MASUMİYET KARİNESİ ve SUÇSUZLUK KARİNESİ

“Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır”

MASUMİYET KARİNESİ ve SUÇSUZLUK KARİNESİ


MASUMİYET KARİNESİ ve SUÇSUZLUK KARİNESİ

 Masumiyet Karinesi, Bir kişinin bir suçu işlediği kanuna uygun somut ve kesin olan delillerle ispat olunmadığı sürece bu kişinin suçsuz olduğunun kabul edilmesine dayanmaktadır. Bir kişinin bir suçu işlediği kesinleşmeden önce kişiye suçlu muamelesi yapılması yanlış ve ağır sonuçlar doğurabilmektedir.

Özellikle günümüz şartlarında televizyonların, gazetelerin ve internetin etkisiyle bir haberin çok kısa sürede toplumun büyük kesimine yayılabilmesi imkanının bulunmasından dolayı yapılan yargılama sonunda kişinin masum olduğu anlaşılsa bile bu kişi toplum gözünde ve kendi çevresinde suçluymuş gibi muamele görmeye devam etmekte yargılama bitmeden yapılmış olan suçlu muamelesi kişinin hayatını büyük ölçüde etkilemekte masumiyet karinesine aykırılık teşkil ederek adalet sağlanmak istenirken başka kişileri de mağdur etmektedir.

Masumiyet Karinesinin bu kadar önemli bir durum olmasından dolayı; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/2. maddesine göre, “Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır”. Anayasa’nın 38/4. Maddesinde ise “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” hükümleri yer almakta ve masumiyet karinesinin Ceza Hukuku’nda olan önemine vurgu yapılmaktadır.

Masumiyet karinesi, suçlu olduğu iddia edilen kişiyi yargılama öncesi veya sırasında ve hükmün kesinleşmesine kadar koruma amacı gütmektedir. Kişiye bir suç ithamında bulunulması ile masumiyet karinesinin koruma alanı başlar ve isnat edilen suç hükmen kesinleşene kadar da masumiyet karinesi devam edecektir.

Adil yargılanmanın gereği olan bu ilke, sadece yargılama aşamasında geçerli olan bir ilke değildir. Kişi hakkında masumiyet karinesinin geçerli olabilmesi için hakkında bir ceza davasının başlamış olması şart değildir. Pratikteki sonuçları düşünüldüğünde hazırlık soruşturması aşamasında masumiyet karinesinin daha fazla önem arz ettiği söylenebilir.

Bu aşamada sanığa yönelik şüphe, henüz onun suçlu olabileceği yönünde çok kuvvetli değildir. Bu nedenle soruşturma görevini üstlenen merciiler, şüpheli hakkında hata riskini en aza indirmek konusunda ağır sorumluluk üstlenmiştir.’’ Ayrıca AİHM’in de katıldığı bir yaklaşım masumiyet karinesinin salt ceza muhakemesi ile sınırlandırılmaması gerektiğidir. Bu görüşe göre; geniş kapsamda aleyhe sonuç doğuran her isnada karşı masumiyet karinesi uygulama alanı bulabilecektir.

Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet karinesinin sağladığı güvenceler mevcuttur. Yargılama sürecinde kişiler hakkında suçlu olduğu yönünde açıklamalarda bulunulması veya böyle bir algının yaratılmasının engellenmesidir.

Ülkemiz açısından bu sorunla sıklıkla karşılaşılmakta ve kişiler daha suçlu oldukları kesinleşmeden suçlu muamelesi görmektedir. Özelikle sosyal medya ve kitle iletişim araçları ile yapılan haberlerde, yargılaması devam eden kişilerin suçluluğu ile ilgili konuşma, yazı veya sözler dile getirilmek suretiyle, bu olumsuz durumun yaratıldığı sıklıkla karşımıza çıkmaktadır.

Masumiyet karinesi, kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar geçen sürece ilişkin olup suçlu olduğuna dair hüküm oluşturuluncaya kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklamaktadır. Bu güvencenin kapsamı sadece ceza yargılamasını yürüten mahkemeyle sınırlı tutulmamıştır. Bu güvence aynı zamanda diğer tüm idari ve adli makamların da işlem ve kararlarında, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçlu olduğu yönünde ima veya açıklamalarda bulunmamasını da zorunlu tutmaktadır.

ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR İLKESİ

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 31/03/2009 tarih ve 2008/6-256 Esas ve 2009/79 Karar sayılı kararında da vurgulandığı üzere, ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden biri olan “şüpheden sanık yararlanır” kuralına göre, bir kişinin bir suçtan sorumlu tutulabilmesi için bunun kuşkuya yer bırakmayacak şekilde kanuna uygun somut delillerle ispat edilmesine bağlıdır.

