Kumalık “geleneği” mağduru kadınlar anlatıyor: Bu bir tür cehennem!

Türkiye’de bugün “kumalık”; “ikinci eş” yasak olmasına rağmen, on binlerce kadının kuması var.

Kumalık “geleneği” mağduru kadınlar anlatıyor: Bu bir tür cehennem!


Anadolu’da yüzlerce yıldır devam eden kumalık "geleneği" mağduru B.D yaşadıklarını “cehenneme” benzetirken, ikinci evlilik ile “kuma giden” H.Z ise, “Eğer ikinci bir şansım olsaydı, evlenmezdim" diyor

Türkiye’de bugün “kumalık”; “ikinci eş” yasak olmasına rağmen, on binlerce kadının kuması var.

Anadolu’nun birçok yöresinde kumalık halen aktif şekilde sürdürülüyor. Bazı erkekler 2, bazıları ise 3 ve daha fazla kadınla evli.

Özellikle kadınların okutulmadığı yörelerde kumalığa sıklıkla rastlanıyor. 

Kumalığın yoğun olarak yaşandığı yerlerde genellikle erkeklerin ikinci ve daha fazla eşle evlenmelerinin gerekçeleri ise, çocuk sahibi olmamaları, erkek çocuk istemeleri gibi gerekçeler sıralanıyor. 

Kumalık sisteminin Medeni Kanun'daki karşılığı ve hukuksal nitelendirmesi ise, mutlak boşanma nedeni sayılırken, Türk Medeni Kanunu 161 kapsamındaki “zina” olarak da belirtiliyor. 


"Erkek çocuk için evlendi; ne desem sözümü geçiremedim"

6 çocuk annesi, B.D, üzerine kuma geldiğinde 28 yaşında ve 12 yıllık evliydi.

3 kız çoğunun ardından, dördüncü çocuğunu da kız olarak dünyaya getirmişti.

Bebeğini doğurduğu ilk günlerde, henüz lohusa sürecindeyken, “cehennem” olarak tanımladığı “kumalık” onun hayatını tamamıyla değiştirdi.

Eşinin erkek çocuk sahibi olma isteğiyle kuma getirmek istediğini dile getiren B.D, eşinin ve eşinin annesinin hep 'erkek' çocuktan bahsettiğini ifade etti:

Bana ilk konuyu açtığında, 'Erkek çocuğum yok, mutlaka olsun istiyorum' demişti. Ben yeni doğum yaptığım için çok duygusaldım. Orada kendimi çok kötü hissettim ve babam öldüğü için de çok yalnız olduğumu anladım. Çünkü babam sağ olsaydı, eşim asla cesaret edip, böyle bir şeyi söyleyemezdi. O dönem kardeşlerim de küçüklerdi. Maalesef ne desem sözümü geçiremedim.


"Herkese 'Ben de istiyorum, siz karışmayın diyeceksin' diye baskı yapıyordu"

Süreçte psikolojik olarak kötü durumda olduğunu anlatan B.D, “Fazla direnemedim. Ama ailesi bu konuyu 'halleder' diye düşündüm. Ben daha ailesine söylemeden, o gidip, kadına yüzük takmıştı bile” dedi ve ekledi:

Bütün ailesi ona küsmüştü. Sadece ona değil, ben de durumu kabul ettiğim için bana da küstüler. Kardeşleri, 'Biz kabul etmiyoruz' deseler de ve onu dövmeye kalksalar da değişen bir şey olmadı. Tam tersi daha da 'hırs' yaptı ve 'İlla ki bu kadını getireceğim' diyordu.


Eşinin bu konuda kendisini susturmak için, 'Kardeşlerine zarar vereceğim' diyerek tehdit ettiğini söyleyen B.D, “Ayrıca bana, herkese 'Ben de istiyorum, siz karışmayın diyeceksin' diye baskı yapıyordu ki böylelikle kimse ona kızmayacaktı” diye konuştu.
 

