Macron'un Avrupası'nda Türkiye'ye yer yok mu?

"Türkiye karanlıkta tek başına kalmak istemiyor"

Macron'un Avrupası'nda Türkiye'ye yer yok mu?




Macron'un Avrupası'nda Türkiye'ye yer yok mu?

Değer Akal

Savunma Bakanı Güler'in "Avrupa ordusuna katılmayı arzu ediyoruz" mesajı dikkat çekti. Peki Macron'un Avrupa güvenlik mimarisindeki değişim vizyonu, "Avrupa ailesi" için çizdiği sınırlar, Türkiye’yi kapsıyor mu?

Avrupa Birliği (AB), sınırlarına dayanan savaş ve ihtilaflara karşı, askeri ve savunma yetkinliklerini güçlendirme arayışında. Hatta Avrupa ordusu kurulması yönünde hararetli tartışmalar yürütülüyor.

Ukrayna savaşı ile birlikte Rusya kaynaklı tehdit algısının artması, AB ülkelerini bir yandan kendi ordularını savaşmaya hazır hale getirmeye yöneltirken, diğer yandan NATO şemsiyesi altında Avrupa bloğunu güçlendirme adımları da atılmaya başlandı.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ise Avrupa medeniyetinin geleceğinin tehlike altında olduğu uyarısında bulunarak, kıtanın güvenliği için daha iddialı adımlar atılması, Avrupa'nın "stratejik özerkliğinin" tesis edilmesi gerektiğini savunuyor.

Macron'dan paradigma değişikliği çağrısı

Macron, 24 Nisan'da Sorbonne Üniversitesi'nde yaptığı konuşmada, Avrupa medeniyeti için "ölebilir" dedi, bunun önlenmesi için de Avrupa güvenlik mimarisinde stratejik değişim çağrısı yaptı.

Ukrayna savaşı ile birlikte savaşın yeniden Avrupa topraklarına geri döndüğüne, bu savaşın nükleer silahlara sahip güçler tarafından yürütüldüğüne, ayrıca İran'ın da nükleer silah edinmenin eşiğinde olduğuna işaret eden Macron, "Avrupa'nın enerjisini ve gübresini Rusya'dan aldığı, mallarını Çin'de ürettirdiği ve güvenliğini ABD'ye devrettiği dönem sona ermiştir" diye konuştu.

"Oyunun kuralları değişti" diyen ve ABD'nin desteği olmaksızın kendilerini savunmak durumunda kalabileceklerini söyleyen Macron, bunun için savunma ve güvenlik paradigmasında değişikliğe gidilmesi, stratejik konsept geliştirilmesi gerektiğini kaydetti.

Fransa cumhurbaşkanı önerdiği strateji değişikliğinin geliştirilmesi amacıyla önümüzdeki aylarda "Avrupa Savunma İnisiyatifi" olarak adlandırdığı girişimi başlatmak üzere "partnerlerini" davet edeceğini de açıkladı.

Peki Macron'un "partnerler" dediği ülkeler hangileri? "Avrupa ailesi" için çizdiği sınırlar Türkiye'yi kapsıyor mu?

"Macron'un vizyonu Türkiye'yi dışlıyor"

Fransa Cumhurbaşkanı yaklaşık iki saatlik konuşmasında Türkiye'ye hiç değinmedi. AB'ye aday Ukrayna, Moldova ve Batı Balkanları "Avrupa ailesinin" bir parçası olarak sıralayan Macron, Avrupa Siyasi Topluluğu'na atıf yaparak bu girişimin kıtasal düzeyde işbirliği imkanı sağladığını vurguladı, "Bu bize Avrupa'mızı 27 üyeli AB'nin ötesinde, İngiliz dostlarımızdan Norveç'e, Batı Balkanlara kadar tasavvur etmemize, somut işbirliği inşa etmemize imkan sağlamakta" dedi.

Macron'un AB'ye aday ülkeler arasında da, Avrupa Siyasi Topluluğu kapsamında da Türkiye'den söz etmemesi dikkati çekti.

DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Alman Marshall Fonu (GMF) Türkiye Direktörü Özgür Ünlühisarcıklı'ya göre Macron'un Avrupa için öngördüğü vizyonu Türkiye'yi dışlıyor.

Ünlühisarcıklı, "Macron'un söz ettiği stratejik özerklik için sadece karar alma özerkliği yeterli değil. Bu aynı zamanda alınan kararları uygulama kapasitesine haiz olmayı da gerektiriyor. Türkiye'yi dışlayan bir AB'nin stratejik özerkliği zayıf kalır" dedi.

Güler'in "Katılmak istiyoruz" çıkışı ne anlama geliyor?

