Madalyonun öbür yüzü: Güvencesiz göçmen işçiler

"Ucuz ve güvencesiz iş gücü ihtiyacı"

Madalyonun öbür yüzü: Güvencesiz göçmen işçiler


Madalyonun öbür yüzü: Güvencesiz göçmen işçiler

Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turu öncesinde sığınmacılar milliyetçi söylemler üzerinden siyasetin ana gündem maddesi haline gelirken madalyonun öbür yüzünde güvencesiz şekilde çalıştırılan göçmen işçi gerçeği var.

Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalmasıyla birlikte sığınmacılar siyasi pazarlık konusu haline gelirken sığınmacı karşıtı söylem had safhaya ulaştı.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ise göçmenlerin tamamını geri göndermenin mümkün olmadığını "Şu anda Türkiye'de tarım sektörü, sanayide, hallerde istihdama ihtiyaç var. Benim babamın koyunları var mesela çoban bulamıyorum diye söyleniyor. Şu anda iş gücüne ihtiyaç var" sözleriyle dile getirdi.

Göçmen çalışanların büyük çoğunluğunun kayıt dışı, çalışma izni olmadan çalıştığı biliniyor. 

İş gücü piyasasındaki bu tablo, Bakan Çavuşoğlu'nun dile getirdiği istihdam ihtiyacının arkasında güvencesiz çalışma koşullarına göz yuman bir anlayışın olduğunu ortaya koyuyor. Uzmanlara göre Türkiye'de uzun yıllardır sürdürülen göçmen politikasının bir parçası olarak sığınmacı işçiler sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda sosyal güvenlik sistemine dahil edilmezken iş gücü piyasasında ücretleri aşağı çeken bu uygulama milliyetçi söylemlerle perdeleniyor.

"Ucuz ve güvencesiz iş gücü ihtiyacı"

DW Türkçe'ye konuşan araştırmacı yazar Ercüment Akdeniz, Çavuşoğlu'nun açıklamasını şöyle değerlendiriyor: "İş gücü ihtiyacından ziyade ucuz ve güvencesiz iş gücü ihtiyacı var. Göçmenler ve mülteciler söz konusu olduğu zaman onları tercih edilebilir hale getiren şey bu. Tabii ki bu açıdan baktığımızda bir itiraf bu."

Akdeniz'e göre göçmen işçilerin Türkiye'deki işçilere göre daha ucuza çalışmak zorunda kalmaları ve sigortasızlık başta olmak üzere güvencesiz çalışmaları patronlar için muazzam bir sermaye birikimi oluşturuyor.

Göçmen işçiler konusunda resmi makamlar tarafından tutulan veriler de şeffaf değil. CHP'nin 2021'de yayınladığı Göçmen Emeği raporuna göre 2019'da Türkiye'de izinli yabancı çalışan sayısı 145 bin 232 kişiyken, bunun 63 bin 789'u Suriyeli işçilerden oluşuyor. Ancak uzmanlara göre şu anda kayıt dışı çalışanlarla birlikte göçmen işçilerin sayısı 1 buçuk milyonu buluyor.

DW Türkçe'ye konuşan çalışma ekonomisi ve iş hukuku uzmanı Dr. Murat Özveri, özellikle Anadolu'da KOBİ diye adlandırılan işyerlerinde göçmen işçiler en ucuz, en kolay kontrol edilebilen, maliyeti en düşük ve en çok verim alınan bir iş gücü grubu olarak istihdamın içerisinde yer aldığına işaret ediyor.

Türkiye iş gücü piyasasında güvencesiz çalışan grubunun her zaman var olduğunu vurgulayan Özveri, 50'li yıllarda göç dalgasıyla birlikte kayıt dışı çalışanlar arasında Sivaslılar ve Kastamonuluların çoğunlukta olduğunu, sonraki yıllarda onların yerini Kürtlerin aldığını anlatıyor ve ekliyor: "Kürtlerden sonra, özellikle savaştan sonra bu kez de Suriyeliler, Afganlar, Pakistanlılar gibi Asya'dan veya hemen komşumuzdan alınan iş gücü oldu."