"Korkunç bir duyguydu; bu cehennemde, ikisinden başka kimse kalmamıştı"

Eşinin, en sonunda başlık parası vererek evlendiği kadını üzerine kuma getirdiğini dile getiren B.D. yaşadıklarını şu sözlerle anlattı:

Beni babamın evine götürdü ve daha sonra kadını almaya gitti. Ben içimden çok dua ettim, 'bunlar hepsi kabustur, hemen geçsin' diye. Ama maalesef, gerçekten oldu. Bana sahip çıkan kimse olmadı. Eşim daha sonra gelip beni götürdü. Evime gidecektim. Bin bir zorlukla kurduğum yuvam artık bana zindan olmuştu. Yanımda 3 küçük kızım ve kucağımda henüz kırkı çıkmamış bebeğimle gitmiştim. Izdırap dolu günlere gitmiştim.


“İçimde şaşkınlık ve korku vardı” sözleriyle duygularını paylaşan B.D, süreçte hep dua ettiğini ve son ana kadar belki “yalandır” diye umut ettiğini söyledi.

“Acı gerçek olan, artık senin hayatında başkası vardı. Korkunç bir duyguydu” diyen B.D, sözlerini şöyle sürdürdü:

Canından can olan, yol arkadaşı olan, çocuklarımın babasını başkasıyla paylaşacaktım. Allah’ım bu korkunç bir şeydi. Ama kaçış yoktu ve o an gelmişti. İçeri girdim ve onu gördüm. Başımdan sanki buz gibi su dökülmüştü, kımıldayamadım. Ağlayan bebeğime bile bakamadım. Çocuklarımı da alıp, odama gittim ve saatlerce ağladım. Yorgun ve bitkin düşüp uyudum. Sabah onun mutfakta çıkardığı seslerle uyandım.

B.D, “Evet bu cehennemde, ikisinden başka kimse kalmamıştı. Artık ne bir ailem ne de bir eşim, dostum vardı. Her şeyimle çocuklarıma sığındım ve sadece onlar için vardım” dedi. 


"Kumalığa yaptırım uygulanmalı"

Kumalık sisteminin yasaklanması gerektiğini söyleyen B.D, “Eğer kumalık sistemi yasaklanmış olsaydı ben bütün bu acıları yaşamayacaktım. Bu tür evliliklerde hem çocuklar hem de her iki kadın çok mağdur oluyor. Bu şekilde evlenenlere gerekli yaptırımların uygulanması gerekir” ifadelerini kullandı. 

Yasakların sadece kağıt üzerinde kalmaması gerektiğini vurgulayan B.D, son olarak şöyle konuştu:

Kanunlara göre kumalığın suç olmasına rağmen halen bu sistem devam ediyor. Ben kumalık mağduru bir kadın olarak bu tür evliliğin yaşanmasını istemiyorum; kesinlikle bitmelidir. Ayrıca toplumda bu duruma tepki gösterilmeli ve bu çağ dışı uygulamalardan vazgeçmelidir. Yuvanın üzerine yuva kurulmaz, kadın, kadına düşman edilmemeli.
 

"Aşk, sevgi söz konusu olunca, akan sular durur"

Üzerine kuma gelen B.D, kumalığı “cehenneme” benzetirken, ikinci evlilik ile “kuma giden” H.Z ise, “sevgi söz konusu olunca, akan sular durur” diyerek kumalığın yadırganmasını eleştiriyor.

5 yıldır evli olduğunu belirten H.Z, “Aşkın gözü kördür” diyor.

Daha önce evli biriyle evlenenleri dışladığını dile getiren H.Z, bu evliliği “kader” olarak belirtiyor.

Kumalığın başta bu kadar zor olduğunu bilmediğini belirten H.Z, şöyle konuştu:

Evli biriyle evlenmek gerçekten çok zor. Çok zorluk çektim. Eğer ikinci bir şansım olsaydı, evlenmezdim. Kumamla konuşarak, anlaşarak evlendim ama öyle olmadı. Vicdani bir durum yok. Ben ikisinin mağduruyum. Eşim üzerime bir “kadın” getirirse gururuma yediremem. Çocuklarımı bile ona bırakmam.


"Severek evlendim; kararlıydım ve gözümü karartmıştım"

Eşini severek evlendiğini söyleyen H.Z, öncelikle çok yoğun tepkiler aldığını belirterek, "Beni dışlamaya bile başladılar. Ben de ya onunla evlenecektim ya da intihar edecektim. Ailem de bu konuda beni hep uyarıyordu. Hayatın çok zor geçecek. Gel vazgeç, diyordu. Ben kararlıydım ve gözümü karartmıştım" diye anlattı.