Bu arada Türkiye Savunma Bakanı Yaşar Güler'in, CNN Türk'te Macron'un açıklamaları ile ilgili olarak kendisine yöneltilen, "Avrupa'nın böyle bir yöneliminde yanında olur muyuz, böyle bir yapılanmaya girmek ister miyiz?" sorusuna verdiği yanıt dikkati çekti.

Güler, "Tabii ki girmek isteriz. Biz zaten Avrupa ordusuna katılmayı da arzu ediyoruz. Çünkü şu anda NATO'nun en büyük ikinci ordusuyuz. Avrupalı dostlarımızın da en azından böyle bir orduyu yanında görmekten büyük memnuniyet duyacağını düşünüyorum ben şahsen, biz de oraya katılmak istiyoruz tabii ki" dedi.

Güler'in bu çıkışını değerlendiren Özgür Ünlühisarcıklı, "Türkiye kendisini Avrupa'nın savunma mimarisinin bir parçası olarak görmek istiyor. Avrupa'nın mevcut savunma mimarisi büyük ölçüde NATO'ya dayanıyor ve ittifakın üyesi olarak Türkiye de zaten bu mimarinin bir parçası. Ancak Macron'un dediği gibi, Avrupa'nın kendisinin bir stratejik aktör haline geldiği ve AB'ye dayanan bir güvenlik mimarisi inşa edilecekse o zaman Türkiye bunun dışında kalacak. Sayın Bakan da Türkiye'nin bunun dışında kalmak istemediğini belirtmiş oldu" dedi.

"Fransa'nın değil, Türkiye'nin vizyonu hakim oldu"

Bu arada Macron, 2017'deki Sorbonne konuşmasında Türkiye'ye tek bir yerde değinmiş, Balkan ülkelerinin, Avrupa'ya sırt çevirerek Rusya ve Türkiye gibi "AB'nin değerlerini savunmayan otoriter güçlere yönelmelerini önlemek için" birliğe bağlanmalarının önemli olduğuna işaret etmişti. Yani Türkiye'yi rakip olarak konumlandırmıştı.

Özgür Ünlühisarcıklı ise Fransa'nın son yıllarda Türkiye ile rekabet ettiği coğrafyalarda istediğini alamadığını söyleyerek, "Örneğin Libya'da, Suriye'de ve Güney Kafkasya'da Türkiye'nin vizyonu hakim oldu. Mali'de de mesela Fransa yavaş yavaş Sahel'den çekilirken, Türkiye oradaki konumunu güçlendiriyor" diye konuştu.

"Türkiye için doğru olan Avrupa'nın güvenlik mimarisi içerisinde yer almak. AB açısından da doğru olan Türkiye'ye kapıyı kapatmamaktır" diyen GMF Türkiye Direktörü Ünlühisarcıklı, ABD'nin AB'nin NATO'nun imkan ve kabiliyetlerinde duplikasyon istemediğini anımsatarak şu değerlendirmeyi aktardı:

"Dolaysıyla NATO-AB stratejik işbirliği olması isteniyor. Ama NATO'nun imkan ve kabiliyetlerinde Türkiye de paydaş. O zaman nasıl olacak? AB, NATO'nun imkan ve kabiliyetlerini kullanacak ama Türkiye'yi paydaş olarak görmeyecek,  bu arada NATO, üyesi olmayan Güney Kıbrıs'ı paydaş olarak mı görecek? Bu model işlemez. Borrell raporu AB'ye Türkiye ile üyelik dışı bir angajmanın güçlendirilmesini tavsiye etmişti, AB Konseyi son kararında bütün bunları bir de Kıbrıs şartına bağladı. Yani imkansız hale getirdi, Türkiye'nin Kıbrıs konusundaki tutumunun daha da katılaşmasına yol açmış oldu. Macron'un vizyonunu da Türkiye'yi dışladığı müddetçe hayata geçirmesi mümkün olmayacaktır."

"Macron'un söylemi Türkiye'nin politikalarına benziyor"

DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Brüksel merkezli düşünce kuruluşu Avrupa Komşuluk Konseyi'nin (ENC) Direktörü Samuel Doveri Vesterbye ise Türkiye'nin AB'nin savunma girişimlerinde yer almasının, önümüzdeki süreçte hem Ankara-Paris, hem de Berlin-Paris hattında yürütülecek çetin pazarlıklara bağlı olacağı görüşünde.

