuz ebeveynleridir. Ebeveynler, ellerindeki olanaklarını çocuklarına faydalı şekilde değerlendirir. Uykusuz gecelerin ardından işe giderler, kendi keyif aldıkları pek çok aktivitelerden feragat ederler, yorgun geldikleri işten sonra çocuklarını eğlendirir, onlarla ilgilenirler. Amaçları zorunlu haller dışında hep çocuklarıyla beraber olmaktır. Ancak çok önemli bir noktayı gözden kaçırırlar… Kalp, ilk önce hangi organa kan pompalar? Beyin… Akciğerler… Hayır! Kalp ilk önce kendine kan pompalar! Eğer kendine kan pompalamazsa başka hiçbir organa kan pompalayamaz. Ebeveynlikte de böyledir, kendinizi ihmal eder, mutsuz olursanız bu durum çocuklarınızı da yansır.
DoktorTakvimi.com uzmanlarından Psk. Seyhan Türkmen Yalım, günümüz ebeveynlerinin çocukları için en iyiyi, en ideal olanı hedefledikleri için iş, yaşam stresleri arasında keyif alabilecekleri bir aktiviteye yarım saat bile zaman ayıramadıklarının altını çiziyor. Bunun sonucunda farkında olmadan kişinin negatif enerjisiyle evdeki bebeği, çocuğu ile keyifli vakit geçirdiğini düşündüğüne dikkat çeken Psk. Yalım, “Halbuki ara sıra kendisi için vakit ayırdığı; açık havada yürümek, bir dostla kahve içmek gibi keyif alabileceği aktivitenin ardından eve döndüğünde çocuğu ile daha kaliteli vakit geçirebilir. Bu durumu çocuğunu enerjisinden bile gözlemleyebilirsiniz. Normalde huzursuz, huysuz olan çocuk, ebeveyninden gelen pozitif enerjiyle daha rahat olur” diyor.
Bebeğiniz ağlıyorsa onunla şefkatli ve sakin bir ses tonuyla konuşun
Ebeveynlerin en çok yanıldığı konulardan biri de “Bebektir anlamaz” düşüncesi… Oysa bir bebek, anne karnından itibaren çevresinde gelişen pek çok konuyu bilinç düzeyinde anlamlandıramasa da duygusu ve bilgisiyle bilinçaltına kayıt eder. Ebeveynler, kaza, kavga, şiddet, taşınma, evlat edinme, ölüm gibi olaylar için çocukları adına “Küçüktü hatırlayamaz, anlamaz” dese de bu olayların tümü çocuğun bilinçaltında kayıtlıdır. Bir bebeğin dünyaya geldiğinde etrafını bir yetişkinden daha fazla tanımlamaya çalıştığını söyleyen Psk. Yalım, bu durumu şöyle açıklıyor: “Örneğin; bir bebek alıştığı rutinin dışına bir günden fazla süreliğine çıktığında strese girer. Hatta bu yüzdendir ki bir bebek ailesiyle tatile gittiğinde, uyku düzeni, yemek düzeni bozulabilir ya da hastalanabilir. Anlamaz diye bakılan bebek, rutinin dışına çıktığı için strese girmiştir. Burada ebeveyni, bebeğine şefkatli ve sakin bir ses tonuyla onun kaygısını anladığını ifade edebilir. İnsanlar stresli olduğunda vücudunda adrenokoortikotropik hormon (ACTH) adı verilen bir stres hormonu salınır. Bebekler içgüdüsel olarak bu hormonu bedeninden atabilmek, rahatlayabilmek için ağlar. Bir bebek de eğer fiziksel ihtiyaç (açlık, altı ıslaklık, ağrı sancı ateş) dışında, stres kaynaklı ağlıyorsa ebeveynin şefkatle bebeğinin sakinleşene kadar kendini regüle etmesine fırsat vermesi gerekir. Bunu dikkatini başka şeylere çekmek, gezdirmek, gibi çocuğun ağlamasını bastırmak yerine şefkatle konuşarak bebeğini korkmuş olduğunu, onun duygusunu anladığını onunla konuşarak, tensel temas etmesi çocuğunun güvende olduğunu bebeğine hissettirmesi gerekir.”
Çocuklar deneyimleyerek öğrenir
Dünyaya getirdikleri bebek büyüdükçe ebeveynlerin baş etmekte zorlandıkları konular da değişiyor. Bunların başında yemek reddi, uyku, tv tablet süresi, oyuncaklarını toplamak, parktan eve gitmek istememek, kreşe gitmek istememek inatçılık gibi konular geliyor. Kimi zaman ebeveynler çocuklarına neyin, niçin yapılması gerektiğini, neler olabileceğini sabırla anlattığı halde sonuç alamıyor. Çocuk yine aynı istenmeyen davranışları sergileyebiliyor. DoktorTakvimi.com uzmanlarından Psk. Seyhan Türkmen Yalım, bu durumun çocukların iletişim dilinin kelimeler olmamasından kaynaklandığını anlatıyor: “Çocuklar somut düşündükleri için sözel ifadeleri anlayamazlar, yetişkin uzun uzun anlattığında çocuğun anladığını zanneder. Halbuki çocuklar deneyimleyerek öğrenir! Bir çocuğa defalarca “Sıcak dokunma yanarsın” desek de ama çocuk yine yeniden o sıcak nesneye dokunmaya çalışır. Burada ebeveyn kendi kontrolünde çocuğunun elini tutarak o sıcağı deneyimlemesine fırsat vermelidir. Çocuğun o nesnenin tehlikeli olduğunu deneyimleyerek öğrenmesi ebeveyni tarafından defalarca anlatılmasından daha etkilidir.”