"Kumanın şiddetine uğradım"

Şu anda evliliğinin "çok güzel ve huzurlu" geçtiğini söyleyen H.Z, mutlu olmasına rağmen "kumalığın" getirdiği zorluklara da dikkat çekiyor:

Kumamla aynı evde değiliz. Ama buna rağmen çok zorluklar çektim. Mutlu bir evliliğim olmasına rağmen, bir daha olsa böyle evlenmezdim.

Kuması tarafından defalarca şiddete uğradığını belirten H.Z, “Her ne kadar kumamla anlaşarak, eşimle evlensem de, daha sonra çok kötü gitti. Kumam beni defalarca dövdü. Gördüğüm şiddet nedeniyle, normal doğum yapmam gerekirken, sezaryenle çocuğumu doğurdum” şeklinde konuştu.  

Üzerine kuma gelmesi durumunda, kabul edeceğini söyleyen H.Z, “Eğer ekonomik özgürlüğü olan bir kadın olsaydım çocuğumu alıp giderdim. Kumalığı asla kabul etmezdim. Ama şu an öyle bir durumum olmadığından çocuğum için kabul etmek durumunda kalırdım” dedi.


"Kumalık, boşanma nedenidir"

Kumalık "geleneğiyle" ilgili Independent Türkçe'ye değerlendirmede bulunan Avukat Semih İhtiyatoğlu, “Kumalık sisteminin Medeni Kanun'daki karşılığı ve hukuksal nitelendirmesi, mutlak boşanma nedeni sayılan TMK 161 kapsamındaki 'zina'dır” dedi.

Avukat İhtiyatoğlu, şöyle konuştu:

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu Madde 161'de, 'Eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir. Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer. Affeden tarafın dava hakkı yoktur' denilmektedir. Kanun 'zina'dan ne anlaşılması gerektiğini belirtmemektedir. Genel olarak zina; resmi nikahlı bir erkeğin, eşinden başka veya resmi nikahlı bir kadının, kocasından başka bir erkekle isteyerek cinsel ilişkide bulunması olarak tanımlanabilir. 
 

"Kanuna göre, 'kuma' zinaya giriyor"

“Zina; kusura dayalı bir boşanma sebebi olduğu gibi aynı zamanda mutlak bir boşanma sebebidir” diyen Avukat İhtiyatoğlu, bu nedenle boşanma davası sürecinde hakimin; ortak hayatın diğer eş için çekilmez hale gelmiş olup olmadığını araştırmaksızın boşanma kararı verebileceğini ifade etti.

"Kumalık sisteminin Medeni Kanu'ndaki karşılığı ve hukuksal nitelendirmesi, mutlak boşanma nedeni sayılan TMK 161 kapsamındaki 'zina'dır" diyen Avukat İhtiyatoğlu, şunları söyledi:

Ancak yukarıda Medeni Kanun 161'nci maddesinde de açıkça belirtildiği üzere 'Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.'

İhtiyatoğlu, "Ayrıntılı olarak açıkladığımız ve hukuksal açıdan zina olarak değerlendirilebilecek kumalık durumunu öğrenen resmi nikahlı eşe, bu durumu öğrenmesinden itibaren altı ay içerisinde zinaya dayalı boşanma davası açma hakkı tanınmış olup bu süre geçtikten sonra dava hakkının düşeceği ihtar edilmiştir" dedi.


"Nikah kıymak da suç"

İhtiyatoğlu, konuşmasına şöyle devam etti:

Burada üzerinde durulması gereken bir diğer husus da toplumsal açıdan ve İslam Hukuku açısından dini nikah yapıldığı takdirde, resmi nikahlı eş haricinde başka bir kadınla yaşanan cinsel ilişki 'zina' sayılmamaktayken 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu açısından Madde 161 kapsamında hukuken zina sayılmasıdır. Bu ikili durumun nedeni ise medeni kanunun, resmi nikahlı eş haricindeki bir kimseyle dini nikah ön görmemesi ve hatta Aile cüdanı gösterilmeden dini törenin yapılamayacağını belirtmesidir.

İhtiyatoğlu, "Nitekim Kanunun, Aile cüzdanı ve dinî tören başlıklı 143'ncü maddesinde 'Evlenme töreni biter bitmez evlendirme memuru eşlere bir aile cüzdanı verir. Aile cüzdanı gösterilmeden evlenmenin dinî töreni yapılamaz' demek suretiyle bu durumun önüne geçmek istemiştir. Ancak ne yazık ki uygulamada bu durumun hiçte böyle olmadığı bilinmektedir" ifadelerini kullandı.
 

