Mert Aydın ile Rusya'nın olimpiyatlardan men edilmesi
Salazar olayı ve 2020 Tokyo üzerine
Mert Aydın ile Rusya'nın olimpiyatlardan men edilmesi, Salazar olayı ve 2020 Tokyo üzerine
Spor gazetecisi Mert Aydın; Rusyalı atletlerin önümüzdeki iki olimpiyat oyunundan ve 2022 Dünya Kupası'ndan doping nedeniyle men edilmesi, ünlü antrenör Alberto Salazar'ın başını çektiği doping meseleleri, Türkiyeli atletlerden 2020 Tokyo Olimpiyatları'ndan ne beklememiz gerektiğine dair Enes Kanbur'un sorularını yanıtladı.
Kamuoyu, Rusyalı atletlerin devlet desteğiyle doping yaptığını 2013 yılında New York Times’ta çıkan haberle öğrendi. Bu gelişmeleri hiç bilmeyenler için, olayların kısa bir özetini alabilir miyim?
Bahsettiğin haberden sonra 2014 Soçi Kış Olimpiyatları oldu. Ruslar bu olimpiyatı düzenledi, ardından bir süre sonra doping haberleri çıkmaya başladı, belgeseller yayınlandı. Sonrasında Rusya’dan önemli bir yetkili çıkıp itiraflarda bulundu. Ve ortalık karıştı.
Dünya Anti Doping Ajansı (WADA), gelişmeler hakkında bir rapor yayınlamak için Dick Pound’u görevlendirdi. Pound, daha önce WADA’nın başkanlığını yapmış ve Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nde başkan adaylığı olan önemli bir karakter. Bu, WADA’nın gelişmeleri çok önemsediğini gösteriyordu. Pound’un hazırlaması için görevlendirildiği rapor ortalığa bomba gibi düştü.
İlk büyük tepki Uluslarası Atletizm Federasyonu’ndan (IAAF) geldi. Diğer spor federasyonlarından farklı olarak, olaya en çok onlar dahil oldu. Sonrasını biliyoruz...
Önce IAAF, -belirli testleri geçenler hariç- Rusyalı sporcuları şampiyonalarına almadı. Geçenleri de nötr atletler olarak, Rusya bayrağı altında değil olimpiyat bayrağı altında yarıştırdı.
Sizin de dediğiniz gibi; 2016 Rio Yaz Olimpiyatları’nda, 2018 Pyeongchang Kış Olimpiyatları’nda ve 2017 ile 2019 Dünya Atletizm Şampiyonaları’nda Rusyalı atletler kendi ülke bayrakları altında yarışamadı. Keza Avrupa atletizm şampiyonalarında da yer alamadılar. Önümüzdeki dört yıl daha bu şampiyonalarda olmayacaklar. İşin ilginç yanı, Rusya’nın 2022 Futbol Dünya Kupası’ndan da men edilmesi. 2018’de, üstelik kendi evlerinde Dünya Kupası’nda oynayıp, 2022’de kupaya katılamayacak olmaları ne kadar doğru?
Bence 2022’de Katar’da olacaklar. Bunun için bir formül bulacaklar. Tabii önce eleme gruplarından çıkmaları gerekiyor ama çıktıklarında mutlaka bir formül bulunur. Gerekirse takımın adını dahi değiştirirler. Çünkü futbol bu konuda, George Orwell’ın deyimiyle “daha eşit”. Futbol olsun, basketbol ve tenis olsun; bunlar diğer sporlara göre daha eşit.
Daha önce herhangi bir ülke Dünya Kupası’ndan, benzer gerekçelerle men edilmemişti değil mi?
Hayır edilmedi, daha önce farklı nedenlerle men edilen ülkeler olmuştu, dopingten dolayı olmamıştı.
Tüm bu gelişmeler olurken benim dikkatimi iki şey çekiyor. Bunun ilki Rusya’nın devlet nezdinde çok sessiz kalması. Vladimir Putin gibi, her şeye sesini çıkarabilecek bir liderleri var. Ülke içindeki popülaritesini arttırmak için sert çıkışlar yapan birisi Putin. Ama bu olaylar karşısında çok sakin. Derinden bir şeyler yapmaya çalışıyor gibiler.
Son olarak Rusya Başbakanı Dmirtiy Medvedev, “Bir Rusya histerisi var” demişti.
Dedi ama demek var, demek var... Çok yumuşak üsluplarla demeçler veriyorlar. Bu durum, fırtına öncesi sessizlik olabilir. Ya da derinde başka pazarlıklar dönüyor olabilir.
Aslında kabul etmemiz gereken bir nokta var. Bence asıl sorun, Rusya’nın bu işi yaptığına herkes emin. Kimse bu işin durup dururken çıktığına inanmıyor. Ikarus belgeselinde gördüğümüz şeyler gerçeklerdi.
Belgesel neden önemli? Çünkü bir haberi, gazetedeki bir demeci okurken, o kişinin o açıklamaları tam olarak yapıp yapmadığından emin olamıyoruz. Gazetecinin yorumları işin içine girebiliyor. Ama Ikarus, bu şüpheleri ortadan kaldırdı.