Bir çocuğa sınır koymamak ona yapılabilecek en büyük kötülüktür
Psk. Yalım, ebeveynlerin çocuklarına 24 aylık olduktan sonra sınır koymaya başlayabileceğini söylüyor. Sınırlar ve bu sınırlardaki kararlılığın çocuğun kendini güvende hissetmesini sağlayacağının altını çizen Psk. Yalım, “Bir çocuğa sınır koymamak ona yapılabilecek en büyük kötülüktür. Bir ebeveyn bir gün çocuğun sevmediği bir yemeğin yerine alternatif yemek yapabilirken başka bir gün o yemediği için çocuğuna kızabilir. Çünkü insanın doğası gereği bazen ebeveynin duyguları da doğal olarak istenmeyen seviyelere ulaşabilir. Bunun önlenmesi için sınırların olması ve bunda istikrar sağlanması gerekir” diyor.
Kurallar üç adımda öğretilir
Çocukla bir kriz yaşandığında düzenin sağlanması için kuralları öğretmenin üç adımı olduğunu belirten DoktorTakvimi.com uzmanlarından Psk. Seyhan Türkmen Yalım, ilk adımı aynalama yani ebeveynin o olaya çocuğun zihninden bakması aşaması olarak açıklıyor. Neden dediğinizi yapmayı reddediyor, niçin yapmak istemiyor, neden bu tepkiyi veriyor gibi soruların çocuğun gözünden cevaplanması gerektiğini hatırlatan Psk. Yalım, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Cevapları tahminen bulduğunuzda çocuğunuza onu yargılamadan anladığınızı, onun dilinden ifade edin. Yargılanmadan anlaşıldığını hisseden her birey iletişim kapılarını açar. Burada çocuğa asla “Neden? Niçin?” gibi sorular sormayın. Aynalama aşamasında çocuğunuzu anladığınızı, kabul ettiğinizi hissettirseniz de ikinci aşama olan sınır koymayı da ihmal etmeyin. Kendinden emin ve kararlı bir ebeveyn olarak en fazla bir cümlelik olması gereken kuralı da net bir ifadeyle belirtin. 3. adımda ise ona seçim yaptırın. Çocuğa ‘sen’ dili kullanarak negatif ya da pozitif seçim hakkı verilerek yaptığı seçimin sorumluluğunu deneyimlemesine imkan sağlayın. Şunu unutmayın ki ebeveyn çocuk arasında demokratik bir ilişki yoktur. Hayatta doğru ya da yanlış mekanizması henüz belli bir olgunlaşmaya gelmemiş bir çocuğun’ ben sadece çikolata yiyeceğim’ demesi üzerine ebeveynin onu tercihlerine izin vermesi gibi bir demokrasi beklenemez.”
Çocuğunuza seçim hakkı sunun
DoktorTakvimi.com uzmanlarından Psk. Seyhan Türkmen Yalım, bu üç adımı şöyle bir örnekle açıklıyor: “Yemekte ıspanak yaptınız ama çocuğunuz ıspanak yerine makarna yemek istiyor. Bu durumda önce onun penceresinden bakın. Örneğin ıspanak gözüne kötü görünüyor, kokusunu da sevmediğin için yemek istemiyorsun diyerek onu gerçeğini kabul edin. Ardından sınır koyarak Bu ıspanaktan iki kaşık yemelisin” diyebilirsiniz. Seçim yaptırma aşamasından ise “Ya ıspanaktan iki kaşık yer ve arkasından makarnayı yiyebilirsin. Ya da ıspanak yemez ve bu akşam sevdiğin şeyleri yemekten vazgeçersin. Hangisini seçiyorsun?” diyerek çocuğa yaptığı seçimin sorumluluğunu almayı deneyimletmelisiniz. Çocuklara anlaşıldığı hissettirilerek, kabul edilerek sınırlar konmalı ve seçimler sunulmalıdır. Eğer çocuk yaptığı negatif seçim hakkını kullanıyorsa bunun da sorumluluğu çocuğa verilmelidir. Kötü anne babalık yoktur ama kötü ebeveynlik vardır. Çocuklarımıza tamamen iyi niyetle yaptığımız doğru bildiğimiz davranışlar onlara uzun vadede zarar verebilir. Çocuklara sınır koymak ama bu sınırı olması gerektiği gibi koymak gerekir.”