Macron'un konuşmasında Doğu ile Batı arasında gözetmek zorunda oldukları "denge politikasına" vurgu yaptığına dikkat çeken ve bunun "ironik bir şekilde Türkiye'nin söylem ve politikasını anımsattığını" söyleyen Vesterbye, şu değerlendirmeyi aktardı:

"Aslında Macron, AB'nin Çin ve ABD arasındaki büyük güç mücadelesi arasında sıkışmış durumda olduğunu söylüyor. Macron'un Sorbonne konuşmasının en önemli noktasını da bu oluşturuyor. ABD, AB'nin Çin ile ekonomik bağlarını kesmesini istiyor. Ama bunun ABD'nin istediği hızda yapılması, AB'nin çıkarına değil. Macron, Avrupa'nın özerkliğine, egemenliğine vurgu yaptığı konuşmasıyla da zaten bu mesajı veriyor. Çünkü bu ekonomilerimizin çökmesine yol açar, AB zaten Ukrayna savaşı nedeniyle artan enerji fiyatlarından çok ciddi boyutta etkilenmiş, Alman sanayisi felaket bir duruma sürüklemiş durumda."

Bu nedenle Avrupa için Çin ile ticaretin sürmesinin önem taşıdığını aktaran Vesterbye, burada meselenin Avrupa ile Çin arasındaki ticaretin hangi güzergah üzerinden yürütüleceği meselesinde kilitlendiğine işaret etti.

"Macron Türkiye'yi çetin müzakerelere zorlayacak"

Dünyanın en büyük üçüncü, AB'nin ise en güçlü ekonomisi konumundaki Almanya'nın tutumunun bu süreçte önem taşıyacağına vurgu yapan Vesterbye, "Almanya'nın sanayisini güçlendirmek için önemli ekonomik partneri olan Türkiye'ye ihtiyacı var. Almanya'nın, yüksek enerji fiyatları nedeniyle, yani enerji üretimi için de ciddi boyutta Orta Asya'ya erişime, yani yine Türkiye'ye ihtiyacı var. Ama Almanya'nın bunun için Fransa'yı da ikna etmesi gerekiyor. Aslında hem Fransa'nın beklentilerini hem Almanya'nın ihtiyaçlarını karşılayacak, Türkiye'yi de dikkate alacak olan Orta Asya koridorudur. Ama Fransa ile Türkiye arasında görüş ayrılıkları ne yazık ki çok uzun bir liste oluşturuyor" diye konuştu.

Fransa'nın AB üyesi Kıbrıs ve Yunanistan'ın yakın bir müttefiki olduğunu, Türkiye'nin Kıbrıs'ta iki devletli çözüm ve sadece Türkiye'nin tanıdığı KKTC'nin Azerbaycan ve Türk Devletleri Teşkilatı tarafından tanınması yönündeki ısrarının yapıcı sonuç vermediğini savunan Vesterbye, "Ankara-Paris hattında görüş ayrılıklarının giderilmesine dönük çabalar önem taşıyacak. Ama aynı zamanda Paris-Berlin hattında yaşanacak müzakereler, iki tarafın uzlaşacakları zemin de belirleyici olacak. Macron Türkiye'ye karşı çok çetin bir müzakere yürütecek, çünkü Almanya gibi Türkiye ile ekonomik alanda ciddi bir bağları yok. Ayrıca bunu AB içinde Berlin'e karşı elini güçlendirmek için de kullanacaktır. Ankara'dan pek çok alanda taviz bekleyecektir, çünkü Fransa Avrupa sınırlarını Türkiye'yi dışarda bırakacak şekilde çizmekten çekinmeyebilir" görüşünü aktardı.

"Türkiye karanlıkta tek başına kalmak istemiyor"

ENC Direktörü Vesterbye, Savunma Bakanı Güler'in, Macron'un Türkiye'ye mesafeli tutumuna rağmen yaptığı "Avrupa ordusuna katılmayı arzu ediyoruz" açıklamasını ise "Çok olumlu bir mesaj" olarak  değerlendirdi.

"Türkiye, ABD'nin Asya-Pasifik'i, Çin'i önceliklendirdiğini, Avrupa topraklarından hafiften geri çekilmekte olduğunu, Avrupa ülkelerinin savunma sanayi alanında güçlerini birleştirmeye başladıklarını görüyor ve Avrupa'daki bu dönüşümün bir parçası olmak istiyor" diyen Vesterbye, değerlendirmesini şöyle tamamladı:

"Türkiye Cumhuriyeti'nin başarısının, bugünkü noktaya gelmesinin en önemli nedenleri arasında NATO üyesi olması, Avrupa Konseyi üyesi olması ve AB ile Gümrük Birliği yer alıyor. Türk siyasi karar alıcılar gayet tabii ki bunun bilincinde. Ayrıca AB'nin bütçesi, silah, savunma sanayi üretimi için kullanılmaya başlanması durumunda bu büyük bir dönüm noktası olacak. İşte bu nedenlerden ötürü Türkiye'deki siyasi karar alıcıları ve özellikle savunma sanayisi, Avrupa'da savunma alanında güçlenen işbirliğinin dışında, karanlıkta tek başına, kalmak istemiyor. Yeni sürece müdahil olması durumunda kazanımları olacağını biliyor. Son derece de haklılar."

DW