Asıl sorun şu: Rusya tüm bunları yapıyor olsaydı ama aynı zamanda Batı dünyasıyla arasında politik bir takım problemler olmasaydı, olanlar açığa çıkar mıydı yoksa birkaç Rus sporcu ceza alırdı ve işin üstü kapanır mıydı?
Bu durum, suçlu olan taraf için önemli bir savunma argümanı doğuruyor. “Siz herkese eşit davranmadınız!” diyebiliyorlar. Bu ciddi bir sorun yaratıyor. Ruslar bunu kullanıyorlar.
İşin bir bu boyutu var, Ruslar buradan argüman üretebiliyor. Bir de başka bir boyut var. Örneğin bisiklet sporunda Lance Armstrong gibi, spordan belki de daha büyük olan bir isim var. Armstrong, doping yaptığı ve bir doping şebekesi kurduğu gerekçesiyle spordan men edildi. Bisikletteki dopingin günah keçisi ilan edildi. Halbuki onun döneminde ondan bağımsız da doping de yapılıyordu.
Evet, Armstrong’un bisikletteki büyüklüğü ile Rusya’nın dünya sporundaki büyüklüğü iyi bir benzetme. Ancak Armstrong’un durumunda farklılıklar var. Lance, doping yapmaktan çok, doping organizasyonunun yönetiminde bulunmasından dolayı günah keçisi ilan edildi. ‘Tyler Hamilton da Armstrong gibi doping yaptı ama o kadar ceza almadı” gibi bir durum yok. Armstrong bir mafya lideri gibiydi.
Bu benzetmeden şuraya gelmek istiyorum: Armstrong men edildikten sonra, bisiklet sporu dopingten tamamen temizlenmiş gibi bir algı oluştu diyebiliriz. Rusya’ya beklenenden büyük cezalar verilmesinde de böyle bir amaç var mı?
Tabii ki yüzde yüz temizlenme diye bir şey olamaz. Ancak Armstrong olaylarından sonra bir şeylerin daha düzgün yapıldığını düşünüyorum. Rusya konusunda ise farklı sıkıntılar var.
Örnek veriyorum, Kenya’da 80 sporcu dopingli çıksın. 80 sporcunun birden dopingli çıkması normal değil. Beş sporcu olsa, sporcuların antrenörleriyle doping yaptığı düşünülebilir. Ama sayı 80 olunca o zaman bu konuda başka bir araştırma yapmak gerekiyor. Sen başka araştırmalar yapmazsan, diğer suçluların eline koz vermiş oluyorsun. Diğer suçlu, “Bunlar bana başka nedenlerden dolayı yapılıyor.” diyebiliyor.
Bu sıkıntıları düzeltmenin tek yolu var: Çok adil olmak.
Tabii Batı dünyasında devlet, sporculara fazla karışmıyor. O yüzden, “Batı’da devlet eliyle doping yapıldı” diyebileceğimiz devlet bulmak zor. Sponsorlar eliyle yapılabiliyor oralarda. Buradan meşhur Alberto Salazar olayı çıktı hatta...
Diğer taraftan, adını vermeyeceğim bir ülkede, bundan yedi yıl önce, ülkenin spor bakanı, özellikle atletizm federasonuna haber yollayarak, “Olimpiyata ne kadar sporcu yollayabilirsek yollayalım. Mümkün olduğunca fazla sporcu gönderelim. Hatta olimpiyattan bir yıl sonra, 2013’te, dünyada kimsenin pek umursamadığı ve o ülkede yapılan bir başka şampiyona var. “O şampiyonada ne kadar madalya alırsak o kadar iyi” düşüncesiyle gidildi. İşte devlet eliyle doping bu. Birçok sporcu yakalandı. Ama o ülkeye hiçbir ceza verilmedi.
Soruna geri dönecek olursak, ben WADA’nın öyle bir amacı olduğunu düşünmüyorum. Ortada bir suç var, bu suçu ortaya çıkarmaya çalışan insanlar var. Burada hiçbir sıkıntı yok. İşin sıkıntılı yanı şu: Rusya’ya yapılanı diğerlerine yapıyorlar mı yapmıyorlar mı? Rusya’nın aldığı cezayla ilgili benim bir rahatsızlığım yok, ama onlara karşı yapılan çalışma diğerlerine de yapılmalı.
Öte yandan, sporlar arasında da eşitlik yok. Hatta aynı ülke içindeki, aynı spor dalındaki sporcular arasında dahi eşitlik olmayabiliyor.
Az önce Salazar demiştiniz, buradan ona bağlayalım. “Nike Oregon Project”in başındaki Alberto Salazar -ki kendisi Mo Farah’ın olimpiyatta dubleler yaptığı dönemdeki antrenörü, keza 2019 Doha Dünya Atletizm Şampiyonası’nda 10 bin metrede altın madalya alan Sifan Hassan’ın da antrenörü- sporcuların doping yapmasına destek verdiği gerekçesiyle görevinden dört yıl men edildi. Bu atletler şüphesiz ki inceleme altındadır. Peki siz adaletin yerini bulacağını düşünüyor musunuz. Bir Doğu-Batı karşıtlığından, Soğuk Savaş’tan bahsetmiştik.