"Kanun hükmü açıkça yasaklamışken, dini nikah kıyma yetkisine sahip din adamlarından bazılarının bu hususa pek de riayet etmedikleri ortadadır" diyen İhtiyatoğlu, şöyle devam etti:

Hatta Anayasa Mahkemesi, resmi nikah olmadan dini nikah kıyan imam ile çiftlere 2 aydan 6 aya kadar hapis cezası verilmesine cevaz veren maddeyle ilgili başvuruyu kabul edip hapis cezasını oy çokluğu ile iptal etmiştir. İptal yönünde oy kullanan AYM üyeleri bu kararın gerekçesinde, nikahsız birlikte yaşayanlara TCK'da herhangi bir ceza öngörülmezken, resmi nikah yaptırmadan dini nikah kıyanlara hapis cezası öngörülmesinin Anayasa'nın 10'uncu maddesi, kanun önünde dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin herkesin eşit olduğunu ilkesine aykırı olduğunu savunmuşlar ve düzenlemenin din ve vicdan özgürlüğü, özel hayatın korunması ilkelerine aykırı olduğunu da ifade etmişlerdir.


"Çocuk babasının soyadını alabilir"

Kumalık sistemi içerisinde doğan çocuklar hukuki açıdan evlilik dışı dünyaya gelen çocuklar olarak nitelendirildiğini vurgulayan İhtiyatoğlu, şu ifadeleri kullandı:

2009 yılına kadar, evlilik dışı doğan çocuklar; Medeni Kanun Madde 321'de 'Çocuk, ana ve baba evli ise ailenin; evli değilse ananın soyadını taşır' hükmü gereğince yalnızca annenin soyadını alabilmekte iken Anayasa Mahkemesi’nin 02 Temmuz 2009 tarihli ve E.: 2005/114, K.: 2009/105 sayılı Kararı ile; bu maddenin birinci cümlesinde yer alan '… evli değilse ananın …' ibaresi iptal edilmiştir. Bu kararla birlikte yeni bir durumun ortaya çıkmıştır. Bu tarihten önce evlilik dışı doğan (kumalık sistemi içerisinde dünyaya gelen ) çocuğun babasının nüfusuna tescili ve babasının soyadını alması yasal olarak mümkün değilken Nüfus Kanunu’nda yapılan değişiklik sonrası artık mümkün kılınmıştır.


İhtiyatoğlu, “Şuan ki mevcut durum itibariyle evlilik dışı doğan çocuk babası tarafından tanındığı takdirde çocuk babasının nüfus hanesine tescil edilmekte ve çocuk babasının soyadını alabilmektedir” şeklinde konuştu.

“Şuan ki yargı sisteminin dosya yükünün hatırı sayılır bir kısmını, soy bağının düzeltilmesi davaları oluşturmaktadır” diyen İhtiyatoğlu, konuşmasını şöyle bitirdi:

Çünkü yukarıda belirttiğimiz yasal düzenleme öncesi Medeni kanun; 'kumalık sistemi' içerisinde doğan çocukların, biyolojik babalarının soyadını alabilmelerine cevaz vermediği için, bu durumun önüne geçme adına resmi nikahlı eş adına kaydedilmiş oldukları durumlar pekte azımsanmayacak sayıda idi. İlgili yasal düzenleme sonrasında kumalık sistemi içerisinde doğan çocukların soy bağının düzeltilmesi için, biyolojik anneleri tarafından Yargıya başvurup gerçek durumun hüküm altına alınması için girişimlere başlanmıştır.


"Kuma polijini ailesinin bir statüsü"

Sosyolog İkram İşler, kuma poligamik (çok eşli) evlilik türlerinden polijiini (çok kadınla evlilik) denilen evlenmelerin doğal sonucunda oluşan statü olduğunu söyledi.  

“Bu evlilik türü ise daha çok İran, Pakistan, Türkiye, Irak, Süriye, Arabistan, Afganıstan, Hindistan, Mısır, Orta ve doğu Asyanın bazı yerlerinde görülür” diyen Sosyolog İkram İşler, kuma polijini ailesinin bir statüsü olduğunu ve aynı eşle evli bulunan kadınların biri, diğerine göre durumlarını dile getiren sistem olduğunu belirtti.   
 