Yapılan yargılamanın bütün delillerin ve durumların birlikte değerlendirilmesiyle hükme bağlanması gerekir. Yargılama sürecinde sanığın sadece aleyhine olan hususların değerlendirilerek sanığın lehine olan deliller dikkate alınmadan karar verilmesi ve sanığın suçlu bulunması hukuka aykırı olup sanığın suçluluğu şüpheye yer bırakmayacak düzeyde olmadığı için bu ilkeyi ihlal edecektir.

KONUYA İLİŞKİN MAHKEME KARARLARI:

  1. YARGITAY-CEZA GENEL KURULU-Esas Numarası: 2010/9-88-Karar Numarası: 2010/255-Karar Tarihi: 14.12.2010

‘’ … Latince “in dubio pro reo” olarak ifade edilen ve masumiyet (suçsuzluk ) karinesinin bir uzantısı olan “kuşkudan sanık yararlanır ilkesi” ceza yargılaması hukukunun evrensel nitelikteki önemli ilkelerinden biridir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlıdır. Kuşkulu ve aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak hüküm tesis edilemez. Ceza mahkumiyeti bir olasılığa değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır.

Somut olayda sanık C. ile C. D. arasında yapılan konuşmaların içeriği dosyada bulunan kanıtlara göre kuşkulu kalmış olduğundan, “kuşkudan sanık yararlanır ilkesi” gereği kuşkunun sanık lehine yorumlanması gerekir. Ayrıca, sanık C.’in kendisine yardım etmek suretiyle üzerine yüklenen suçu işlediği iddia olunan C. D.’ın kabul olunan eyleminin Özel Daire çoğunluğunca suç oluşturmadığının, dolayısıyla beraatına karar verilmesi gerektiğinin kabulü karşısında, sanık C. hakkında yüklenen suçtan hükümlülük kararı verilmesi olanaklı değildir.

Bu itibarla, sanık C. U.’ın silahlı örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme suçundan hükümlülüğüne ilişkin yerel mahkeme kararı ve bu kararı onayan Özel Daire görüşünde isabet bulunmamakta olup, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmelidir.’’

  B. ANAYASA MAHKEMESİ- BİREYSEL BAŞVURU-Başvuru Numarası: 2015/19616

‘’ Masumiyet karinesi, Anayasa’nın38. maddesinin dördüncü fıkrasında “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.” şeklinde düzenlenmiştir. Anayasa’nın36. maddesinde ise herkesin iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Anılan maddeye adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme’nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, kendisine bir suç isnat edilen herkesin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılacağı düzenlenmiştir. Bu itibarla masumiyet karinesi, Anayasa’nın36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağına dair Anayasa’nın38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Adem Hüseyinoğlu, B. No: 2014/3954, 15/2/2017, § 33).

 Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti ilkesinin de bir gereğini oluşturmaktadır (AYM, E.2013/133, K.2013/169, 26/12/2013). Anılan karine, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Bunun sonucu olarak kişinin masumiyeti asıl olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (KürşatEyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).’’

  • YARGITAY-CEZA GENEL KURULU-Esas Numarası: 2013/376-Karar Numarası: 2015/189

‘’Arkadaş olup olaydan kısa bir süre önce işyerinde çalışmaya başlayan katılanların beyanlarında kendi içerisinde ve birbirleri arasında çelişkiler bulunması, katılan Kader tarafından tanık olarak gösterilen ve olay sırasında orada olduğu beyan edilen tarafsız tanık S. K. ‘nin hakaret ve cinsel taciz olayına ilişkin bir görgü ve bilgisi olmadığını beyan etmesi, sanık ile katılanlardan O.. A.. arasında husumet bulunması, sanığın tüm aşamalarda ısrarlı ve istikrarlı biçimde katılanlarla tartıştığını ancak hakaret etmediğini ve cinsel tacizde bulunmadığını yaklaşık on yıldır aynı işyerinde çalıştığını savunması hususları birlikte dikkate alındığında, sanığın atılı suçları işlediği şüphe boyutunda kalmaktadır. Mahkumiyet hükmü kurulabilmesi için suçun sabit olması, aksi durumda ise şüpheden sanık yararlanır ilkesi uyarınca sanığın beraatine hükmolunması gerekmektedir. Bu itibarla yüklenen suçların sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle beraatine ilişkin yerel mahkeme hükmü ile bu hükmü onayan Özel Daire kararında bir isabetsizlik bulunmadığından itirazın reddine karar verilmelidir.’’

Stajyer Avukat Adem AYDIN

https://hazar-hukuk.com/masumiyet-karinesi-ve-sucsuzluk-karinesi/