Salazar meselesini, Lance Armstrong olayını açığa çıkaran Travis Tygart inceliyor. O açıdan bir umudum var. Ancak burada esas nokta tepkilerin ilginçliği. Mo Farah, artık yalnızca maratona yöneldiği için Salazar’la iki yıl önce yollarını ayırmıştı. Bu durum onu araştırma dışı bırakır mı? Bence bırakmaz, bırakmamalı.
Bu olay ortaya çıktığında, normalde Paula Redcliffe her olaya burnunu sokar, bu olay hakkında hiç konuşmadı. Ama mesela geçenlerde Mo’nun da incelenmesi gerektiğine dair çok ilginç bir tepki oluştu. 2004 Olimpiyatları’nda 800 ve 1500 metre dublesi yapan Kelly Holmes, ki bu dubleyi nasıl yaptığı tartışılır, çıkıp “Farah’ın da incelenmesi gerekiyor.” dedi.
İngiltere’de sporcularının tertemiz olduğuna yönelik bir görüş var. Bu yüzden yorumları bu yönde yapıyorlar. Salazar olayları ortaya çıktığı zaman tartışmalarda Farah’ın adını çok fazla geçirmemeye çalıştılar. Redcliffe de ağzını açmadı.
Bu işlerde adaletli davranılmazsa bunlardan suçlu olanlar yararlanır.
Çok fazla doping konuştuk. Biraz bu konudan çıkıp spor konuşmak isterim. Doha 2019 çok eleştirildi.
Organizasyon bakımından, haklı da olarak, çok eleştirildi. Ama sporcuların performansları bakımından çok üst düzey bir şampiyonaydı.
Şöyle bir şey var; her zaman olimpiyattan önceki yıl düzenlenen dünya şampiyonaları daha üst düzey performanslara sahne olur.
İşin tartışılan kısmı da, yarışların geç saatlerde yapıldığı için bazı sporcuların en iyi performanslarına erişememeleri oldu. Ramil Guliyev de bu durumdan en çok etkilenenlerden biriydi.
Peki Doha 2019, Tokyo 2020 için bir projeksiyon oluşturdu mu?
Bazı yeni isimler anlamında oluşturdu. Ama bireysel sporlarda tahminleri yapmak için olimpiyatların üç ay öncesine kadar beklenmesi lazım. Çünkü sporcunun hayatındaki en ufak detaylar bile performansını etkileyebiliyor.
Olimpiyat döneminde bazı sporcular yalnızca olimpiyatlara odaklanırlar. Olimpiyat kotasından sonra her yarışa aynı oranda odaklanmayabilirler.
Kendi sporcularımıza da bakalım. Ramil Doha’da çok iyi değildi dedik. Ondan Tokyo 2020’de ne bekliyorsunuz? Noah Nyles gibi genç bir yıldız var, Andre De Grasse var...
Ramil daha önce 200 metrede dünya şampiyonu oldu. Çok çok önemli bir iş yaptı. Bu başarı, pek normal bir başarı değil. Ancak 200 metre o kadar önemli bir dal ki, Ramil’in orada finale kalması bile önemli.
Üç adım atlamacı Necati Er için de aynı şeyi söyleyebiliriz değil mi? Doha’da sürpriz sayılabilecek şekilde finale kalmıştı.
Necati için final yeterli demek bile hafif kalır. İlk 16’da yer alması çok iyi olur. Tabii ki sonra finale de kalsın ama o tip dallarda, yani atmalar ve atlamalar da, finale kalmak da en az belirli bir derece yapmak kadar zor. Onun için Necati’den finaller ve madalyalar beklemek için çok erken.
Şunu unutmamak gerekiyor. Olimpiyatlara herkes en üst düzeyde hazırlanıyor. Bizim sporcularımız genel olarak çok gençler.
Sakin olmamız lazım. Bizim ülkece şöyle bir sorunumuz var: Ülke sporunu muhteşem yönetiyormuşuz gibi sporculardan hemen madalya beklemek çok yanlış. Madalya alırsa tabii ki çok iyi, ama almazsa üzülecek bir şey yok. Sporcuların üzerinde gereksiz baskı yaratmamalıyız. Biz ABD gibi, Almanya gibi bir spor ülkesi değiliz.
Son sorumu sorayım. Hazır 2010’lu yıllar bitmişken, sizi geçen 10 yılda en fazla hayal kırıklığına uğratan spor olayını öğrenmek istiyorum. Dopingten konuştuğumuz için hayal kırıklığı hakkında soruyorum.
2013 yılında, o adını vermediğim ülkede yaşanan gelişmeler diyebilirim. Önemsiz bir şampiyona için bir sürü sporcunun geçmişinde doping izi kaldı. Birçok sporcumuzun o şampiyonada madalyalar alması için doping yapmasına bile gerek yoktu üstelik...