"Siyasi irade kayıt altına almayı istemiyor"

Özveri, kayıt dışı çalışmanın istenilse çok kısa sürede kayıt içine alınabileceğini belirterek bunun bir politika tercihi olarak yapılmadığını savunuyor. Murat Özveri, "Siyasi irade bunu istemiyor. Çünkü bu bir kaynak aktarma politikası. Siz bunları kayıt içerisine aldığınız andan itibaren bunlardan eğer işte SSK primi alırsanız, vergi alırsanız maliyetleri artırırsınız. Almanız gereken bir parayı almadığınız zaman onlara kaynak aktarmış oluyorsunuz. Aslında bu bir teşvik politikası" diye konuşuyor. En altta güvencesiz bir çalışan grubu yaratmanın sistemin emniyet siboplarından biri olduğunu söyleyen Özveri, "Böylece piyasada ücretlerin oluşabileceği ortalama değerlerin asgari ücrete yakın olmasını sağlar. Güvencesizlik üzerinden de iş gücü piyasasında işçilerin denetimini en az maliyetle en üst noktaya çıkartır" diye devam ediyor.

2019 yılı ortasından beri İçişleri Bakanlığı ile Tarım ve Orman Bakanlığı'nın Türkiye'nin 150 bin çoban açığını kapatmak amacıyla Afgan çoban formülü üzerinde çalıştığı biliniyor.

Ercüment Akdeniz, bu projenin göstermelik olduğu görüşünde. 

Akdeniz, "Çobanlık için belirli sayıda insanın hem eğitilmesi, sertifika alması hem de alana gönderilmesi için devletin de desteği olacak dendi. Bu destekten yararlanmak için hayvan yetiştiricileri buna yöneldiler. Ancak siz birini yetiştiriyorsunuz, sertifikasını alıyorsunuz, devletten teşvik alıyorsunuz ama onun parasıyla bir artı iki Afgan çoban çalıştırıyorsunuz. Esas sakatlık burada. Çünkü o Afganlar kayıt içine girmiyorlar" ifadelerini kullanıyor.

"Her şeye kafa sallarlar, uysaldırlar"

Akdeniz, çobanlığın dağda, bayırda, kar ve soğukta 24 saat yapılan ağır bir iş kolu olduğunu, bu kadar ağır bir işte yerli işçiler 10 bin liraya çalıştırılamadığı için göçmenlerin tercih edildiğini aktarıyor. İnternette "Afgan çoban arıyorum" diye arama yapıldığında pek çok içerikle karşılaşıldığını aktaran Akdeniz, bu sitelerde Afgan çobanlar için "Çok iyidirler, herhangi bir sorun çıkarmazlar. Onlara sadece paralarını vermeniz ki o çok çok düşük bir para ve kontör almanız yeterli. Her şeye kafa salarlar. Uysaldırlar" gibi referanslar verildiğini anlatıyor.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi'ne göre de güvencesiz çalışma koşulları nedeniyle iş cinayetlerinde yaşamını yitiren göçmen sayısı her geçen yıl artıyor. 2013 başından Kasın 2022'ye dek 828 göçmen işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi.

Uzmanlar, göçmen nüfusun güvencesiz çalıştırılmasına göz yuman politikalar nedeniyle pek çok alanda kayıt dışı ikincil bir sistem oluştuğuna da işaret ediyor.

"Kayıt dışı oluşturulmuş ağlar var"

Dr. Murat Özveri, "Bunların örneğin İŞKUR gibi istihdam büroları var. Birisi bir Suriyeli istihdam edileceği zaman kime başvuracağını iş gücü piyasasında gayet net bir şekilde biliyor. Bunları bir yerden bir yere nakleden örgütlenmiş taşıyıcıları var, taksicileri var. Birtakım kontrollere takılmadan rahatça hareket etmelerini sağlıyor. Bunların aldıkları ücretleri memleketlerine göndermelerini sağlayan yine kayıt dışı oluşturmuş ağlar var" diye anlatıyor.