Anaerkil toplumlarda eş seçme hakkı kadınlar tarafından kullanıldığını belirten İşler, “Bu dönemde görülen kadın erkek beraberliğinin adı polimêrî (Poliandri)’dir. Bir kadın istediği kadar erkekle beraber olabilir. Erkekler egemen olduktan sonra durum değişir. Eş seçme hakkı bu sefer erkeklere geçer. Her erkek birden fazla kadınla beraber olma hakkını kullanır” diye konuştu.

İşler, “Birliktelik dememizin nedeni evlilik kurumunun bugünkü gibi var olmaması nedeniyledir. Kadınların cariye edilmesi dönemindeki gibi kadınların hakları giderek kısıtlanır. Hazır kölelik döneminde erkeklerin köleleştirilmesi kadınların da köleleştirilmesi anlamına gelir” dedi. 


"Polijini devam ettikçe kumalık da doğal olarak devam edecektir"

Tarımsal üretimin şekil değiştirmesi ile birlikte kölelik kalktığını dile getiren İşler, “Köleci toplum yerini feodal toplum yapısına bırakır ancak erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları baki kalır. Birden fazla kadınla evlilik devam eder. Özellikle tarım ailesi de denen büyük aile yapısında kadınların bir erkeğin eşleri olarak aynı çatı altında bulunması o dönemin ekonomik ve sosyolojik ihtiyaçları gereğidir" diye anlattı.
 

"Büyük ailede büyük şef ve diğer aile fertlerinin biri birilerine göre statüsü o dönem ailesinin ihtiyaçları disiplin anlayışları tarafından belirlenir" diyen İşler, sözlerini şöyle sürdürdü: 

Kimin kiminle evleneceği, aile içinde nasıl davranacağı kesin çizgilerle belirlenmiştir. Gelin-kaynana ilişkisi, baba-oğul, baba-kız, dede-torun, kadın-koca, kadın-kuma, torun-torun vs statüler ve roller kesin bellidir. Bunun dışına çıkmak aile yapısını bozar. Özellikle büyük şefin diğer aile fertleri üzerinde disiplin kuramaması toplumun geleceği açısından büyük tehlikedir. Kumalık bu ilişkiler içinde sadece bir statüdür. Kumaların biri birilerine nasıl davranacakları binlerce yıldır nettir. Polijini devam ettikçe kumalık da doğal olarak devam edecektir.


"Eğitim ve ekonomi kadın erkek farkını kapatır"

Bu evlilik sisteminin sanayinin gelişmesi, makineleşme ve beraberinde gelen toplumsal ilişkiler tarafından anlamsız hale getirildiğini vurgulayan İşler, “Kadınların üretime katılması dolayısıyla eğitim olanaklarından yararlanmaya başlaması, kadın ve erkek arasındaki farkı azaltır. Özellikle kadınlar erkeklerin bakımı olmadan kendi başlarının çaresine bakabilecek hale gelmeleri kocaya olan ihtiyacı azaltmıştır. Bununla birlikte erkeklerin aile içindeki statüsü zorlanmaya başlar” diye konuştu. 

İşler, şöyle devam etti:

Kadın kendi başına evini kiralayarak, çocuklarını bir kreşe vererek, bir işte çalışarak üretim sürecine katılır. Birçok kadının birçok erkekten daha başarılı olmasının verdiği psikolojik güven erkekleri karşı onları daha rahat hale getirir. Kendine bu kadar güvenen bir kadın artık bir erkeğin birden fazla evliliğinin bir parçası olmasını reddetmesi doğaldır. Bu süreç zorunlu olarak bir çekirdek aile yapısını ortaya çıkarır. Artık ana yanı ya da baba yanı yerleşmelerle birlikte büyük aile yapısı içindeki katı statü ve rolleri çekmek zorunda değildir. Bu durum büyük aileyi parçalara ayırır. Çekirdek aileler toplumun genel aile yapısı olarak görülmeye başlar.