Ercüment Akdeniz de göçmen işçilerin ailelerine daha çok kuyumcular üzerinden para gönderdiğini, kuyumcuların komisyon alarak bu işçilerin birikimlerini kullandıklarını aktarıyor. 

Güvensiz çalışmanın varlığı nedeniyle hem yerli işçiler hem göçmen işçiler giderek daha kötü koşullarda ve daha ucuza çalışmaya başlarken milliyetçilik dalgası da büyüyor.

"İşçiler kendilerine düşman görüyor"

Özveri, "Şimdi örneğin Karadeniz'de fındık toplarken, Sakarya'da fındık toplarken dayak yiyen bir takım Kürt işçiler şu anda kendilerine düşman olarak Suriyelileri görüyorlar" diyor ve ekliyor: "Göçmen işçileri hedef haline getirerek göçmen işçileri bulundukları ülkelere geri göndereceğiz diyerek iş gücü piyasasını sosyal devlet mantığı üzerinden düzenlemek mümkün değil."

Sorunun göçmen işçiyi ülkesine göndermek değil, göçmen işçinin Türkiye'ye uyumunu sağlayarak güvenceli bir şekilde istihdamını geliştirmek olduğunu vurgulayan Özveri, bir işçinin kendini işinden eden bir başka işçi grubuna öfke duyabileceğini, bu öfkenin doğru bir öfke olmadığını ona gösterecek olan şeyin ise hem onu hem yerli işçiyi güvence altına alacak sosyal politikalardan geçtiğini ifade ediyor.

"Milliyetçilik gerçeği perdeliyor"

Ercüment Akdeniz de popülist milliyetçi anlayışın var olan sistemi daha da güçlendirdiği görüşünde. Buna göre hem yerli işçiler hem göçmen işçiler giderek daha kötü koşullarda ve daha ucuza çalışmaya başlarken milliyetçilik bu gerçeği perdeliyor.

Akdeniz, "Burada kazanan Türkiye burjuvazisinin bir bölümü oldu ama kaybeden hep işçiler oldu. Hem yerli işçiler hem göçmen işçiler. O yüzden milliyetçilik bu sürecin panzehri değil. Milliyetçiliğin arkasına takıldığında işçiler daha çok bölünüyorlar. Bu işin panzehri yerlisi ile yabancısı ile işçilerin ortak sendikalarda örgütlenmesi" diyor. 

İktidarın göçmen konusuna yaklaşımını da eleştiren Akdeniz, "AKP'nin yaklaşımı şu: Ümmet toplumu diyorlar, Müslüman kardeşliği diyorlar. Bunlar misafir insanlar, bunlar bizim din kardeşlerimiz diyorlar ama iş o Suriyeliler, Afganistanlılar ya da diğer işçilerin haklarına gelince onu görmüyorlar. Orada muazzam bir sömürü var. Burada bir sahtekarlık var. Bunu açığa çıkartmak gerekiyor. Aksi takdirde AKP daha da güçleniyor" değerlendirmesini yapıyor.

Çalışma iznine başvurma hakkı için 8 yıl

Türkiye'de AKP döneminde hazırlanan Uluslararası İşgücü Kanunu Uygulama Yönetmeliği'ne göre yabancı bir işçinin kayıtlı işçi olması için çalışma iznine kendisi başvuru yapamıyor. Bu başvuruyu işverenin yapması gerekiyor. Göçmen işçiler 8 yıl bu şekilde sorunsuz çalıştığı taktirde kendisi çalışma iznine başvurma hakkını elde ediyor.

Uzmanlara göre sorunun çözümü için öncelikle göçmen işçilerin Türkiye'ye uyumunu ve güvenceli istihdamını sağlayacak sosyal politikaların hayata geçirilmesi ve yerli yabancı işçilerin hak mücadelesini birlikte büyütmesi gerekiyor.

VOA