“Bilgi çağına rağmen hala feodalizmin etkisinde kalan toplumlar var” diyen İşler, “Büyük aile, feodal üretim biçiminden kaynaklandığı için feodalite devam ettikçe bu aile de devam edecektir. Doğal olarak yukarıda saydığımız poligamik (çok eşli) aile yapısı sanayii sürecini yaşamayan toplumlarda devam etmektedir. Bunun ortadan kalkabilmesi için o toplumların da benzeri bir süreci yaşaması gerekmektedir” diye konuştu. 


"Toplum rolü belirliyor; kadının tek başına yapacak bir şeyi yoktur"

Aynı eşin kadınları arasındaki ilişkilerin (kuma ilişkileri) kuma kadınların kendi rollerini benimseme durumlarına göre farklı karşılandığını söyleyen İşler, “Bu rolü benimseyen ve hayattan başka bir şey beklemeyen toplumlara göre bu son derece doğaldır. Kadın evlendiği eşinin diğer kadınları ile mümkün olduğunca uyum içinde yaşamayı öğrenmelidir. Başka türlü bir ailede yaşamanın imkanı kalmamaktadır” dedi.

“Kuma gidecek olan kadının ailesi de içinde olmak üzere bütün toplum eğer bu statüyü benimsemiş ise kadının tek başına yapacak bir şeyi yoktur” diyen İşler, sözlerini şöyle sürdürdü:

Rolünü yapmayan, kendi statüsüne göre yaşamayan kişiler toplum tarafından dışlanır. Kişi yaşama şansını yitirir. Günümüzde bu tür ilişkilerin yaşanmasını tasvip etmem mümkün değildir.  Ancak daha önce dediğimiz gibi bu bir süreç meselesidir. Kumalık sistemi büyük toplumsal sistemin küçük bir parçasıdır. Bu parçanın tek başına değişme şansı yoktur.


"Bu formülün ortadan kaldırılması toplumun kimyasını bozar; yasaklamak çözüm değil" 

İşler, "Toplumu bir puzzle (yapboz) olarak düşünün. Bütün parçalar birbirlerine uyumlu iken tek bir parçayı değiştirirseniz o yapbozu bozarsınız. Toplumun kafası karışır ve zamanla o toplumda yaşanmaz olur. Hele de yasaklamaya kalkarsanız onun yerine mantıklı bir şey koymanız gerekir" dedi ve ekledi:

Bütün toplum kendini yaşatacak, ihtiyaçlarını karşılamak için kendine göre bir formül bulmuşsa ve bunu binlerce yıldır devam ettirmiş ise bu formülün ortadan kaldırılması o toplumun kimyasını bozar. Yani kısaca yasaklamak çözüm değildir.


Bunun en iyi örneğinin Birleşmiş Milletler tarafından yasaklanan kölelik ve beyaz kadın ticareti olduğunu söyleyen İşler, "Özellikle eskiden din savaşlarında ganimetlerin arasında kadınlar ve erkekler de getirilir pazarda cariye ve köle olarak satılırdı. Suriye’de gördük ki ilk fırsatta yapılan din savaşları aynı manzarayı bütün modern dünyanın önüne serdi. Binlerce Kürt kadını pazarlarda cariye diye satıldı. Bunun alıcısı da vardı. Yasaklanmıştı işte" diye konuştu.


"Bütün ile savaşmak gerekir"

Parçalarla mücadele etmek tek başına yeterli olmadığını belirten İşler, “Bütün ile savaşmak gerekir. Eğer bir şeyi köklü olarak değiştirmek isterseniz o şeyin nedenleriyle savaşmalı ve bu nedenleri ortadan kaldırmalısınız" dedi. 

İşler, "Aynı nedenler kaldığı sürece aynı sonuçlar devam eder. Kumalık bir neden değil bir sonuçtur. Yani sivrisineklerle değil bataklıkla mücadele daha etkili bir sonuç getirecektir" diye konuştu.

İşler, son olarak şunları söyledi:

Bir örnek de güncel bir konudan vereyim. Şu an koronavirüs salgını dolayısıyla gerçekleşen sokağa çıkma yasaklarından vazgeçildi. İnsanlar hiç virüs vakası yaşanmamış gibi davranmaktalar. Gerçekten tehlike ortadan kaldırıldı mı? Hayır. Peki biz o yok muş gibi davranınca o yok mu oluyor? Umarım gelmez; ama salgının nedeni devam etmekte iken önlemleri gevşetmek ikinci bir salgın getirirse dizlerimizi mi döveceğiz?

 

The Independentturkish